@gamzhhh
|
Selin dersten çıkıp odasına doğru yürürken boynunda kesiğini kapatan ve kendisini boğuyor gibi hissettiren fuları çekip çıkartmıştı. Boğuluyor gibi hissederken tavan yapan panik atağını bastıramayacak kadar yorgundu. Kimseye sıkıntısını belli etmemeye çalışarak odasına geçip kapıyı kapattı düzensiz nefesini sayı sayarak toparlamaya çalıyordu, masasına yönelip zar zor bardağını doldurarak bir iki yudum su içti olayın üstünden 2 gün geçmiş olmasına rağmen hala toparlanamamış, o pislik etraftan bir yerden çıkacakmış gibi hissediyordu. Kapısı çalınca Selin irkildi alnında oluşan teri silerken “Gir!” Diye seslendi. Kapı açıldıp Yusuf başını uzatınca Selin heyecanla olduğu yerden doğruldu.
“Selin hocam!” Diye neşeyle içeri girdi Yusuf yürüyebildiğini haftalık aramalarından biliyordu ama buraya gelecek kadar iyi hissettiğini bilmiyordu. Selin ayağa kalkıp kocaman gülümseyerek çocuğa baktı. Yusuf el ele tutuştuğu nişanlısıyla girmişti. Kız çıtı pıtı çok çekingen naif ve sevecen biriydi Selin ikisini tam birbirlerine göre olduğunu düşünüyordu.
“Ezgi! Yusuf! Hoş geldiniz!” Dedi Selin iki aylık süreçte birkaç defa İzmir’de kontrole geldiğinde Yusuf nişanlısını da getirdiği için tanışmışlardı.
“Hoş bulduk Selin hocam nasılsınız?” Ezgi endişesini belli etmemeye çalışsa da mimiklerinden endişeli bir şekilde sorduğu kesindi Selin ona sarılırken Mehmet’in yetiştirmesine içinden söylendi.
“Çok iyiyim.” Selin kendine bile inanmamıştı Yusuf boynunu incelerken Selin fularını çıkartmış olmanın huzursuzluğunu yaşıyordu. “Yusuf çok şükür çok iyi gözüküyorsun!” Dedi Selin konuyu kendisinden uzaklaştırmaya çalışarak.
“Ben iyiyim siz beni bırakında boynunuzdaki yara ne iş?” Yusuf konuyu hiç çevirmeye niyetli değildi Selin içinden tekrar Mehmet’e söverken. Yusuf’a gülümsedi.
“Mehmet’in size yetiştirdiğinin farkındayım bana hiç ayak yapmayın!” Dedi Selin açıkça, oyun oynamaya hevesi yoktu. Çocuklara oturmaları için sandalyeleri gösterince ikisi yerleşti Selin’de kendisini sandalyesine bırakıp derin bir nefes aldı.
“Sizin için çok endişelendik yeni söyledi cuma günü olmuş.” Ezgi endişeyle konuşurken Selin gülümsedi kızın bu tatlı heyecanlı hali aynı Yusuf’a benziyordu.
“Mehmet’e hiç söylememesi konusunda uyarmıştım ama hiç dinler mi? İyiyim ben gerçekten, evet korktum, endişelendim ama şu an iyiyim.” Dedi Selin.
“Bir şey yapmak lazım böyle olmaz ki! Anlamıyorum nasıl bulmuş evinizi, Luna yanınızda değil miydi?” Yusuf aynı Mete gibi konuşunca Selin bir an Luna’nın bayıldığı zamana gitti neyse ki şu an iyiydi ama ona bir şey olsaydı kendisini hiç affetmezdi.
“Yanımda olmaz mı hiç! tabi ki yanımdaydı, Luna ona saldırınca tekme attı Luna bayıldı. 1 gece veterinerde kaldık, hatta ilk pansumanı veteriner yaptı bana da.” Selin güldü diğerleri pek keyifli değildi ama Selin bu olaylara gülmezse çok daha kötü olacağını biliyordu.
“Allahtan Mehmet yetişti.” Dedi Ezgi. Selin, elindeki kağıtlarla oynarken başıyla sakince onaylayarak gülümsedi, gelmeseydi yapacağı şeyi düşündü seçeneklerini değerlendirdiğinde en mantıklısı hala o geliyordu.
“Bu gülüş pek hayra alamet değil.” Yusuf düşüncelerini okumaya çalışır gibi bakarken Selin daldığı düşüncelerden çıkıp ona baktı.
“Evet, Mehmet sağ olsun çenesi düşük falan ama kurtarma konusunda iyi!” Selin imalı bir şekilde konuşmuştu.
“Ya Mehmet olmasaydı, Luna da bayılmış valla verilmiş sadakanız varmış ne yapılırdı o zaman bilmiyorum.” Ezgi kaşlarını çatmış düşündüklerinin dehşetiyle boğuşuyor gibiydi.
“Elindeki bıçağa boynunu saplayıp hızlıca kurtulmaya çalışmayı düşünürsün.” Selin gayrı ihtiyari içine mırıldanırken, ağzından dökülen cümleleri kulağı duyunca sustu Yusuf’la göz göze gelince yalandan bir gülümsemeyle örtmeye çalıştı sözlerini. Yusuf onun kadar soğuk kanlılıkla karşılamamıştı ama bir şeyde söylememişti. “Bir şeyler içelim!” Dedi Selin konuyu dağıtmak için kalkıp odasındaki kahve makinasından üçüne kahve doldururken biraz olsun sessizliğin içinde sorulara yanıt vermemenin rahatlamasını yaşıyordu kapısı çalınır çalınmaz içeri çağrılmadan kapı açılınca Selin ürkmüştü Mehmet kafasını uzatınca kadın onaylamayan şekilde baktı.
“Komutanım nasılsınız?” Çocuk tüm enerjisiyle içeri geçip Yusuf’u görünce şaşırmış gibi davrandı. “Vay, vay, vay! sizin burada ne işiniz var!” Yusuf, Mehmet’e hayır manasında kafasını sallarken Mehmet’te ne var manasında kafasını sallıyordu. Selin diğerlerine kahvesini uzatırken Mehmet’e ters ters baktı.
“Senin olayı anlattığın için geldiklerini saniyesinde bildim oyun yapma.” Mehmet kadının bilmesine şaşırmamış kollarını önünde kavuşturup pişkin pişkin bakıyordu. Selin diğer kahveyle masasına gelirken Mehmet kendine sandığı kahveye elini uzatınca Selin eline vurup kahvesini çekip yudum aldı. “Berbat bir oyuncusun ayrıca korkunç bir yalancısın, kahvenin yerini biliyorsun kendine koy ama bu sefer eşyalarımın yerini karıştırma!” Dedi Selin, Yusuf ve Ezgi bu durma gülerken. Mehmet umursamaz bir tavırla kendisine kahve makinesine yönelip kendisine kahve koydu.
“Mete komutanıma anlatmamı söyledin, Yusuflar için bir şey dememiştin. Ayrıca bardaklar bu tarafta durursa elin çarpar ve kırılır o yüzden bu tarafa alıyorum!” Mehmet açıklamasına kahvesinden bir yudum alıp bardakların yerini değiştirerek bitirmişti. Selin sadece gözlerini devirerek cevap verdi.
“Mete komutanıma ben anlattım o da çok endişelendi.” Dedi Yusuf Selin bu durum karşısında ne diyeceğini bilmiyordu Yusuf’un Luna için söylediklerinin onun lafları olduğunu tahmin etmişti sadece.
“Aferin Mehmet!” Selin Mehmet’e öldürücü bakışlar atarken Mehmet omuz silkti.
“Ben sadece Yusuf’a ilettim ona söyle demedim.” Mehmet ne yapayım der gibi bakıyordu.
“Yalan söylüyorsun! Yalan söylerken istem dışı yüzünü seğirtiyorsun yakalanman kolaylaşıyor.” Dedi Selin hala ölüm bakışları atıyordu Ezgi bu duruma gülerken Yusuf sadece seyrediyordu.
“Ben ısrar ettim haberi olması gerekiyordu diye düşündüm.” Yusuf ciddi bir şekilde açıklarken kadının ona kızamayacağını bildiği için tüm suçu üzerine alıyordu oysa Mehmet aradığında ona Mete komutana söylememek için yemin ettim istersen sen ara bir konuş böyle bir durum oldu diye telefonu açmıştı, tabi iki arada bir derede Mehmet, Selin hoca ve Mete komutan arasında olanları da az çok anlatmıştı ama zaten Yusuf olayları çok iyi biliyordu. Kadını deli gibi severken vazgeçmek tam olarak onun yapabileceği gereksiz bir kahramanlıktı. Ölümden dönen kendisi olmasına rağmen nişanlısına bunu yapmayı aklından bile geçiremezdi. Ölene kadar her dakikasını onunla geçirmeyi onsuz kalmaya asla değişmezdi. Mete komutan için durum bambaşkaydı o birgün Selin hocanın bu olaylardan sıkılıp onun için endişelenmeyi bırakmasından korktuğu için bunu yapıyordu tabi bu tamamen kendi düşünceleriydi. Sonuç olarak şu an ondan Selin hoca ile ilgili haber bekliyordu, üstelik şu an sinirden karargâhı birbirine kattığına da emindi, bu durumu yaratan o olmasına rağmen ona kıyamıyordu bu gün Selin hocanın iyi olduğuna ikna olması için fotoğraf bile çekilip atmayı planlıyordu... Salih'i de en son polislerden arkadaşı teslim almış diye konuşmuşladı o pislik büyük ihtimal evine bile yürüyemeyecek hale gelecekti.
“Canım iyi misin?” Dedi Ezgi, Yusuf düşüncelerinden sıyrılarak Ezgi'ye gülümserken arkada Mehmet ve Selin hala bardaklar aynı zamanda Mete komutan için didişiyorlardı.
“Bu arada biz sadece geçmiş olsun için gelmedik!” Yusuf iki çocuk gibi makine başında didişenlere seslenmişti ikisi dikkat kesilip Yusuf’a döndü.
“Beni de özlediğini biliyorum kardeşim!” Dedi Mehmet, Selin koluna vurup onu sustururken Yusuf ona gülüyordu.
“Seni de özledim tabi ki ama biz düğün davetiyelerimizi vermeye geldik!” Yusuf müjdeyi verirken Ezgi çantasından davetiyeleri çıkarttı. Selin bu habere sevinçle kollarını açıp ikisine sarıldı.
“Tebrik ederim çok sevindim.” Selin davetiyeyi alıp incelerken Mehmet ikisini tebrik ediyordu.
“Ne zamanmış?” Mehmet Selin’in elindeki davetiyeye göz atmaya çalışırken Ezgi bir tane onun eline tutuşturdu.
“2 ay sonra hafta sonu tüm işlerinizi boşaltın ikinizde nikah şahidi olacaksınız.” Dedi Ezgi.
“Seve seve.” Selin tekrar Ezgi'ye sarılırken Mehmet’te Yusuf’u tebrik etti.
“Tabi bir nikah şahidimiz daha var.” Yusuf çekine çekine kadına baktı. Selin ne olduğunu anlasa da susmayı tercih etmişti.
“Berk demi kesin kaçırmaz gelir o da.” Mehmet konuşurken Selin’e sırtını dönmüştü, Yusuf’a söylememesi için kaş göz işareti yapıyordu.
“Yalan söylemenize gerek yok bu sizin özel gününüz nasıl istiyorsanız öyle olacak.” Dedi Selin masasına otururken Mehmet’e ters ters bakıyordu.
“Yalan söylemedim.” Mehmet yine sırtını ona dönerek sanki Yusuflara anlatıyormuş gibi konuşmuştu.
“Sırtını dönünce de yalan söylediğin anlaşılıyor şapşal!” Selin Mehmet’i azarlarken Yusuf ve Ezgi güldüler.
“Mete komutanım benim için abi, baba gibi biliyorsunuz.” Yusuf nezaketle açıklarken Selin anladığını belli eder şekilde başını salladı.
“Ben kız tarafıyım nasıl olsa.” Dedi. Selin Ezgi’ye göz kırparken Ezgi onu onaylamak için baş parmağını okey şeklinde kaldırıp güldü. Selin tüm gücüyle neşeli ve bir şey olmamış gibi davranmaya çalışsa da bu haber onu sarsmıştı. Onu görmeye hala hazır değildi nasıl davranacağını ne tepki vereceğini bile bilmiyordu veya o nasıl tepki verecekti... hiç hazır değildi. Selin midesine giren krampları dizginlemek istese de heyecanını kapatamıyordu. Onu özlemişti görmek için içinde yanan ateş kıvılcımı şimdiden onu cayır cayır yakabiliyorken nasıl sakin kalıp o yokmuş gibi davranabileceğini düşünüp durmaya başlamıştı. Bildiği tek bir şey vardı aşkından ölse bile gururundan vazgeçmeyecekti, ona sarılmak için ölüp bitse de başını çevirip gidecekti.
“Selin hocam ne dersiniz?” Yusuf konuşurken Ezgi önünde el sallayınca düşüncelerinden sıyrılıp gülümsedi.
“Yusuf yemek yiyelim diyor.” Mehmet Yusuf’un sorusunu hiç dinlemediğini fark ettiği için kadına tekrar etmişti.
“Çok iyi olur hadi çıkalım bu oda beni boğmaya başladı zaten.” Selin daha konuşuyorken ayaklanıp çantasını ve kabanını aldı. Mehmet diğer odaya açılan kütüphaneye benzer küçük odanın açık kapısından içeriyi inceliyordu. Selin boğazındaki yarayı kapatması için tekrar fuları bağlarken kıs kıs güldü. “Okulda değil.” dedi Selin Mehmet’e imalı baktı.
“Okuldayım yazdı.” Mehmet kaşları çatılmış ani bir refleksle söyleyince Selin bakışlarıyla onu yakaladığını ifade eden bir ifade takındı. Mehmet gözlerini devirdi, bundan kaçışının olmadığını anlamıştı.
“306 numaralı derslikte anket çalışması var oradan bilgisayarımı alıp getirebilir misin? Biz mekâna geçelim sen sonra bize yetişirsin.” Dedi Selin göz kırpıp koluna vurdu, Mehmet bu duruma gülerken kadınla olan didişmesini birgün kazanma umuduyla odadan çıkıp Ekin’i görebilmek için koşar adım 306 numaralı dersliğe yöneldi.
“Ne oluyor aranızdaki bu şifre ne?” Yusuf kadına bakarken Selin güldü.
“Yüksek lisanstan bir öğrencimle flörtleşiyor, kabul etmiyordu. Sözde sadece beni görmeye geldiğinde tesadüf karşılaşıp konuşuyorlarmış, yersen.” Selin Yusuf’a olayı anlatırken odadan çıkıp yürümeye başlamışlardı.
“Kesin kıza çok fena yürüyordur.” Yusuf’un arkadaşını tanıdığı kesindi Selin onu onaylarken devam etti.
“Kızında ona gönlü var, nazlanıyor sadece. Neyse onlar konuşana kadar biz gidip yemeklerimizin siparişlerini veririz.” Dedi Selin Ezgi'nin koluna geçip güldü. Selin günün geri kalanında normal davranmaya çalışarak geçirdi. Yemek yedi, gülüşüp şakalaştı, vedalaşıp görüşmek üzere sözler verdi, tekrar okula dönüp derslere girdi, öğretmen arkadaşlarıyla kahve içti, eve dönüp Luna’yı yürüyüşe çıkarttı...
Sessiz sığınağı olan evine girince tüm günün ağırlığı üstüne üşüşmüştü. Şarabını açıp Luna’yla koltukta en çok güldüğü dizinin herhangi bir bölümünü tekrar açtı, dizinin her sahnesini çok iyi bildiği halde kahkahalarla güldüğü dizinin o bilindik sahneleri bu sefer güldürmüyordu, susturamadığı o korkunç ve acı düşüncelerini komik repliklerle azalıp gitmesini umarak ağlıyordu… |
0% |