Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 3

@gamzhhh

Dışardan gelen erkek seslerine ve yüzünde hissettiği salyalara uyanan Selin karargâha gelmesinin üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen hala yeni ortama alışamadığı için tam olarak nerede olduğunu ve neden yüzünde salya hissettiğini anlamayarak gözlerini açınca sevimli Luna düğmeleri andıran kahverengi gözleriyle ona bakıyordu, bu durum onu neşelendirmiş hatta eğlendirmişti. Luna Selin'i uyandırma görevini başarıyla yerine getirince yataktan inip etrafı koklayarak gezinip tanıma turu yapıyordu. Selin, telefonundan saatine baktı bir sürü mesajı ve aynı zaman da saati görünce hemen sıcak yatağından kalkıp gerinerek ayılmaya çalıştı.

 

Küçük kız kardeşine birkaç gündür sadece kısa mesajlar attığı için sinirleneceğini bile bile mesajlarına cevap vermeyi kafasına not ederek şimdilik görmezden gelmeyi tercih etmişti. Dışardaki koro şeklinde gelen erkek sesine penceresinin perdesini aralayarak baktığında Mete'nin postalları, askeri pantolonu ve yeşil tişörtüyle şınav çeken askerlerinin arasında kasılarak yürüyüşünü bir süre seyretti gerçekten havalıydı ama Selin için her yer aşırı testeron doluydu perdeyi kapatıp banyonun yolunu tuttu, elini yüzünü yıkadıktan sonra ayıldığını hissedince hemen dolabına yönelip kot ve gömlek geçirdi üstüne, saçlarını biraz eliyle düzeltmeye çalışırken Luna ayaklarında ona sırnaşıyordu biraz onunla oynadıktan sonra işlerini halletmek için bilgisayarını açtı. Maillerine bakıp cevap vermesi gerekenlere cevap vermiş, iki, üç günlük gözlemlerini aklına not ettiği için gözlem notlarını yazıya dökerek kayda alıp, okuması gereken makalelere göz gezdirmişti.

 

Birkaç asker dışında şimdilik ona yardım eden pek asker yoktu Mehmet, Berk ve Yusuf'la zaten arkadaş oldukları için onlarla ilgili bir sıkıntısı yoktu tek sıkıntısı Mete komutanın onu görünce gerilen sırt kasları, nefret eden delici bakışları ve kesinlikle iletişime açık olmayışıydı. Kadını görünce ortalıkta öfkeden patlayacak gibi dolanan komutan köpekle ilgili bir konu olmadıkça konuşmayı tercih etmiyordu hatta konu Luna olunca bile çok iletişimde olmuyordu. Telefonu çalınca daldığı bilgisayarından kalkarak yatağının içinde ellerini daldırıp telefonunu aradı, bulduğunda ekranda kardeşinin fotoğrafı duruyordu. Selin mesajlarına ya cevap vermediği için ya da çok az yazdığı için işiteceği azarı düşünerek yüzünü buruşturdu en neşeli halini takınarak derin bir nefes alıp telefonu açtı.

 

"Büşşş günaydın!"

 

"Günaydın kadar taş düşsün başına Selin!" Sevimliliğin işe yaramayacağını anlayınca Selin taktik değiştirmeye karar verdi.

 

"Valla çok zor bir komutana denk geldim onunla uğraş... askerler falan... kaos, karmaşa her yer her yerde derken tam konuşamadık."

 

"Meraktan çatladım burada biliyorsun, bana hiç bahanelerle gelme! Arayıp sesini duyurmak o kadar zor değil bence Selin!" Büşra ilk kez bu kadar endişeliydi Selin gülümsedi telefondan gelen tıkırtı sesinden hem evi toplayıp hem onun konuştuğunu anlamıştı.

 

"Biliyorum yazabilirdim ama telefonu elime bile almaya vaktim olmadı." Dünden beri hiç yazmamasına ve aramamasına Büşra'nın bu kadar tepki vereceğini biliyordu ama gerçekten zaman su gibi geçiyordu.

 

"Gerçekten seni ne kadar merak ettiğimi bilmiyorsun başına bir şey geldi sandım Selin, aramaktan da korktum ama artık dayanamayıp aradım... Can! koltuktan aşağı in!" Arkadan gelen çocuk çığlık sesiyle kulağından telefonu uzaklaştırıp gülmesine neden olmuştu. Selin hiperaktif yeğeninin neler yaptığını tahmin edebiliyordu.

 

"Özür dilerim! Haklısın tamam mı merak edeceğini tahmin ettim akşam yatmadan önce yazacaktım ama uyuyakalmışım." Büşra ablasıyla baş edemeyeceğini anlamıştı zaten hiçbir zaman ele avuca sığan biri değildi. Karşıdan gelen derin bir iç çekme sesi gelmişti.

 

"Peki, özürün kabul edildi ama bir daha sakın aynısını yapma! Anlat bakalım neler yaptın." Büşra Selin'den 2 yaş küçük olsa da her zaman en büyüğü o gibi davranırdı ki aralarında en istikrarlısı da oydu. 5 yıllık ilişki ardından 5 yıl evlilik aynı kişi ile 10 yıldır bitmeyen bir aşkı sürdürüyordu ve 4 yaşında canavar gibi bir oğlu vardı. Selin her zaman onunla gurur duyuyordu.

 

"Dediğim gibi Komutan beni burada istemiyor ama ben kendime iyi bir iki arkadaş bulabildim hatta bir köpek arkadaş bile bulabildim ama Komutanın ön yargılarını kırmasını başaramayacağım diye endişelenmiyor değilim."

 

"Sen halledersin her zaman olduğun gibi ol. Baksana çok olmamasına rağmen arkadaş bulabilmişsin ben olsam kimseyle konuşamazdım bile biliyorsun." Selin Büşra'yı dinlerken bir yandan çok hafif makyaj yapıyordu.

 

"Bilmiyorum Büş, bu adamı çözemedim garip hissettiriyor. Beni bir türlü sevemedi. Hem çok güvenilir bir tavrı var hem de ne bileyim öfkesi çok kuvvetli." Arkadan gelen çığlık sesiyle rimelini gözüne kaçıran Selin içinden söylendi. Can asla yerinde duramıyordu her zaman olduğu gibiydi.

 

"Can! Bağırma teyzenle konuşuyorum! İlginç, Selin Hanım birilerinin onu sevip sevmesiyle mi ilgileniyor bak bu yeni bir gelişme bu adam yaşlı ve huysuz bir komutandan çok yakışıklı ve karizmatik bir komutan galiba."

 

"Yani, evet yaşlı değil ama konumuz bu da değil. Beni sevmesi umurumda değil tabi ki, sadece gidip kalmam adama kalmış ve adam gitmem için elinden geleni yapacağını söyleyip duruyor."

 

"Yalancı! sesindeki bu tonu yıllar oldu duymamış olabilirim, ama bunun ne anlama geldiğini biliyorum korkak olma! Adamdan basbaya etkilenmişsin işte! Aman tanrım kendini bir kere bırak yıllardır kimse hayatında yok!"

 

"Tamam iyice saçmalamaya başladın artık, kapatma vaktim geldi." Selin aklının karışmasını istemiyordu buraya gelme amacı bu değildi ve o adama kendini kaptıramazdı.

 

"Ne! bizim umursamaz baldızımız birine gönlünü mü kaptırdı! Bu kırk yılda bir gerçekleşen doğa olayı gibi bir şey kutlamamız lazım!" Büşra arkadan gülerken, Selin eniştesinin bu sözlerine gözlerini devirdi. Kapısı çalınca yerinden sıçradı.

 

"Çok komiksin Kenan esprilerini öbür tarafa doğru yap çünkü kusasım geliyor! Bana bakın ikiniz bu olayı abartmadan kapatın, şimdi kapım çalıyor o yüzden sizinle uğraşamam kapımı açmam lazım! Can'ı yakalayabilirseniz öpün yerime, kapatıyorum." ikisi kahkahalarla gülerken Selin kapıyı açmıştı bile, kapının önünde Yusuf duruyordu. Selin eliyle 1 dk işareti yaptı.

 

"Tamam tamam hadi kolay gelsin sana aramayı unutma canına okumayım! hadi öptük bay!" Dedi Büşra hala kıkırdarken.

 

"Görüşürüz!" Telefonu kapatınca saatin çoktan 11 olduğunu fark etmişti Selin.

 

"Yusuf! Günaydın." Biraz şaşkınlıkla bakıyordu Selin, Yusuf vefalı çocuktu, yokluğunu bir tek o fark etmişti.

 

"Ne günaydını Selin hocam Tünaydın!" Yusuf gülmüştü.

 

"Haklısın Yusuf Tünaydın, sabah herkesi spor yapıyor görünce odamda kalmamın iyi olacağını düşündüm, spordan nefret ederim de! İşlere dalmışım bu sefer saat baya geç olmuş." Yusuf sporla ilgili söylediğine gülmüştü ama Selin ciddiydi yine de o da gülümsedi.

 

"Kahvaltı etmediniz, biz Mehmet ve Berk'le Kahvaltıyla doymadığımızdan hep bu saatlerde bir şeyler yeriz bugün de menüde tost var sizi de çağıralım dedik." Parmağıyla çardağı işaret edince Yusuf'un omzunun üstünden onlara doğru baktı Selin, Mehmet ve Berk ona bakıyordu. Kadın kocaman gülümsemeyle el sallayınca ikisi karşılık verdi.

 

"Harikaymış Yusuf, bence artık bu saatlerdeki tüm sofralarınıza beni de davet etmelisiniz." Dedi heyecanla. Yusuf'ta Biraz mahcup biraz reddedilecek korkusuyla çekingen olan tavrı gitmiş rahatlamıştı. Selin ayaklarında dolanan Luna'yı kucağına alıp kapısının arkasındaki anahtarı çekip kapısını kapattı. Yusuf'la çardağa doğru yürümeye koyulmuştu, komutanın odasının kapısı kapalıydı ortalıkta gözükmüyordu.

 

"Kimsecikler yok ortada hayırdır?" Dedi Selin yürürken, Yusuf aklına bir şey gelmiş gibi gülümsedi.

 

"Mete komutanımız bu saate kadar herkesin haşatını çıkardığı için şu an herkes yatakhanede dinleniyor." Yusuf hafif alaycı bir tonda söyleyince Selin imalı bir bakışla baktı.

 

"Desenize bana özel bir şey değil Mete komutanınız her gün solundan kalkarak uyanıyor." Yusuf güldü ama yorumsuz kalmayı tercih edince kadında daha fazla üstelemedi.

 

"Selam!" Selin tüm neşesiyle selamladı Berk ve Mehmet'i.

 

"Selam!" ikisi asker olmanın hakkını vererek aynı anda komutanlarına selam durur gibi söylemeleri kadını gülümsetti. Selin çardağa oturup Luna'yı yanına bıraktı, Yusuf elindeki tostu uzatınca aldı.

 

"Memo oğlum çay kapıp gelsene!" Dedi Berk, Mehmet ikiletmeden koşarak giderken kadın arkasından bakıyordu.

 

"İyi alışmış size Köpek, hayret valla kim yaklaşsa ısırır normalde!" Yusuf şaşkınlıktan gözleri açılmış bakıyordu. Selin tostunu sarıldığı folyodan çıkartmaya çalışırken güldü.

 

" İlk akşam dışarıda inlediğini duyunca hava soğuk diye dayanamayıp yanına çıktım, Mete komutanınız mamasını yedirmeme izin verince akşam da yanıma alınca alıştı hemen, ayrıca hiçte ısırmıyor acayip uysal Lunacım." Elinde tepsiyle gelen Mehmet ortadaki masaya bıraktı tepsiyi, Berk ve Yusuf ise Komutanın yaptığı jeste şaşırarak birbirlerine bakmışlardı. Selin tostundan bir parça Luna'ya verdi. Luna Selin'in dibinden ayrılmadan uslu uslu yemeğini yiyordu.

 

"Luna çok usluymuş, Selin hocam öyle diyor Mehmet!" Dedi Berk gülerek.

 

"Ne uslusu ya canavar bu Hocam ya! Bir kere Komutanın elinden bir şey alıyordum ayağım takılıp üstüne düşünce bacağıma yapıştı, Allahtan Mete komutan aşılarını falan yaptırmış!" Selin hayır manasında başını sallarken gülüyordu. Mehmet kendisine inanmayan kadına inandırmak için devam etti. "Bakın şimdi." Elini Selin'in koluna koymasıyla Luna Tostunu bırakıp dişlerini göstere göstere Mehmet'e hırlamaya başlamıştı. Mehmet korkuyla elini hemen geri çekti.

 

"Valla Mete komutanıma verdiği tepkinin aynısı! Mehmet tutmaya devam etse ısırıyor gerçekten ayrıca sevmediği kişileri de yanınıza yaklaştırmaz Selin hocam." Dedi Yusuf, Selin Luna'nın başını sevip öpücük kondurdu Luna sakinleşmiş tostunu yemeğe devam ediyordu bile, Selin o gün Mete komutanın ne demek istediğini şimdi anlamıştı bu kadar erkeğin olduğu bir yerde korumacı köpeğini paylaşması çok ince bir davranıştı, bu ince davranışı ondan beklemediği için şaşkınlıkla tostundan bir ısırık daha alarak Mete komutanın odasına doğru baktı. Kapıda başka askerle konuşan Mete ile göz göze gelince şaşırıp hemen bakışlarını başka yöne çevirdi Selin.

 

Komutan sabahtan beri ortalarda gözükmeyen kadını izliyordu Luna'nın Selin'e dokunan Mehmet'e karşı verdiği tepki tam istediği gibiydi ama kadın başını sevip Luna'yı öpüp sakinleştirerek tüm otoritesini yıkması biraz hayal kırıklığıydı. Sabahtan ortalarda dolanıp dikkatleri dağıtmamasına sevinmiş olsa da olmadığı süre boyunca ne yaptığını merak etmesi saçmaydı! Bu kadının kafasını bu kadar meşgul etmesi Mete'yi daha çok sinirlendiriyordu.

 

"Ee Mehmet?" Selin daha sözünü tamamlamadan Mehmet konuyu yine terk eden sevgilisine getireceğini anlamıştı çünkü geldiği günden beri her seferinde bunu yapıyordu bu yüzden büyük bir tepkiyle karşılık verdi.

 

"Ya ama Selin hocam! Siz niye her defasında olur olmadık beni rezil ediyorsunuz." Mehmet'in bu tepkisine gülen iki asker karşısında Selin tebessüm etmişti, Luna kadına çıkışan askere hırlayınca kadın ona bir parça daha tost verdi. Komutanın onları izlediğini istem dışı gözlerinin ona kaymasıyla fark edebiliyordu adamın orada olması onu tedirgin etse de bunu belli etmiyordu dışarıdan çok rahat gözüktüğüne emindi.

 

"Sana takılmak eğlenceli, tepkilerin beni güldürüyor." Selin onlara doğru yürümeye başlayan komutanı görünce gerildiğini belli etmemeye çalışarak oturuyordu, Tostunun son parçasını da Luna'ya verdi.

 

"Yusuf!" Komutan seslenince Yusuf hemen ayaklanmıştı.

 

"Buyurun komutanım."

 

"5 asker yanına al sana bir konum atacağım oraya bir bakın ihbar var." Sesinde duygu yoktu, ufak bir endişe kırıntısı olabilirdi ama onun dışında hiçbir his belirtisi tınlamıyordu Selin'in kulağında. Büşra doğru söylüyor olabilir mi? diye düşündü. Adam yaklaşırken Selin komutandan etkilenmediğini kendine hatırlatmaya çalışıyordu ama nedense kendini içine çekildiği bir girdapta gibi hissediyordu, nedenini bilmediği bir şekilde onu fark etmesi için can atıyordu. Bu hissin ne olduğunu hala anlamlandırabilmiş değildi.

 

"Emredersiniz komutanım." Asker başıyla onayladı. Kadın, Yusuf'un ciddileşmiş halini incelerken onun için olağan bir durum için kaygılanmıştı. Orada başlarına bir şey gelebilecek düşüncesi onun için bile bu kadar zor iken ailesinin, nişanlısının her gün ne kadar zorlandığını düşündü, yüzü düşünceleri ile sertleşmiş ve kaşları çatılmıştı. Komutan ise bir anda ciddileşen kadının neden bu kadar tepki verdiğini anlayamamış Luna'yı severken düşüncelere dalan yüzünden tepkilerini tam olarak anlamaya çalışıyordu.

 

"Yusuf! İhbar büyük ihtimal boş çıkacak ama siz yine de temkinli olun." Selin Komutanın sözlerinden sonra bakışlarını ona çevirdi kaşları çatık komutan Kadınla göz göze gelince arkasını döndü odasına doğru yürümeye başladı.

 

"Emredersiniz Komutanım!" Diye tekrarladı Yusuf, Komutanın Selin'e olan bakışları Yusuf'un dikkatini çekmişti bu durum hoşuna gidiyordu içten içe gülümserken belli olmaması için dudaklarını birbirine bastırarak kendini tuttu. Komutan çoktan yanlarından uzaklaşınca Selin soran gözlerle Yusuf'a bakıyordu, genç askerde ona bakınca hemen söze girdi.

 

"Operasyona gideceğini ailenden kimseye haber veriyor musun?"

 

"Hayır." Yusuf çok saçma bir sorumuş gibi yüzünü buruşturmuştu. "Genelde operasyondan sonra konuşuruz."

 

"Gelebilirsek tabi." Dedi Berk alaycı bir gülümsemeyle boşluğa bakarak daldı.

 

"Her seferinde de söylemeyiz özellikle annelerimize, konuşmayı kısa tutup onların neler yaptığını sorarız." Mehmet güzelce açıklamıştı.

 

"Üzülüp endişelenmelerini istememenizi anlıyorum, sevgilileriniz peki?" Selin bu sefer ciddi bir soru sormuştu ama Mehmet hayda yine mi der gibi bakıyordu.

 

"Yani ben nişanlımla daha çok konuşuyorum bu konuları tabi, ölürsem hayatına bakmasını falan söylüyorum." Yusuf'un sesi boğuklaşmıştı kelimeler ağzından dökülürken.

 

"Ama gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" Diye sordu Selin biraz kızgınlık ve hayretle. Yusuf tam konuşacakken sinirle komutan odasından çıktı.

 

"Yusuf çay kahve ister misin? İşiniz uzun sürecekse haber edeyim çocuklara, size bir şeyler hazırlasınlar!" diye kızınca Selin Komutana onu yargılayan bir bakış attı. Yusuf telaşla yatakhaneye ilerlerken başıyla selam verdi, Berk ve Mehmet'i de bakışıyla içeri çağırdı. Üçü hazırlanmaya giderken komutan elleri belinde hesap sormaya gelir gibi ağır adımlarla Selin'e doğru yürüdü.

 

"Size askerlerimin dikkatini dağıtmamanız konusunda uyarıda bulunduğumu hatırlıyorum." Mete yanına gelince Selin geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attı.

 

"Dikkatlerini dağıttığımı sanmıyorum. Bir iki soru soruyordum." Adamın bakışları o kadar etkileyiciydi ki Selin elini kolunu nereye koyacağını bilememişti.

 

"Sorularınızı boş zamanlara saklayın." Adamın sürekli emir vermesine Selin sinirli bir şekilde gülüp ayağa kalktı.

 

"Ben sizin askeriniz değilim bana emir vermeyin." Selin sakin ama yeterince otoriter konuşmuştu. Mete, kadının bu kadar rahat olmasına ve otorite gibi davranmasına gıcık oluyordu kendisinden etkilenmediğini göstermek için birkaç adım kadına doğru atıp konuştu.

 

"Burası benim askeriyem ve benim emrim altında. Sizde buradaysanız benim emirlerime itaat etmek zorundasınız." Mete kadının gözlerine doğrudan bakıyordu, Selin korkusuzca meydan okur gibi baktı başını hayır manasından sallayıp bir adımda kadın adama doğru attı. Restine restle karşılık veriyordu ve bu üstün gelme yarışında geri çekilmeye niyeti yoktu. Aralarındaki mesafe iyice kapanmıştı adam kadının kokusunu çok net duyumsayabiliyordu, Selin de adamın gözlerinin ela renginden yeşile dönüşünü çok net görebiliyordu.

 

"Emirlerinize saygı duyabilirim, ama itaat etmek bana göre değil. Ayrıca bana alışsanız iyi olur, çünkü bir süre buradan gitmeyi planlamıyorum." Komutan kadının bu kadar yakınına girmesinden rahatsız olmuş olsa da kendini geriye çekemiyordu kahve gözlerine bakarken bataklığın içine batıyor gibi hissediyordu.

 

"Askerlerime sevgilileri hakkında sorularınızı hızlıca sorup bitirin çünkü fazla vaktiniz yok, sizi eliniz boş göndermek istemeyiz." Adam işini alaya alır gibi davranmasına karşılık komik bir fıkra duymuş gibi gülmüştü Selin. Mete ne söylerse söylesin cümlelerin kadından sekmesine şaşkınlıkla bakıyordu.

 

"Öyle mi? Çok naziksiniz, o zaman sizden başlayalım Mete Komutanım sevgiliniz işinizin tehlikesi hakkında ne düşünüyor?" Selin sinsice gülümsemişti. Mete kadının cesaretine ve rahatlığına gerçekten anlam veremiyordu.

 

"Gerçekten insanlarla bu kadar rahat özeli hakkında konuşma ve soru sorma yetkisini size kim veriyor?" Diye sordu küçümseyici bir bakış atarak, pes etmiş gibi görünmemek için çok çok minik bir adım daha atarak kadına biraz daha yaklaştı. Çardakta uyuyan Luna kafasını korumacı bir tavırla kaldırıp kadına bu kadar yaklaşanın kim olduğunu görmek ister gibi baktı Mete'yi görünce rahatlamış gibi kafasını tekrar patisinin üstüne koyup yatmaya devam etti. Selin geriye sendeleyip kaçmamak için kendini zor tutuyordu. Etkileyici parfüm kokusundan mı yoksa adamın dudaklarına bu kadar yakın olduğundan mı bilemediği şekilde kalbi hızla çarpıyordu adamın bunu duymasından endişelense de belli etmemeye çalışıyordu. Bu elektriği bir tek kendisi mi hissediyordu merak etmişti, adamın yüzünde gram mimik oynamıyordu.

 

"Mesleğim." Dedi kısa ve net bir şekilde Selin ve devam etti "Soruma cevap veremeyecek kadar kontrolcü musunuz?" Mete bu karşı konulmaz reste karşılık vermek için tam ağzını açmışken askerlerin konuşarak çıktığını duyunca Selin'le aynı anda birbirlerinden uzaklaşmışlardı. Yusuf ve Berk çıkarken gördükleri yakınlaşma manzarasına ve belli etmemek için uzaklaşmalarına ne olduğunu çözmeye çalışıyor gibi birbirlerine baktılar.

 

"Komutanım biz çıkıyoruz." Dedi Yusuf. Mete biraz önce yaşadığı yakınlaşmadan ve kadının kokusunun onda yarattığı etkiden nefesini tuttuğunu fark edip derin bir nefes aldı.

 

"Haber ver işin bitince." dedi sesi ilk defa çok yumuşak çıkmıştı, Yusuf arkasında askerlerle çıkarken kadın yanaklarının yandığını hissetse de Yusuflara başıyla selam verip gülümsedi.

 

"Dikkatli olun." Selin'in sesi çok kısık çıkmıştı ama Mete çok net duymuştu kadına bakarken kendine gelip acilen bu ortamdan uzaklaşması gerektiğini hatırladı, hızlıca arkasını dönüp giderken yaşadığı şeyin etkisinden çıkmaya çalışıyordu. Selin ise tam tersi bu durumdan keyif aldığını ve adamın gitmesini istemediğini düşününce şaşkınlıkla kendine kızdı.

 

"Soruma cevap vermeyeceksin tabi." Dedi, çokta adama duyurmaya çalışmayarak, adam duymuştu ama duymuyor gibi yapıp yürümeye devam etti.

 

"Luna'nın yemeğini al, tost yedirme." Dedi Mete hem konuyu başka yöne çekmek hem de Luna'nın sağlığını düşünerek konuşmuştu. Selin istem dışı gülümsedi, Luna onun hassas noktasıydı farkındaydı.

 

"Hadi Luna!" Selin bu komutu her seferinde kullanıyordu ve Luna her defasında uyuyordu, Luna kulaklarını dikip hemen kalktı, kadının arkasından Komutanın çalışma odasına doğru yürüdüler. Selin odanın kapısına vardığında Mete çoktan mamasını koyduğu kabı masanın yanından alıp geri çıkmıştı, adam mamayı Selin'e uzattı hala sert gözüküyordu ama kadın bu yakınlaşmadan aralarında bazı duvarların kalktığını düşünüyordu.

 

"Gel komutunu ne ara öğrettin." Mete fısıltıyla söylemişti Selin'e soru sormuyordu sadece kendi kendine söyleniyordu.

 

"Çok zeki her 'hadi Luna' dediğimde nereyse gelip peşime takılıyor." Diye açıkladı neşeyle Selin. Mete bu çocuksu neşesiyle karşısında duran kadının yeri geldiğinde ne kadar sinirini bozucu ve inatçı olabildiğini düşündü. Aslında garip bir şekilde bu kadından etkilendiğinin farkındaydı, bu ilk kez başına geliyordu, tabi ki bu durum canını sıkıyordu. Komutan hayatına kimseyi almayı planlamıyordu, bu şartlar altında kimseyi istemiyordu da.

 

"Otur!" Selin Luna oturunca gururlu bir anne gibi baktı mama kabını yere koydu. "Yiyebilirsin." Luna yemeğe başlamıştı. Başarısıyla büyük gurur duyan kadın Luna'yı izleyen Mete'ye baktı.

 

"Başarılı." Selin, Mete'nin onayını almak ister bir tavırla söylemişti. "Luna'yı nasıl bulup buraya getirdin?" Selin biraz önceki restleşme ile karışık flörtleşmeden ve aralarındaki buzları iyice eritme isteğinden yüz bulup sormuştu. Mete düşüncelerinden sıyrılırken kendine geldi aklında tek bir şey dönüyordu kadınla bir daha asla böyle bir yakınlaşmaya girmeyecekti, asla girmemeliydi. Hayatında ilgisini bir kadına verecek bir zaman veya ona uygun bir mesleği olduğunu düşünmüyordu aşk gerçek olmayan bir duyguydu ve insanı aptallaştıran bela demekti. Bu kadın başına olmadık belalar açmayacaktı.

 

"Başarılı!" Mete alaycı ve umursamaz bir tavırla söyledi. "Luna sizi korumak için yanınızda çok alışmamanızı öneririm çünkü yakın zamanda gideceksiniz, bu sürede de ortalıkta dolaşıp askerlerimin dikkatini dağıtmayın." Komutan kadına bakmadan arkasını dönüp çalışma odasına girdi.

 

Selin şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı bir anda tüm duvarlar geri örülmüştü nerede yanlış yaptığını anlayamamıştı, aralarında olan şeyi tek başına hissetmiş hatta yanlış anlamış olmasını muhtemel olduğunu düşündürtmüştü. Selin yemeğini bitirip avluda oyun oynayan köpeği seyrederken adamın bir anda tekrar sınır çizmesine anlam vermeye çalışıyordu bu duruma kızıp, bozulduğu için kendine her şeyden daha çok sinirlenmişti. Kafasını dağıtmak için odasına girip bilgisayarını alan Selin, Komutanın inadına çardakta oturup işlerinin kalan kısmını orada yapmaya karar vermişti. Komutan odasında kapısı açık bilgisayardan bir şeyler yapıyordu Selin'de oturup çalışmaya başladı adama doğru bakmaması için yapabileceği tek şey çalışmaktı. Bir süre çalıştıktan sonra çıkan birkaç asker yanına gelince kafasını bilgisayardan kaldırmıştı.

 

"Ee buldunuz mu yazacağınızı? Memo'nun kızı onu terk etmiş, Berk kız gibi nazik konuşuyor psikolojileri iyi miymiş?" Çocuk oldukça laubali ve dalga geçer bir tavırla sormuştu. çardağın yanına yaslanmış yanındaki arkadaşına bakıp gülüyordu kafası vücuduna göre büyük gibi duran bu çocuğa aynı laubali tavırla baktı Selin birini alt etmenin en iyi yöntemin bazen onun tavrıyla karşısındakine davranmak olduğunu düşünüyordu.

 

"Neden sordun yazamazsam ilkel fikirlerinle sen mi yardımcı olacaksın?" tek kaşını havaya kaldırmış Selin çocuğa haddini bilmesini belirten bakışlar fırlatıyordu. Çocuk yine güldü fakat terslenmek hoşuna gitmemiş gibiydi.

 

"İlkel mi geldi davranışlarımız hoca? Kusura bakma pek hoşunuza gitmedik galiba." Yanında duran arkadaşı da çocuğun tavırlarından rahatsız olmuş hissi uyandırıyordu, Selin güldü çocuğun aşağılık kompleksiyle böyle davrandığı belliydi.

 

"Gitmedin Asker! İlk defa tanıştığın birine adını söylemeden el sıkışıp tanışmadan laubali bir şekilde arkadaşlarının arkasından konuşuyorsan hoşuma gitmez." Çocuk bir anda şaşırmış dayandığı yerden dikelmişti sersem sırıtması yüzünde durmuştu.

 

"Kusura bakmayın, biz aslında... Komutana tavrınızdan sonra sizinle konuşmaya çekinmiştik." Yanındaki arkadaşı daha normal bir tipe benziyordu daha dikkatli bakınca Komutanla araziden dönen askerlerden biri olduğunu fark etmişti eli yüzü temizlenince çocuğu geç tanımıştı.

 

"Yani senin de acıman yok ha hoca! Biz silahla sen dilinle öldürüyorsun adamı." Çocuk tekrar çardağa yaslanmış yayık yayık gülüyordu, dan dun konuşması sinir bozucu olsa da düzeltmeye çalışmasına Selin biraz daha yumuşak ifade takınarak bakmıştı.

 

"Asker!" Mete'nin sesi her yerden duyulmuştu, sert bir şekilde kucağında Luna ile geldiğini görünce Selin kaşlarını çattı. Askerler dönüp toparlanarak hizalanmışlardı hepsinin Mete'ye çok saygı duyduğunu görebiliyordu. "Ne yapıyorsunuz burada? Gözlem kulelerinde kim var?" Mete çoktan yanlarına gelmiş Selin orada yok gibi davranıyordu.

 

"Haydar ve Kâmil çıktılar komutanım! Nöbet değişimi yaptık!" Laubali çocuğun yanındaki daha normal görünen asker söylemişti.

 

"Tamam gidip dinlenin o zaman ne işiniz var burada oyalanıyorsunuz?"

 

"Emredersiniz komutanım!" ikisi aynı anda selam verip geçerken Luna koca kafalı Laubali çocuğa hırladı çocuk korkarak geri çekilip hızlı adımlarla yatakhaneye yol aldı. Selin bilgisayarının ekranına bakmaya çalışıyordu ama istemsiz gözü Mete'ye kayıyordu, Mete ise hala Luna kollarında iken kadına doğru dönmüştü. Bu askerden özellikle hoşlanmayan Mete, kadına yaklaşmasına müdahale etmemek için kendini durdurmaya çalışsa da ki kadının ona haddini çok güzel bildirmiş olduğunu duymuştu, yine de kadınla yüz göz olmaması gerektiğini bildiği için dayanamayıp gelmişti.

 

"Luna'yı yanından ayırma." Mete Luna'yı kadının kollarına bıraktı, kadın Luna'yı kucaklayıp sararken adamın bu kadar korumacı davranmasını düşünüyordu kendisini korumak için mi yapıyordu yoksa askerleriyle konuşmasını engellemek için mi yapıyordu onu düşündü.

 

"Askerler hala gelmedi iyiler değil mi?" Selin gerçekten uzun süredir onların olmayışından endişe duyduğu için sormuştu adamın tavırlarından sonra özellikle dikkatli davranıyordu.

 

"İyiler, gelmek üzerelerdir ihbar uzak bir konumdaydı." Resmi olsa da kadının bu endişesini bir nebze gidermeye çalışmıştı komutan.

 

"İyi olmalarına sevindim." kadın tekrar terslenmek istemediği için konuşmayı kısa tutsa da içinden trip atıyor gibi konuşma isteğini de bastıramıyordu. Tam o sırada Yusuf ve yanında giden diğer askerler içeri girince Selin gerçekten arkadaşlarının geri döndüğünü hissetmişti. Komutan kadının yüzündeki rahatlamayı görebiliyordu anaç bir tavırla çocuklarını beklemiş ve eve gelmelerini izliyor gibiydi.

 

"Komutanım." Yusuf selam durdu neşeli gözüküyordu Selin'e de selam verir gibi gülümsedi.

 

"Boş ihbar değil mi?" Mete yüzünde biraz sinirli biraz bilmenin verdiği rahatlama ile sormuştu.

 

"Aslında tamamen boş bir ihbar değil komutanım, eskiden kullanıldığını düşünüyoruz hatta yakın bir zamanda çıkılmış gibiydi." Yusuf bilgileri aktarırken Mete'nin yüzünden gölge gibi bir duygu geçişi görmüştü Selin. Komutan ensesini ovalarken düşünüyordu sonra kafasını tamam manasında salladı.

 

"Hepiniz üstünüzü değiştirin yemek saati gelmek üzere geçin yemeklerinizi yiyin, Yusuf sen Kamil'i al odama gel konuşalım." Mete ilk kez emretmiyordu hatta sinirli bile değildi. Yüzündeki gölgeli düşüncelere Selin bakıp anlam çıkartmaya çalışıyordu, düşünürken ovaladığı sakalını ve ince bir çizgi haline gelmiş dudaklarını her detayını aklına kazır gibi bakıyordu.

 

"Peki komutanım." Yusuf'ta bu sefer sakince onaylamıştı Mete'nin isteğini, diğer askerlerin bazıları dağılıp yatakhaneye yol alırken Mete izlendiği hissi ile Selin'e döndü biraz merak biraz endişeyle yüzünü inceleyen kadınla göz göze gelmişti. Adam her zaman endişeli olması gerektiğini ve işinin tehlikesini biliyordu ama ilk defa endişesi her zamankinden daha fazlaydı arkasını dönüp odasına doğru toplantı yapmak için geçerken düşünceleri çok hızlı beyninden akıyordu.

 

"Biz üstümüzü değiştirelim yemekhaneye geçelim Selin hocam." Berk Selin'i konuştururken Selin, Mete'yi arkasından da Yusuf'un gidişini izliyordu Berk'e cevap vermek için dikkatini toplayıp ona doğru döndü.

 

"Hızlıca geliriz açlıktan öldük zaten!" Dedi Mehmet

 

"Bekliyorum sizi!" Dedi Selin, askerler içeri geçerken Selin'de bilgisayarını toparlayıp odasına bıraktı hava neredeyse kararıyordu, odasından çıkıp çocukları beklemesi bir iki dakika bile sürmemişti hemen çıkmışlardı Selin onlara katılıp yemekhaneye doğru geçerken Berk ve Mehmet telefonun hata vermesinden konuşuyorlardı Yemekhanede ne Yusuf ne de Mete vardı. Bu sefer yemek duasını Berk okutmuştu. Dün oturdukları masaya geçerken Selin hala gözleri kapıda bekliyordu.

 

"Onlar gelmezler, büyük ihtimal Komutan orada konuşlanan teröristlerin hangi deliğe saklandığını bulmak için bir harita çıkartıyordur daha toplantıları çok uzun sürer." Dedi Berk Selin'e, kadın başını onaylar şekilde salladı.

 

"Ee Berk kendinden bahset hiç konuşamadık seninle doğru düzgün." Selin aklını dağıtmak ve biraz konuşmak için konu açarken Mehmet sonunda soruların odağı o olmadığı için sevinmişti.

 

"Bahsedeyim tabi Rizeliyim ama Lisede İstanbul'a taşındım, Felsefe okudum işsiz kalınca askerliğe geldim baktım bu işi kıvırıyorum meslek olarak neden yapmayım dedim askerlikte kaldım 2 yıldır buradayım." Kısa ve net bir açıklamaydı.

 

"İkinizin neden yakın olduğunuzu anladım memleketçilik durumu ama bence birbirinizi dengeliyorsunuz." Selin gülümsedi Mehmet laf soktuğunu düşündüğü için yemeğini çiğnerken tip tip bakıyordu ama tam olarak iyi mi kötü mü laf soktuğunu anlayamamıştı Berk ise gülmekle yetinmişti.

 

"Hocam bana laf mı soktunuz?" Mehmet olduğundan daha nazik sorunca Selin gülmekten kendini alamamıştı, Mehmet'in omzuna iki kere merak etme der gibi vurup başını evet manasında sallamıştı Selin, Berk kahkaha atarken Mehmet kaşlarını çatmış kaderine razı gibi bir hali vardı.

 

"Kötü manada değildi. Sen sinirli o sakin, sen konuşkan o durağan iyi ikili olmuşsunuz." Selin Mehmet'e daha fazla yüklenmek istemeyerek açıklama yapmıştı. Mehmet rahatlamış gibi yemeğine devam etmişti.

 

"Bu iyi bir laf sokmaydı teşekkür ederim hocam." Dedi masum bir çocuk gibi Selin yemeğinden bir kaşık alırken onun tepkilerinin her zaman bu kadar saf bir yanı olmasına şaşırıyordu.

 

"Rica ederim Mehmet. Peki Berk senin sevgilin var mı?" Konuyu biraz daha derinleştirmeye çalışıyordu Selin. İnsanların ailelerinden konu açmaktansa özel hayatından konu açıp ilerlemek çok daha kolaydı gerisi çorap söküğü gibi gelirdi.

 

"Konuştuğum bir kız var ama ciddi değil." Berk biraz kızı kale almıyor gibi gözüküyordu.

 

"Öyle mi? ilginç biraz zorlama bir ilişki mi?"

 

"Kız biraz takıntılı ama burada zaman geçmez hiçliğin ortasında her gün aynı, bazen daha tehlikede bazen daha normal gün ama işte kafa dağıtmak için herkes birileriyle konuşur." Berk'i çok dikkatle dinliyordu Selin.

 

"Tabi bazıları birden fazlasıyla konuşur." Dedi sinsi sinsi gülerken Mehmet, Selin ona kaşlarını kaldırarak bakınca kadının dilinden korkup açıklama gereği duydu. "Ben değil yani Selin hocam bazıları." Selin onun yapmadığının farkındaydı onaylar şekilde başını salladı.

 

"Sadece zaman geçirmek için birileriyle konuşmak ne kadar sağlıklı." Berk'e tekrar dönmüştü Selin.

 

"Hiç konuşmayıp kafayı yemekten daha sağlıklı!" Dedi gülerken Mehmet, Berk ters bir bakış atınca sustu ama Selin açık konuşması için ona cesaretlendirici bir gülüş attı.

 

"Sadece hayatlarında normal bir şey istiyorlar gündelik şeylerden bahsedilsin burada yaşanılan, görülen şeyleri tekrar tekrar hatırlamasınlar ya da konuşarak hafifletsinler istiyorlar." Selin kaşları çatık çok dikkatle dinleyip onaylar şekilde baş sallıyordu.

 

"Aileleri?" Selin'in sorusuna Berk başka şeylerden konuşmak ister gibi veya Mehmet'e konuşma hakkını bırakır gibi gözlerini kaçırıp yemeği ile oynadı.

 

"Yani ben anneme babama sürekli mesaj atsam siktir git işimiz var gücümüz var der." Söylediğine kahkaha atan Mehmet Selin'in olduğunu ve Berk'in onaylamaz tavrını görünce ciddileşti. "Yani affedersiniz hocam." Mahcup bakıp masanın kirlerini temizliyor gibi yaparken bakışlarını kaçırdı. Selin sorun olmadığını belli eder bir el silkmesiyle gülümsedi Berk'in hala rahatsız olduğu belliydi şimdilik daha fazla deşmeme kararı aldı.

 

"Haklısın bir bakıma Mehmet. Neyse saat baya geç oldu hadi kalkalım." Selin saatine baktı gerçekten geç olmuştu ayakları ucunda oturan Luna'ya baktı.

 

"Hadi Luna!" Deyince köpek hemen ayaklandı mutfağa boşlarını bırakıp dışarı çıktı kadın odasına doğru yöneldi Mete'nin çalışma odasının ışığı yanıyordu derin bir nefes alıp iyi düşünmeye çalıştı.

 

"İyi akşamlar gençler." Dedi Selin

 

"İyi akşamlar Selin hocam " Dedi yine ikisi aynı anda cebinden anahtarını çıkartırken Luna'nın mama kabının dolu ve duvarın dibine her zaman ki yere koyulmuş olduğunu fark etti Mete'nin odasına tekrar bakıp iç geçirdi, mama kabını yerde gören Luna komut vermeden oturmuştu bile kuyruğu yeri süpürür gibi heyecanla sallanıyordu dili bir karış dışardaydı Selin bu haline gülümsedi gerçekten çok akıllı bir köpekti.

 

"Yiyebilirsin Luna." Dedi Selin, yanına çömelmiş bugün olanları düşünürken Luna'nın tatlı ağız şapırdatması ona ninni gibi geliyordu. Luna yemeğini bitirip suyunu da içtikten sonra Selin ayağa kalkıp kapıyı açtı Luna havanın soğuk olmasından dolayı hızlıca içeri daldı Selin kapıyı kilitleyerek kendini yatağa bıraktı bir iki saat önce yanında olan adamı şu an yemekhanede göremediği için moralinin bozulduğunu hissediyordu. Üstelik adam kendisini defalarca bozmuştu, sinir bozucu, kontrolcü ve sürekli emir veren biriydi. Düşüncelerinden kurtulmak için silkelenip ayağa kalktı bilgisayarını açıp işlerini bitirmeye çalışması gerekiyordu, çevirilerini yapıp okuması gereken o kadar çok şey vardı ki makalelere bakarken ne kadar hızlı zamanın geçtiğini fark etmemişti gözleri kapanıp her yerinin tutulduğunu fark edince yatağında horul horul uyuyan Luna'nın yanına kıvrılıp hemen uykuya dalmıştı.

 

 

Loading...
0%