@gardenpaeonia
|
Hayatında olduğumuz insanlara ne hissettiriyoruz? Herkesten en iyisini beklerken, biz yeterli miyiz? Çınar'ın abiliğini yetersiz gördüğü zamanda, Acar'ın abiliği yeterli miydi? Değildi. Acar, iyi bir abi değildi. Gece tüm huzursuzluğuyla çökmüştü heybetli bedene. Hastane koridorundaydı, kapının önünde bekliyor, içeri giremiyordu. Kardeşi henüz 17 yaşındaydı, doğum gününü bile bilmezdi abisi. Bugün Hira'nın doğum günüydü, yeni öğrenmişti. Her sene katılabildiği zamanlarda annesi çağırınca gidiyordu, bu sene şans eseri açmamıştı telefonunu. Pişmanlık tüm bedenini sararken, sessizce kendi köşesinde bekliyor, içeriden gelen sesleri dinliyordu. Ailesi içerideydi, görevde olan abisi döner dönmez hastaneye koşturmuştu. Hep çok iyi anlaşırlardı Hira'yla. Yanındaki bedene kısa bir bakış attı, karanlık koridoru parlatan, henüz kızıl mı turuncu mu olduğunu çözemediği saçları burnuna şeftali kokusunu getiriyordu. Hira'da şeftali kokardı, eve gittiği nadir zamanlardan biliyordu bu kokuyu. Koridorun sonundaki açık cama çevirdi mavilerini, rüzgar sebebiyle yüzüne geliyordu yanındaki kadının saçları. O farkında değildi, çünkü önüne bakıyordu. Anlamlandıramadığı bir hüzün görüyordu suratında, ondan daha çok üzülmüş gibiydi. Odadan gelen kahkaha sesiyle ayaklandı, gitmek istiyordu buradan. Kardeşinin suratına bakamazdı, hızla bahçeye ilerlerken kadınında peşinden geldiğini duydu. Topuklu sesleri, sessiz koridoru inletiyordu. Aralarında pek sohbet geçmiyordu, sessizlik vardı fakat rahatsız edici değildi. Huzurluydu. Arkasına bakmak adına döndüğünde, camdaki küçük bedenle kesişti gözleri. Kardeşi oradaydı. Hemen çekti bakışlarını Acar, gitmek adına bir adım attığında duraksadı. Yapamadı, olduğu yerde öylece beklerken önüne gelen bedenin kokusu sardı çevresini. "Komutan.." hoş tınısı geceye karıştı. Devam etmesini istiyordu ama söyleyemiyordu. Sesinde ona garip hissettiren bir duygu vardı, çözemiyordu. "Karışmak haddim değil ama sana ihtiyacı var." biliyordu, çenesi kasıldı. Sesli duymak istemediği gerçekle, karşısındaki ateş gibi gözlere baktı. Yol göstersin istiyordu, dingin bir denizle, yanan ateş buluşmuştu. Yavaşça bahçedeki banka doğru ilerledi, topuk sesleri tekrar kulağına iliştiğinde banka oturdu. Yere bakıyordu, kardeşini görmek istememişti. Vicdanı ona izin vermiyor, kimseye eğmediği başını kardeşine eğiyordu. Yanına oturan savcı geldiklerinden beri onu yalnız bırakmamıştı, sadece yanındaydı. Gürüldeyen göğe baktı bir süre, düşünceleri zihnini doldururken, Alçin içinden ilk geleni söyledi, "Aşkım yaşasaydı, aynı Hira gibi olurdu. Çok benziyorlar." aynısını Çınar'da söylemişti. Aşkım'ın küçüklüğü gerçekten benziyordu Hira'ya. İkisininde, mavi gözleri ve kumral saçları vardı. Yüz hatları birbirine aynı denecek derecede benziyordu. Aşkım ablasını yalnız bırakmamanın yolunu 18 yıl sonra bulmuştu. Alçin'in cehennem hayatında yerini alan mavilikler artıyordu. "Aşkım benim canım. İnsan, anne babasının gitmesine alışıyor ama kardeşi için yüreği hep ilk günkü gibi sızlıyor." kendine bakan bedene döndü Acar. "Kardeş seni sadece abla ya da abi yapmaz." doğruydu. Hira'dan öğreneceği çok şey vardı, başta yüzleşmeyi öğrenecekti. "Pişmansın." duyduğu kelimeyle kaşları çatıldı. Çok mu belli oluyordu? "Ben anlarım." anlamıştı. Abisi bile anlamazken, o anlamıştı. Bir süre daha gözleri birbirine bağlı kaldı. Kendini anlatmak istiyordu, anlatamıyordu. Sessizce önüne tekrar döndüğünde, hastane kapısından çıkan beden adını bağırıyordu. Abisiydi. Hızla üzerine doğru gelen adamı sakinlikle bekledi, mesafe kapandığında ayaklandı. Boyları aynı olan ikili karşı karşıyaydı, abisinin gözlerindeki öfke dışarıdan bakan birini korkutacak kadar karanlıktı. Hira onun zaafıydı, her ne kadar o bunu bilmesede öyleydi. "Acar!" dişlerini sıkıyordu, ona dik dik bakan kardeşi yumruğunu da sıkmasına sebep oldu. "Hira'yı üzersen seni üzerim dedim!" sessiz kalan beden onu kışkırtıyordu, yumruğunu kaldırıp kardeşinin suratına geçirdi. Suratı yana düşen Acar, yerinden bir adım bile kıpırdamamıştı fakat Alçin hızla ona adımlamıştı. Aile içine karışmak haddine değildi, farkındaydı ama dün için onun yanında olmak istedi. O da onun için oradaydı. Acar suratını abisine geri çevirdi, gözlerindeki pişmanlığı kimse göremiyordu. Sinirli ses kulağına en şiddetli haliyle ilişti, "Hira bugün neden burada biliyor musun Acar?" koyulaşan maviler birbirlerine karıştı bir süre. İkisi içinde kolay değildi, yüzleşme vaktiydi. Belki annesi ya da babası ölmemişti fakat Acar'da yaralıydı. Babasıydı en büyük yarası, başını yanındaki kadına çevirdi. "Git buradan Alçin." ikisi üzerinde gezdirdi gözlerini, birbirlerine bu kadar benzeyen iki kardeş bu gece birbirlerinin kaderini yazacaklardı. Dün onu tüm çıplaklığıyla gören Acar değilmiş gibi şimdi kendini uzak tutmak istiyordu, gitmedi. "Gitmiyorum." ciddi ses tonu dünkü gibi meydan okuyordu. Abisinin bu ikilinin keyfini bekleyecek hali yoktu, öfkesi gözünü karartıyordu. "Sevgilinde duysun, çok mu çekiniyorsun Acar?" Alçin'den çektiği gözleri şimdi abisindeydi. Çekindiği hiçbir şey yoktu, "Haddini aşma!" duyduğu cümle karşısında sinirle güldü önce abisi, boğazındaki damarlar beliriyordu. O kadar sinirliydi ki Acar'ın yakalarına attı elini, tükürürcesine konuştu. "Sen var ya kinci piçin tekisin oğlum! Siktiğimin duygularını Hira'dan çıkaramazsın!" umursamaz bakışları yakasındaki ellere gitti Acar'ın, ardından yine deli bakan maviliklere döndü. Zamanında babasına meydan okumuştu onun için, şimdi Hira için ona meydan okuyordu. Aynı şekilde sert yaklaştı abisine, kalp kıracaktı. Abisi bunu biliyordu fakat bu sefer korkmadan, açıkça konuşuyordu ona karşı. Yakasındaki bilekleri sertçe indirdi, abisinin çenesine gitti güçlü elleri. "Gurursuz şerefsizin teki olmaktan iyidir! Sevgiye muhtaçsın diye köpek oldun it herif!" abisinin aksine o gerçekten tükürüyordu suratına. Alçin bilmezdi, bu onların normal kavgalarından biriydi, tek fark bu sefer kelimeler vardı. "Sen değil miydin? Sen de öylesin Acar." çenesindeki eli itti hızla. Parmağını karşısındaki bedene sallıyordu fakat kalp kırıkları gözünü parlatıyordu. Öfkeden deliren gözleri şimdi derin bir hüzün barındırıyordu. "Neymişim ben! Ben ne zaman affettim onu!" gür sesleri bahçeyi inletiyordu, karanlık bir köşedelerdi, gece yarısı olduğu için bahçede bir kaç sağlık personelinden başka kimse yoktu. Onlarda üniformalı adamı gördüklerinde, meraklarını bırakıp hızla içeri geçmişlerdi. Alçin kimden bahsettiklerini anlamıyordu, kapıdan gelen bedene kaydı bakışları. Albaydı bu, Acar'ın annesi. Üzerinde beyaz bir elbise vardı, kızının doğum günü için hazırlanmıştı fakat işler tahmin ettiği gibi ilerlememişti. Alçin'in endişesinin aksine o gayet sakindi, denilenleri duymadığındandı belki de. Gözleri buluştuğunda gülümseyen bedenle duraksadı, garip bir aileydi. "Sana affet mi dedim oğlum? Ona olan öfkeni Hira'dan çıkarma dedim!" "Benim ondan bir şey çıkardığım yok nesini anlamıyorsun?" Sinirle gülen abisine baktı bir süre, ardından annesini gördü. Alçin'le yan yanalardı, tam buradan gitmesini söyleyecekti ki abisi yine bağırdı. "Ulan piç! O kız senin yüzünden hastanede! Alerjisi olduğunu bile bile fıstık yemiş lan fıstık! Sen seviyorsun diye." "Babasının oğlu!" öyle değildi, abisini incitecek en büyük şey bu iki kelime idi belki de. Her daim yanında olan adam babasının oğlu olamazdı, yine de söyledi. Hırçınlık tüm bedenini ele geçirmiş gibi, herkesi kırıp dökmeye hazırlıyordu. "Kes sesini! İkinizde kesin sesinizi!" araya giren anneleri ile sustu iki kardeş. Acar dimdik dururken, karşısına bakıyordu. Abisi ise sinirle ellerini saçlarına daldırarak, ileri geri yürüyordu. Öfkeden göğsü kabarıyordu, ilk defa annesine karşı çıktı. "Ne susacağım anne! Oğlunun kalbi kırılmasın diye daha ne kadar onu pamuklar içinde büyüteceksin?" sesinin kontrolünü sağlayamadan bağırmıştı. Ardından kardeşine döndü ve parmağını yüzüne doğru tuttu. "Bu piç yüzünden benim kardeşim ölebilirdi! Hira'nın hiçbir suçu yok, olanların günahını ondan çıkartmaya çalışma. Babam seni sevmediyse sebebi kendinsindir!" suratına yediği tokatla yüzü yana düştü. Sinirden titreyen annesine çevirdi gözlerini, hiçbir zaman canı yanmazdı. Ne görevde, ne babası ona vurduğunda. Ama şimdi yanağı sızlıyordu. Elini yanağına attı, gözyaşı düştü önce usulca. Az önceki cümlesinden daha ağırını kurdu, daha ağırı yok gibiydi ama vardı. "Ben babamın oğluysam, sen direkt kendisisin! Sana bakınca onu görüyorum Acar." Sonrasına tek kelime etmeden hastanenin içine girdi, kalbi kırılmıştı. Kalp kırmıştı. Alçin'in gözleri ise Acar'daydı. Yere bakıyordu, kalbi sızladı. Ona doğru bir adım atmak istedi sebepsizce ama annesinin sesini duyduğunda duraksadı. "Sinirliydi, ona aldırma." Acar'ın gözleri hala yerdeydi, abisinin dedikleri kulağını çınlatıyorken bakışlarını kaldıramıyordu. "Ama yine de, Hira konusunda haklı. Kardeşine bunu yapamazsın Acar, işte o zaman karşında olurum." mavilikler buluştuğunda hüzün yerini aldı anne ve oğulda. Daha fazla beklemeyip giden annesini izledi bu sefer, gözler önünden kaybolduğunda titreyen bedeninde bir el hissetti. Alçin'di, elini koluna dolamıştı. Ardından onu çekiştirdi, normalde yerinden bile kıpırdamazdı ağır bedeni fakat savcıya izin vermişti. Nereye gidiyorsa, o'nuda götürmesini istiyordu. Arabanın önüne geldiklerinde, sürücü koltuğuna geçen Alçin'e kısa bir bakış attıktan sonra yandaki koltuğa geçti. Şu an ona ayak uydurmak istiyordu, sakince kapıyı açıp oturduğunda sessizdi. Araba karanlık yolda ilerlerken, şiddetli yağmur geceye karışıyordu. Yanındaki kadında sessizdi, bir kaç dakikalık sessizliğin ardından açık bir büfenin önüne geldiğinde araba durdu, burada beklemesini söyleyerek arabadan indi. Camdan ne yaptığını izliyordu, değişik bir kadındı. Olmaması gereken bir anda yanındaydı, henüz dün gelmişti ve onun hakkındaki her şey hızlıydı. Tekrar sürücü koltuğunda yerini aldığında, elindeki siyah poşeti yanındaki bedene itti Alçin. Biraz içmekten zarar gelmezdi, araba hareketliğinde kucağındaki poşete kısa bir bakış attı Acar. Bir şey deme gereği duymadı, genelde de fazla konuşmayı sevmezdi. Bir kaç dakikanın ardından tenha bir yerde durdular, göl olduğunu düşündüğü yerin sesi ilişiyordu kulaklarına. Kemeri çıkarıp arabadan inen kadına ayak uydurdu, elindeki poşetle arabadan çıktı. Etrafına bakınan savcıyı izledi bir süre, hoşuna giden bir şey bulmuş gibi gülümseyerek oraya ilerledi bedeni. Ne olduğuna bakmak adına takip etti, binanın üstünün yağmurdan koruduğu bir bank gördü. Tahta banka oturan Alçin, ona bakıyordu. Beklemeden ilerledi ve yanındaki yerini buldu. Göle akan yağmur damlaları güzel gözüküyordu. Elindeki poşete uzandı kadın, ardından iki bira çıkartıp birini ona uzattı. Suratı buruşan Acar bir süre savcıya ayak uydurmasının ne kadar doğru olduğunu sorguladı. Şişeyi açıp içen kadın çok da umursuyor gibi değildi. Gözleri buluştuğunda, sessizliğini bozdu. "Gerçekten ailesiyle kavga ettikten sonra içen ergenler gibi mi olacağız?" göz devirdi savcı. Acar ise yuttuğu yudumdan dolayı parlayan dudaklarına baktı bir süre. "Dertleşeceğiz, gecenin bu yarısı daha sertini bulamadım kusura bakma." elindeki şişenin kapağını açtı umutsuzlukla, hala nefretle baktığı biradan bir yudum aldı, zevksizdi. Bu hallerini izleyen Alçin daha fazla dayanamadı, "Komutan, senin bu huysuz ve aksi tavırlarını bu geceden sonra çekmeyeceğim, ona göre davran." sinirle söylendikten sonra tekrar bir yudum aldı. Garip bir kadındı. Acar'da ona ayak uydurarak içti, "Siktiğimin gecesini romantize etme, dertleşmek falan benlik değil savcı. Kafanda kurduğun romantik planlarına dahil etme beni." kadının bakışları ona döndü, romantik kelimesi yüzünü buruşturmuştu. "Romantik birine mi benziyorum?" komutan süzdü yanındaki bedeni. Görüntüsü evet derken, konuşmaları aksini bağırıyordu. Onun sinirlenmesi kafasını dağıttığı için yine de, "Evet." dedi. İçki şişesi sert bir şekilde banktaki yerini bulurken sinirle soludu Alçin. "Komutan ne derdin varsa anlat yoksa siktir git." böyle bir çıkışı beklemediği için anlık afalladı adam. Bu kadın oldukça garipti, dünün sabahında oldukça çekici ve iddialıyken, gecesinde çaresiz ve çocuk gibiydi. Bu sabah uysal ve hüzünlüyken, gecesinde anlayışlı ama bir o kadar da cüretkardı. "Anlatmıyorsan gidiyorum." ayaklanan bedenin bileğini tuttu. Yaptığı hareket karşısında ona dönen ters bir çift gözle bıraktı bileğini. Kalmasını istiyordu, sessizliğine iyi geliyordu. Belki yeni bir ses olmuyordu fakat huzur veriyordu. Oturdu Alçin, bıraktığı şişeyi tekrar alıp içti. Gözlerini maviliklere kitledi, az önceki sinirli tonunun aksine sakinlikle konuştu "Anlat bakalım, senin olayın ne?" birbirlerine karışacaklardı, habersizlerdi. Son olduğunu sandıkları gece artık onların çıkmazıydı, geri dönüşü yoktu. İçkilerini içerlerken düşündü Acar, dürüst olacaktı, sonuçta dün o da ona dair her şeyi öğrenmişti. Aynı evde yaşarlarken yabancı olmalarına gerek yoktu ki Çınar'da her şeyini biliyordu. "Benim olayım, düz bir insan olmam." onu izleyen gözler merakla parıldıyordu ama ifade tam tersiydi. Kendini anlatmak kolay değildi, soru sormasını istiyordu. "Sen sor." dedi kadına, ardından ekledi, "Ne istersen." dudaklarını yaladı Alçin, her şeyi sormak istiyordu. "Madem öyle, affetmediğin o kişi kim?" merak etmişti, abisi bağırırken ve kinci diye adlandırırken içinde uyanan duyguya engel olamayarak sordu. "Babam." aldığı cevapla içkisinden aldığı yudumu zorla yuttu. Gözleri mavilerindeyken, sorguluyordu. Bu adam neler yaşamıştı? O da içti. Yutkunurken hareket eden belirgin boynuna kaydı gözleri. Herhangi bir kadının kolayca etkilenebileceği görüntüye sahipti. Alçin'de bir kadındı, etkilenmiş miydi bilmiyordu ama gözlerini yavaşça ayırarak sordu. "Ne yaptı?" komutan onu izliyordu. Umursamadı, çekinmezdi. Böyle bir konuyu konuşurken aralarında garip bir çekim vardı, ama devam etti. "Babam ciddiyetinden hiçbir zaman ödün vermezdi, Yüzbaşı Cevdet Acarbay. Ne büyük adam ama." alay ederek boşluğa baktı. Yağmur tüm şiddetiyle yağarken, bir kısmı rüzgardan onları ıslatmıştı, paçaları ıslanan adam savcıyı kontrol etti. Saçlarının birazı kıvırcıktı, ona daha çok yakışıyordu. Dikkatle dinliyordu onu, başta saçma gelmişti ama şimdi hoşuna bile gidiyordu. Gözleri buluştuğunda devam etti, "Bu tavrı bendeki baba kalıplarını yıktı. Yediğimiz yemeğe kadar otoritesini kurardı, ağlamadan uyuduğum tek bir gece yoktu." yutkundu Alçin, herkesin mutlu bir ailesi yoktu. Devam etmesini istiyordu, sessiz kaldığı her şey için buradaydı. "Sonra Hira doğdu, annemin hamilelik dönemi babam yüzünden zor geçiyordu. Doğumda ölme riski olduğunu bile o an öğrenmiştik. Eğer önceden bilseydik onun doğmasına izin vermezdi. O gece ikiside kurtuldular ve babam bu olaydan sonra değişti." Kolay bir şeymiş gibi anlatıyordu fakat gözlerinde görüyordu Alçin, canı yanıyordu. Az önce laf ettiği içkinin son yudumlarını tek dikişte bitirdi komutan. Yere koydu, bu hareketlerini bile dikkatle izleyen savcıya döndü. "Sonra?" tahmin edebiliyordu, yinede konuşup içini dökmesini istedi. "Abim bu bokların hepsini yaşanmamış gibi affetti onu, benden de aynı şeyi bekledi. Aslında anlıyordum onu, sevgiye muhtaçtı. Onun gibi olamadığım için kinci ilan etti kendi kendine." bir süre sessiz kaldı, Alçin'de biten içki şişesini yere koydu. Elini cebine attı ve sigara paketini çıkardı, dudaklarına koyduğu sigarada gezindi gözleri komutanın. Ardından paketi ona uzattı, sigara onunda parmakları arasındaki yerini alırken çakmağı çıkardı. Son bir kaç gündür zar zor yakıyordu, bıkkın çakmak son gazıda Alçin'in sigarasına verdikten sonra görevini tamamladı. "Siktir ya." cebine geri koyduğu çakmakla komutana döndü. Fazla düşünmedi, komutanın çenesine doladığı elleriyle, o'nu kendine yaklaştırıp yanan sigarasının ucunu onunkisi ile birleştirdi. Sigaraya bakan Alçin yanması ile geri çekildi. Acar'ın afallayan halini geride bırakıp, arkasına yaslandı ve derin bir nefes çekti içine. Komutan dumanı üfledi, hemen sonrasında cebinden çıkardığı çakmağı banka koydu. Yüzünde belli belirsiz bir sırıtma vardı, düşünmemek adına sigarayı geri dudaklarına koydu, şimdi şaşıran ise Alçin'di. Bir kaç dakikalık sessizliğin ardından, "Yani şimdi baban kötü bir babaydı, doğumdan sonra değişti ve herkes olanları unuttu. Doğru muyum?" olayları anladığı kadarıyla basitçe özetlemişti. Yaşananlar da bu kadar basit olsaydı, özetleyecek bir duruma bile sahip olmazdı, farkındaydı. Küçümsemek gibi bir derdi de yoktu zaten, ortamdaki havayı dağıtmak istiyordu. Başını sallayan Acar sessiz kalmayı tercih etmişti, "Peki, Hira bu işin neresinde? O da en az senin kadar suçsuz." "Biliyorum." "Biliyorsan neden kötü davranıyorsun?" yanındaki kadına çevirdi gözlerini, soruları onu deli ediyordu ama içinden cevap vermek geliyordu, kendi söylemişti sormasını. Üflediği duman ikisinin arasında kaybolurken cevapladı, "Davranmıyorum." kaybolan dumandan gördüğü yüz ona odaklıydı. "Kime göre?" savcı ilk tanıştıkları halini almıştı. Hızlanan yağmur tüm şiddetiyle yağıyordu. Aralarındaki gerilim gibiydi, "Bana göre." gözlerine bakarak kuşandıkları savaş zırhlarını indirmeye niyetleri yok gibiydi. Ama zaten birbirlerine karşı hep beklenmediklerle gelmişlerdi. Alçin, Acar hakkındaki zihnini bulandıran düşüncelerini onu dinleyerek dağıtmak istemişti fakat o ukala tavırlarını devam ettiriyordu. Ona göre davranmaya karar verdi, Hira'yı artık kolay kolay bırakmazdı. O, Aşkım gibiydi, ona benziyordu. Başını yana eğdi kadın, anlamaya çalışıyordu. "Herkes senin yanlış olduğunu söylerken sen doğru musun?" cevap en hızlısından geldi, "Sen karar ver savcı, kaç saattir dinliyorsun beni." düşündü Alçin. Başından beri terslerdi ama aynı zamanda iyi davranışlarıda vardı. Abisinin güvendiği biri kötü olamazdı, onun gözlerinde kötülük yoktu. Kötüyü bilirdi. Yanlışı ya da doğruyu ayırt edemedi, çözemediği bir şeyler vardı bu adamda, sadece ona ait olan. "Kötü biri değilsin, fakat yanlışını ya da doğrunu bilmem, zorsun." "Yanlış ya da doğru herkesin kendi çıkarlarına göre oluşur. Başkalarının sikim sikim çıkarlarına göre yanlışsam, umrumda olmaz." "Belirli bir doğru yok mudur sence?" kadına dönüp gerçekten mi? bakışları attı adam. Ardından sigarasını yere atıp ezdi, "Alçin gerçekten felsefe mi yapacağız?" yine onu taklit etti ve o da sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi. "Doğru, kafa açar şimdi." hafif gidik kafasıyla ağzının içinde söylendi. Adıyla hitap etmesi umrunda değildi, yağmuru izliyordu. Derin bir nefes çekti, şimşek tüm ihtişamıyla havayı aydınlatırken gözlerini kapattı. "Kardeşini sev, pişman olma." Aşkım'ın ona ilerleyen bedenini gördü, küçücüktü. Şu an görmek için nelerini vermezdi ki? Görebildiği tek an, gözleri kapandığı anlardı. Derin bir sessizlik oldu aralarında tekrardan. Yağmur damlası burnunun ucuna geldi kadının, gülümsedi. "Ne çok isterdim giden olmayı.." başını geriye attı, açıkta kalan boynu belki de en güzel manzara olabilirdi. Acar'ın mavilerinin onun üzerinde olduğundan bihaberdi, her hareketini inceliyordu. Dudaklarını yaladı Alçin, içki boğazını kurutmuştu. "Çok zorlanıyorum." kelimeleri dudaklarının arasından çıkıp, adamın ruhunda yer ediniyordu. Gözlerini tekrardan açtığında buğuluydu, komutana çevirdiği bakışları anlam doluydu. Can kırıkları, Alçin'in gözlerinde parlıyordu. "Geç olmadan, göster sevgini." sızlayan kalbinden dökülen cümleler, karşısındaki adamın zihninde yerini alıyordu. Acar ise ona hak veriyordu, Hira'da göremediği şey; O'nun da babasından yara aldığıydı. Abisini almıştı elinden, canı onu sevmiyor diye düşünüyordu. Uzattığı eli tutmuyordu. Hira, küçüklüğünden beri abisine bağlıydı. Odanın kenarında mutlu aile tablosunu izleyip, dahil olmayan abisi her zaman içinde en gözde yerdeydi. Düştüğünde onu sessizce kaldırıp yaralarını saran, ağladığında omuz olan ama ertesi gün yüzünü göremediği abisi eksiğiydi. Sıkışıp kaldığı evinde, kimse yoktu çevresinde. Kendini suçluyordu, abisinden çaldığı bu mutlu aile yüzünden tek kalmış gibi geliyordu ona. 17 yaşındaydı, çocuktu daha. Tamamı asker olan ailesinden farklıydı, şarkıcı olmak istiyordu. Ailesinin korkuları yüzünden altın kafese kapatılmış bir çocuk, hayallerine dokunamıyordu. Ne çok isterdi abisine bunları anlatmayı, yapamıyordu. Doğum günümde gelecek demişti kendi kendine, gelmemişti. Sadece annesi ve hizmetliler vardı, arkadaşı bile yoktu. Kutlamak istemediği ufak partiden ağlayarak kaçmış, abisinin en sevdiği fıstıkları yemişti düşünceleriyle. Alerjisi vardı fakat belki o zaman beni görür umuduyla yemişti. Hira, abisini istiyordu. Biliyordu, o kötü biri değildi. Haklıydı abisi. Hastane odasında gözlerini açtığında ilk onu aramıştı gözleri, yoktu. Bahçede gördüğünde içinde filizlenen umut fidanları sulanmıştı. Yanındaki kadına baktı, içi ısındı. Belki abisinin sevdiği, değer verdiği biriydi. Acaba onu sever miydi? Sevse çok mutlu olurdu. Alçin onu çok sevmişti, bilmiyordu. Acar ise bu gece ilk defa birine bu denli içini açmıştı, Çınar'da biliyordu ama bu sefer farklı gibiydi. Onda bir şeyler değiştirmişti sanki, güzeldi. "Teşekkür ederim savcı." neden bilmiyordu ama bu geceki her şey adınaydı bu, karşılığında gözleriyle gülümsedi kadın, küçük bir kızın sevgi boşluğunu doldurmayı umut ediyordu. Abisini ona geri verebileceğini düşündü, denedi. Gerisini kendi görecekti, Hira'yı bırakmaya niyeti yoktu artık. Bir kaç saat önce, Acar annesini sakinleştirirken, dizlerine başını koyduğu kız abisini sayıklıyordu, kalp sızısı yaratmıştı. "Bir daha olmaz komutan." belli belirsiz bir sırıtmayla önüne döndü Acar, eyvallah der gibi başını hafifçe yana eğdiğinde ikisi boşluğa bakıyordu. Bir süre daha öyle beklediklerinde, gelen seslerle gözleri o yöne kaydı komutanın. Bir grup serseri elinde içkilerle, ayakta bile duramadan bu yöne ilerliyorlardı. Yanına baktı, Alçin gözlerini kapatmış, başını geriye atmıştı. "Ooo gençler." aralarından biri ağzının içinde yuvarladığı kelimelerle konuştu, Alçin'de gözlerini araladı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, yanındaki adama döndü. Ağzı leş gibi kokan ergenler elindeki birayla sağa sola yürüyordu, it herif bir birayla dengede duramıyordu. Yaklaşık 6 kişilerdi, cevap gelmeyince aralarından biri sinirlendi. "Size diyoruz, cevap yok mu lan?" Olduğu yerde rahatça oturan Acar'ın bakışları yanındaki bedene kaydığında, onunda rahat olduğunu görünce belli belirsiz kaşlarını çattı. Dik bakışları daha önce görmediği türdendi, ona yakışıyordu. Etkileyiciydi. Ergenlerden birinin sesini duyduğunda tekrar ona döndü, "Ulan bize artistlik yapmayın bak!" aralarında gülüşüp, şişeleri sallıyorlardı. Acar, Alçin'e zarar gelmesin diye sakin davranıyordu, birinin çıkardığı bıçağı görünce aynı sakinlikle bekledi. Değişik hareketler yapan çocuk, üzerlerine geliyordu. "Güzel sevgilinle başlayalım." bıçak dengesizce hareket ederken oturduğu yerden bacağını kaldırıp, ayağının arkasıyla eline sert bir tekme geçirdi kadın. Bıçak yeri boylarken, diğerleri aralarında sinirlenmekle meşguldü. Acar ise, "Alçin git." dedi sadece. Halledip, arabaya gitmek istiyordu. Bir kaç dakika arabada beklemesini istediği kadın, gözlerine bakarak söylediği cümle ile onu şaşırttı. "Kişi başına 3 adam. İlk ben bitiririm." birbirlerini gazlayan ergenler üzerlerine yürürlerken, komutanın itiraz etmesine izin vermeden ayaklandı. Umay'dan alışkındı sokak kavgalarına, yüzlerine bakarken atak yapmasını bekledi bir tanesinin. Acar çoktan başlamıştı, o da istiyordu. İsteği hızla karşılandı, zayıf ve uzun gençlerden biri yumruğunu boşluğa atarken üzüldü Alçin. Daha güçlü birini istiyordu, bununla yetinecekti. Boşluğa sendeleyen çocuğunun yakalarını kavradı, "Ablacım, kural bir; boş beleş arkadaşlar edinme." ardından yumruğunu geçirdiği beden yere serildi. Diğeri bu hareketine sinirlenmiş olacakki, yerdeki arkadaşının yanına gitmek adına Alçin'in üzerine yürüdü. Aynı şekilde yumruk atmak için ilerlediğinde, havada tutulan bileğine baktı. "Ablacım, kural iki; böyle şeyler tehlikeli, yapmayın." yediği yumrukla önce yüzü yana kaydı, ardında o da yere düştü. İkiside yerde ona bakıyorlardı, galiba kuralları dinlemeye karar vermişlerdi. Sonunda istediği gibi biri üzerine geliyordu. Uzun boylu, sporla ilgilendiği belli olan birine benziyordu. Muhtemelen hepsinden yaşça büyüktü, fazla sarhoş değildi. Bu ergenlerin lideri falan olabililirdi, kestirdiği kısa sarı saçları ve kaşındaki çizikle tehlikeli görünüyordu. Acar sonuncu kişiyle kavgasını sürdürürken, adam hangisine saldıracağını düşündü kısa bir süreliğine. Alçin'de karar kıldı, güçsüz olduğunu düşünüyordu. Elindeki şişeyi duvara vurup kıran adamı izledi, baş kısmı elindeydi. Bedeni hızla üzerine gelirken, cam şişenin başını saplamak adına uzattı. Uzatılan bileği tutan Alçin, bükerek parçanın yere düşmesini sağladı. Anlık gözlerinde şaşkınlık gördü, hayranlık da var gibiydi. Fakat kendine yediremeyen adam, Alçin'in bedenini duvara itti. Sırtı duvara yapışan kadın güldü, sinirleniyordu. Aynı gülümsemeyle üzerine gelen bedenin yakalarını tutarak kafa attı, hafifçe geriye sendeleyen adam hızla ellerini Alçin'in boğazına sardığında bir süre sıktı. Erkekliğine yediği darbeyle ufak bir iniltiyle geriye sendeledi. Alçin hamle yapacağı sırada, Acar çoktan adamın üzerindeki yerini almıştı. Suratı şimdiden kandan gözükmeyen adama baktı, arkadaşları korkuyla oldukları yerden kalkamıyorlardı. Hepsi farklı yerlerini tutarak, acıyla bakıyordu. "Komutan, elimden adam almak ne demek?" sakinlikle bitirmesini bekledi. Acar son bir yumruk daha atıp ayaklandı, derin bir nefes verip Alçin'e döndü. Gözlerini bedeninde gezdirirken, bir sorun olup olmadığına bakıyordu. Sorun olmadığını görünce cevapladı, "Yardım lazım gibi duruyordu savcı." "Bir daha olmasın, yerde olmak istemezsin." duyduğu sözlerle tek kaşını kaldırdı Acar, iddialıydı. Çalan telefon aralarındaki bakışmayı sonlandırdığında, telefonunu banktan aldı Alçin. Abisi arıyordu, saate çevirdi gözlerini. Gece yarısıydı, ufak bir küfür ederek alandan biraz uzaklaştı ve telefonu açtı. "Abicim?" "Alçin gelmeyi düşünmüyor musun?" arkasına baktı, komutan yanına geliyordu. "Geliyorum abicim." abisinin söylenmeleri üzerine telefonu kapattı. Az önce kavga eden kadın o değilmiş gibi hanım hanım konuşmuştu. Yanından geçen komutan sırıtıyor gibiydi ama çok anlamadı. Arabaya ilerleyen adamın peşinden o da arabaya bindi, ev yolundalardı. Acar önce Alçin'i bırakacak sonra hastaneye geçecekti. Hira'yla konuşmak istiyordu, bekletemezdi. Sırılsıklam olan savcıya baktı kısa bir an, arabada bulduğu selpaklarla ıslanan boynunu ve göğüs kısmını siliyordu. Önüne döndü, az önce deli gibi kavga eden kadının eğitimli olduğu belliydi. Merakına yenik düştü, "Abinden mi öğrendin dövüşmeyi?" bir yandan araba sürüyordu. Alçin bakışlarını ona çevirdi, dağılan saçlarına baktı kısa bir süre. Ardından cevapladı, "Kendim." şaşırtıcı bir kadındı, her türlü şeye sahip gibiydi. Ve tanışalı daha 2 gün olmuştu, bu kadar az zamanda bir çok kez şaşırtmıştı Acar'ı. Bilinçli değildi, ama oluyordu. "Dövüşelim mi komutan?" ciddiyetle söylemediği bu cümleyle bir yandan göğüslerini siliyordu. Her yeri ıslanmıştı! "Olur savcı. Ne zaman istersen." güldü Alçin, ona sinirlendiği bir anda bunu kullanacaktı. Böyle geçen bir kaç dakikanın ardından araba yavaşladı. Evin önüne gelmişlerdi, abisi camda onu bekliyor, gözlerini karanlık sokakta gezdiriyordu. Yanındaki adama baktı, gözleri buluştuğunda gülümsedi. O ciddiyetle duruyordu fakat yine de gülümsemesini silmedi. İçten bir gülümsemeydi, Hira'ya gideceğini biliyordu. "Görüşürüz komutan." zarif ses tonu arabayı doldurdu. "Görüşürüz savcı." aynı şekilde karşılık veren adamın kaşları artık çatık değildi. Arabanın kapısını açtı Alçin, indiğinde son kez döndü ve gitmeden önce son cümlesini söyledi. "Bu gece herkes abisine kavuşsun." arkasında bıraktığı adamın düşüncelerini daha da karıştırdığından habersiz eve adımladı, kapının önüne geldiğinde, abisi tarafından açılan kapıyla giden arabanın sesini duydu. Abisine ilk kavuşan Alçin oldu. Bu gece her duygu iki insan tarafından yaşanmıştı. Çevresindeki insanlara da yansıyacaktı ama hiç kimsenin haberi yoktu.
. . . .
Güzel okurlarım, bu bölüm içime asla sinmedi açıkçası. Yine de daha fazla uzatmadan yayınlamak istedim, sizce nasıl oldu? Beğendiniz mii? Bölüm hakkındaki düşünceleriniz nedir? Öpüldünüz, boool booll sarılmalar ♡
|
0% |