Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5, Kafa Karıştıran Anlar

@gardenpaeonia

"Değişir yönü rüzgârın,

Solar ansızın yapraklar;

Şaşırır yolunu denizde gemi,

Boşuna bir liman arar;

Gülüşü bir yabancının,

Çalmıştır senden sevdiğini;

İçinde biriken zehir,

Sadece kendini öldürecektir;

Ölümdür yaşanan tek başına,

Aşk, iki kişiliktir."

Ataol Behramoğlu

 

-

 

Alçin olduğu yerde kalırken herkesin bakışları onlardaydı, çevresinde gezdirdi gözlerini. Herkes bir şey bilir gibiydi, abisinin avucunun içindeki ele döndü. Çınar, onun burada olmasını beklemediği için afallamıştı, Verda'da aynı şekilde şu an görmeyi beklemiyordu. Bundandır ki, elini hızla çekti nişanlısının elinin içinden.

Alçin yaşadığı şoktan, koluna dokunan elle kurtuldu, Acar'dı dokunan. Ateşe değmiş gibi çekti kolunu, farkında değildi. Hızla karşısındaki bedenlere doğru ilerledi. 3 gündür abisinin yanında olmasına rağmen parmağında görmediği yüzüğü fark ettiğinde duraksadı, aynı yüzükten Verda'da da vardı. Yaşadığı şaşkınlık öylesine derindi ki; tek kelime bile edemiyordu. "Alçin, gel odana geçelim abicim." abisinin sakin ses tonunu duyduğunda, kesik kesik öfke sardı bedenini. Buz kesilmişti.

"Alçin.." elini kaldırarak susturdu kadını, dinlemek istemiyordu. Buradaki herkes biliyor olabilirdi, onları arkasında bırakıp odasına doğru ilerledi. Topuklu sesi şimdi hiç olmadığı kadar sert ve kararlıydı. "Bu az önceki savcıyla aynı kişi mi?" Burak sorusuna cevap alamadı. Herkes birbirine bakıyordu, cevap kimsenin gözlerinde yoktu. Çınar ve Verda peşinden gittiler, yaşanacakları düşünen Acar'da ilerledi, dünün ardından onu tek bırakmak istemedi.

Aralarında bu şekilde bir döngü yaşanacağından ikisininde haberi yoktu.

Odasının kapısını şiddetle açarak girdi Alçin, ne olduğunu anlamamıştı ama kandırılmış hissediyordu. Dinlemesi doğru olandı, farkındaydı fakat sabahtan beri gerek uykusuzluğu, gerek aklına gelen kabusundan dolayı sinirliydi. Derin bir nefes alarak camın önüne doğru yürüdü, şakaklarına attığı eliyle göğe baktı. Kış mevsimi olduğu için pek aydınlık bir görüntü yoktu, şu an önemli de değildi. Arkası dönük olmasına rağmen odasına giren iki bedenin kim olduğunu biliyordu. Bir kişinin daha girdiğini hissetti, ardından kapı kapandı. Yansıyan camdan, deri koltuğa oturan o'nu gördüğünde aklına sabah yaşananlar doluştu. Böyle bir anda bile kendini düşündürebilmişti.

Şakaklarından çektiği eli şimdi gerdanında geziniyor, nefessiz kalmış gibi hissediyordu. Herkesin sinir olarak gördüğü bu duygu aslında derin bir kırgınlık barındırıyordu. Sessizliği bozan Çınar oldu, kapının önünden bir kaç adım ilerleyerek kardeşinin yanındaki yerini aldı. "Alçin, abicim.."

"Sus." dişlerini sıkıyordu Alçin, abisinin kardeşinden bile küçük biriyle arasında bir şeyler olduğunu düşünmek tüm vücudunda deli bir öfkenin yer edinmesini sağlıyordu. Kırgınlık ve öfke arasında gidip gelen zihni, hangisini yaşayacağına karar veremiyor, çıkmaza sokuyordu. El ele olmalarının ve aynı yüzüğü takmalarının başka bir açıklaması olamazdı, "Alçin beni dinle." ateş gibi bakan gözlerini ona çevirdi. Yaşasaydı Aşkım'ın yaşında olacak olan bir kızla ilişki yaşayamazdı! Derin kırgınlığın önüne geçen bu düşüncesi şu an öfkesinin onu yönetmesini sağlıyordu. Gözlerini sıkıca kapattı, suratına bakmaya utanıyor, yanlış bir şey söylememek adına yumruk yaptığı elleriyle sakinleşmeye çalışıyordu. Kendine engel olamadı, kandırılmasından daha önemliydi bu.

"Abi sen bu kızın kaç yaşında olduğunu biliyor musun?" dingin tutmaya çalıştığı sesi sonlara doğru yükselmişti. "Aranızda 12 yaş var, sen ne yaptığını sanıyorsun abi!" Çınar'ın afallayan ifadesi karşısında, bir an bilmiyor olabileceği ihtimalini düşündü. Emin olamıyordu, "Alçin açıklayabilirsem anlayacaksın." sinirle güldü kardeşi, ellerini saçlarından geçirip yolmak ister gibi geriye iteledi. Baş ağrısı keskin bir şekilde kendini gösterirken, boynu sızladı. "Bırak ya! O kadar utanıyorum ki senin adına, ne biçim bir insansın sen? " duyduğu cümle karşısında kırıldı Çınar, bir abi olarak değil, bir baba olarak kırgınlık hissetti. Kızı gibi büyüttüğü kardeşinin bu cümlesi kalbine çöktü. Verda kapının yanından nişanlısına doğru ilerleyip, elini tuttu. Biliyordu ne hissedeceğini, Alçin'in ise gördüğü manzarayla dik bakışlarının hedefi Verda oldu.

Kolundan tutup çekti kadını, kontrol edemediği bir şekilde güç uyguluyordu. Asker olduğundan dolayı normalde karşılık verebileceği bu güce tepkisiz kaldı, hiçbir şey bilmiyordu karşısındaki beden. "Gel buraya! Abin yaşındaki adamın yanında ne işin var senin?" kolunu hızla çekti Verda. Alçin'in bu hırçın tavırlarını yanındayken bilirdi, yakardı. Adamı sözleriyle yerle bir eder, üzerinde ateş yakardı. Alçin bir insanı nasıl vuracağını çok iyi bilirdi, sadece yüreği yandığında ya da karşısındaki hak ettiğinde yapardı bunu. Çınar ise kırgınlığın getirdiği bir isyanın içindeydi, kardeşi onu o kadar tanımıyordu ki böyle bir şey yapmayacağını bilmiyordu. Sinir onunda bedeninde gezinirken, "Alçin beni dinle!" diye bağırdı. Çınar'ın bağırtısıyla yerinden sıçradı Verda, kaç senelik arkadaşı Acar bile kaşlarını çatmıştı. Fakat Alçin, aynı sinirle ona bakıyordu. İki kardeş burunlarından soluyor, dik bakışları ile ortamı soğutuyorlardı.

"Sakın bana bağırma!" parmağını karşısındaki bedene salladı. Dün şahit olduğu manzaranın bizzat içindeydi, abisinin boynundaki damarlar belirgindi şimdi. "Görev için yolladılar onu senin yanına! Hakkında hiçbir bok bilmiyorsun!"

"Kandırdınız yani?" bağıran abisine aynı çığlıkla karşılık verdi, göğsü hızlı nefeslerle inip kalkıyordu. Bu noktada ayaklanan Acar, Alçin'in yanındaki yerini aldı. Tam arkasında duruyor, varlığını hissettirmeyi amaçlıyordu.

"Kandırmak falan yok! Görev için diyorum sana!" iki kardeş çileden çıkmış gibi davranıyordu, arada kalan Verda ve Acar sessizdi. Alçin'in gözleri abisinin ellerine kaydı, ardından kolunu sertçe çekip, elini yüzünün önüne doğru tuttu. "Bu da mı görev için?" kardeşinin avucundaki bileğini geri çekti Çınar, her şey aniden gelişmişti. 3 senelik ilişkisinden bir kere bile bahsetmemişti, bu hataydı. Ama yüzük aniden gelişen bir olaydı, o yüzdendi bu mutlu girişleri. şu an yaşananlardan dolayı mutlulukları uzun sürmemişti.

"Alçin otur ve dinle." koluna sarılan ele baktı, Acar'ın kulağına söylediği bu cümleyle nefesi boynuna çarpıyordu. Anlamsız bir his bedenini sardığında, geri çekilmedi. İçindeki öfkenin bir kısmı sönerken, toprak kokusu burnunu doldurdu. Kolundan çeken bedene ayak uydurdu, vücudunu kontrol edemiyor gibiydi. Deri koltuğa oturduğunda, Acar'da yanındaki yerini aldı. Afallayan ifadesini toparladı, sakinliğin zamanı değildi.

Çınar ve Verda'da karşılarındaki sandalyeye oturduğunda abisi ile birbirlerine bakıyorlardı. Çınar ilk defa ona bağırmıştı, ilk tartışmalarının bir kadın yüzünden olmasının hayal kırıklığı kardeşinin gözlerinde kendini gösteriyordu, görebiliyordu. Alçin ise bunu belli etmemeye çalışarak, hala öfkeyle kuşanma derdindeydi, düşen gardını geri takmak adına gözlerini abisinden çekti. Kırgındı ona. "Önce görevden bahset." bakmadı abisine, buz gibi ses tonuyla konuya girdi.

Verda konunuşmak isterken, Çınar onu durdurdu. Alçin'in kırıcı sözlerini biliyordu, aralarının bozulmasını istemezdi. "Bu işe yeterli olup olmadığın adına, aynı zamanda seni iyice araştırmak için Verda'yı görevlendirdiler. Devletin içine giriyorsun ve askeri savcı olacaksın, bu gayet normal bir durum. Seni öylece almalarını bekleyemezsin, burada onun suçu yok."

Kardeşinin çatılan kaşları ve yumruk yaptığı eli eşliğinde devam etti, "Ayrıca o 23 yaşında değil Alçin, Verda 28 yaşında."

Anlayabilirdi, devlet adına görevlendirilen bir askerin bundan başka çaresi yoktu. Ne kadar yakın olurlarsa olsunlar zaten söyleyemezdi, kendi de başından beri şüphelenmemişti. Bu konuda bir sorun yoktu, fakat geldiği gün bile söylememişti. 2 koca günün ardından kendi gözleriyle şahit olarak ortaya çıkmıştı yaşananlar. Buna kırgındı, sebebi olduğunu tahmin edebiliyor ama dinlemek istemiyordu. Çünkü şu anda daha önemli bir konuya odaklıydı, Verda 28 yaşında olduğu için ortada yaş sorunu yoktu ama abisi ilişkisini ondan saklamıştı. Tanıştırmayı bırak, sevgilisi olduğunu bile söylememiş ve bu şekilde nişanlanmıştı.

"Ben yapsaydım aynısını, ne yapardın?" sakince sorduğu soru karşısında abisinin yüz ifadesi değişti. Açıklamasına karşılık, anlamadığı bir soru almıştı. "Anlamadım, neyi?" derin bir nefes aldı Alçin, odadaki tüm havayı içine çekmek istedi ama burnuna doluşan toprak kokusu oldu bu hareketinin karşılığı. "Nişanlansaydım, senden habersiz. Ne yapardın?"

"Bu fikri aklından çıkart Alçin. Duymak istemiyorum." kardeşinin çevresine erkek sinek bile yaklaştırmamıştı şimdiye kadar. Eninde sonunda bir yuvası ve sevdiği olacağını biliyordu, ama zamanı her zaman erken buluyordu. Yaralı kalbinin daha fazla kırılmasına izin veremezdi, düzgün birini istiyordu.

Kimse düzgün gelmiyordu.

Alçin'in böyle bir şey yapma fikri kaşlarını sinirle çalmasına sebep oldu, olmazdı. Kardeşi abisinden habersiz kimseyle beraber olamazdı. O an yaptığı hata en ağır haliyle yüzüne çarptı, karnında ince bir sızı olarak vücuduna yayıldı. Kötü bir şey yapmak istememişti, kötü de değildi. Ama ona söyleyebilirdi. Söylemeden kendi kararıyla nişanlanmıştı, arkadaşları bile yoktu. Sadece ikisi karar vermişti, Verda'nın babasıyla yaşadıklarıydı bu ani kararın sebebi.

İki tarafta kendince haklıydı, birbirlerini dinlemek tek çözümdü.

Çınar eli kolu bağlı bir haldeydi, kardeşi bile olsa ona başkasının özelinden bahsedemezdi. Verda'nın babasıyla olan ilişkisini ondan başka kimse bilmiyordu. Sessizlik odaya hakim olduğunda, az önceki çığlıkların hepsi susmuş, yerini kırık kalpler almıştı. Duyabilene ne çok şey anlatıyordu bu sessizlik, her ne kadar öfke suratı takınsada en çok ses Alçin'den geliyordu. En çok kırılandan çıkıyordu bu ince sızıntı. Abisi açıklama yapmadıkça, ifadesi her an yok oluyordu. İfade edilmemiş duygular asla ölmezdi, sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederdi.

"Begil." ilk defa bu şekilde seslendi karşısındaki kadına, yabancı gibi bakıyordu ona. Hiç tanımamış gibi. İçten içe ona verdiği değeri şimdi fark ediyor, duyguları parıldıyordu. Yanında olduğunu sandığı zamanlarda belli etmemişti hiçbir zaman, kendi bile ona bu kadar değer verdiğinin farkında değildi. Aynı evde kaldıkları bir kaç gün onu ağlarken gördüğünde sarılmıştı kalbi ona, görev için yalandan çıkarılan bir kavgada savunmasız gördüğünde onun için yumruklarını konuşturmuştu. Hepsinin farkındalığı vücudunu titretirken, zihninde yer edinen her anı içini soğuklaştırıyordu. Bağlanmıştı o kadına, şimdi fark ediyordu. Alçin, Verda'yı çok sevmişti. Begil ise sadece yabancının biriydi.

Lavanta kokusu bile mi yalandı?

Düz saçları bile yalanken, o gerçek olamayacak gibiydi. Verda yutkundu, belli etmemeye çalışıyordu. Tüm hayatı duygularını saklamakla geçmiş, mesleğini bile bu yönde seçmişti. Vatan sevgisi onu bu yola sürükleyen en büyük sebepti, duygularını saklaması ise görevlerindeki en büyük silahıydı. Şimdi de saklamaya çalışıyordu, ilk defa bu kadar zordu. Alçin'i görev olarak görememiş, sadık olamamıştı. Söylemek için her gün delirirken, adliyede döktüğü gözyaşları hiçbir zaman yalan değildi. Hayatı adına korkmuştu, yanındaki adama bir şey olma düşüncesi onu her zaman paramparça ederken, kardeşini ailesi gibi görmüş onun için de ağlamıştı. Verda'yı dinlemeden asla anlamazdı, büyük kahve gözleri dolmamak için üstün bir çaba sarfediyordu. Normalde hiçbir zaman ağlamayan kadın, Meva ailesinin yanında değişiyordu. Başta Çınar, sonra Alçin, ikiside onun kalbinde en değerli olandı.

Titrek bir sesle, "Alçin.." diyebildi. Ağlamamak adına yanan boğazı sıkmaktan ağrıyordu. Sandalyenin kenarındakı yumrukları uyuşmaya başlamıştı. Alçin'in çekiştirmek adına güç uyguladığı kolu ise sızlıyordu. Onun için bir hiç olan acı, sevdiğinden gelince en büyük olmuştu. Abisinden bile şüphelenen kadın, onu kurtarmak adına abisine kızmıştı. Gözlerinden çekti kahvelerini, yere dikti. Bakamıyordu gözlerine, olmayan kardeşi gibiydi Alçin. Kulağına doluşan soğuk sesle, olduğu gibi durdu.

"Her şey mi yalandı?" karşısındaki bedeni süzerken sorduğu soru duygudan yoksundu. Bir umut bekledi, reddetmesini başka bir şeyler demesini istedi, tam cevap verecek iken çalan kapıyla duraksadı Verda. Alçin, "Gel." izni verdiğinde, içeri giren asker önce selam verdi. Ardından, "Albayım sizi çağırıyor Savcı Hanım." diyerek kadının cevabını bekledi. Derin bir nefes verdi Alçin, buradan gitmek istiyordu. "Geliyorum." ayaklanarak askerle beraber odadan çıktı. Kimseye bakmamıştı fakat Acar'la gözleri kesiştiğinde garip hissetti.

 

-

 

Koridorda ilerlerken, topuk sesim ilk defa sakindi. Nefesim bana yetmezken, albayın odasına doğru ilerliyordum. Oradan çıkmayı her şeyden çok istediğim için anında ayaklanarak kendimi burada bulmuştum. Yanımdaki askere kısa bir bakış attım, ciddiyetle karşısına bakıyordu. Odanın önüne geldiğimizde, derin bir nefes alarak kapıyı tıklattım. Aldığım onayla içeri girdiğimde, selam vererek masanın önüne doğru ilerledim. Albayın suratında anlamsız bir mutluluk vardı, daha dün kızı hastanedeydi ve iki oğlu birbirini yemişti. Kaşlarım istemsiz çatılırken, oturmam söylendiğinde sandalyelerden birine ilerleyerek karşısına oturdum.

Çatık kaşlarıma ithafen gülümsedi, bana neden böyle bakıyordu? Bakışları karşısında ne yapacağımı bilemiyordum. Mutlu gibiydi, mutlu olması güzeldi ama ben bu kadar üzgünken kaldırabilecek durumda değildim. Sessizliği ilk bozan o oldu, "Alçin, dün için teşekkür ederim." sakin ses tonu doldurdu kulaklarımı, normalde buralarda, mesleğinin getirdiği sebeplerden dolayı sert biri olarak tanınıyordu. Aniden dediği cümle karşısında, ne söyleyeceğimi bilemesem de gülümsedim. Ardından, "Önemli değil, aniden gelişti." diyebildim. Bana şefkat dolu bakışlarını kilitlemişken, "Olanları duydum." diyerek konu değiştirdi. Muhtemelen tüm askeriye bunu konuşuyordu, laf söz olacak bir şey yoktu fakat albay anlardı. Görevi veren o'ydu. Ayrıca abimle de çok yakın oldukları için muhtemelen ilişkilerini karşımdaki kadın da biliyordu. Benim sessizliğime karşılık devam etti, "Konuşmak istersen buradayım." aramızda olması gereken resmiyeti aşıyordu. Ben korumak isterken, tavırları karşısında gardımı indirdim ve kısık bir sesle teşekkür ettim. Bugün bu insanlara ne oluyordu?

Önce, sabah oğlu koltuğumda uyuyor, üzerime çıkıyor ve kışkırtıyordu.

Ardından, abim ve o.

Şimdi de, albay ve bana olan garip samimiyeti.

Yaşadığım duygu karmaşasına yetişemezken, duyduğum şeyle kalakaldım. "Bu akşam bize yemeğe katılır mısın lütfen? Hem biz, hem Hira çok mutlu olur." bir kaç saniye süren sessizliğim onu da afallatmış olacaktı ki ağzını açaçak iken, "Olur." dedim hızlıca. Hira'yı görmek bana iyi gelebilirdi, evde abimle fazladan vakit geçirmek istemiyordum. Burada tanıdığım kimse olmadığı için tek gezmek de iyi bir fikir gibi gelmiyordu, bu yüzden en iyisi bu teklifi kabul etmekti. Aşkım'a benzeyen suratının beni iyi hissettireceğini biliyordum, kardeşimle vakit geçiriyormuşum hissi verecekti. Benim en çok buna ihtiyacım vardı, aynı zamanda onu da tanımak istiyordum. Karşımdaki kadın, aldığı cevap karşısında gülümsedi. Ardından hazırlık yapmak adına işlerini hızla bitirmeye kalkıştığında ayaklandım. Vedalaştıktan sonra odadan ayrıldığımda, saat daha yeni öğlen olmuştu. Odamda olup olmadıklarını bilmiyordum, bu yüzden önce lavaboya ilerledim.

Arabam burada olsa çıkardım, zaten yapacak hiçbir işim yoktu. Kapıyı açtığımda yüzümü yıkamak adına musluğa doğru ilerledim, soğuk su ellerime değdiğinde bedenimi hafifçe ürpertti. Bileklerimi de uzattığımda, açılan kabin kapısı ile bakışlarımı kısa bir an kaldırdım. Verda mı yoksa Begil mi olduğuna emin olamadığım kadını gördüğümde suyu kapattım. Yandaki duvara asılı platformdan bir kaç selpak koparttım, yüzüne bile bakmadan buradan çıkmak istiyordum. Ellerimi kurularken duyduğum sesle, arkamı dönmeden bakışlarım boş duvara kaydı. "Alçin.." tepkisizliğim karşısında cesaretle devam etti, "Özür dilerim.." görevde olduğu için bir hatası yoktu, ama içten içe kırgındım ona karşı.

"Hangisi için?" olaylar bu kadar tazeyken onu sadece kalbi kırık bir şekilde geri bırakabilirdim. Bunu çok iyi biliyordu ama gitmiyordu, "Her şey için, ama elimde değildi Alçin bilmiyorsun." elimdeki selpağı hızla mermere vurdum ve ona döndüm. "Neyi biliyorum ben zaten? Abimle ilişkini bile bilmiyordum!" abime kızmam gereken bir konuda ona kızıyordum, sakinleşince pişmanlık tüm bedenimi saracaktı ama şimdi öfke kanımda gezerken, sadece onu üzmeyi hedefliyordum. Bana çaresizce bakarken, dudaklarını dişliyordu. Konuşmayacağı konuyu her defasında açtığı için daha da sinirlendim, ayağımı sertçe yere vurarak kapıya doğru yürüdüm. Burada kalırsam her şey çok kötü olabilirdi.

"Babam, babam yüzünden!" olduğum yerde duraksadım, arkamdaki bedene dönmedim. Titrek sesi ortamı dolduruyor, soğuk lavabonun duvarlarına çarpıyordu. Başımızda titrek bir şekilde yanan ışık vardı, soluk renkteydi. Aynı şekilde dışarıda ise hiç dinmeyen şimşek sesi yankılanıyordu. Olduğum yerde kalarak onu dinledim, "Babamla kavga ettik, bu yüzükler daha bugün oldu!"

Gezdiği arabayla tüm gözler üzerine dönüyordu genç kadının, geçtiği yerdeki herkes ona bakıyordu. Altında fena bir araba vardı, pek ilgili değildi gerçi, onun ilgi alanı silahlardı. Görevde olduğu için silah koleksiyonu burada kalmıştı, eve döner dönmez hepsini temizleyecekti. Askeriyeye dikkatlice sürdüğü arabaya zarar vermemeye dikkat ediyor, yavaşça gidiyordu. İçinde heyecan vardı, uzun zaman sonra sevgilisini görmeye ve Alçin'in onu gerçekten tanımasına gittikçe yaklaşıyordu. Alçin buraya geldiğinde, o da hemen dönmek istemişti fakat babası görev için onun çevresinde olduğunu öğrenince, mecburen 2 gün de onun yanında kalmıştı. Albaydan izin almanın zor olacağını düşünmüştü ama maalesef ki çok kolay olmuştu. Zehir gibi geçen günlerin ardından sonunda buraya gelebilmişti, babasıyla arası iyi değildi. Yine de seviyordu, babam diye düşünüyor, yok sayamıyordu.

Çınar'la ilişkisini öğrenmişti..

Verda'da bir başka gerçeği duymuştu.

Kavga sebebi buydu, babası daha kızının asker olmasını kaldıramazken bir de asker damat asla istemiyordu. Özellikle anne ve babası olmayan bir asker damat hiç istemiyordu. Aklındaki bu düşünceler derin bir nefes almasına sebep oldu, onu görmesine az kalmışken başka şeylerle zihnini oyaladı. Morali biraz da olsun toparlanırken, askeriyenin önüne gelebilmişti. Sürpriz olsun diye kendi getirdiği arabanın camını açtı, ağzı bir karış açılan askere güldü. "Benim ben, aç kapıyı." hızla başını sallayan asker kapıyı açtı. O ise camı kapatıp hala gülmeye devam etti, manyak pahalı bir arabaya sahip olmak zordu.

Bahçenin en güvenli köşesine park ettiğinde, bir yandan Alçin etrafta mı diye bakınıyordu. Ona denk gelmemek adına hızlıca içeriye girecek iken, kolundan kenara çekildi. Sırtı soğuk duvarla buluştuğunda, dudaklarına değen sıcak dudaklarla gözlerini kapadı. Çınar'dı bu, kokusundan tanırdı. Yağmurdan göz gözü görmüyordu ve köşede koca bir ağacın altındalardı. Yakında olmayan kimse göremezdi, ellerini yüzüne çıkartıp aşkından kendini kaybettiği adama karşılık verdi. İçi huzur dolarken, soğuğa rağmen ısınan bedenleri birbirleriyle daha sıkı kenetlendi. Beline dolanan kollar, onları daha derin bir öpüşmenin içine sürüklerken, nefesleri kesilince ayrıldılar. Ama ne sıkı kollar, ne de Çınar'ın suratındaki eller kıpırdamadı. Büyük bir özlemle bu sefer gözleri buluştu, derin bir nefes çekti içine adam. "Özlemden delirdim." fısıltıdan farksız çıkan sesiyle, derin nefesler alırken göğsü inip kalkıyordu. Başını hızla salladı kadın, duygularını kelimelerle anlatacak gücü yoktu. Çınar sıkıca sarılıp, başını göğsüne yasladı. İşte şimdi Verda bayılabilirdi, kollarını hızla koca bedene dolarken içindeki çocuk mutluluktan havalara uçuyordu.

"Bu kadının Vatan aşkı bambaşka, askeri kamuflajlarını ne ara giydin kızım?" sesindeki hafif isyana ufak bir kahkaha attı Verda, başını geriye atarak mavi gözlere baktı. "Ben giyerim dağ çiçeği." tekrar kahkaha dudaklarına yerleştiginde, karşısındaki adamın buruşan yüzünü gördü. "Bu kadar güzel gülmeseydin azar çekerdim, ama şu an imkansız.." büyülenmiş gibiydi. Dudaklarına tekrar bir öpücük kondurduğunda, çalan telefonla ikiside duraksadı. Çınar'ın ağzından ufak bir küfür kaçarken, Verda ona ayıplayan gözlerle bakarak telefonu çıkardı. Ekranda gördüğü yazıyla yüzü yavaş yavaş soldu, onu sıkı sıkı tutan kollardan biraz uzaklaştı. "Bu kayınpeder hissediyor yemin ederim ya!" geçmişte yaşadıklarına atıfta bulunurken sinirle söylendi adam. Ardından telefonu açan sevgilisini izlemeye başladı, huzursuz olacağını biliyordu. Elini yanağına çıkartıp severken, bir yandan sakin olmasını sağlıyordu.

"Baba.."

"Baba beni dinler misin?"

"Baba hayır!"

Duyduğu şeylerle kaşları çatıldı Çınar'ın, eli duraksayınca olduğu yerde dikleşti. Babasının ne dediğini duyamıyordu fakat Verda her an ağlayacak gibiydi. Dolan gözleriyle iç çekti, ağlamasına dayanamazdı. Telefondan gelen bağırma seslerini duyuyor ama çok anlamıyordu, Verda tam konuşmak adına ağzını aralamıştı ki kapanan telefonla önce duraksayıp ardından kulağından çekti. Babası gerçekten kapatmıştı, tutamadığı gözyaşları akmaya başladı kadının, dayanamıyordu. Ellerini yüzüne kapattı, omuzları sarsılıyordu. Çınar ise hızla ona sarıldı, çenesi kasılırken, gözlerinin mavisi gittikçe koyulaşıyordu.

O piçi öldürmek istiyordu!

Verda bir kaç dakika daha omzunda ağladı, Çınar ise tek kelime etmeden içini dökmesini bekledi. Konuşacak durumda değildi, dişleri sıkmaktan kırılacaktı. Ağlaması yavaş yavaş durduğunda, bir süre daha sarıldı sıcak yuvasına. Orada güvendeydi, kimse onu üzemezdi. Küçük kız çocuğu ona sığınıyordu, babasından göremediği sevgiyi karşısındaki adamda arıyor ve buluyordu. Burnunu çekerek geriledi, kolları arasından çıkmamıştı fakat keskin soğuk onu titretti. Gözlerine bakan mavilikler ona karşı şefkat doluydu, yinede arkasında barındırdığı duyguları görebiliyordu. Bir açıklama yapmasını gerektiğini bilerek başını eğdi.

Tekrar kaldırdığında, ne diyeceğini düşünüyordu. "Babam.." böyle başladı, nasıl açıklayacağından emin değildi. Çınar ise bu halini gördüğü için destek olmak ister gibi yanağını okşadı, herkese kök söktüren adam bu hayatta iki kadına baş eğiyordu. Alçin ve Verda. "Beni evlatlıktan reddetti." direkt söyledi, başka bir şey anlatacak gücü yoktu. Canı onca şeye rağmen yanmamıştı, bir kere ah etmemişti babasına. Ama şimdi yüreği sızlıyordu, hava yetmiyormuş gibi tekrardan derin bir nefes çekerken, yine ağlamaya başlamıştı. Çınar'ın havalanan kaşları, geri çatıldı. İçinden binbir küfür sayarken, kendine o adamı döveceğine dair yemin etti. Verda'nın üzülmesi, canının sıkılması demekti ve Çınar canının sıkılmasını hiç sevmezdi. "Bizi öğrendi.." nasılını sormadı, nedenini sormadı, karşısındaki kadının söylediği bu cümle her şeye cevaptı.

Yıllardır az çok tanımıştı o adamı, istemeyeceğini tahmin edebiliyordu ama evlatlıktan reddetmek de neyin nesiydi! Bu işin içinde başka şeyler de olduğunu düşünüyordu, şu an sormayacaktı, o bu kadar kötü haldeyken olmazdı. Eli ön cebine kaydı, kamuflajın ön cebinden çıkardığı yüzükleri görmemişti Verda, o ise bir süre baktı. Alçin'le konuşup, öyle nişanlanacaktı. O yüzden her an yanında taşıyordu bu yüzükleri, hayatında en değer verdiği iki kadını tanıştıracaktı. Fakat durum buyken, şu an yapmanın en doğrusu olduğunu düşündü. Evlenmek istiyordu Verda'yla, artık beklemek istemiyordu.

Onun için babasını silen bir kızı yok sayamazdı, artık beklemeyecekti.

Bedenini hafifçe geri çekti, ağlamaktan kızaran burnuna baktıktan sonra diz çöktü. Verda şaşkın şaşkın ona bakarken, ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordu. Elindeki yüzükleri gördüğünde, gözleri irice açıldı. Kalbi hızla atmaya başlarken, Çınar'da ondan farksızdı. Yağan yağmur, karşısındaki adamın bedenini ıslatmaya başladı, mavilikler ona en güzel varlıkmış gibi bakarken yüzüğü ona uzattı. "Verda, gözlerine bin adam öldürdüğüm kadın. Önünde diz çöktüğüm, beni kölesi yapan yürek çarpıntım, bir ömür benimle yaşamak ister misin?" ardından telaşla ekledi, "Benimle evlenir misin?" şaşkınlıkla olduğu yerde kalan Verda bir saniye bile düşünmedi, hızla başını salladı. "Evet, evet evlenirim." fısıltıdan farksız kurduğu cümle ile parmağına geçirilen yüzüğe baktı. O kadar güzeldi ki, tek taş değildi ama altından sade bir yüzüktü. Önemi yoktu, bu çok özeldi. Çınar'ın anne ve babasının yüzüğüydü.

Verda'da titrek ellerle yüzüğü alıp, adamın parmaklarına geçirdi. Numarası bile ikisine uymuştu, birbirlerine birleşen bedenleri ile ikiside gülümsediler. Çınar hafiften geriye çekildi, "Sakın üstüme sümüğünü sürdüğünü söyleme?" kadın ufak bir kahkaha atarken istemsiz kıvrılan dudaklarına rağmen söylendi.

İkiside bir ömür mutlu olacaklardı.

Bir kere bile arkama dönmeden dinlemiştim onu, babası nasıl bu kadar kötü olabilirdi? Ağladığını duyuyordum, "Benim babam kardeşimi öldürdü Alçin!" dediğinde hızla ona döndüm. Abimle nişanlanmalarını anlamıştım fakat babasının yaptıklarını atlatamazken, duyduğum cümle karşısında elim kalbime gitti. Boyun bölgemi hızla ovalarken, derin bir nefes aldım. Gözleri kızaran beden sarsıla sarsıla ağlıyordu, cümlesine devam edemedi. Kardeşini ne demek babası öldürmüştü? Yere düşeceği anda yanına adımlayıp, kendime çektim bedenini. Başı omzumu bulurken, gözyaşlarını yağmura karıştırıyordu. Gök de Verda ile birlikte ağlıyordu.

Zaten gök, ya Alçin ile şiddetlenir ya da Verda ile ağlardı.

"Özür dilerim." daha fazla kayıtsız kalamadım, hatam yanaklarımı kızartıcak türdendi. Bilmiyordum, bilmiyordum ama dinlemek benim elimdeydi. Kucağımdaki beden ile ben de ağladım, onunla her zaman benzer şeyler yaşayacağımızı nerden bilebilirdim ki? "Verda ben çok pişmanım." titrek ses tonumla zor da olsa konuştuğumda, başını geriye atarak olumsuz anlamda kafasını salladı. "Hayır Alçin, bilmiyordun." yüzümü avuçlarının içine alırken bunları demeye devam etti. Kendi acısını bırakıp, beni teselli ediyordu. Artık bu kadın yalnız değildi, gölgesi gibi yanında olacak ve bir saniye dahi onu yalnız bırakmayacak birine sahipti.

Sevdiğim insana her şeyimi verip, kendimi tüketirdim. Ben Alçin'dim.

Her zaman böyleydim.

Sıkıca sarıldığımızda, kısa bir sürenin ardından ayrıldık. İkimizde burnumuzu çekerek başka yerlere bakıyorduk, "Arabanı getirdim." dediğinde bakışlarım ona döndü, teşekkür eder gibi salladığım başımla gülümsedi. İkimizde lavabodan yan yana çıktık, o onu çağıran askerle başka bir yöne giderken, ben de odama ilerledim.

Bugün bok gibi bir gündü ama gittikçe düzeliyordu.

Çantamı alarak, kapıyı kilitledim. Gitme vaktiydi, yapacak bir işim yoktu. Aslında bu da canımı sıkıyordu, hızla işe atılmak istiyordum fakat albayın emri bu yönde olduğundan dolayı sadece bu haftanın bitmesini beklemem gerekiyordu. Askeriyenin soğuk ve boğuk havasının içinde geziniyordum. Abimle, komutan da çevrede değildi, etrafa fazla bakınmadan bahçeye çıktım. Yağmur hala yağıyordu, çizmelerimin önüne değen damlalardan çektiğim bakışlarım, askerlerde gezindi. Hepsi işinin başındaydı, bu havada bile hiç zorlanmıyorlardı. Arabamı bir köşede gördüğümde o yöne doğru adımladım, düğmeye basıp açtığımda içindeki yerimi aldım. Ne çok özlemiştim arabamı, yola koyulurken kafamdaki düşüncelerden uzaklaşmak adına bir şarkı açtım.

Dalgınsam iyi kullanamıyordum.

"Yandı gönül gördüm en ahı,

Gözleri göz değil ahu.

Şaştı dalımda çiçeğim heyhat!

Ben yoruldum yaz günahı."

Aklıma sabah yaşadıklarım doluşunca yutkundum. "Ahlaksız düşünceler kurman ne güzel savcı." vücudumu garip bir his sarıyordu, camı araladım. Cümlesinin altında binbir anlam ararken, kafamı silkelemek istercesine salladım.

"Yaz gidip güzden dönerken,

Tez vuruldum ah gülerken.

Şimdi tüm yollar hayırsız,

Har büyür halim direnmez."

Bu sefer sigarasını yaktığım anı zihnimdeki yerini alırken, ya sabır çekmek durumunda kaldım. Git be adam, git çık git!

Ona gitmesini söylerken akşam evine gidecek olmam da ayrı komediydi tabi.

"Çal beni, çal gecem günüm, karışalım.

Çağırıp kadehlere baharı,

Al senin olsun en sarı yazlarım.

Sarılıp da bir daha ayrılmamalı!

Yandı gönül gördüm en ahı,

Gözleri göz değil ahu.

Şaştı dalımda çiçeğim heyhat!"

Hira'nın neyi sevdiğini ve ya neye alerjisi olup olmadığını bilmiyordum, istemsiz ellerim telefona giderken bir yandan yolu kontrol ediyordum. Onun adını bulduğumda üstüne tıkladım, belki müsait değildir diye mesaj atmaya karar vermiştim. "Hira neleri sever?" eğer akşam onlarda olacağımı bilmiyorsa deli olduğumu düşünebilirdi. Kardeşine takık gibi gözükmek istemiyordum ama çoktan mesaj iletilmişti. Telefonu yan koltuğa koyup, cevabı beklerken şarkıyı dinledim.

"Ben yoruldum yaz günahı.

Az gidip uzdan dönerken,

Tez vuruldum ah gülerken.

Şimdi tüm yollar hayırsız,

Har büyür çarem bulunmaz.."

Gelen bildirimle yolu kontrol ederek hızla telefonu aldım, kendimden beklemediğim hareketler yapıyordum. "Meyve içeren her şey, özellikle şeftali." garip bir tepki vermemişti, belli ki biliyordu. Özellikle şeftali yazısını görünce içimi hüzün kapladı, Aşkım şeftaliye bayılırdı.

O bilmezdi ama şimdilerde şeftaliden nefret ederdim.

Alçin'de bilmezdi ama Çınar ve Acar'ın evlerinin bahçesi şeftali ağaçları ile doluydu.

Derin bir iç çekerek teşekkürle telefonu kapattım, ardından markete sürdüm. Evde şeftali olup olmadığından emin değildim, marketten bir kaç tane aldıktan sonra eve doğru yol aldım.

Evin önüne park ettiğim arabamdan inip, kucağımdaki şeftali dolu keseyle yürümeye başladım. Kokusu burnumu dolduruyordu, bu soğukta esen rüzgar içimi üşütmezken bir kaç tane şeftali bunu başarmıştı.

Üzerime rahat bir şeyler giyerek, ellerimi yıkamaya koyuldum. Şeftali ile ne yapabilirim diye düşünürken, tariflere bakınıyordum. En sonunda şeftalili kek yapmak kaçınılmaz sonumdu, hazırlamaya başladığımda yaklaşık yarım saatin sonunda harcı fırına verdim. Özenle yapmak istediğim için uzun sürmüştü, yemek yapmaktan gerçekten anlamıyordum.

Hazırlanmak adına odama girmiştim fakat biraz fazla uzun sürmüş olmalı ki kek çoktan pişmişti, dikkatle fırından çıkarıp üzerine pudra şekeri serptim ve biraz süsledim. Tadına bakamadan götürecek olmam içimde biraz korku yaratıyordu, ilk defa yapmıştım. Umarım bir sorun yaşanmazdı.

Saate baktığımda akşama yaklaştığını gördüm, açılan kapı ile bakışlarım o yöne döndü. Abimi görmek istemiyordum, Verda ile aramı düzeltmiştim fakat onunla olan durumumuz çok farklıydı. Keki düzgünce yerleştirip, karton kutunun etrafını kapattım. Elime alarak, kapıya doğru adımlayacağım sırada önüm kesildi. Karşımda duran komutan önce elimdeki kutuya, ardından bana baktı. "Ben götüreceğim, 5 dakikaya hazır olurum." diyerek hızla odasına adımladı. Bu hareketinin üzerine çok düşünemeden hızla evden çıkmayı amaçlıyordum, ceketimi giyinip, topuklu botlarımı ayağıma geçirdim. Arabanın yanında beklemek en doğrusuydu, kapıyı açar açmaz şiddetli yağmur beni karşılasada durmadım, arabasının yanında bir kaç dakika boyunca bekledim.

"Islanan kedi gibisin Alçin, ne yapıyorsun burada?"

Duyduğum sesle bakışlarım onu bulurken, korumaya çalıştığım kek elimden kayarak yeri boyladı. Yere düşen kutu ile dişlerimi sıkarak, "Komutan." diye tısladım. Her şeyin suçlusu o gibi sinirden yumruklarımı da sıkıyordum.

Acar ise gülmemek adına başını eğerek gözlerini kaçırıyordu.

 

 

-

 

Öpüldünüüüüzzzz, boooooool sarılmalaaaarrrr.🧡

Yorum atmıyorsunuz kırılıyorum sevgili okurlarım.

Aşağıdakileri okumanız kitap hakkında önemli bilgileri öğrenmeniz, anlamanız konusunda yardımcı olacaktır.

Ekleme 1; Merhaba, kafa karışıklığını gidermek adına konuşmaya geldim. Öncelikle, Verda görev adına Alçin'in yanına savcı kalemi olarak gönderildi. Yeni kimliğinde 23 yaşında, 2 senelik adalet bölümünden mezun bir kadındı. Alçin sınava sürekli olarak girip kazanamıyordu, Çınar'la olan bağlantısından dolayı zaten yeri hazırdı ama kazanması gereken bir sınav olduğu için bekletiliyordu. Bu yüzden albay yakın takip adına Verda'yı onun yanına yolladı, zaten sınavı kazanacaktı. Gerçekte böyle bir durum ne kadar mümkün bilmiyorum fakat kurgu evreninde olduğumuz için pek de önemi yok gibi gözüküyor. Bazı olayları hikayeye uygun değiştirmemde bir sakınca görmüyorum, sizden de anlayış bekliyorum. Bir dahaki bölümden sonra artık sakinlikten uzaklaşacağız ve bu haftayı atlatacağız. Deli Rüzgar, Askeri Savcı Alçin Ahsen Meva'yı görmeye hazır olun derim ben. Açıklamam bu kadardı, umarım bölümü beğenmişsinizdir. Seviliyorsunuz sevgili okurlarım, bir dahaki bölüme kadar bol bol dikkat edin kendinizee.

Ekleme 2; Ben Kırmızı Kuş'u yazmaya başka bir platformda ağustos ayında başlamıştım. Şu an taslaklarda 9. bölümdeyim. Eski yazdıklarımı burada paylaşırken, kalemimdeki eksiklikleri farkediyorum. Size geliştireceğimi hatta geliştirdiğimi söyleyebilirim. Bu yüzden lütfen bir kaç bölümcük daha mazur görün beni.

Ekleme 3 (Son); Önümüzdeki yaklaşık, 2 bölüm daha aradaki gerilimleri saymazsak oldukça huzurlu fakat 8'den itibaren yoğun ve sert hava kitabıma dahil olacak. Başından beri amaçladığım gibi, psikolojik olarak zora sokacak, heyecanlı anlar sizi bekliyor diyebilirim.

 

🧡

Loading...
0%