@garipbirisi
|
Muhtar sakalını karıştırarak biraz düşündü ama bir çözüm bulamadı, sıkıntılı bir şekilde Murat ve Aslı'ya bakıyordu. Kapıda duran karısı, "Bey," diye seslendi. Muhtar karısına dönüp, "Ne oldu?" diye sordu. Karısı, "Şükran aba," dedi. "Ne olmuş Şükran abaya?" diye yanıt verdi muhtar. Karısı, "Oğlu geldi ya, şehre gidecekmiş, kışı şehirdeki kızında geçirecek. Yaz gelince belki geri gelecekmiş," dedi. Muhtar, "Eee?" diye sordu. Karısı, "Belki evi öğretmenlere verir," diye yanıtladı. Muhtar bir anda gülümseyerek, "Hee, doğru olabilir. Soralım, isteyelim. Niye vermesin? Hem de okula en yakın ev o," dedi. Sonra tekrar karısına dönüp, "Ama yazın gelirse ne olacak?" diye sordu ama kendi sorusuna kendisi cevap vererek, "Onu da o zaman düşünürüz," dedi ve ayağa kalktı. Murat ve Aslı'ya dönüp, "Gidip soralım, beraber. Haydi," dedi. Aslı, "Emin misiniz? İnsanlar evlerini neden versin ki bize? Bu olacak bir şey değil sanki," diye endişesini dile getirdi. Muhtar ise güvenle, "Yenge hanım, biz soralım. Olmazsa başka bir yol düşünürüz," diye cevap verdi. Murat ayağa kalkıp Aslı’ya elini uzattı. Aslı isteksizdi ama uzatılan eli tutarak kalktı. Muhtar önden çıktı, Murat ise Aslı'nın elini bırakmadan kapıdan dışarıya doğru yürüdü. Aslı, muhtarın karısına, "Her şey için teşekkür ederim," dedi kapıdan çıkarken. Kadın gülümseyerek, "Yine gel, öğretmen hanım, hep beklerim," diye karşılık verdi. Aslı ayakkabılarını giydi. Murat, Aslı'yı hafifçe merdivenlere doğru çekti. Aslı, arkasını dönüp "Allah'a emanet olun," diyerek el salladı ve merdivenlerden indi. Yürüyerek muhtarın evinden uzaklaştılar. Uzun bir yürüyüş yaptılar ama Murat, Aslı'nın elini hiç bırakmadı. Aslı rahatsız olsa da bir şey diyemedi. Nihayet dedikleri eve geldiklerinde muhtar derin bir nefes alarak, "Haydi hayırlısı," dedi ve evin kapısına dolandı. Merdiven başından, "Şükran aba," diye içeri bağırdı. İçeriden yaşlı bir kadın sesi, "Buyur," diye yanıt verdi. "Müsait misin?" diye sordu muhtar. "Buyur gel, müsaitim," dedi yaşlı kadın. "Misafirlerim var, bir seninle tanışmak istiyorlar," diye gülerek ekledi muhtar. Murat, bu gülüşe gözlerini devirdi. Yaşlı kadın, yavaşça ve bastonundan destek alarak dışarı çıktı. Beli bükülmüş, oldukça yaşlı bir kadındı. Muhtar, "Bak Şükran aba, bunlar köyümüze yeni atanan öğretmenler," dedi. Yaşlı kadın, sevinçle, "Aman nasılda güzellermiş," diyerek Aslı'yı ve Murat'ı sevmeye başladı. "Buyurun gelin, kuzularım, tatlı yavrularım, güzel yavrularım. Gelin, oturun, çay içelim, yemek yiyelim, sohbet edelim. Gelin gitmen," diye sevinçle içeri davet etti. Muhtar önden, Murat ve Aslı arkadan balkona çıktılar. Ayakkabılarını çıkartıp içeri girdiler. İlk girişte, arkası kapıya dönük bir üçlü koltuk, solunda ona paralel bir üçlü daha, sağında ise iki tekli koltuk bulunan bir salon karşıladı. Kapıya ters duran koltuğa Murat ve Aslı oturdu, sağdaki teklinin birine muhtar, diğerine de yaşlı kadın yerleşti. Biraz sohbet ettiler. Yaşlı kadın, "Oğlum, çayları getir haydi," diye seslendi. Mutfaktan, "Geliyor ana," diye bir ses geldi. Muhtar, "Şükran aba, gidiyormuşsun, Harun götürecekmiş seni," diye sordu. Yaşlı kadın, "Hee, götürecek. Kızımın yanına gideceğim. Orada kışı geçireceğim işte. Seneye yaza gönülleri olursa beni getirirler, bir iki ay kalıp tekrar götürecekler," dedi. Muhtar, "İyi, iyi, güzel. Baksınlar sana, sıcacık otur kızında," dedi. Yaşlı kadın gülerek, "Evet doğru, kışın burada zor oluyor, gençlerle yaşamak iyi oluyor," diye kıkırdadı. Aslı, kadının gülüşüne gülümsedi. Muhtar, "Şükran aba, biz aslında sana ev için geldik," dedi. "Köyde boş ev yok, biliyorsun. Sen de gideceksin ya, öğretmenlere kalacak bir ev lazım. Lojmana baktık ama oluru yok gibi. Senin evi öğretmenlere versen hem ışığı yansın, hem de işleri görülsün. Zaten okula en yakın ev seninki," diye ekledi. İçeriden, Harun elinde çay tepsisiyle girip, "Hoş geldiniz," dedi. Başını kaldırıp Aslı'yı görünce duraksadı ve "Asu?" diye şaşkınlıkla Aslı'ya baktı. Aslı bir anda Harun'a bakıp yutkundu, derin bir nefes aldı ve ne diyeceğini bilemedi. Sonra toparlanıp, "Ben Aslı," diye kekelercesine cevap verdi. Harun’un şaşkınlığı ve şoku yüzünden belli oluyordu. Muhtar, bir Aslı’ya, bir Murat’a bakıyordu. Murat’ın yüzü değişmiş, sinirle Aslı’ya bakıyordu. Aslı, Murat’ın sinirlenmesi ve Harun’u görmenin şokuyla ne diyeceğini şaşırdı. Harun, "Öyle mi? Kardeşi olduğunu bilmiyordum," diyerek çayları ikram etti ve annesinin yanındaki koltuk koluna oturdu. Gözlerini Aslı'dan ayırmıyordu. Murat sinirliydi ama yapacak bir şey yoktu; sessizce yerinde oturdu. Yaşlı kadın, "Arkadaş mısınız?" diye sordu oğluna. Harun, "Yok ana, kardeşiymiş," dedi. Muhtar, "Şükran aba, ev diyorduk," diye tekrar araya girdi ama Harun gözlerini çekmiyor, sürekli Aslı'ya bakıyordu. Murat sinirlenmeye başladı. Yaşlı kadın, oğluna dönüp, "Evi öğretmenler istiyor," dedi. Harun, "Nasıl yani?" diye sordu. "Cami lojmanı kötüymüş, kalacakları ev de yok. Ben de gidiyorum ya, ondan ev boş, öğretmenler yaşasın diyorlar," dedi yaşlı kadın. Harun, Aslı'ya bakarak, "Olur," dedi. Muhtar, "Valla mı?" diye şaşkınlıkla sordu. Harun, Aslı’dan gözlerini çekmeden, "Tabii ki, ne olacak sanki? Ev boş duracağına otursunlar, anne," dedi. Yaşlı kadın, "Hee, öyle diyorsan olur o zaman," dedi ve muhtara dönüp, "Yazın ne olacak, gelirsek bir iki ay kalırsak?" diye sordu. Harun, "Hallolur anne, onu o zaman düşünürüz," dedi ve gözlerini Aslı’dan annesine çevirdi. Murat, Aslı'ya ters ters bakıyor, sinirleri daha da yükseliyordu. Muhtar, "Oldu o zaman," diyerek ayağa kalktı. "Bunu da hallettik, öğretmen," dedi Murat'a bakarak. Murat sinirli bir şekilde, "Sağ olun," diyerek ayağa kalktı ve Aslı'nın elinden tutarak kapıya doğru yürüdü. Muhtar önden çıktı, Murat ve Aslı çıkarken, Harun, "Biraz bekleyin," diye seslendi. Muhtar uzaklaştı, Harun ayakkabılarını giyip merdivenden inerek yanlarına geldi. Aslı'ya bakıp, "Sen Asu’sun, seni nerede olsa tanırım," dedi. Harun’un sözleri Aslı’yı panikletmişti ama Murat’ın öfkesi tüm ortamı daha da kasvetli bir hale getirdi. Murat, Harun’un üstüne yürüyüp onu duvara sertçe vurduğunda, Aslı dehşetle donakaldı. Murat, Harun’un boğazını sıktı ve öfkeyle gözlerinin içine bakarak, "O benim karım! Sapık gibi bakman yetmedi, bir de ağzının içine gireceksin, öyle mi? Adam gibi dur!" diye hırladı. Harun’un gözleri hâlâ Aslı’nın üzerindeydi. "Asu’nun ölmediğini biliyordum," dedi Harun zorla nefes alarak. "Çünkü seni orada bırakmazdı Şevket." Bu sözler, Murat’ı daha da çileden çıkardı ve Harun’u tekrar duvara çarptı. "Hâlâ konuşuyor, şerefsiz!" diye bağırdı. Harun’un boğazına yapışmış Murat’a bakarken, Aslı ne yapacağını bilemiyordu. Harun ise can havliyle, "Annem üzerine yemin ederim, yaşadığını söylemeyeceğim," dedi, artık nefesi kesilmeye başlamıştı. "Neyin peşindesiniz bilmiyorum, ama yaşaman beni öyle mutlu etti ki anlayamazsın." Murat’ın elleri hâlâ Harun’un boğazındayken, Aslı, "Bırak," diye fısıldadı. Murat, bu kelimeyle hırsla geri adım attı ve Harun’u bıraktı. Harun, zar zor nefes alırken Murat’a bakarak, "Yemin ederim, kimseye söylemem," diye tekrar etti. Aslı, bu sahneyi korkuyla izliyordu. Harun’un dizleri hafifçe bükülmüş, nefes almakta zorlanıyordu. Murat, Aslı’ya dönüp onun elini sertçe tutarak Harun'a, "Senin saçmalıkların yüzünden zarar görürse, neler olacağını aklın almaz," dedi ve Aslı’yı sürükleyerek oradan uzaklaştılar. Harun ise oradan uzaklaşan, Aslı’ya bakarak, "Asu, seni üzecek bir şey yapmam, biliyorsun. Seni görmek bana umut verdi," diye seslendi. Ama Murat, Aslı’yı çekmeye devam etti ve Aslı, acıyla sendeleyerek onun peşinden gitmek zorunda kaldı. Bir süre sonra Aslı, Murat’a dayanamayarak, "Yavaş, canımı acıtıyorsun," dedi. Murat sinirle durdu, Aslı’nın kolunu sertçe tutup onu kendine çekti. "Başımıza bela açmakta gecikmedin, avukat müsveddesi," dedi öfkeyle. "O şerefsiz golü attı, bakalım ne zaman çıkacak sonuçları." Aslı, zar zor konuşarak, "O zararsız biri, dediği gibi kimseye söylemez," dedi. Murat daha da sinirlenerek Aslı’nın kolunu iyice sıktı. "Aşığına ne kadar da çok güveniyorsun!" diye hırladı. Aslı bu sözlere dayanamayarak, "Yeter artık, bırak kolumu! Kendini çok matah bir şey zannediyorsun, ama sen nesin ki beni küçümsüyorsun?" diye sertçe cevap verdi. Murat, gülerek Aslı’ya baktı, "Çok matah biriyim ben," dedi. Ama yüzü bir anda sertleşti. "Senin gibi önüme gelenle düşüp kalkmadım," dedi. Aslı, bu sözlere dayanamayıp kolunu çekmeye çalıştı, ama kurtulamadı ve Murat’a sert bir tokat attı. Murat, tokatın etkisiyle gözlerini kapadı, bir süre derin nefes aldı. Aslı, sinirle "Ağzını topla! Benimle düzgün konuş. Ne dediğinin farkına var!" diyerek kurtulmaya çalıştı. Ama Murat, gözlerini açıp alaycı bir gülümsemeyle, "Bu bir," dedi ve Aslı’nın kolunu hızla itti. Aslı geriye doğru sendeleyip, "Hayvan herif!" diye sertçe cevap verdi. Murat, önden yürümeye başladı. Aslı da acıyla onun arkasından yürümek zorunda kaldı. Kahvehanenin önüne geldiklerinde Murat arabaya bindi ve motoru çalıştırdı. Kahvedekilere eliyle selam verdikten sonra, Aslı kapıyı açıp, "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Murat cevap vermedi, sadece binmesini bekliyordu. Aslı, daha yüksek bir sesle "Nereye?" diye tekrar sordu. Murat, sinirle arabadan inip Aslı’nın yanına geldi, kolundan tutup onu arabaya itti ve kapıyı kapattı. Tekrar direksiyonun başına geçti ve arabayı sürmeye başladı. Köyden çıkıp boş bir yola geldiklerinde, aniden arabayı durdurdu. Aslı öne doğru savruldu ve endişeyle Murat’a baktı. Murat, derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu ama belli ki içinde biriken öfke henüz geçmemişti. Aslı, önüne bakarak sessiz kalmayı tercih etti; Murat’ın öfkesinin yatışmasını beklemekten başka çaresi yoktu. Bir süre geçti, ardından Murat vücudunu Aslı’ya doğru çevirip sinirli bir gülüşle, "Sevgili avukat müsveddesi, bu adam başımıza bela olacak, farkında değil misin?" diye sordu. Aslı, ne diyeceğini bilemedi. Murat’ın bu kadar sinirli olmasının sebebini tam olarak anlamasa da, durumun daha da kötüleştireceğini tahmin ediyordu. Murat’ın yüzündeki ifade, bu sorunun çözümünün hiç de hoş olmayacağını gösteriyordu. Aslı, kararlı bir ses tonuyla, “Ona bir şey yapmayacaksın,” dedi. Murat alaycı bir şekilde gülerek, “Bak sen, öyle mi? Sen mi karar veriyorsun artık?” diye bağırdı. Aslı, aynı kararlı ifadeyle, “Ona dokunma. Konuşmayacak, emin ol,” dedi. Murat, Aslı’nın kolunu çekip, “Aşığına ne kadar da çok güveniyorsun,” diyerek sertçe itti. Aslı, tiksinerek Murat’a baktı ve “En azından ona güveniyorum,” diyerek cevap verdi. Ardından arabadan indi. Murat’ın içinde bir sızı oluştu. Aslı, ona güveniyorum demişti; peki ya kendine güvenmiyor olması? Murat, Aslı için Harun’un boğazını sıkarken gerçekten kıskanmıştı. Aslı’nın ona tiksinerek bakması Murat’ı derinden yaralamıştı. Gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı, elini alnına götürüp bir süre Aslı’yı izledi. Aslı, sinirle elini ensesine götürdü, biraz ilerledi ve saçındaki tokayı çıkarttı. Hafif rüzgarla saçları açıldı, eliyle saçlarını düzeltti. Arkasına bakmadan yürürken tokasıyla oynadı. Murat’ın söylediklerini sindiremiyordu ama gücünün yetmemesine sinirleniyordu. Artık onun önünde ağlamak ve aciz kalmak istemiyordu, ama sinirden gözleri yaşarmıştı. “Önüme gelenle düşüp kalkmadım!” diye sinirle saçlarını toplarken, arkasına döndüğünde Murat’ın dibine kadar geldiğini kolusunun göğsüne çarpmasıyla fark etti. İrkildi ve geri adım attı. Murat, ifadesiz bir şekilde Aslı’ya bakıp, “Bekleyeceğim,” dedi. Derin bir nefes alarak, “Eğer en ufak bir tehdit oluşturursa Harun’u ortadan kaldırırım,” diye ekledi ve arkasını dönüp arabaya yürüdü. Aslı, şaşkınlıkla Murat’ı izlerken elindeki tokasıyla saçlarını toparlayamadı. Murat, arabaya binip Aslı’nın yanına geldi. Aslı da arabaya bindi ve derin bir sessizlik içinde ilçeye gittiler. Bir otel ayarlayıp odaya çıktılar. Murat, eşyaları yere koyup yatağa oturdu. Ovuşturduğu ellerine bakıyor, Aslı’ya bakmıyor ve konuşmuyordu; kendi içinde bir savaş veriyordu. Aslı, Murat’ın bu sessizliğine ve haline anlam veremeden sandalyeye oturup çantasındaki eşyaları karıştırdı. Birkaç eşya çıkartıp kıyafetlerini ayarladı ve banyoya geçti. Murat, Aslı’nın banyoya geçmesiyle yatağa uzandı ve gözünden akan tek damla yaşını elinin tersiyle sildi. Aslı, banyodan çıkınca duvara doğru döndü. Eşyalarını çantasına yerleştirirken saçlarını havluyla kuruluyordu. Murat, aynadan Aslı'nın yansımasını izliyordu; Aslı, izlediğinin farkında değildi. Banyoda tarağı unuttuğunu fark eden Aslı, geri dönüp banyoya giderken kolunu duvara çarptı ve acıyla “Ahh!” diye bağırdı. Murat, “Yavaş ol,” diye seslendi. Aslı, Murat’ın bu tepkisine anlam veremeden banyoya girip saçlarını tarayıp kuruttu. Odaya gelip aynanın önünde oturup saçlarını örmeye başladığında, Aslı, Murat’ın kendisini aynadan izlediğini fark etti. Aniden Murat’a döndü. Murat gözlerini kapatıp hiçbir şey demedi. Aslı, işini bitirip yatağın boş yerine oturdu ve derin bir nefes aldı. “Okul yetişecek mi?” diye sordu. Murat, “Yetişmese ne olacak sanki? Geç başlar, nasılsa oraya yerleşip yaşayacağız. Okul düzelmese bizim sorunumuz değil,” dedi. Murat, yattığı yerden kalktı, tişörtünü çıkartıp Aslı’nın yanına attı ve onun yanına oturdu. Aslı, tişörtü görünce Murat’a döndü. Göğsündeki dövme, kurşun izinin etrafına yapılmıştı. Murat, Aslı’ya yaklaşırken, Aslı geri çekildi. Murat, Aslı’nın çekildiğini gördükçe daha da yaklaştı ve alaycı bir şekilde, “Okul çok mu umurunda?” diye sordu. Aslı, tedirgin bir şekilde Murat’ı göğsünden tek eliyle itti. Murat, Aslı’nın elini göğsünde hissedince gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, hızla geri çekilip banyoya gitti. Murat, sertçe kapıyı kapattı, elleriyle kapıya dayandı ve başını elinin arasına kapıya koyarak derin nefesler aldı. Yumruklarını sıktı, kafasını birkaç kez kapıya vurdu, ardından geri çekilip aynada kendine baktı. Kurşun izini düşündü; bu yara sayesinde dağdan inip merkeze geçmişti, bu da planının bir parçasıydı. Ama Aslı'ya kapılması, plana dahil değildi. Kendine hakim olamaması da plana dahil değildi. Sinirle elini yumruk yapıp lavabo tezgahına vurdu. Banyodan gelen sesle Aslı tedirgin oldu. Yataktan kalkıp banyo kapısına gitti. “Murat?” diye seslendi. “Yok bir şey,” diye cevap verdi Murat. Aslı, “Peki,” deyip geri odaya döndü ve pencereye dayanıp dışarıyı izlemeye başladı. |
0% |