Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@garipbirisi

Aslı, kapının önünde merdivende oturan Murat’a gözleri takıldı. Bir sorun vardı ve bunu sakladığı her halinden belliydi. Aslı, sormak istemiyordu, fakat içinde büyüyen bir merak onu rahat bırakmıyordu. Yavaşça yanına gidip, merdiven basamaklarına Murat’ın hemen yanına oturdu. Murat, bu yaklaşmayı hiç beklememişti. Karanlığın içinde, karşılarındaki boşluğa dalgınca bakıyorlardı.

 

Aslı, sessizliği bozarak, “Köpek falan çıkmaz değil mi?” diye sordu.

 

Murat hafif bir gülümsemeyle, “Sen kaçarsın, ben kalırım,” diye karşılık verdi. Aslı, Murat’ın bu sözüne hafifçe gülümsedi ama zihni hâlâ doluydu. Yüzünü ona çevirip ciddi bir tonla, “Sorun ne?” diye sordu.

 

Murat hemen kaçamak bir yanıt verdi, “Yok bir şey.”

 

Aslı, onun yüzüne dikkatle baktı, bu cevap tatmin edici değildi. “Buna inanmamı bekleme,” dedi.

 

Murat göz kırpıp alaycı bir gülümsemeyle, “Beklemiyorum. Bir sorun olmadığı için ister inan, ister inanma,” dedi.

 

Aslı, derin bir nefes alıp Murat’a döndü. "Yarın okul için hazır hissediyor musun?" diye sordu. Murat umursamaz bir şekilde omuz silkti. "Çok da değil ama yapacak bir şey yok," dedi.

 

Aslı gülümsedi, "Elimize yüzümüze bulaştırmayız inşallah," diye karşılık verdi.

 

Murat, hafif bir gülümsemeyle, "O kadar da değil ya," dedi, sesine hafif bir muziplik katmıştı. Ama Aslı, Murat’ın yüzündeki sıkıntıyı gözlerinden okuyabiliyordu. Bir süre ona baktıktan sonra daha ciddi bir ses tonuyla, "Sorun benle mi alakalı?" diye sordu.

 

Murat bir an duraksadı, sonra sert bir şekilde, "Aslı, uzatma. Bir şey yok dedim," diyerek konuyu kapatmaya çalıştı.

 

Aslı, Murat’ın her zamanki gibi duvarlarını ördüğünü hissediyordu. İçinde büyüyen soruları bastırmaya çalışsa da, Murat'ın sakladığı bir şeyler olduğu açıktı. Ama şimdi bunu zorlamanın anlamı yoktu.

 

Aslı derin bir nefes alarak, "Peki," deyip merdivenden kalktı ve içeri geçti. Eve girer girmez televizyonu açtı. Kanalları gezerek haberlere göz atmaya başladı. Elindeki fincandan kahvesini yudumlarken, bir görüntü takıldı gözüne. Nefesi bir anlığına kesildi, göğsünde tanıdık bir acı hissetti. Kahveyi yutarken boğulacak gibi oldu; gördüğü şey ona bir kabus gibi çarptı.

 

Ekranda gördüğü kişi, onun geçmişinin en karanlık figürüydü: Katili. Onu vurmuş olan adam, ekranda sıradan bir haberin içinde yer alıyordu, ama Aslı için sıradan bir şey değildi. Yerde yatarken “Yavaş yavaş öleceksin,” diyerek üzerine eğildiği anı hatırladı. O eliyle yarasına bastıran adamın gözlerindeki o karanlık, şimdi ekranda ona bakıyordu.

 

Bir anda tüm vücudu ürperdi, kalbi hızla atmaya başladı. Haber bir anda bitiverdi, neyle ilgili olduğunu bile anlayamadan. Geriye sadece o vardı, geçmişin acısı ve ekranda gördüğü o katil.

 

Aslı, telaş içinde kanalları gezip haberin detaylarını bulmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Sinirle ayağa kalkıp Murat’ın yanına gitti. "Murat, telefonunu verir misin?" diye sordu, sesi panik ve ısrarcıydı.

 

Murat şaşkın bir şekilde, "Neden?" diye yanıtladı.

 

"Aslı, bir şeye bakmam lazım, hadi ver şu telefonu!" diye ısrar etti. Panik içinde telefonu istemeye devam etti.

 

Murat, "Ne olduğunu söylemezsen vermem," dedi.

 

Aslı, telaşla, "Onu gördüm! O caniyi gördüm!" dedi. "Televizyonda haberlerdeydi ama hemen bitti, ne olduğunu anlamadım. Bulamadım başka kanalda da yoktu. Murat, lütfen telefonunu ver," diye yalvardı.

 

Murat, Aslı’nın gözlerindeki dehşeti fark etti. "Kimi gördün Aslı?" diye tekrar sordu.

 

Aslı," beni vuran o adamı," dedi. Murat, Aslı’yı kolundan tutarak hızlıca eve soktu ve kapıyı kapattı. Sinirli bir şekilde, "Sesini kıs ve dışarıda bir daha bunu söyleme," diye uyardı.

 

Murat, derin bir nefes alıp daha sakin bir ses tonuyla, "Ne gördün?" diye sordu.

 

Aslı titreyen bir sesle, "Bilmiyorum," dedi. "Sadece yüzünü gördüm. Haber neydi, ne diyordu anlamadım. Zaten odaklanamadım da." Sesi çatallandı, gözleri korkuyla doluydu.

 

Murat, sakin kalmaya çalışarak, "Tamam, sakin ol," dedi ve Aslı’yı koltuğa doğru yönlendirdi. "Otur, biraz rahatla. Ben şimdi bakarım, ne olduğunu öğreniriz," diye ekleyerek onu rahatlatmaya çalıştı. Yanına oturdu, telefonu eline aldı ama Aslı’nın panik hali dinmek bilmiyordu.

 

Aslı’nın nefesi hızlanmıştı, eliyle saçlarını çekiştiriyordu. Aslı gözlerini bir noktaya sabitlemiş, korkuyla titriyordu. Murat, Aslı’ya bakarak, "Bak, biz buradayız, uzaktayız. Sana bir şey yapamaz. Şimdi derin bir nefes al ve sakinleşmeye çalış," dedi.

 

Ama Aslı, Murat’ın sözlerini duymuyor gibiydi, gözleri boşluğa bakarken elleri titriyordu.

 

Murat telefonundan birkaç haber okumuş, birkaç gazeteye göz atmıştı. "Sadece bir usulsüzlük davası," dedi sakin olmaya çalışarak. Aslı’ya doğru döndü, "Bak, haberlerde büyük bir şey yok. Senin gördüğün de bu haberlerdir," dedi.

 

Ancak Aslı’nın gözleri hâlâ korkuyla doluydu, sakinleşemiyor, Murat’ın söylediklerine inanmıyordu. "Hayır," dedi titrek bir sesle. "Onu gördüm, tam karşımdaydı. O pis gülüşüyle ekranda duruyordu. Hiçbir şey olmamış gibi rahatça yaşıyor."

 

Murat'ın sabrı tükenmeye başlamıştı. Sinirle doğrulup, "Yeter!" diye bağırdı. "Okuduk, araştırdık, bir şey yok! Tamam, gördün, ama bitti! Artık sakinleş!" Sesi yükseldikçe Aslı gerildi.

 

Aslı’nın sinirleri daha da bozulmuştu. "O kadar kolay değil!" diye karşılık verdi. "Anlamıyor musun? O pis gülüşü, o aşağılık herif! Onlarca insan öldürdü ama hâlâ bir ceza almadı! Ben onu gördüğümde ölmekten beter oluyorum, nasıl sakinleşebilirim?"

 

Murat sinirli ama sessiz bir şekilde Aslı’ya yaklaştı, gözleri öfkeyle doluydu. "Nasıl oluyormuş, ha? Nefret ettiğin insanın rahatça dolaşması nasıl bir şeymiş, anladın mı şimdi beni?" diye hiddetle sordu.

 

Aslı bir adım geri çekildi, gözlerini Murat’ın yüzüne dikti. "Keşke..." dedi sessizce, "Keşke birazcık görebilsen bir şeyleri, keşke." Arkasını döndü, derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı.

 

Aslı "Bu hikâyede belki de tek masum benim!" dedi. "Ama bunu kabul etmemek için beni dinlemiyorsun! Anlatacaklarım doğru olduğunu bilmene rağmen, kulaklarını tıkıyorsun!"

 

Murat başını yavaşça çevirip ona baktı, ama gözlerinde yine o soğuk, duvar gibi bakış vardı. Aslı’nın öfkesi iyice alevlendi, sesindeki titreme hem korkuyu hem de derin kırgınlığı taşıyordu.

 

"Lanet olsun!" diye çığlık attı. "Bu kadar sağır, bu kadar kör, bu kadar kötü olamazsın! Benim bir suçum yok! Benden nefret etmeni gerektiren bir şey yapmadım! Neden anlamıyorsun, neden?!"

 

Murat’ın yüzünde en ufak bir değişiklik olmadan ona bakması, Aslı’yı daha da çileden çıkardı. Bu ilgisizlik, bu kopukluk, onun içindeki kırık dökük parçaları daha da dağıtıyordu. Bir cevap bekliyordu, bir açıklama, bir anlam… Ama karşısındaki sessizlik ona sadece duvar gibi bir boşluk sunuyordu.

 

Aslı'nın sesi, odadaki her şeyin önüne geçti, kelimeleri duvarlardan yankılanıyordu.

 

"Hasan'ın hapse girmesi benim suçum değil!" diye bağırdı, sesi artık çatlamıştı. "Ölmesi benim suçum değil! Bu nefreti hak etmedim!"

 

Murat, sessizliğini koruyarak Aslı'yı izliyordu, ama içinde ne hissettiğini anlamak imkânsızdı. Sanki tüm duygularını bir yere kilitlemiş, Aslı'nın fırtınası karşısında devrilmemeye çalışıyordu. Ama Aslı, onu yerle bir etmek istiyordu. Artık dayanacak gücü kalmamıştı.

 

"Ya dinle, ya da öldür artık beni!" diye haykırdı Aslı, gözleri Murat'ın gözlerine kilitlenmişti. Sesinde derin bir umutsuzluk vardı, tüm çaresizliğiyle karşısındaki adama bir son vermesini, ya da onu anlamasını istiyordu.

 

Bu, bir savaşın son çığlığı gibiydi, ne pahasına olursa olsun bir cevap almak için atılan son adım. Ama Murat, ne bir adım attı, ne de bir cevap verdi.

 

Aslı, Murat’ın sessizliği karşısında geri adım atmıştı. Derin bir nefes aldı, sanki içindeki öfkeyi ve hayal kırıklığını bastırmaya çalışıyordu. “Peki,” dedi sessizce, kelime neredeyse kaybolacak kadar zayıftı.

 

Yavaş adımlarla merdivene doğru yöneldi. İlk basamağa çıktığında tekrar arkasına dönüp Murat’a baktı. İçinde hâlâ küçük bir umut vardı, belki de Murat onu dinleyecekti, belki de bir cevap verecekti. Ama Murat sadece onu izliyordu, gözlerinde herhangi bir duygu kırıntısı yoktu. Bu soğuk, duygusuz bakış, Aslı'nın içindeki son umudu da kırmıştı.

 

Gözlerini kapattı, tüm duygularını içinde saklayıp yüzünü çevirdi ve yukarı çıktı. Odaya girip yatağın kenarına oturdu, ellerini başının arasına alarak sessizce düşündü. Kafasında dönen sorular, geçmişin ağır izleri ve Murat'ın suskunluğu bir araya gelerek onu boğuyordu. "Neden?" diye sessizce içinden geçirdi, cevap bulmaya çalışsa da hiçbir şey net değildi.

 

Bu karanlık düşüncelerle baş başa kaldığı an, içinde yalnızlığın ve çaresizliğin derinleştiği bir boşluk hissetti.

 

Murat, Aslı’nın merdivenlerden yukarı çıkışını sessizce izlerken içinde bir fırtına kopuyordu. Dışarıdan soğuk, mesafeli görünse de, içindeki karmaşa onu yavaş yavaş tüketiyordu. Bir yandan Aslı’nın acısını ve öfkesini anlamak istiyor, diğer yandan ise kendini kapattığı o duvarın arkasında kalmak istiyordu. İkisi de derin yaralar taşırken, Murat’ın içindeki nefretin ve intikam arzusunun kaynağı yıllardır beslediği, büyüttüğü bir karanlıktı.

 

**"Hasan... Ölümü... Suçlu kimdi?"** Murat’ın zihninde sürekli yankılanan bu sorular, geçmişin izlerini daha da derinleştiriyordu. Her şeyi Aslı’ya yüklemek, bir şekilde tüm acılarının sorumlusunun o olduğuna inanmak, onun için kolay bir kaçış olmuştu. Ama derinlerde, bir yerlerde, belki de Aslı’nın gerçekten suçsuz olduğunu, tüm bu nefretin haksız olduğunu biliyordu.

 

Aslı’nın az önceki çığlıkları, **"Benim bir suçum yok!"** diye bağırması, Murat’ın içindeki yarayı bir kez daha açmıştı. Aslında Aslı’ya duyduğu öfke, onun geçmişteki acılarına bağlanıyordu. **"Ona inanmak, onun masum olduğunu kabul etmek... Eğer suçlu o değilse, o zaman kim? "** diye düşündü Murat, başını elleri arasına alarak. Bu sorular, yıllardır zihnini kemiren belirsizliklerdi.

 

Aslı’nın sessizce yukarı çıkışını izlediğinde, onu dinlememiş olmanın getirdiği suçluluk hissi bir an için içini kapladı. Ama aynı anda gururu, bastırdığı öfkesi ve kontrol edemediği bu derin iç savaş onu yerinden kıpırdatmadı. **"Dinlersem ne olur? Aslı'nın masum olduğunu kabul edersem... O zaman bunca zamandır içimde biriktirdiğim bu nefret neye dayanacak? Beni ayakta tutan şey bu öfkeydi. Bu öfkeyi bırakmak, her şeyi bırakmak demek."**

 

Kafasında dönen düşünceler gittikçe karmaşıklaştı. Kendiyle yüzleşmekten korkuyordu, Aslı’yı dinlemenin, ona inanmanın tüm dengelerini değiştireceğini biliyordu. Yıllardır inandığı her şey yıkılırsa, geriye ne kalırdı?

 

Sessizce derin bir nefes aldı, ama bu nefes ne içindeki acıyı dindirebildi ne de zihnindeki karmaşayı susturabildi. **"Bu kadar sağır, bu kadar kör olamazsın,"** demişti Aslı ona. Bu söz, Murat’ın içindeki en derin yaraya dokunmuştu. **"Belki de öyleyim... Belki de sadece öyle olmak istiyorum,"** diye düşündü içinden. Kendisini sorgulamanın eşiğindeydi ama henüz buna hazır değildi.

 

Loading...
0%