@garipbirisi
|
Kapının çalınmasıyla ikisi de hızla kapıya döndü. Murat, ayağa kalkıp kapıyı açtı ve karşısında yağmurdan sırılsıklam olmuş muhtarı buldu. Şaşkınlıkla, "Ne oldu muhtar, hayırdır?" diye sordu.
Muhtar, endişeyle cevap verdi: "Hocam, bizim kız kayıp. Okuldan sonra eve gelmedi, onu sormaya geldim."
Aslı, koltuktan kalkıp kapıya yaklaştı. "Okulda vardı, kızlarla birlikte çıkmıştı," dedi.
Muhtar, korkulu bir sesle devam etti: "Nereye gittiğini sordum ama kimse bilmiyor. Eve gelmedi, kimsede de yok."
Aslı şaşkınlıkla Murat’a baktı. "Hepsi aynı yöne gittiler, diğer kızlara sorsanız onlar daha iyi bilir. Ben çıkışta okula geri dönüp sobayla falan ilgilendim, gidişlerini takip etmedim."
Muhtar çaresizce başını iki yana salladı. "Kızlar bir şey demiyor, ‘görmedik, okulda da yoktu’ diyorlar. Allahım, nerede bu kız?" dedi ve dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı.
Murat, muhtarı yerden kaldırmaya çalışırken, "Dur bakalım, belki yağmurdan bir yere sığınmıştır. Sizden korktuysa geri dönmemiş olabilir," dedi. "Hemen bir arama başlatalım."
Merdivenlere yöneldi Murat, Aslı, "Benim kabanımı da getirir misin?" diye seslendi. Aslı, muhtara dönerek, "Köylülere haber versek, aramaya gelirler mi?" diye sordu.
Muhtar hızla başını salladı. "Gelirler, haber veririm hemen," dedi ve telefonuyla oğlunu aramaya başladı.
Murat, Aslı’nın kabanını ona uzatırken, "Sen gelmesen daha iyi olur aslında," dedi.
Aslı kararlı bir şekilde, "Diğer kızlarla konuşayım, okulda olmadığını söylemeleri tuhaf. Ben de köyün içinde dolaşırım," dedi.
Murat onaylayarak göz kırptı. "Tamam, mantıklı," dedi ve yanağına dokunup hafifçe öptü. "Dikkat et, düşme," diye ekledi gülümseyerek.
Aslı başını salladı, "Anahtar bende kalsın. Köyün içinde olurum nasılsa," dedi ve kabanının şapkasını geçirip fermuarını çekti. Evin etrafından dolanıp köye doğru yürümeye başladı. Bu sırada Murat ve muhtar, ormana doğru yürüdüler, yanlarına köyden birkaç kişi daha katılmıştı.
Aslı, köy meydanına gelince, kız öğrencilerin evlerine tek tek gitmek için yola koyuldu. İlk evin kapısını annesi açtı, Aslı’yı içeri davet etti, ancak Aslı sadece kızla konuşmak istediğini söyledi. Kız, gözlerini kaçırarak konuşmaktan kaçınıyordu. Annesi ısrar etse de kız yalnızca, "Bilmiyorum, okulda da yoktu," diye tekrarladı.
Aslı, sabırla devam etti: "Nasıl yoktu? Okuldaydı, neden yalan söylüyorsun?"
Kız, bir anda ağlamaya başlayarak içeri kaçtı. Aslı, annesine döndü ve "Üstüne gitmeyin, okulda tekrar konuşurum," diyerek evden ayrıldı.
Başka bir evlere gittiğinde yine benzer bir durumla karşılaştı. Son gittiği evde Kız, "Okulda yoktu," diyerek durumu geçiştirmeye çalıştı. Aslı, "Okuldaydı, ben sınıftayken oradaydı," dediğinde kız, "Ama çıkışta görmedim, galiba ayrıldı," diye cevap verdi.
Aslı, annesine dönüp, "Biz yalnız konuşabilir miyiz?" diye sordu. Anne odadan çıkınca, Aslı kıza yaklaştı ve alçak bir sesle, "Yalan söylediğini biliyorum. Bana doğruyu söylemelisin, arkadaşına bir şey olmasın istiyorsan," dedi.
Kız, başını öne eğip sessizce, "Sevgilisi geldi," dedi.
Aslı şaşkınlıkla, "Ne? Nereye götürdü onu?" diye sordu.
Kız, kısık bir sesle, "Dağın öbür yamacında bir ev varmış, oraya gidiyorlarmış. Orası onların eviymiş."
Aslı, kızın söylediklerinden emin olmak için bir kez daha sordu: "Emin misin?"
Kız başını salladı. Aslı ona gülümseyip, "Teşekkür ederim," dedi ve hızla dışarı çıktı. Yağmur altında, köyün dışındaki eve doğru koşmaya başladı.
Aslı, yağmurun altında hızlı adımlarla eve doğru koşarken içini bir tedirginlik kapladı. Öğrencisinin kaybolmuş olması, kızların yalanlar söylemesi ve sevgilisiyle kaçma ihtimali onu oldukça endişelendiriyordu. Kabanının şapkasını daha sıkı kapatarak düşüncelerine dalmıştı.
Eve vardığında kapıyı hızla açtı ve içeride Murat’ı buldu. Murat, ıslanmış saçlarıyla ayakta duruyordu, muhtarla birlikte dışarıdan yeni dönmüş olmalıydılar.
"Aslı?" diye sordu Murat, Aslı’nın yüzündeki endişeyi fark ederek.
Aslı, hızlıca nefes alarak anlatmaya başladı. "Kızlar yalan söylüyor, hepsi bir şeyler saklıyor. kızın sevgilisi varmış ve onu dağa, öbür yamaca bir yere götürmüş olabilir."
Murat’ın yüzü ciddileşti, muhtar ise şok içinde Aslı’ya bakıyordu. "Sevgilisi mi? Biz hiç anlamadık bunu?" diye sordu muhtar, sesi titreyerek.
Aslı, başını salladı. "Kimse söylememiş size. Ama bir kız anlattı, sevgilisiyle kaçmış olabilir. Nerede olduklarını tam bilmiyor ama dağın öbür yamacında bir ev varmış. Oraya gitmiş olabilirler."
Murat, durumu değerlendirirken derin bir nefes aldı ve hızlıca karar verdi. "Hemen oraya gitmeliyiz, vakit kaybetmemek lazım." Muhtara dönerek, "Köylülerden birkaç kişiyi daha toplayalım, yanımıza alalım. Karanlık basmadan o evi bulmalıyız."
Aslı, Murat’a endişeyle baktı. "Ya kız orada değilse?"
Murat, Aslı’nın omzuna dokunarak onu sakinleştirmeye çalıştı. "Başka çaremiz yok, en azından denememiz lazım. Sen burada kal, ben ve muhtar birkaç adamla gidip bakacağız."
Aslı, her ne kadar endişelense de Murat’ın kararına karşı çıkamadı. "Dikkatli olun," dedi sessizce, Murat’ın gözlerine bakarak.
Murat, Aslı’ya kısa bir an baktıktan sonra hızla dışarı çıktı. Muhtar da peşinden koşturdu. Aslı, kapının eşiğinde durup onların yağmur altında kayboluşunu izledi. İçinde bir sızı vardı, kızın başına bir şey gelmesinden korkuyordu.
Aslı, Murat ve muhtarın ormana doğru ilerleyişini bir süre izledikten sonra bakışlarını yağmurda kaybolan silüetlere çevirdi. Üstünü değiştirip, soğuktan korunmak için sobanın yanına geçti. Kendi kendine bir kahve yapıp pencerenin önüne oturdu, ancak karanlık çöktükçe içindeki korku büyümeye başladı. Murat’ın askerlik tecrübesi vardı; dağda sıkıntı yaşamazlardı. Fakat kız orada değilse? Ya da tüm bu olanlar başka bir yalansa? Aslı, evde dolanarak vakit geçirememeye başladı.
Bu sırada Murat, muhtar ve birkaç köylü, dağın diğer yamacına zorlu bir tırmanışa başlamışlardı. Sonunda, loş bir ışık sızan küçük bir çoban kulübesi gördüler. Murat, grubu durdurdu ve tek başına kulübeye yaklaştı. İçeri girince genç kız ve yaşça büyük bir adamı uygunsuz bir vaziyette yakaladı. Panikle toparlanmaya çalışan adam, kapıya doğru yönelirken kız da aceleyle üzerini giydi. Murat hızla içeri girip adamın boğazını sıktı.
Muhtar ve köylüler Murat'ın ardından içeri girince adamı kurtarmaya çalışan kızı muhtar tutup abisine verdi, ancak kız hala adam için bağırıyordu. Muhtar da adama saldırmaya kalktı, ancak Murat, bir koluyla muhtarı geri iterek onu durdurdu. Adam, Murat’ın elinde zaten nefessiz kalmıştı ve muhtarın saldırısıyla daha da kötüleşmişti. Sonunda muhtar, kızını saçlarından tutup sürüklemeye çalıştı. Murat, sert bir şekilde muhtarın elinden kızı alıp, "Böyle yapacaksan külahları değişiriz muhtar," diyerek kızı geri çekti. Olayın büyümesiyle birlikte jandarma da bölgeye ulaştı ve adamla kızı köylülerin elinden aldı. Komutan herkesi karakola çağırdı.
Murat, “Eve eşime haber veriyim, merak eder,” dese de komutan kabul etmedi. Murat, itiraz etmeden söyleneni yaptı ancak aklı hâlâ Aslı’daydı. Karakola vardıklarında, komutan Murat'a eşini araması gerektiğini söyledi, ancak Murat, "Telefonu yok, bende olan tek telefon bu," diyerek elindekini gösterdi. Komutan, "O halde sizin ifadenizi önden alalım," diyerek Murat’ı odasına aldı. Murat başından sonuna kadar olayı anlattı ve Aslı'nın kızlarla yaptığı konuşmaları öğrenince, komutan onun da ifadesinin alınması gerektiğini söyledi. Kapıdaki askere emir vererek Aslı’yı getirmelerini istedi.
Murat, sinirle, "Eşim zaten merak etmiştir, bırakın ben gidip getireyim onu," dedi. Komutan ise sert bir şekilde, "Burada oyun oynamıyoruz, 18 yaşından küçük bir kızın istismarı söz konusu, askerler getirebilir." diyerek Murat’ı susturdu.
Bu sırada, Aslı evde beklemekten yorulmuş, sabrı tükenmişti. Saat geç olmuştu ve kimse eve dönmemişti. Korkuyla kapının önünde Murat'ı beklemekten başka çaresi kalmamıştı. Nihayet kapı çaldığında büyük bir sevinçle kapıya koştu, ancak askerleri görünce geri adım attı. "Murat’a bir şey mi oldu?" diye panik içinde sordu. Askerler, "Bir şey yok ablacım, sadece ifade için çağırıyorlar," dediler. Aslı kabanını alıp kapıyı kapattı ve karakola gitmek üzere koşarak arabaya bindi.
Karakola vardığında Murat, Aslı’yı görünce ona doğru hızla yürüdü. Aslı da hızlanarak ona sarıldı. "Çok korktum, aklım çıktı bu saate kadar. Bir şey oldu sandım," dedi, Murat’ın göğsüne yaslanarak. Murat, "Dediğin gibi bulduk. Jandarma gelince karakola geldik, haber veremedim. İşim biter diye düşündüm ama senin de ifaden isteniyor," diyerek Aslı’nın yüzüne yapışmış saçlarını çekti ve yanağını okşadı.
Komutan kapıdan çıkıp Aslı’yı içeri aldı. Murat, "Kapıda bekliyorum," diyerek arkasından seslendi. Aslı, ifadesini verirken kelimeleri dikkatli seçiyordu, herhangi bir adli terim kullanmamak için çaba sarf ediyordu. Nihayet ifade tamamlanınca Aslı odadan çıktı.
Murat duvara yaslanmış bekliyordu ve Aslı’yı görünce gülümseyerek yanına yaklaştı. "İyi misin?" diye sordu.
Aslı zoraki bir gülümsemeyle, "Kız o adamı istiyor muydu?" diye sordu adama bakarak.
Murat sessizce, "Evet, o yüzden bana saldırdı," diyerek boynundaki tırnak izlerini gösterdi.
Aslı derin bir iç çekip, "Bari değseydi," dedi alnını sıvazlayarak.
" Başın mı ağrıyor? Eve gidince ilaç veriyim," dedi Murat, Aslı’nın omzuna elini koyarak.
"Çok iyi olur, kafam kazan gibi oldu," diye cevap verdi Aslı.
Kapıya yürüdüler, çıkarken Murat, "Biz bu yağmurda nasıl döneceğiz köye?" diye sordu.
Aslı gülerek, "Otostop çekeriz," dedi.
Murat da gülerek, "Tamam da, köye yine yürümemiz lazım," dedi.
Bu sırada askerlerden biri, "Komutana söyleyelim, sizi biz bırakalım," dedi.
Murat, "Sağ ol kardeşim," diyerek teşekkür etti.
Beraber dışarıda, yağmur değmeyen merdivenlere oturdular. Yağmuru izlemek ikisine de iyi gelmişti. Aslı, bir an üşüyerek kolunu sıvazladı. Murat, onu kendine çekerek, “Üşüdün, değil mi? Soğuk, içeri girelim istersen,” dedi.
Aslı, başını hafifçe sallayarak, “Yok, burası iyi. İçerisi çok kasvetli, insanın ruhunu sıkıyor,” dedi, yağmura bakarak.
Murat, gülümseyerek, “Bunu sen mi söylüyorsun?” dedi, Aslı'nın kulağına yaklaşıp alaycı bir tonla, “Karakollardan adam toplayan sen!” diye ekledi.
Aslı, üzgün bir gülümsemeyle, “Her zaman kasvetli gelmiştir karakol bana. Çocukluk korkumdur buralar,” dedi, karanlığa dalarak.
Murat, Aslı'nın sözlerinden sonra söylediklerine pişman olmuş gibi hissetti. Ona daha sıkı sarılarak, “Geçmiş gitmiş ama artık, değil mi?” dedi, başını Aslı'nın başına yaslayarak.
Aslı, “Kafan çok ağır,” diyerek Murat'ı itti.
Murat gülerek, “Ne demek istiyorsun? Koca kafalı mıyım ben?” dedi, Aslı'yı daha da bastırarak.
Aslı, gülerek, “Pek küçük sayılmaz, kafamı ezdin!” dedi, eliyle Murat'ın başını itmeye çalışarak.
Murat, ciddi olmaya çalışarak, “Alınıyorum ama,” dedi.
Aslı ise, “Alınma, kafan kocaman,” diyerek parmağıyla Murat’ın başına birkaç kez tıklattı.
Murat, Aslı’nın parmağını tutup dişlerinin arasına aldı. Aslı, “Parmağımı bırak ya, canavarlaşma,” dedi, gülümseyerek.
Murat, parmağını bıraktı ve hınzırca, “O değil de, acıktım ben ya. Bir şey yemedik, parmak yemek istemiyorum,” dedi.
Tam o sırada, komutan odadan çıkıp yanlarına yaklaştı. “Açsanız yemek ikram edelim,” deyince ikisi de birbirine bakıp gülümsediler.
Murat ayağa kalktı, “Biz eve gitsek daha iyi olur,” dedi.
Komutan, ellerini cebine koyarak, “Maalesef,” dedi. “Gidemezsiniz çünkü adam sizden şikayetçi.”
Murat, gülerek, “Nedenmiş?” diye sordu.
Komutan, “Adamın boğazını sıkmışsınız,” diye cevap verdi.
Murat, kızgın bir şekilde, “Kızın ırzına geçerken sağlam kaldığına şükretmiyor, boğazını sıkmışım, sorun mu ediyor?” dedi.
Komutan, “Sizlik bir sıkıntı olmaz ama yine de burada bir süre daha kalmanız gerekli. Askerler size yemek ikram etsin hocam, sonra tekrar konuşuruz, muhtemelen göndeririz,” dedi.
Murat, derin ve sinirli bir nefes aldı. “Peki,” diyerek Aslı’nın elini tutup içeri yürüdüler.
Yemekhaneye gittiklerinde kimse yoktu ve masaya oturdular. İki tabakta yemek getirdi askerler. Murat, bir lokma aldıktan sonra Aslı'ya dönerek, “Yeme sakın,” dedi.
Aslı, şaşkınlıkla, “Neden?” diye sordu.
Murat, kararlı bir şekilde, “Yeme diyorum. Bekle,” dedi.
Bir süre sonra komutan tekrar yanlarına geldi ve masaya oturdu. “Şikayeti geri çekti Murat Bey,” dedi.
Murat gülümseyerek, “Güzel,” diye karşılık verdi.
Komutan, masadaki yemeklere bakarak, “Neden yemediniz? Beğenmediniz mi yoksa?” diye sordu.
Murat hafifçe gülümseyerek, "Yok komutanım, asker yemeğine lafımız olmaz ama eşime kıyamıyorum," dedi. Aslı duruma biraz şaşkınlıkla bakarken Murat devam etti, "Alışık değil böyle sert yemeklere, bizde biraz daha nazik yemekler yapılır. " dedi.
Komutan gülerek, "Anladım, merak etmeyin, size daha uygun bir şeyler hazırlatırız," dedi ve askerlere talimat verdi.
Murat ona bakıp göz kırptı, Aslı hafifçe gülümseyip bakışlarını tekrar tabağına çevirdi, ancak içindeki huzursuzluk dağılmamıştı. Komutan ise ikisine dostça bir tavırla yaklaşıp, "Siz biraz daha bekleyin, sorunu tamamen çözelim. Burada misafirimizsiniz," dedi.
Murat ve Aslı sessizce birbirlerine bakarken, yağmur dışarıda dinmek bilmeden yağıyor, karakolun soğuk atmosferine rağmen ikisinin arasında hafif bir sıcaklık oluşuyordu. |
0% |