@garipbirisi
|
Aslı, televizyonu açtı ve kendi cenazesinden canlı yayın yapıldığını gördü. "Gerçekten ölsem bunlar olacaktı" diye düşündü. Ekranda bir an Şevket'i gördü; yüzüne dikkatle baktı. Şevket, Asu'nun aslında ölmediğini bilen nadir insanlardandı, ancak yine de orada olması cenazeyi gerçekçi kılıyordu.
"Murat, bir dakikalık şöhret," dedi, "O, meşhur Şevket Toraman değil miydi?" diye alaycı bir şekilde sordu ve geri yatıp ekledi: "Gördüğüne sevindin mi? Özlemişsindir." Aslı, umursamadan kanalı değiştirdi, fakat başka bir haberde cenazeyi bulamayınca televizyonu kapattı. Yatak örtüsünü yere serip dolaptan bir battaniye aldı, üzerine serdi ve yastığın birini alarak yere uzandı. Ama uyumak için değil, sadece kafasını toparlamak için yatıyordu.
Murat uyudu mu diye bir süre onu dinledi, ama ses duymuyordu. Hafifçe doğrulup baktığında Murat'ın gözleri açık, tavana bakarak uzandığını gördü. Aslı, kalkıp dolaptan su şişesini aldı ve Murat'a dönerek "İçer misin?" diye sordu.
Murat, "Hayır, istemiyorum. Ama madem uyumuyoruz, biraz konuşalım," dedi. Yataktan kalkıp pencere önündeki tekli koltuğu pencereye doğru çevirdi, perdeyi açıp oturdu ve dışarıyı izlemeye başladı. Aslı da şişeyi eline alıp Murat'ın karşısındaki koltuğa geçti.
"Ne konuşacağız?" diye sordu Aslı. "Cenaze törenini beğendin mi?" diye yanıtladı Murat. "Murat, lütfen," dedi Aslı ve kalkmak üzereydi ki Murat hızla yerinden kalktı. Aslı'nın oturduğu koltuğun kollarından tutarak yüzüne doğru eğildi ve "Senden nefret ediyorum. O mezarda olmanı isterdim açıkçası, ama buradasın, hem de yanımdasın. Varlığın, nefes alman, konuşman, bakışın, her hareketin tiksinç," dedi ve doğrulup ekledi: "O mezara seni ben koyacağım, emin ol."
Aslı, Murat'ın bu nefretinden ve sürekli bunu dillendirmesinden rahatsız olsa da yapabileceği bir şey yoktu. Ağlamamak için kendini zorladı, fakat gözyaşlarını tutamadı. Murat alaycı bir tavırla, "Aaaa hadi ama, hemen de küsüp ağlama, avukat müsveddesi," dedi. Aslı ayağa kalkarak, "Öldürmek istiyorsan öldür ya da ne bileyim, ele ver. Neden bu kadar nefret etmene rağmen katlanıyorsun bana?" diye çıkıştı.
Murat, Aslı'ya yaklaşarak yanağındaki saçı kulağının arkasına aldı ve kulağına eğilip "İntikam öyle kolay alınmaz; zamanla, yavaş yavaş bitireceğim seni," dedi. Yanağını Aslı'nın yanağına sürterek geri çekildi. Aslı, Murat'ı teninde hissedince irkilmişti. Geri adım atıp kalktığı koltuğa oturdu, eliyle yüzünü kapatıp ağlamasını durdurmaya çalıştı ama sakinleşmek kolay olmadı.
Murat, lavaboya gidip nefesini ve kinini yatıştırmak için bir süre kendiyle baş başa kaldı. Eliyle saçlarını karıştırdı ve aynada kendine bakarak, yaptığının doğru olmadığını bilmesine rağmen bunu yapmaya devam edeceğini düşündü. Ancak bu şekilde yapmayı planlamamıştı. Aslı'ya olan kini, onun asıl planından o kadar uzaklaşmasına neden olmuştu ki ne yapacağını bilemiyordu. Aynada sinirle kendine baktıktan sonra banyodan çıkıp yatağa yattı. Uyumayacaktı ama Aslı ile en azından aynı ortamda bulunmak istiyordu; onun ne yapacağını görmek istiyordu.
Gece ilerlemişti. Aslı hâlâ aynı koltukta dışarıyı izliyordu. Arada bir saçlarını eliyle düzeltiyordu; uyanık olduğunu belli eden tek hareket buydu. Gece saat 2 gibi yerinden kalkıp dolaba yöneldi, bir şişe su aldı. Tuvalet aynasına yaslanarak suyunu içtikten sonra yere yaptığı yatağa oturdu ve sırtını yatağa dayadı, sadece öylece bekliyordu.
Murat, bir an geri adım atıp yumuşasam mı, diye düşündü ama ona her baktığında içindeki nefretle bir şeyler harekete geçiyordu. Kendini durduramıyordu. Boğazını sıkıp nefessiz bırakmamak için zor tutuyordu kendini. "Onunla iyi geçinmek mi?" diye düşündü ve derin bir nefes alarak arkasına döndü.
Aslı, Murat'ın hareketinden tedirgin olup bir süre kalkıp kalkmayacağını merakla izledi, ama Murat yerinden kıpırdamadı. Başını yatağa dayadı ve bir süre sonra oturduğu yerde uykuya daldı.
Murat, Aslı'nın nefesinin yavaşladığını fark edince yataktan kalkıp yanına oturdu. Bir süre boşluğa baktı, sonra Aslı'nın sesini duydu. "Uykusunda mı konuşuyor?" diye düşündü. Eğer öyleyse belki de ne istediğini söyleyebilirdi. Yataktan kalkıp Aslı'nın yanına gitti. Aslı konuşmuyordu, sadece sayıklıyordu ama ne dediği pek anlaşılmıyordu.
Bir anda Aslı çığlık atarak uyandı. Solunda duran Murat'ı görünce, zaten korkmuş olduğu için refleks olarak sağa doğru geri çekildi. Korkuyla geri gitmeye çalışan Aslı'nın bacaklarından tuttu Murat. Eliyle Aslı'nın ağzını kapatarak "Bağırma, sus," dedi.
Murat, Aslı'nın gözlerine bu kadar yakından hiç dikkatle bakmamıştı. Gözlerinin yaşlarla dolunca daha da canlı bir yeşil olduğunu fark etti; bu gözlere hayran olmamak elde değildi. Bir süre sonra Aslı bağırmayı bıraktı ve onu itmeye çalışırken kendine gelip geri çekildi. Murat, elleriyle onu sakinleştirmeye çalıştı ve "Rüya görüyordun. Bir şeyler söylüyordun, anlamaya çalışmak için yaklaştım," dedi.
Aslı derin nefes alıyordu ama gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu. "Uzak dur benden, yaklaşma!" diyerek ayağa kalktı ve banyoya gitti. Ellerini yıkarken gözyaşlarını sildi. Lavaboya eğilip yüzünü yıkadı ve çeşmeyi kapatmadan ağlamaya devam etti. Rüyasında gördüğü gözleri hatırladı. O gözleri görmekten o kadar yorulmuştu ki, bir de üzerine yaşadıkları... "Keşke ölseydim," diye ağlamaya devam etti. Lavabo dolabına dayanarak yere oturdu.
Murat, Aslı'nın lavaboda ağladığını duyuyordu. Kapının önünde beklerken rüyasında ne gördüğünü merak ediyordu. Bir süre sonra Aslı toparlanıp kalktı, yüzünü yıkadı, musluğu kapatıp kilitli kapıyı açtı. Karşısında bekleyen Murat'ı görünce biraz afallasa da yanından geçip pencereyi açtı. Dışarıdan derin bir nefes aldı ve koltuğa oturdu.
Aslı oturur oturmaz yanına giden Murat, boş koltuğun yanında durarak "Anlatacak mısın?" diye sordu.
"Neyi?" diye cevap verdi Aslı.
"Alay mı ediyorsun benimle? Aslı, bu kadar ağlayacak ne gördün rüyanda?" diye sert bir şekilde sordu Murat.
"Hiçbir şey," dedi Aslı.
Murat koltuğa oturup pencereden dışarı bakmaya başladı. "O yüzden mi banyoda o kadar ağladın?" diye karşılık verdi.
"Seni neden bu kadar ilgilendiriyor? Sen değil miydin benden nefret eden, ölmemi isteyen? Neden korkularımla bu kadar ilgilisin?" diye yüksek sesle çıkıştı Aslı.
Murat, kalkıp odadan çıktı ve kapıyı çarparak kapattı. Kapının önünde durup, sinirle kapıya yumruk attı. Sinirini alamamıştı; Aslı'nın üzerine gitmenin durumu daha da kızıştıracağını ve hayatlarını zorlaştıracağını biliyordu. Ama sakinleşemiyordu. Ne kadar sakin olmaya çalışsa da, Aslı'nın tek bir sözü içindeki ateşi yeniden alevlendiriyordu.
Asansörle lobiye inip, kapının önündeki tekel bayisine gitti. Biraz içecek alıp geri döndü. Odaya tekrar çıktığında gördüğü manzara karşısında şaşkına döndü. Aslı'nın halini görünce ona acıma duygusu kapladı. Nefret etmesine rağmen, karşısında bu denli kaos yaşayan bir kadın vardı ve kötü durumda olması içini burkmuştu.
Odaya girince, kendini kaybetmiş olduğunu gördü. Yatağın üstündeki eşyaları, tuvalet aynasının önündeki malzemeleri dağıtmış, her şeyi fırlatmıştı. Odanın ortasında, kucağında yatak örtüsüyle çökmüş, hüngür hüngür ağlıyordu.
Elindeki poşeti yere koyup, Aslı'nın yanına giderek kolundan tutup onu ayağa kaldırdı. Aslı o kadar çok ağlıyordu ki, ayakta dahi duracak gücü yoktu. Tam o anda, Murat t-shirt'ünün karın bölgesinde kan fark etti. Aslı'yı yatağın ucuna oturtup t-shirt'ünü kaldırmaya çalışırken, Aslı elini itti. "Bırak, dokunma bana. Uzak dur benden! Mutlu ol, işte iyi değilim, kötüyüm! İçin biraz soğur belki," dedi ve kalkmaya yeltendi.
Murat, kollarından tutup Aslı'yı yatağa yatırdı. Ellerini başının yanında tutup gözlerine bakarak, "Böyle olmaz. Bu şekilde zevk alamam, acını ben yaşatacağım. Yoksa tadı çıkmıyor," dedi.
Sol eliyle t-shirt'ünü kaldırdı ve kanayan kurşun yarasını gördü. Diğer eliyle Aslı'yı çekip yataktan kaldırdı. Aslı, Murat'ın çekmesiyle yataktan kalkarken acıyla çığlık attı.
"T-shirt'ünü çıkar," dedi Murat. Dolaptaki çantasından ilk yardım çantasını çıkartıp Aslı'nın yanına geri geldi. Ancak Aslı t-shirt'ünü çıkarmamış, aksine derin nefesler alarak hıçkırıklarını kontrol edemez bir halde ağlamaya devam ediyordu.
Murat, Aslı'nın önüne geldi ve t-shirt'ünün uçlarından tutarak çıkarmasına yardım etti. Aslı, ani bir refleksle yarasını tutmaya çalışırken, Murat elini çekti.Aslı'nın yarasını temizlerken derin bir nefes alarak sordu, "Yarayı temizlerken kabuğunu mu açtın?"
Aslı acıyla yüzünü buruşturdu ve başını sağa sola sallayarak Murat'a yanıt vermeye çalıştı. Murat'ın gözleri Aslı'nın yarasına odaklanmıştı, ama sesindeki sertlik Aslı'ya doğru yönelmişti. "Ee, neden böyle oldu? Sabahtan beri bir şey yoktu," diye ters bir ses tonuyla devam etti.
Aslı, boğuk bir sesle, "Yara kapanmıştı ama uzun süre bakımı yapılmadı. Etrafında iltihap birikmişti. Kremimi de yanıma almayı unuttum. Kabuk kurudu, gerildi ve açıldı. İltihabı kulak çöpüyle temizlemeye çalıştım ama işe yaramadı," diye açıkladı. Sesi zayıftı, ancak konuşmalarında saklamaya çalıştığı bir hüzün vardı.
Murat, dudaklarını büzüp alaycı bir ifadeyle, "Sinir krizini bu kalkan kabuk yüzünden mi geçirdin?" diye sordu. Gözlerinde küçümseyen bir bakış vardı, sanki Aslı'nın acısı onun için sadece bir eğlenceydi.
Aslı, Murat'ın yüzüne bakabilmek için başını eğdi ve gözlerini ona dikti. Sessiz ama kararlı bir ses tonuyla, "Bir şey yapmak zorunda değilsin. Yardım etmek zorunda olmadığın gibi, konuşmak zorunda da değilsin," dedi. Sözlerinde gizli bir meydan okuma vardı; Murat'ın onu incitmek için çabaladığını biliyordu ama buna karşı koymaya çalışıyordu.
Murat, bu sözlere karşı sadece hafifçe gülümsedi. "Sana olan nefretim ayrı," dedi. "Ama seni yaşatmak zorundayım. İyi olman gerekiyor; en azından bedenen. Ruhen iyi olmanı isteyen kimse olmadı, o yüzden ruhunu öldürmek de bir seçenek," diye ekledi. Bandı dikkatlice yaraya yerleştirirken, sanki sadece işini yapıyormuş gibi görünmeye çalışıyordu, ama Aslı'ya karşı duyduğu öfke ve küçümseme her halinden belliydi.
Bandı kapatıp ayağa kalktı. Aslı'nın yüzüne doğru eğilip gözlerine bakmaya çalıştı, ama Aslı bakışlarını kaçırdı, gözlerini yere dikti. Murat, birkaç saniye boyunca onunla göz teması kurmaya çalıştı, ama Aslı'nın dirençli duruşu karşısında geri adım attı.
Geri çekildikten sonra yerdeki çöpleri topladı, malzemeleri dikkatlice çantasına yerleştirdi. Ardından içki poşetini ve TV'nin yanındaki bardakları alarak koltuğa oturdu. İçki şişesini açıp iki bardağa döktü. Kendi bardağını eline alıp büyük bir yudum aldı.
Aslı, gözlerini Murat'tan ayırmadan, "Sabah araba kullanacaksın, hani uykun vardı senin," dedi. Sesinde sitemkar bir ton vardı. Murat'ın bu umursamaz tavrı, onun sabrını zorluyordu.
Murat, bardağındaki içkiyi hızlıca bitirip tekrar doldurdu. "Ben zaten uyumam, sıkıntı yok," diye karşılık verdi. İçkiyi tekrar yudumlayarak konuşmaya devam etti. Sanki Aslı'nın sözleri onun için hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi davranıyordu.
Aslı, "O zaman niye otele girdik? Devam etseydik ya, nereye gideceksek," diye sorarak sinirli bir ses tonuyla karşılık verdi. İçinde biriken öfkeyi ve hayal kırıklığını artık saklayamıyordu.
Murat, alaycı bir şekilde, "Duş almak için girdim. Geceyi de burada geçirmeye karar verdim. Keyfimin kahyası mısın?" diye cevap verdi. Gözlerinde yine o küçümseyen bakış vardı. Aslı'nın her tepkisi, onun için sadece bir oyun gibiydi.
Aslı, derin bir nefes alıp yerden yastığını aldı ve yatağa koydu. "O zaman ben uyurum," dedi ve Murat'ın yastığını iterek yatağa yerleşti. Kendisini yorgun ve bitkin hissediyordu; yaşadığı duygusal çöküntü, bedenini de etkilemişti. Bir süre sonra, ağlamanın getirdiği yorgunlukla uykuya daldı.
Murat, Aslı'nın uyumasını bekledi. İçkisini yavaş yavaş yudumlayarak, onun uykuya geçişini izledi. Ardından ayağa kalktı, sessiz adımlarla yatağa yaklaştı. Aslı'nın yüzüne doğru eğildi, onun uyurken bile huzursuz görünen yüzünü izlemeye başladı.
Son dört yılını bu kadına ulaşıp intikam almak için harcamıştı. Hayatının büyük bir bölümünü Aslı'ya olan öfkesini diri tutarak geçirmişti. Kardeşi gibi gördüğü kişi, Aslı yüzünden hapse girmiş ve orada intihar etmişti. Murat, o anları düşündükçe içindeki nefretin nasıl büyüdüğünü tekrar tekrar hatırlıyordu. Kardeşini bu hale getiren kişi, onun gözünde sadece Aslı'ydı. Kardeşini hapse gönderen bu kadını bulmak ve ona aynı acıyı yaşatmak için ant içmişti. Dağdaki askerlik görevini bırakıp merkeze geçmiş, tanık koruma programına giren bu kadını bulmak için her şeyi göze almıştı. Bu süreçte, güçlü desteklerden de faydalanmıştı. Ancak artık amacına ulaşmasına çok az kalmıştı. İçindeki nefretin ona rehberlik etmesine izin veriyor, ama aynı zamanda dikkatli olmalıydı. Bu işin sonu Aslı'nın intiharı olmalıydı; her şey normal görünmeli, hiçbir şey şüphe uyandırmamalıydı. Murat, acılı bir eş rolünü oynamayı sabırsızlıkla bekliyordu.
Bir süre sonra yatağa sırtını dayayıp başını yatağa yasladı. Gözlerini kapatıp kısa bir süre dinlenmeyi planladı. Saatin 5'i geçtiğini fark etti. 7 gibi kalkıp yola çıkabilirlerdi. Gözlerini tekrar kapadı , Aslı'nın banyodan çıkarken kapıyı kapatmasıyla çıkan sesle gözlerini açtı. Aniden arkasını döndü ve Aslı banyodan çıkıp havluyla odaya geldiğini gördü.
Murat, Aslı'ya bakarak alaycı bir şekilde ıslık çaldı ve ardından, "Şimdiden başlayalım mı? Çok hızlısın," diyerek yerinden kalktı. Aslı, şaşkın bir ifadeyle ona baktı ve "Ne diyorsun sen?" diye sordu.
Murat, omuz silkerek, "Bilmem... Havlu, ıslak saçlar, süzülen su damlaları... Çok hoş duruyor," dedi ve Aslı'nın koluna dokundu. Amaç sadece onu kışkırtmak ve sinirlendirmekti. İçinden bu kadına elini bile sürmek gelmiyordu, ama onu rahatsız etmek, sinirlerini bozmak Murat için bir oyundu.
Aslı, geri adım attı ve sert bir şekilde, "Çekil önümden, kıyafetlerimi alacağım," dedi. Murat, alaycı bir şekilde gülümseyerek, "Yapma ama, madem bir şey istemiyorsun, neden almadın eşyalarını yanına?" diye sordu ve ona doğru bir adım attı.
Aslı, elini Murat'ın göğsü hizasında durdurmak için kaldırarak, "Aldım, ıslandılar. Yenilerini alacağım. Çekil, lütfen," dedi, sesi titriyordu. Murat derin bir nefes aldı, biraz duraksadı ve sonra geri çekilerek, "Peki," dedi.
Aslı, hızla eşyalarını alıp banyoya döndü. Murat, odada dağılmış olan kendilerine ait eşyaları topladı ve çantasının yanına yerleştirdi. Ardından birkaç parça eşya çıkarttı ve Aslı'nın banyodan çıkmasını beklemeye başladı.
Aslı, havluyla sarılı saçlarıyla banyodan çıktı. Islak kıyafetlerini bir poşete yerleştirdi ve aynanın önünde saçlarını havluyla kurulamaya başladı. Murat banyoya doğru geçerken, "Fön makinesini verir misin?" diye sordu Aslı.
"Makine buraya bağlı," dedi Murat.
Aslı, "Tamam, sen çıkınca kuruturum," diyerek eline kumandayı aldı ve televizyonu açtı. Murat kapıyı kapatıp duşa girdi. Saat 8'i geçmişti ve sabah haberleri bitmek üzereydi. Aslı televizyonu kapatıp koltuğa geçti ve dışarıyı izlemeye başladı. Bir süre sonra Murat banyodan çıktı, "Girebilirsin, karıcığııımmm," dedi alaycı bir tonda.
Aslı, oturduğu koltuktan kalktı, Murat'a ters ters bakıp gözlerini devirdi ve banyoya geçti. Saçlarını kuruturken Murat, havluyu koymak için banyoya geri geldi. Aslı'nın arkasında durup aynada onu izlemeye başladı. Aslı, bu durumdan rahatsız oldu ve lavaboya biraz daha yaklaşıp, "Çıkar mısın?" diyerek aynada ona bakarak uyardı.
Murat, alaycı bir şekilde, "Yok, iyi burası. Görselime alışıyorum hem de," dedi ve alaycı bir şekilde gülümsedi. Sözlerinde ince bir ima vardı.
Aslı, fön makinesini kapatıp banyodan çıktı, saçlarını eliyle toparladı ve yatağa oturup beklemeye başladı. Murat, Aslı'nın çıkmasının ardından sessizce, "Geri zekalı, kendini beğenmiş," diye mırıldandı. Bir süre sonra o da banyodan çıktı, çantaları eline aldı ve "Hadi," dedi.
Aslı ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Murat kapıyı açtı, Aslı dışarı çıktı, ardından Murat da peşinden çıktı. Lobiye indiler, odanın anahtarını teslim edip otelden ayrıldılar. Güneş parlıyordu ve insanlar yeni günün heyecanıyla işlerine gidiyorlardı. Murat, çantaları arka koltuğa yerleştirdi, arabaya binip motoru çalıştırdı. Aslı, etrafına bir süre baktı, ardından Murat'ın arabayı çalıştırmasıyla o da arabaya bindi. Sessizce yola çıktılar.
|
0% |