@garipbirisi
|
Arabayı bulup bindiler, ancak kalabalık çarşı trafiğinde uzun bir süre ilerleyemediler. Aslı, sessizliği dağıtmak için radyoyu açtı ve bir şeyler dinlemeye başladı. Aradan bir süre geçtikten sonra, "Nergis çiçeğinin hikayesini biliyor musun?" diye sordu.
Murat, bu soruya pek ilgi göstermedi, gözlerini yoldan ayırmadan direksiyonu tuttu. Aslı, bir anlık sessizlikten sonra, "Nergis çiçeği, mitolojik kaynaklara göre narsistlikle alakalıdır," diye devam etti. Ancak Murat, hâlâ yola bakıyordu; onu dinlediğine dair en ufak bir tepki vermemişti. Aslı, Murat'ın tepkisizliği karşısında kendini bir an boşlukta hissetti. Ama biraz sonra, ses tonunu biraz daha yumuşatarak devam etti: "Çok güzel bir peri kızı varmış. Bir gün avlanan bir avcı görmüş. Adı Narkissos'muş, ve gerçekten çok yakışıklıymış. Peri kızı, onu görür görmez âşık olmuş. Ama Narkissos, bu sevgiye karşılık vermemiş ve peri kızının yanından uzaklaşmış." Aslı duraksayıp Murat'a dönerek ekledi, "Yanılmıyorsam, peri kızının adı Ekho'ydu."
Murat yine sessizdi, gözlerini yoldan ayırmıyordu. Aslı derin bir nefes alıp devam etti: "Ekho, bu karşılıksız aşk yüzünden günden güne eriyip yok olmuş. Sadece sesi kalmış geriye; o da 'eko' dediğimiz yankılara dönüşmüş."
Aslı, Murat'ın ilgisini çekip çekmediğini kontrol etmek için yüzüne baktı ama Murat hâlâ sessizdi. Devam etti: "Olimpos'taki tanrılar bu duruma çok kızmış ve Narkissos'u cezalandırmaya karar vermişler. Bir gün, av sırasında Narkissos susamış ve nehir kenarına gelmiş. Suyun üzerine eğildiğinde, kendi yansımasını görmüş. Kendi güzelliği karşısında büyülenmiş ve oradan kalkamamış. Kendine âşık olmuş."
Aslı, Murat'ın yüzünü izlemeye devam etti ama Murat'tan hâlâ bir tepki yoktu. "O ana kadar kimseyi sevmediği kadar, kendi görüntüsüne âşık olmuş. Ama ulaşamadığı aşkı için tıpkı Ekho gibi, o da günden güne eriyip gitmiş. Öldükten sonra da bedeni nergis çiçeklerine dönüşmüş."
Aslı hikâyeyi bitirdi ve Murat’a bakarak ne düşündüğünü anlamaya çalıştı. Murat, ona boş gözlerle bakarak, "Ben narsist miyim?" diye sordu.
Aslı, şaşırmış ve biraz bozulmuş şekilde, "Öyle bir şey demedim," dedi.
Murat aynı soğuk ifadeyle, "Ama ima ettin," diye karşılık verdi.
Aslı, sinirlenerek, "Kaostan besleniyorsun gerçekten," dedi ve başını pencereye dayayıp derin bir nefes aldı, tartışmayı uzatmak istemiyordu.
Murat yola dönüp hiçbir şey demeden devam etti. Otele geldiklerinde, Aslı hızla arabadan indi. Murat daha arabadan inmemişken, Aslı otelin kapısından içeri girmişti bile. Murat arkasından koşarak otele girdi. Asansörün önünde Aslı’yı beklerken görünce yanına yaklaştı. İkisi de hiçbir şey demeden asansöre bindiler ve birbirlerine bakmadan kata çıktılar.
Oda kapısını açan Murat, içeri girdiğinde Aslı arkasından geldi ve kapıyı hızla kapattı. Kapı sert bir şekilde çarpınca Murat, sinirle "Yavaş!" diye bağırdı. Aslı ise bunu umursamadan çantasını eline aldı ve kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Bir süre sonra çantasını ters çevirip eşyalarını yatağın üstüne saçtı. Aradığını bulamayınca sinirlenmeye başlamıştı. Sonunda pes edip çantayı yere fırlattı ve banyoya girdi.
Kapıyı kilitleyip arkasına yaslandı, ardından duşun suyunu açtı. Cebinden kağıdı çıkarıp açtı ve şok içinde yazıyı okudu: "Şevket öldürüldü." Kalbi sıkışmış, nefes almakta zorlanıyordu. Bir kez daha okudu, ama kağıtta başka bir şey yazmıyordu. Şaşkınlık ve korku içinde kağıdı klozete atıp sifonu çekti. Ağlamaması gerekiyordu; Murat hiçbir şey duymamalıydı. Ortada ne dönüyorsa, Murat’ın da bir şekilde bunun içinde olduğunu hissediyordu.
Kıyafetleriyle duşun altına girdi. Sessizce ağladı, gözyaşlarını bastırmak için suyun sesini kullandı ama içindeki acı durmuyordu. Murat’la konuşması gerektiğini biliyordu. Etrafında dönen bu olayların ne olduğunu öğrenmeliydi.
Duştan çıktı, tamamen ıslanmıştı. Banyo kapısına yaklaşıp derin bir nefes aldı. Kendini toparlaması gerektiğini biliyordu, çünkü bu halde Murat’a hiçbir şey belli edemezdi. Kıyafetlerini çıkarıp havluya sarıldı, gözyaşlarını sildi ve banyodan çıktı. Yatağın ucuna oturup bir süre derin nefes aldı.
Murat sırtı dönük yatıyordu, ama Aslı onun uyumadığını biliyordu. Kıyafetlerini zorlukla giyindi, ama hala nefes alışlarını kontrol edemiyordu. İçindeki korku ve panik tüm bedenini sarıyordu. Banyodaki ıslak kıyafetlerini almak için ayağa kalktığında gözleri karardı ve sendeleyerek yatağa geri oturdu. Kalbi hızla atıyordu, odanın döndüğünü hissediyordu.
Tekrar ayağa kalkmaya çalıştı, ama bu sefer dizlerinin üzerine düştü. Murat, Aslı’nın düştüğünü farkedince hemen yanına koştu. Kollarından tutup onu yatağın ucuna oturttu. Islak saçlarını geriye çekip, bembeyaz yüzüne bakarak "İyi misin? Ne oldu?" diye sordu.
Aslı derin nefesler alarak, “Oda dönüyor... gözlerimi açtıkça her şey dönüyor,” diyebildi sadece.
Murat, banyoya gidip bir havlu almak istedi ama Aslı’nın ıslak kıyafetlerini görünce şaşırdı. Hızla havluyu getirip Aslı’nın saçlarına sardı ve yatağa yatmasına yardımcı oldu. Bir süre onun yanında bekleyip tansiyonunu kontrol etti. Birkaç kez baktıktan sonra, "Tansiyonun çok düşük," dedi endişeyle. Murat’ın sesindeki tedirginlik Aslı’nın dalgın zihnine ulaşmıştı, ama ne kadar çabalasa da kendine tam anlamıyla gelemiyordu. İçindeki korku, az önce aldığı haberin şokuyla birleşmiş, bedenini zayıflatmıştı. Gözleri kapalı halde derin nefesler almaya çalışırken, Murat’ın ona olan ilgisini duyumsuyordu ama onun şefkati bile bu karanlık ve boğucu düşünceleri silip atmaya yetmiyordu.
“Aslı, biraz daha dayan,” diye fısıldadı Murat, endişesi net bir şekilde sesine yansımıştı. "Biraz dinlen, geçecek."
Aslı gözlerini hafifçe araladı ama hala dünya dönüyordu. Şevket’in öldürüldüğü haberi zihninde yankılanıp duruyordu. Bu nasıl olabilirdi? Murat'a güvenemeyeceğini biliyordu. İçindeki kuşku büyüyor; Murat'ın bu olayla bir bağlantısı var mı? Bu sorular zihnini kemirirken, bedenini saran halsizlik ona ağır bir yük gibi geliyordu.
Murat, ona bakarken gözlerinde bir karmaşa vardı. Onun bu hâline alışık değildi. Aslı her ne kadar zayıf görünse de, genelde ruhen güçlü durmaya çalışırdı. Ancak şimdi karşısında tamamen çökmüş bir kadın vardı. Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı ama Aslı’nın durumunun ağırlığını da hissediyordu. "Doktora gitmemiz lazım," diye ekledi Murat, sesi biraz daha kararlıydı.
Aslı başını hafifçe iki yana sallayarak “Gerek yok,” diyebildi. Sesinde bir yorgunluk ve çaresizlik vardı. "İstemiyorum."
Murat bir an duraksadı, ne yapacağını bilemez bir halde odada volta atmaya başladı. Aslı gözlerini kapatıp derin nefesler alarak, biraz daha sakinleşmeye çalıştı. Bütün olanlar, Murat’la yaşadıkları, Şevket'in ölümüyle ilgili aldığı haber—her şey üst üste gelmişti. Ancak şimdi Murat’a bir şey belli etmemesi gerektiğini biliyordu. Ne yaparsa yapsın, Murat’la açık bir savaş vermemeliydi.
Bir süre daha bu düşüncelere dalıp gitti. Murat ona bakmaya devam ediyor, ne yapacağını bilmez bir halde Aslı’nın toparlanmasını bekliyordu.
Murat, Aslı'nın yanına uzandı ve yanağını hafifçe okşayarak, "Bana mı kızdın?" diye sordu. Aslı sessiz kaldı, gözlerini açmadı. Murat derin bir nefes alarak yutkundu. "Sana kırgın değilim, kızgın da değilim. Aslında kendime kızıyorum. Seni incitmek istemedim," dedi, sesinde pişmanlık vardı.
Aslı, gözlerini açmadan, "Biliyorum," diye fısıldadı.
Murat, Aslı'nın alnına hafif bir öpücük kondurup, "Ben senin bu hâline alışık değilim. Her seferinde karşımda dik duran, inatçı bir kadınsın. Beni böyle korkutma," dedi. Sesindeki korku belirgindi; Aslı'nın zayıflamış hâli onu fazlasıyla sarsmıştı.
Murat, bir süre daha bekledi Aslı'nın toparlanmasını, ama Aslı gözlerini tekrar açtığında başı hâlâ dönüyordu. Murat, Aslı'nın daha fazla dayanamayacağını görünce onu kucaklayarak hızla otelden çıktı. Arabaya yerleştirdikten sonra, motoru çalıştırıp en yakın hastaneye doğru sürdü. Acil servise vardıklarında, Aslı'yı sedyeye yerleştirip içeri girdiler. Birkaç kan testi yapıldı ve sonuçlar beklenirken Aslı’ya serum takıldı. Müşahede odasına geçtiklerinde, serumun etkisiyle Aslı hafif toparlanıp gözlerini araladı. Murat, yanındaki sandalyede oturmuş onun saçlarıyla oynuyordu.
Kan testlerinin sonuçları çıktı ve Murat onları almak için hemşirelerin yanına gitti. Kağıtları eline aldığında bir sonuç dikkatini çekti. Şaşkınlıkla duraksadı, ardından yüzünde bir gülümseme belirdi. İçini garip bir heyecan kapladı. Hızla Aslı'nın yanına dönüp yatağın ucuna oturdu, elini tutarak yanağını öptü.
Aslı hafifçe gözlerini açıp, "Sonuçlara baktın mı?" diye sordu.
Murat gülerek, "Evet," dedi.
Aslı, Murat'ın neden güldüğünü anlamayıp, "Neye gülüyorsun?" diye sordu.
Murat, Aslı'nın yanağını okşayarak, "Bu güzelliğin nasıl bir anne olacağını düşündükçe hoşuma gidiyor," dedi.
Aslı bir an duraklayıp ne dediğini anlamaya çalıştı. Sonra gözlerini iyice açtı, "Ne?" diye tekrarladı, daha sert bir ses tonuyla.
Murat gülümsemeye devam ederek, "Evet, doğru anladın," dedi.
Aslı şaşkınlıkla, "Hamileyim, öyle mi?" diye sordu.
Murat başıyla onayladı. Aslı hafifçe doğrulmaya çalıştı ama başı yine döndü. Geri yaslanıp, "Olamaz... bu..." dedi sinirle.
Murat, Aslı'nın bu tepkisine alınarak, "Demek 'olamaz' ha?" diye sordu, sesi soğuktu.
Aslı gözlerini açtı ama yeniden eliyle bastırdı. "Ne bebeği Murat saçmalama. Bu bebeği istemiyorum," dedi, sesi titriyordu.
Murat sinirle ayağa kalktı, küçük odanın içinde dönmeye başladı. Ardından yatağa yanaşıp, Aslı'nın kulağına eğilerek sert bir sesle, "Neden?" diye sordu.
Aslı derin bir nefes alarak, "Kavga etmek istemiyorum, eve dönünce konuşuruz," dedi, sakin kalmaya çalışarak.
Murat sinirle yataktan kendini itip hızla ayağa kalktı, odanın içinde hırsla dolaşmaya başladı.
Serum işlemi bitince hemşire odadan çıkarak Murat’ı doktora yönlendirdi. Murat, Aslı’nın kalkmasına yardım etti. “Yürüyebilir misin?” diye sordu, endişeli bir ses tonuyla.
Aslı, “Sanırım,” diyerek ayağa kalktı. Ancak birkaç adım attıktan sonra sendelemeye başladı. Murat, durumu fark edip onu kucağına aldı ve geri yatağa oturttu.
Aslı, aldığı iki kötü haberle daha da kötü hissetmeye başlamıştı. Şevket’in ölümü ve şimdi hamile olduğunu öğrenmek, tüm vücudunu bir ağırlık gibi sarıyordu. Bu karmaşık duygular içinde ne yapacağını bilemiyordu. Murat, ona bir şey söylemeden yanına oturdu; aralarındaki sessizlik, duygularının yoğunluğuyla dolup taşıyordu.
Aslı, yatağa geri uzandı. "İyi hissetmiyorum," diye fısıldadı. Murat, bir an durakladı, sonra kayıtsız bir sesle, "Doktoru tekrar çağırayım, ama sonuçlarda seni bu hale getirecek bir şey yok," diyerek odadan uzaklaştı. Murat, Aslı’nın yatağa geri uzanışını izlerken içinde tuhaf bir huzursuzluk hissetti. Onun güçsüzlüğü gözlerinden kaçmıyordu, ama kendini anlamaya çalışırken duyduğu bu rahatsızlığı bastırmak istiyordu. Doktoru tekrar çağırmayı teklif ettiğinde, Aslı’nın yüzündeki yorgun ifadeden sonuçların bir anlam ifade etmediğini anladı. Bir adım geri çekilip odadan uzaklaştı, ama kafası karışıktı.
Ne var bunda? diye düşündü. Sonuçlarda bir şey yoksa, bu haline ne sebep oluyor? Aslı’nın benden bir şey sakladığı kesin. Zaten son zamanlarda bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum.
Aslı derin bir nefes aldı, gözünden bir damla yaş süzüldü. Kafasının içindekiler o kadar ağırdı ki gözlerini açmak bile zordu. Bir de bebek... "Nereden çıktı bu bebek?" diye içinden geçirdi. Olamazdı, ama olmuştu işte. Bir süredir şüpheleniyordu, ama üzerinde durmamaya çalışıyordu. Şimdi Murat'ın öğrenmesi işleri daha da zorlaştıracaktı.
Murat, doktorun yanına gidip Aslı’nın toparlanamadığını, hâlâ kendini kötü hissettiğini anlattı ve test sonuçlarını uzattı. Doktor, durumu ciddiye alarak Aslı’nın odasına geldi. Ayak ucunda durup gülümseyerek, “Hayırlı olsun, taze anne adayımızsınız,” diye söze başladı.
Aslı, doktorun “Taze anne adayımızsınız” dediğini duyduğunda sanki zaman durmuş gibiydi. O cümle, zihninde yankılanıp durdu. Anne mi? diye düşündü. İçini kaplayan korku ve şaşkınlık, boğazında bir düğüm oluşturdu. Bu nasıl olabilir? Bunu nasıl kaldırım? Henüz Murat'la olan karmaşık ilişkisini bile çözemezken, bir de bebek... Her şey daha da içinden çıkılmaz hale gelmişti.
Gözyaşlarını silmeye çalıştı, ama bu cümle içini delip geçiyordu. Ben buna hazır değilim. Nasıl hazır olabilirim ki? O düşünce bile korkutucuydu. Bir an için derin bir nefes aldı, ama göğsüne oturan ağırlık daha da artmıştı.
Aslı, eliyle gözyaşını sildi ve hafifçe gözlerini aralayarak doktoru izlemeye başladı. “İyi hissetmiyormuşsunuz,” diye devam etti doktor.
Aslı yorgun bir sesle sadece, “Evet,” diyebildi.
Hemşire tansiyonunu ölçtü. “70/50,” dedi.
Doktor ve hemşirenin konuşmalarını zor duyuyordu; sadece “70/50,” dediğinde, ne kadar zayıf düştüğünü fark etti. Sersemlik… evet, bu his... ama sadece bedensel değildi. Zihni de bulanıktı, ne yapacağını, ne hissedeceğini bilemiyordu. Bu bebek bana daha fazla yük getirmekten başka ne yapabilir ki?
Doktor başını salladı. “Çok düşük, sersemlik sebebi bu. Tansiyonu yükseltelim,” dedi ve Murat’a dönerek, “Tuzlu ayran ve bol sıvı takviyesi yapın, toparlar. Gebelik mevcut, bu yüzden şimdilik herhangi bir ilaçla müdahale etmeyelim,” diye ekledi.
Murat başıyla onayladı. Doktor, Aslı’ya dönüp, “Birazdan tekrar gelirim,” diyerek odadan uzaklaştı. Murat, elinde içeceklerle odaya geri döndüğünde sessizdi. Yatağı biraz kaldırıp Aslı’nın yanına oturdu. Yüzü düşüktü, ama Aslı’nın toparlanmasını beklediği her halinden belliydi. Ona uzattığı ayranı, Aslı tereddütle kabul etti. Murat, içmesi için bardağı destekleyerek yardım etti. Aslı birkaç yudum aldı, ama hemen ardından yüzünü buruşturup, “Midemi bulandırdı,” diyerek bardağı geri çevirdi.
Murat’ın sesi sertleşmeden önce hafif bir sabırsızlıkla, “İçmek zorundasın, toparlanman için,” dedi. Onun kontrolcü yapısını biliyordu, ama bu kez daha farklıydı. İçinde bir gerilim vardı, Aslı’nın bir an önce kendine gelmesini istiyordu, ama altında başka bir kaygı yatıyordu.
Aslı’nın gözleri yere sabitlendi. Her şey daha kötüye gidiyor... Midede düğümlenen his sadece ayrandan değildi.
Murat, Aslı’nın durumu karşısında sabrını zorlayarak "Çıkalım o zaman, burada beklemenin manası yok," diyerek ayağa kalktı. Hemşirelerin yanına gidip çıkış yapmak istediğini söyledi. Onlar da ona bir belge uzattı; Murat, hızlıca imzaladıktan sonra doktorla kısa bir konuşma yaptı. Ardından, tekerlekli sandalyeyle Aslı’nın yanına geri döndü. Aslı’yı yavaşça kaldırıp sandalyeye oturttu, eşyaları toparladı ve çıkışa yöneldiler. Reçeteyi aldıktan sonra arabaya doğru yürüdü, kapıyı açıp Aslı’yı bindirdi, sonra kendisi de yerini aldı ve arabayı otele doğru sürdü.
Yolda, Aslı sessiz bir anın ardından, “Eve dönebilir miyiz?” diye sordu.
Murat, sert bir ses tonuyla, "Sabah erken kalkıp döneceğiz," dedi, gözlerini yoldan ayırmadan.
Aslı, ilerledikçe mide bulantısının arttığını fark etti. “Midem bulanıyor,” dedi zayıf bir sesle.
Murat ise, alaycı bir tınıyla, “Nedense?” diye cevap verdi, imalı bir şekilde.
Bu cevaba sinirlenen Aslı, Murat’a sert bir bakış fırlattı. Midesi daha da kötüleşti, başını camdan dışarı çevirip pencereyi açtı, derin nefes almaya başladı. Ancak siniri arttıkça, bulantısı da artıyordu. “Dur,” diyebildi sadece, eliyle ağzını kapatırken.
Murat hemen arabayı sağa çekti. Kapıyı açıp dışarı inmeye çalışırken, Aslı sendeleyerek arabadan bir adım uzaklaştı ve dizlerinin üzerine düştü. Dizlerindeki acıyı zar zor hissedebiliyordu, çünkü mide bulantısı her şeyin önüne geçmişti. Kısa bir süre sonra kusmaya başladı.
Murat, inip sabırla onun kusmasının bitmesini bekledi. Sonra sessizce yanına çömelip saçlarını toparladı ve temizlenmesi için yardımcı oldu. Aslı bitkin haldeyken, kolundan tutarak onu yavaşça ayağa kaldırdı.
|
0% |