@garipbirisi
|
Aslı yutkunup derin bir nefes aldı. Ayağa kalktı ve, “Hadi, matematik yapalım madem özlediniz benimle ders yapmayı,” diyerek tahtaya yürüdü. Bir öğrenciyi seçip, “Beşer beşer say hadi,” diyerek kaldırdı. Başka bir çocuğu da onar onar geri saydırttı. “Aferin,” deyip tahtaya toplama işlemi yazdı ve başka bir çocuğa çözdürttükten sonra, “Yokluğumda bayağı yol kat etmişsiniz, aferin size. Beni çok mutlu ettiniz,” diye ekledi.
Bir süre sonra masaya yavaşça yaklaştı ve dikkatlice sandalyeye oturdu. “Ben eve gitsem iyi olacak,” dedi Aslı, sesinde belirgin bir huzursuzluk vardı. Murat, gözlerinde kaygı belirerek, “İyi misin?” diye sordu.
Aslı, derin bir nefes aldı ve “Uzun süre ayakta durunca karnım ağrımaya başladı,” dedi, tedirginliği ses tonunda hissediliyordu. “Eve gitsem iyi olacak,” diye tekrarladı ve yavaşça ayağa kalktı. Tahtanın önünde durup öğrencilere son bir kez baktı. “Size iyi dersler, çocuklar,” dedi yumuşak bir sesle, ardından sınıftan çıktı.
Okul bahçesine çıktığında, bir an durup derin nefes alma ihtiyacı hissetti. Kalbi hızlı atıyor, başı hafifçe dönüyordu. Bir süre bekledikten sonra kendini toparladı ve ağır adımlarla evin yolunu tuttu. Yorgun bir halde eve girdiğinde, doğrudan gidip yatağa uzandı. Hafif olan ağrısı, zamanla şiddetini artırmaya başlamıştı ve yüzü hafif bir solgunlukla kaplanmıştı.
Bir süre dinlenmeye çalıştı, ancak ağrı geçmek bilmeyince yerinden kalktı ve banyoya yöneldi. Ilık bir duş aldı; bu, kısa süreliğine de olsa kaslarını gevşetmişti. Üzerini rahat bir şeylerle değiştirip aşağı indi ve tekrar yatağa uzandı. Ancak ağrının inatçı varlığı yüzünden gözlerini kapatmakta zorlanıyordu.
Bir süre böyle geçti; Aslı’nın ağrısı hafifledi ve sonunda uykuya daldı. Birkaç saat sonra, kapının çalmasıyla uykusundan uyandı. Yavaşça ayağa kalktı ve kapıyı açtı.
Kapının önünde birkaç köylü kadın bekliyordu. Kadınlardan biri, “Müsait misin öğretmen hanım?” diye sordu. Aslı, yorgun bir sesle, “Buyurun, müsaitim,” dedi. Kadınlar gülümseyerek, “O zaman içeri girelim, öğretmen bey de okuldayken bir saat oturalım,” dediler.
Aslı kapıyı iyice açıp, “Tabii, buyrun,” diyerek kadınları içeri aldı. Kadınlar içeri girip koltuklara oturdular. Evin sessizliği aniden kayboldu; gönüllü misafirlerin neşeli sesleri odayı doldurdu. Aslı, içindeki karmaşaya rağmen, nazik bir tebessümle misafirlerine çay ikram etmek için mutfağa yöneldi.
Aslı, çay demleyip yanlarına tekrar geldi. Kadınlarla biraz sohbet ettikten sonra tekrar kalktı ve onlar da Aslı’yla birlikte mutfağa gittiler. Mutfakta, masaya oturup çay içerek birkaç saat boyunca sohbet ettiler. Bu sırada Murat, okuldan çıkıp eve geldi ve kapıyı çaldı. Aslı kapıyı açtığında Murat, kimlerin geldiğini sordu.
“Köylü birkaç kişi geldi, geçmiş olsun demeye,” diye cevapladı Aslı. Murat hafifçe tebessüm etti ve “Ben yukarı çıkıp biraz uzanayım en azından,” dedi, Aslı’nın yanağından öpüp yukarı çıktı.
Aslı mutfağa geri döndü. Kadınlar, “Biz kalkalım artık,” dediler. Aslı ise, “Oturabilirsiniz, sorun değil,” diyerek yanlarına geldi. Kadınlar, “Bizim çocuklar da okuldan çıktı, eve gidelim,” diyerek kalktılar. Aslı, kapıya kadar eşlik ederek misafirlerini uğruladı ve merdivenlere yöneldi.
Murat , Aslı’nın merdivenden çıktığını görünce, “Gittiler diyecektim sana,” dedi Aslı. Murat, "Duydum seslerini,” diyerek yanına geldi ve, “İyi misin? Bu sabah biraz ağrın vardı,” diye sordu.
Aslı gülümseyerek, “İyiyim, sadece hızlı hareket ettim galiba, o ara kasıldı,” dedi. Murat, beline sarılıp onu koltuğa doğru yönlendirdi. “Güzel,” dedi ve koltuğa oturdular.
“Sana bir şey sormak istiyorum,” dedi Murat.
Aslı dikleşerek koltuğun köşesine yaslandı, Murat’a bakıp sakin bir sesle, “Sor,” dedi ve gülümsemeye çalıştı.
“Babanla olan konuyu bana anlatır mısın?” dedi Murat.
Aslı’nın yüzünde kısa bir gülümseme belirdi ve derin bir nefes aldı. “Liseden sonra çalışmaya başladım. Yurttan çıkarılmıştım ve okumak için paraya ihtiyacım vardı, tahmin edersin,” dedi, gözlerinde karanlık bir ifade belirdi. “Pastanede garsonluk yaptım, sonra bir ayakkabı mağazasında danışmanlık yaptım. Ne iş olsa yaptım, öyle düşün,” diye ekledi, kırgın bir gülüşle.
“Üniversite sınav sonuçları açıklandığında, o gün benim için harika bir gündü. Hukuk fakültesini kazandım." gözleri parlamıştı heyecanı tekrar yaşamıştı."Düşünsene, herkes imkansız gözüyle bakıyordu ama ben başarmıştım. Devlet bursu ve yurt da verdiler, her şey harika gidiyordu. Okulun ilk dönemi çok iyi geçmişti. Ama bahar döneminde yurt karıştı, müdürle ters düşen otuz kadar kişiyle birlikte benim de adım disiplin kuruluna verildi ve yurttan atıldım. Bursum da yanmıştı, ortada kaldım.
O aralık da okulda sürekli gördüğüm bir adam vardı. Hocalarla görüşüyor ve hukuki işlerle uğraşıyor sanıyordum. Çok zor günler geçirmeye başlamıştım, kalacak yerim yoktu. Düşün, bir kaç valizle uzun süre ortada gezindim. Valizimi okulun kantinine emanet bırakıp gece çalıştığım işten sonra kütüphanede sabahlıyordum. Bir süre böyle geçti. Çaresizdim.
Bir gece kütüphanede masaya kapanıp uyuyakalmıştım. Uyandığımda o adam karşımda oturuyordu. Bana ev, araba, para gibi çeşitli şeyler vaat etti, karşılığında nereye isterse onunla gitmemi istedi. Tabi ki kabul etmedim. Düşün, daha 19 yaşındaydım ve 50'li yaşlarda bir adam benden böyle bir şey istiyordu. Kartını ve biraz para bırakıp gitti.
Sonra ara ara gördüm onu. Her seferinde para bırakıp gidiyordu. Merakla araştırdım, kimdi bu adam? Karanlık biri çıktı. Bir türlü kurtulamıyordum, nereye gitsem peşimdeydi. Çalıştığım mağazaya geldi, benim numarama uygun ayakkabılar alıp parasını ödeyip bırakıyordu. "Senin için," deyip gidiyordu.
Başka bir mağazadan da gizlice kıyafet çantası bırakıyordu. Bu durumu müdür fark etti ve beni birkaç kez uyardı. Ancak baktı ki vazgeçmiyor, sonunda işten çıkarıldım," diye anlattı gülerek. “Artık ortada kaldım, mecbur onunla görüştüm ve teklifini kabul ettim. Neye güvendim bilmiyorum ama ona karşı farklı bir çekim hissediyordum. Hani derler ya, ‘kan çekiyor’ diye, öyleymiş meğerse.”
Beni evine götürdü. Ev, kaldığım koca yurttan bile büyüktü, düşününce inanılmazdı. Bana bir oda verdi; evde hizmetçiler vardı ve daha önce yaşadığım her şeyden daha rahattım. Artık okula şöförle gidiyordum. Bir süre Selçuker’i görmedim; yurt dışındaymış. Yaklaşık bir ay sonra döndü ve benimle tanıştığında nasıl mutlu olduğunu görmek şaşırtıcıydı. Bana tek şartlarını söyledi: “Gel dediklerinde yanlarında olacağım, başka bir şey istemiyoruz.”
Toplantılara onunla gidiyordum ve herkes bizi sevgili sanıyordu. Ancak bana asla bir sevgi ilgi göstermemişti. Selçuker benim için sevgilileriyle kavgalar ederdi. Kızlar beni evde görüyor ve kıskançlıktan kavga çıkartıyorlardı. “Ya ben ya o,” diyen kızları Selçuker kolundan tutup kapıya koyar ve tekrar bana dönüp, “Önemli olan sensin,” derdi. Onu abi sevgisi vardı ama gerçek abim olduğunu anlamamıştım.
Okul bitmişti ve staja başlamıştım. O kadar alışmıştık ki, birbirimizden ayrılmayı düşünmedim. Onlar benden asla hukuki fikir sormadılar veya bilgi almadılar. Bir gün, eve avukatları geldi. Babama ait bir oda vardı ve ben hiç oraya girmemiştim. Sesler yüksek çıkınca dikkatimi çekti. Avukat, “Sizi bitireceğim. Onun kızın olduğunu herkese duyuracağım!” diyerek odadan çıkmak için kapıya yaklaştı.
Babam sakin bir sesle, “Söyle, kimseden korkum yok. Asu’ya kimse dokunamaz; o benim canım,” dedi. Kapı açıldı ve karşımda herkes şaşkın bakışlarla duruyordu. Ben duyduklarım karşısında şaşırmıştım. Selçuker, “Asu,” diyerek yanıma geldi ama ben Şevket’e bakıyordum. O, başını eğdi ve sessizce masasına oturdu. Avukat, geri adım atarak kapıyı kapattı.
Selçuker’e, “Ne duydum ben?” dedim. Selçuker, “Bu kadar süre saklı kalması bile bir mucizeydi,” diyerek beni odanın içine çekti. “Artık saklayacak bir şey kalmadı, anlatmalısın,” dedi. Tek hatırladığım, “Babanım,” dediğiydi. Gerisi flu, ne anlattı ne söyledi bilmiyorum. Ayrıldım evimi Selçuker buldu sanıyordum zaten bana alınan benim evimmiş bilmiyordum geldikten sonra bilmeden vekaletimi almışlar üzerime bir çok mülk devretmişler falan filan.
Sonrasında her şey karıştı...
|
0% |