@gayretli12
|
" Başlangıçlarla yaptığımız geleceğimize... "
That's My Gırl - Fifty Harmony
Karanlık bir gecenin sonunda sanki onu hançeri ile öldürmeye gelmiş gibi duran Güneş doğmaya başlamıştı. Sabaha kadar aynı yerde bilgisayarımın başında oturmanın verdiği bel ağrısı tam sırasında çıkagelmişti bile. Sabahın ışıkları kendini daha çok belli etmeye başladığı sırada duş almak için kalktım. Her tarafım farklı bir harmoni ile ağrıyordu. Sırf oyun için bu kadar ağrı çekilir miydi bilemiyorum. Suyu açtığımda ve altına kendimi bıraktığımdaki o ılık su beni o kadar rahatlatmıştı ki bütün dertlerimi unutmaya başlamıştım. Sanki ne derdim vardı. Hayat bana güzeldi. Yakışıklıydım, param vardı, vücudum vardı. Kızlar ise hastamdı. Daha ne isteyebilirdim ki. Bu düşünceleri kafamdan gönderdikten sonra belimin altına havlumu sararak banyodan çıkıp odama geçtim. Üstümü bile giyinecek gücüm yoktu. Kendimi yatağa atar atmaz uyumayı planlıyordum ki telefonuma gelen mesaj tufanı tarafından rahatsız edildim. Oflayarak yerimden kalkarak telefonumu elime aldım. Mesajın kimden geldiğini görünce hiç düşünmeden aradım. Uzun bir süre çaldıktan sonra cevaplanmıştı çağrım.
" Ne var la Kereviz? Ne taciz edip duruyorsun beni. " Arkada kalın bir kıkırdama duymuştum.
" La bebe, uyumuyorsun ki zaten. İki dakika bana zaman ayırsan ne olur ki? İncilerin dökülmez ya. " Derin bir nefes bıraktım.
" He tamam, konuş işte. " Heyecanlı bir şekilde boğazını temizledi ve derin bir nefes alarak konuşmaya kendi aklınca kendini hazırladı.
" Kardo şimdi sana bir şey söyleyeceğim ama inanamayacaksın. Hazır mısın? "
" Söyle Kereviz. "
" Hazırsan başlıyorum. "
" La hadi ya. Başımın etini siktin burada. " Gözlerimi devirmiştim. Sanki görebilecekti ama içimden geliyordu.
" Hani geçen gün barda görüp tanıştığım kız vardı ya. Hani bana numarasını veren..."
" Eee, ne olmuş o hatuna."
" Sözümü kesme işte anlatıyorum. Neyse, işte ben bu gece cesaretlendim gittim yazdım buna. Oda bana yazdı. "
" Çıkar şu baklayı artık ağzından. "
" İşte biz baya konuştuk falan. Neyse sonra sordum benimle bir yerlere gitmek ister misin? diye. Oda olur dedi Bro. Yani kardeşinin bu gün bir randevusu var. Nasıl ama?" Derin bir nefes alıp verdikten sonra.
" Lan geri zekalı, beni bunun için mi mesaj tufanına tuttun lan. " Hafif sesi titreyerek.
" Evet, niye sen mutlu olmadın mı benim için. " Kendimi biraz toparlayarak ve hafifçe sert bir ses tonuyla.
" Çok mutlu oldum kardeşim. Evlilik var sonunda. Bak inan bana. " Sesinin içerisinde saklanan heves daha da alevlenmişti.
" Dimi lan. Neyse Kardo, saat 11 de bende buluşuyoruz ve sen beni hazırlıyorsun? Nasıl"
" Çok güzel kardeşim. Ben gelince hallederiz hadi görüşürüz."
" Görüşürüz bebeğim. " Deyip yüzüme telefonu kapattı. Allah'ın Kerevizi ya. Saat 11'e daha çok vardı. O yüzden geri yatağıma yatıp telefondan alarmı saat 10'a kurdum ve uyumak için fazla uğraşmadan dalmıştım bile.
🔴
" Karanlık, bilmediğim bir yerde etrafa çarpa çarpa yürüyordum. Karanlığın olmasının yanı sıra etrafta çığlıklar ve gıcırtı sesleri geliyordu. Korkunç bir ortam vardı. Ayağım sürekli takılıp yere düşüyordum ve geri kalkıyordum. Bu böyle beş altı kere falan gerçekleşti. Tekrar kalkıp ilerlemeye başladığım sırada hafa soğumaya, çığlık sesleri kesilmeye ve azıcıkta olsa ortam aydınlanmaya başlamıştı. O sırada fark etmiştim, bilmediğim bir ortamda yönümü bulmaya çalışıyordum. Karanlığın ardından hafif aydınlığa geçtiğimden gözlerim acımıştı. Nefesimin soğukta çıkardığı buharı izleye izleye yolumu arıyordum. Ama aradığım yeri ben bile bilmiyordum. Öyle alelade geziniyordum. İlerlediğim süre boyunca yol uzuyor gibi geliyordu. Çünkü hep aynı yerde gibi duruyordum. Çığlık sesleri kesildiğinden dolayı düşünmek konusunda odaklanmaya başlamıştım. Ben neredeydim böyle? Burası neresiydi? Karla kaplı ve ormanlık bir alanda ne işim vardı benim? Tam yürüdüğüm sırada yüksek ve tiz bir ses yüzünden kulaklarımı tutarak dengem bozuldu ve yere atıldım. Hem üşüyordum hem de kulaklarım yanıyordu. Etrafta olur olmaz ışıklar ve kişiler belirmeye başlamıştı. Sesten dolayı dengem kayboluyordu ve bu insanların yüzünü göremiyordum. Ormanın ortasında bir anda beliren kapıdan çıkan ve orada kaybolan kişiler vardı. Siyah ve gölge gibi kişiler. Korkuyordum, hem de çok fazla korkuyordum. Sanki delirmişçesine, sanki onların bana yaptıklarından korkarcasına bağırmaya başlamıştım..."
" Hayır! Lütfen bırakın beni..." Bir anda yerimden zıplayarak kalkmıştım. Ter içinde kalmıştım bile. Kendime gelmem ve bu yaşananların bir rüya olduğunun farkına varmam uzun sürmüştü. Durup dururken neden böyle bir rüya görmüştüm. Amacı neydi ki bunun. Çok gerçekçi rüyalar görmeyeli yıllar olmuştu galiba. Böyle rüyalar görenlerin rüyaları gerçek olur derdi anneannem. Böyle batıl inançlarım yoktu ama bu öyle gerçekçi ve etkisi altına alan bir kitaptı ki korkmuştum.
" Tövbe tövbe, tamam bu kadar dala vere yeter. Kendine gel artık Görkem. Bu sadece bir rüya. " Kendime geldikten sonra saate bakmak için telefonumu elime aldım. Saat 9.47 olmuştu bile. Hazırlanmak için ayaklanmıştım ama ne kadar istemesem de aklıma sürekli o rüya geliyordu. Acaba anlamı neydi? Kendime gelebilmek için kafamı sağa sola salladım ve üstümü giyinmeye devam ettim. Hazırlanır hazırlanmaz mutfağa giderek kendime bir kahve yaptım. Kahve nadiren içerdim, çünkü kahve yerine çay tercihim olmuştur her zaman. Kahvemi yudumlarken telefonum çalmaya başladı. Telefondaki isime bakmadan aramayı açtım.
" Efendim."
" Kardeş, ne ediyon? " Gene kerevizdi.
" Efendim Mustafa. " Dedim bıkkınlıkla.
" Görkem, hazır mısın la? "
" Hazırım kereviz, hazırım. Çıkacağım şimdi. Oldu mu? "
" Oldu bebeğim. Hadi görüşürüz." dedi ve yüzüme kapadı. Ben bu kerevizle tanıştığımdan beri sürekli kızlar ile ilgili konuşmalarımız bitmemişti. Sürekli kızlara yürüyen o oluyordu ama sonuç bulamıyordu. Ben ise bir şey yapmasam da sürekli onun yürüdüğü kızlar bana yöneliyordu. Bu benim istediğim bir şey değildi aslında. Sonuçta kardeşim dediğim kişinin sevdiği veya daha doğrusu beğendiği kişiler ve ben olamazdık. Neyse, bunlar gereksiz mevzular. Hızlıca soğumaya başlamış kahveyi de kafama diktim ve koşar adımlarla kapının önüne gelerek ayakkabım ve ceketimi giyip anahtarımı ve cüzdanımı alarak evden çıktım. Otobüs durağına doğru yürürken hızlı olmaya çalışıyordum. Otobüs kaçırmak demek benim için yarım saat beklemek demekti ve ben onu bekleyecek kadar sabırlı bir insan değildim. Neyse ki tam vaktinde gelmiştim ki otobüse yetişebilmiştim. İçeride bir iki kişiden hariç kimse olmaması beni rahatlattı. Normalde dolu olurdu çünkü. Ödememi yapıp en sevdiğim yere geçtim. Ne var? Hiç mi otobüslerde veya metrolarda favori yeriniz yok. Kerevizin evine baya bir durak olduğundan dışarıyı seyretmek benim için iyi ama sıkıcı bir seçenekti. Sanki başka seçeneğim vardı ya? Otobüs ilerledikçe içerisi dolmaya devam ediyordu. İçim daralmaya başlamıştı. Sıkışık ortamlardan pek hoşlanmazdım. Etrafımı kitap okuyan, telefonda dedikodu yapan, mesajlaşan ve uyuklayan bir çok insan sarmıştı. Bir hayvanat bahçesinden halliceydi. Ben ise o hayvanat bahçesindeki hayatı sorgulayan gelinciktim. Kendimi de gelinciğe benzettiğime göre gerisi önemli değil. Kendi durağıma inene kadar sadece hayatı sorgulamakla zamanımı geçirdim. Durağımda indiğimde ise sadece Kerevizin yanına gidip rahat bir şekilde ona zorla hazırlatacağım kahvaltıyı düşünmeye başladım. Böyle düşüne düşüne uzun bir yol daha yürümeye başladım...
|
0% |