Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. BÖLÜMM

@gece.nerminbasturk


YAZAR'DAN NOTLAR:
Hepinize merhaba. Bu bölümü okumadan önce hepinizi birinci bölümü tekrar okumaya davet ediyorum. Çünkü birinci bölüm uygulamadaki küçük bir sorundan ötürü yarım gözüküyordu . Yani birinci bölümü okumuş kişilerde ancak yarısını okumuş oluyor. Güncellemeden sonra sorun çözülmüş olduğu için şuan tam hali uygulama içinde görünüyor. İkinci olarak bu bölümün içinde bahsedilen kitap bastırma yöntemi şuan da Kitapyurdu' nun yazarlara yapmış olduğu bir sistemden esinlenilerek yazılmıştır. Yarın dedemin ölüm yıldönümü olduğu için ikinci bölümü bugün atmak istedim.
Son olarak yorum yapmanız beni çok mutlu eder. Yorumlar bir yazarın hayat damarıdır. Yorum okudukça kendimi daha da geliştirebilir, sizlerle bağ kurabilirim. İyi okumalar dilerim. Mavi umudunuz olsun ♡♡♡


Yine buradaydı. Gelmemeye karar vermesine rağmen Alicia Clark bir sonraki akşamda aynı sokakta aynı restoranın önünde dikiliyordu. İçeri girip girmemek arasında gidip geliyordu. Mantıklı yanı evine gidip yorucu geçen gününün stresini üzerinden atması gerektiğini söylerken hisleri içeri girmesini tembihliyordu.
Hep çok kararsız bir kişiliğe sahipti Alicia. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremez, kendi içinde çelişkiye düşerdi. Şimdi de aynısı geçerliydi. Ciddi anlamda buraya gelirken ne düşünmüştü böyle? Sadece basit bir not kağıdı ve flörtöz bir adamın dediklerini ciddiye alıp Blackmulberry’ e mi gelmişti? Kim bilir kimlere bu şekilde yaklaşmıştı. Değer miydi?
Üzerine giydiği kısa kollu krem rengi badisi, gri kot pantolonu ve beyaz spor ayakkabılarıyla Alicia, kendisiyle çok zıt bir tarza sahip biri için aptalca bir kararla bulunduğu yere gelmişti. Daha görünüşünden belliydi Gabriel’ in nasıl bir karaktere sahip olduğu. Çapkın bir adamın elinde oyuncak olmak, istediği en son şey olurdu. İçeri girmeden önce tam olarak bunları düşünüyordu. Ama yine de restorana girmişti. Sol elinin avucunda not kağıdı vardı. Elinin arasındaki kağıttan cesaret alarak gelmişti buraya. Elleri yanıyordu. Kağıdın değdiği yerler yanıyordu.
İçeride masalara doğru ilerlerken kalabalığın arasında birden durdu Alicia. Bulunduğu yerden sahne görünüyordu. Gabriel elinde kemanı yine slow bir şarkıyı çalıyordu. Müzik devam ederken etrafta müziğin ritmine kendini bırakıp dans eden çiftler vardı. Başı, kemanı tuttuğu sol eline doğru çevrili Gabriel, üzerindeki siyah deri ceketi ve siyah pantolonu ile kemancıdan çok bir gitariste benziyordu. Gözleri kapalı kemanını çalarken, Alicia içinde hissettiği korkuyla aniden geri gitme isteği duydu. Arkasını dönüp az önce girmiş olduğu restorandan geri çıkmak için hareketlendi. Birine bağlanma ve hayal kırıklığına uğrama korkusuna kapıldı.
Gözleri kapalı kemanını çalan adam durdu. İçinde birden gözlerini açma isteği duymuştu. Gözlerini açtığında arkası dönük mekandan çıkan kadını gördü. Kemanı çalmayı bıraktı. Kadının arkasından koşup kolundan tutarak onu durdurdu. Bu yaptığının onu kaba göstermesinden çekinmesine rağmen öylece gitmesine göz yumamazdı.
“ Beni dinlemeye gelmediniz mi?” diye sordu Gabriel arkası hala dönük olan genç kadına. Kadın kolunu tutan kişinin kim olduğunu öğrenmek için arkasına dönmeye gerek duymamıştı. Nedensizce kim olduğunu hissetmişti konuşmadan önce dahi. Sırtı hala genç adama dönükken : “ Dinledim, gidiyorum. “ dedi.
“ Ama ben size, sadece sizin için çalacağımı söylemiştim. Siz herkese çaldığım şarkıyı dinlediniz. ” dedi yüzünde oluşan ufak tebessümle. Kadın adamın yüzündeki samimi tebessümü görmemişti. Ne yazık ki korkuları ağır basıyordu. Önüne dönmeye cesareti yoktu.
Etraftaki insanlar durup onlara bakarken Gabriel önündeki kadının sol bileğinden tutarak onunla beraber restorandan dışarı çıktı. İnsanlara konuşacak malzeme vermemek için yaptığı bu hareket daha da büyük bir şeye sebep olmuştu. Farkında değildi. İnsanların ne düşündüğü umurunda da değildi. İşini yarım bırakıp çıkması da umurunda değildi o an. Yanındaki kadınla restorandan çıkıp ilerlerken kimsenin onları görmeyeceğini düşündüğü köşeye gelene kadar sessiz kaldı. Karşılıklı duran iki binanın arasındaki bölmeye geldiğinde yine geçen seferki gibi duvara yaslandı Gabriel, kadının tutuğu bileğini bıraktı. Ama elinde hala ince bileğin bıraktığı sıcaklık vardı. Eli karıncalandı.
Bu kez söze ilk giren Alicia oldu. “ Neden buraya geldik?” Diye sordu. “ Beni dinlemeye gelmedin mi?” diye bu sefer o soru yöneltti yanındaki kadına.
Konuşmadan önce ciğerlerine kesik bir nefes çeken Alicia “ Seni dinlemem neden senin için bu kadar önemli?” dedi.
“ Çünkü...beni hatırla istiyorum.” dedi Gabriel.
Hava; kalın kıyafetler giymek için fazla sıcak, ama bir ceket giymek için yeterli soğuktaydı. Üzerindeki ceketi çıkartıp yanındaki kadına uzattığında şaşırsa da bozuntuya vermedi Alicia. Adam çok garip davranıyordu. Kim yeni tanıştığı birine böyle davranırdı?
Adamsa yaptığı davranışların dengesizce olduğunun farkında değildi. Tek istediği yanındaki kadının üşümemesiydi. Ve...kendisini hatırlamasını istiyordu.
“ Almayacak mısın? Hava serin, üşürsünüz” dedi Gabriel. Yine sen diye başlayıp söze siz diye bitirmişti.
Kadın adamın yüzüne dik dik bakarken birden adamın modu düştü. Eli hala havada ceketi almasını bekliyordu. Yüz ifadesi değişmişti. Kafasını yere eğip elini indirdiği sırada ceketi aldı Alicia.
“ Teşekkür ederim.” Dediğinde adamın yüzünde bir gülümseme oluştu. “Kabalık etmek istememiştim. Sadece gerek yoktu.” Diye Devam ettiğinde adamın yüzündeki gülümseme genişledi.
“ Gerek yoktu belki evet. Ama istedim.” Duraksadı. Gözleri doğrudan kadına bakıyordu. “Bana ait olan bir şeyin sende durmasını istedim.” Dedi. Kafasını yukarı çevirip gökyüzüne baktığında “ Gökyüzü...yıldızlar...ne kadar da güzeller değil mi? “ Dedi.
Tekrar başını kadına çevirdi : “ Senin için şarkı çaldığımda benim için de şiir yazar mısın? “ diye sordu.
Kadın adamın ne demek istediğini anlamamıştı. Klasik çapkın sanatkar sözleri olduğunu düşündü. Ama adam her şeyin farkındaydı. Olmaz sandığı bir şey gerçek olmuştu. Bu hep istediği bir şey değil miydi? Onunla tanışmayı hep istememiş miydi?
Kadının hala elinde duran ceketi , elinden alıp kendi elleriyle bu kez omuzlarının üzerine koydu Gabriel. Hafifçe eğilmişti. Yüzünde sahici bir gülümseme : “ Beni anlamadığını biliyorum. Ama anlarsın diye ümit ediyorum. Tekrar karşılaştığımızda bana, beni tanımak için şans ver olur mu?” dedi.
Kendi içinde çelişkide olan Alicia bu soruya sessiz kaldı. Adam cevabı almıştı. Evet, dememişti. Ama hayır da dememişti. Ve bu bir şanstı ona göre. Yüzündeki gülümseme dişleri görünecek şekilde artmıştı. Dalgalı saçları gözlerinin üstüne doğru geliyordu. Karşısındakine göz temasını kaçırmadan bakan Gabriel bir cevap beklemeden “ Sana keman çalacağım.” Dedi. Sokağın başındaki restorana ilerlemeden önce.
Birkaç dakika içinde az önce çalıyor olduğu kemanıyla döndüğünde kadın hala olduğu yerde buz kesilmiş bekliyordu. Bütün bedeni titriyordu. Üşüdüğü için değildi. İçinde bulunduğu durumun yarattığı kalp karışıklığını çözmeye yaklaşamamıştı.
Adam geldiğinde kafasını eğip adamın geldiğini hissetmiş bir şekilde onun geldiği yere doğru çevirdi. Omuzlarında genç adamın ceketi, kalbinde onun bıraktığı etki ve büyüleyici kahve gözlerin üzerinde bıraktığı uyuşuklukla sakince adamın yanına gelmesini bekledi. Genç adam elinde tutmuş olduğu kemanıyla kadının yanına gelip tam onun karşısında durdu. Yüzünde sükunet, gözlerinde sıcak bir ifade vardı. Tebessüm etti. Yoğun bir güven seli adamın gözlerinden kadının gözlerine doğru akıyordu. Kemanını çalmaya başladığında kadın çalan şarkıyı daha önce hiç duymadığını düşündü. Daha önce hiç dinlemediği bir şarkının notaları adamın zarif ellerinin arasından akıp gidiyordu. Notalar dağılıp giderken bulutlara, adam gözlerini kapattı. Melodi tüm gece ve dünyayı kaplayacak şekilde çalınıyordu etrafta.
Adam gözlerini açıp kadının gözlerine baktığında genç kadının kendisine hayranlıkla baktığını fark etti. Bu gözlerde kendi yansımasını görmek hoşuna gitmişti. Karşısındaki kadın sevmesini bilen biriydi. Bakışlardan öte ruhlarla yapılmış bir anlaşma vardı aralarında. Çalınan şarkı bunu kanıtlar nitelikteydi. Adamın narin parmaklarından akan notalar , kadının zihnindeki ilhamı beslemişti. Dışarıdan bakan biri anlamazdı belki. Ancak ruhuyla konuşmasını bilen biri aralarındaki iletişimi görebilirdi.
Elindeki kemanı, kadının durduğu yerin duvarına doğru yasladı Gabriel. Aralarındaki kısa mesafede kapanmıştı bu hareketiyle. Alicia’nın rahatsız olmasını istemediği için gene de belirli bir mesafe bırakmıştı. Bir kadının özel alanına izni dışında sızmak , centilmen bir erkeğin yapmayacağı bir hareketti. Ne uzak ne de aşırı yakın...
Aralarındaki mesafe böyle tarif edilebilirdi.
Gabriel önündeki kadının gözlerine bakarken : “ Çok güzel çaldınız .” dedi Alicia. Yüzündeki gülümsemeyle başını yere eğdi Gabriel. Uzun dalgalı saçları gözlerinin üzerine düşmüştü yeniden: “ Teşekkür ederim.” Dedi utangaç bir tavırla. Bir iki saniye geçmeden tekrar başını kadına doğru çevirdi: “ Bunu sizden duymak güzel. “ dedi. Gözlerini kaçırdı Alicia : “ İşinizi yarıda bıraktınız. Sorun çıkmasın? “ dedi. Bu bir soruydu. Başını iki yana salladı Gabriel. Hayır, der gibi: “ Sorun çıkmaz merak etmeyin. Hem çıkış saatime az kalmıştı zaten. “
Duraksadı . Kısa bir nefes çekti içine. Parmaklarını pantolonunun ceplerine soktu: “ İstersen...Yani isterseniz içeriye dönelim. Eğer işiniz yoksa çıkış saatime kadar mekanda beni dinleyin. “ Alicia tekrar gözlerini adamın yüzüne çevirdiğinde o yüzde tedirginliğin izlerini yakaladı. “ Yani dinler misiniz? Ama...başka bir planınız varsa beklemek zorunda değilsiniz akşam akşam.” Adam tekrar başını önüne eğdi. Yeni tanıştığı bir insanla , hem de onunla, konuşurken kullanılmaması gereken bir üslup kullandığını düşünüp tedirgin olmuştu.
Sağ elini adamın sol koluna koyan Alicia gülümseyerek: “ Bu akşam bir işim yok. Bekleyebilirim.” Dedi. Kadının elini kolunda hissettiği anda şaşkınlıkla başını kaldırıp onun yüzüne baktı Gabriel.
O anki atmosferle ne yaptığını fark etmeyen Alicia, karşısındaki genç adam kadar şaşkın, bir anda elini adamın kolundan çekti.
Yüzündeki gülümseme şimdi gitmişti : “ Dinleyebilirim seni” dedi.
Adam gülümsedi. “ O zaman içeri geçelim mi?” diye sordu. Başıyla onu onaylayan kadına eliyle, önden işareti yapıp yol verdi. Alicia adamın bu hareketine tebessüm edip reverans yaparak karşılık verdi. Eski bir filmden fırlamış iki karakter gibi olduklarını hayal etti Gabriel bir an için.
Birlikte tekrar mekana girerlerken adamın gülümsemesi dişleri görünecek seviyede genişledi. Önünde ilerleyen kadını ve onun beraberinde getirmiş olduğu beste yapma isteğini düşündü. İçinde büyük bir heyecan uyanmıştı. Zihninde yeni bir şarkının notaları yankılanıyordu. İçindeki bu isteği şimdilik bastırdı. O’na odaklanabilmek için.
Birkaç dakika sonra mekanda kendisinin olması gereken yerde, sahnede elinde kemanı Glimpse Of Us- Joji şarkısını çalarken Gabriel , arka masalardan birine oturmuş onu gülümseyerek izleyen kadına baktı. Ve gözlerini kapatıp istemsizce : “Alicia...”diye fısıldadı. Sadece kendisi duyuyordu ama sanki elindeki kemanı da bilenler arasındaydı. Notalar yine parmaklarının arasından akıp giderken, O’ nu ilk kez gördüğü gün geldi aklına genç adamın. O güne dönüp , o zamanki kendisine , yazdıklarına hayran kaldığı kadınla tanışacağını söyleseydi O zamanki kendisi buna asla inanmazdı. Gülümsedi.

1 Yıl Önce
Boşluk hissi içinde hayattaki yaşam amacını sorguluyordu. Yeşil ağaçlar ve etraftaki kuş sesleri , cıvıl cıvıl bahar havası...
Parkta bankın üzerine doğru uzanmış, sol kolu başının altında gökyüzünü inceleyen Gabriel, durduğu noktadan hayatın olağan akışında ilerleyişinin kendisinde hissettirdiği yokluk hissini anlamlandırmaya çalışıyordu. Bir kemancı olarak ilham kaynağını yitirmişti. Yeni besteler yapması gerekirken eline kemanını bile almak istememeye başlamıştı. İlhamını yitirmiş bir sanatkar için yaşamanın amacı neydi ki?
Gözlerini kapatıp etrafındaki sesleri dinlemeye koyuldu. Kesik kesik nefesler alıp, veriyordu. Küçük çocukların oyun sesleri, ebeveynlerin birbiriyle yaptığı sohbetler...
Bölük pörçük gelen sesler arasında, uyuşmuş zihninin derinlerine işleyen kalın bir erkek sesi dikkat kesilmesine sebep oldu. Telefondan birisiyle konuştuğu belli olan bir adam : “ Kitap verdi bana. Yazdıklarını bir görsen, neler çektiğimi anlarsın. Vere vere kitap verdi hanımefendi. Oğlum umurumda bile değil kız ya. Birde şiir kitabı yazmış bana. İlişkinin üçüncü ayındayız, hala yatmadık. Sıktı artık. “ konuşan kişi ikide bir duraklayıp karşı tarafı dinledikten sonra sözlerine devam ediyordu.
Alay eder tonda söylediği cümleler Gabriel’ de iğrenme hissi oluşturdu . Bir erkeğin, bir kadın hakkında söylediği bu aşağılayıcı kelimeler onda, konuşan kişinin çenesine yumruğu geçirme hissi uyandırmıştı. Yavaştan sinirlerinin gerildiğini hisseden Gabriel gözlerini açıp uzandığı banktan hafif oturur pozisyona geçti. Sağ kolunu bankın tutunma yerine yaslayıp telefonla konuşan kişiye baktı. Konuşan kişinin orta boylarda, kısa kumral saçlı , kemerli buruna sahip dışarıdan çirkin denilebilecek görüntüye sahip, kendisiyle aynı yaşlarda olduğu belli olan biri olduğunu gördü.
Gabriel kaşları çatık, adama bakarken, telefondaki kişiye cevaben : “ Tabi oğlum birde okumaya mı uğraşacağım? Birkaç sayfa okumak bile bunalttı. Atarım çöpe. Yazar olduğunu sanıyor Alicia Hanım. Bu kitabın değeri çöp.” Diye devam etti adam. Konuşmanın sonunda ufak bir kahkaha atmıştı.
Telefonda konuşmayı bitirdikten sonra elinde tutmuş olduğu ince kitabı evirip çevirdi adam. Parkın içindeki çöp kutusunun yanına doğru ilerlediğini fark ettiğinde, Gabriel bir hışımla ayağa kalktı. Adama doğru ilerleyip : “ O kitabı çöpe mi atacaksın?” Dedi. Adam kendisine seslenen tanımadığı kişinin sorusunu : “ Evet atacağım . Ne vardı?” Diye cevapladı.
“ Kusura bakma ama telefon konuşmana şahit oldum. Gerçekten içinde senin için yazılmış şiirlerin olduğu bir kitabı mı atacaksın?” Dedi Gabriel, içinde kaynamaya başlayan sinirlerine hakim olmaya çalışarak.
Adam dudağının kenarıyla alaycı bir şekilde güldü. Ve “ Bunun seni alakadar ettiğini sanmıyorum. Arsız gibi milletin konuşmasını mı dinliyorsun sen? ” Dedi. Karşısında kendisiyle laubali konuşan adamın üslubuna şok olan Gabriel daha fazla sinirine mukayyet olamadı. “ Saygısız it seni, bana saygılı olmanı zaten beklemiyorum. Ama senin için yazılmış bir kitaba, bir insanın duygularına saygılı ol hiç değilse. Ama yok, senin gibi birinden bunu beklemek aptallık olur. “ dedi. Bir hışımla adamın elindeki kitaba doğru uzandı. Adam kitabı arkasına doğru çekip : “ Ne yaptığını sanıyorsun sen şerefsiz!” Dedi bu bir soru değildi. Ahlaksız bir şekilde söylenmiş yargılayıcı bir cümleydi. Gabriel : “ O kitabı çöpe atmayacaksın!” dedi. Bu bir rica değildi. Emirdi. Gabriel’ in boyu adama kıyasla çok uzundu. Adam kafasını kaldırıp bakmak zorunda kalırken hem sinirli hem de gergin duruyordu.
“ Benimle bu şekilde konuşamazsın sen! Çöpe atmak istersem atarım. Seni ilgilendirmez!” dedi adam. İyiden iyiye sesler yükselmiş etraftaki insanların dikkatini çekmeye başlamışlardı. Gabriel etraftaki küçük çocukların korkmasını istemedi.
Gözlerini kapatıp açarak sinirlerini bastırmaya çalışırken : “ Sat bana!” dedi.
Adam da en az Gabriel kadar sinirliydi. Tanımadığı birinin kendisine emir verip münakaşaya girmesi, kabul edebileceği bir durum değildi ona göre. Ne hakla, ne yapıp ne yapmayacağını söyleyebilirdi! İsterse kitabı çöpe atar, isterse ayaklarının altında çiğnerdi. Alt tarafı bir kitaptı! O kadar önemli bir şey bile değildi.
Adamın kendisini dikkate almadığını anlayan Gabriel tekrar : “ Sat bana! “ dedi. Adam kaşlarını kaldırarak : “ Ne dedin?” diye sordu.
Elindeki kitabı sıkıca tutan adama aşağılayıcı bir şekilde baktı Gabriel. O Adam o kitabı elinde tutmayı hak etmiyordu.
“ Elindeki kitabı bana sat! “ dedi Gabriel. Sözlerinde kararlıydı. Adam yüzünde iğreti duran bir gülümsemeyle : “ Satmak istemiyorsam?” dedi.
Adamın anlayacağı dilden konuşmaya başlayan Gabriel: “ İstediğin fiyat neyse iki katını veririm.” Dedi.

Bir saat sonra elindeki ince, beyaz kaplı, üzerinde papatya desenleri olan şiir kitabıyla Gabriel evinin kapısının kilidini açmakla meşguldü. İş yeri, parka çok yakın bir mesafede olduğu için sıklıkla işten çıktıktan sonra ve öncesinde boş vakitlerinde orada takılırdı. Özellikle ilham eksikliği çektiği günlerde en sevdiği şeydi parkta oturup oradaki atmosfer yardımıyla yeni besteler yapmaya çalışmak.
Evin içinde ilerleyip yatak odasına doğru yöneldi.
Ve sonrasında çok kısa bir süre içerisinde Gabriel, satın almış olduğu kitabın son sayfalarına gelmişti bile. Eve geldiğinde yaptığı ilk iş fazlasıyla para ödediği yeni kitabını okumaya başlamak olmuştu. Okumayı merak ettiği, heyecan duyduğu şey bir kitabı okumak da değil aslında, bir insanın samimiyetiyle yazmış olduğu duygularını okumak istemeseydi.
Okuduğu her satırda heyecan, umut, acı, aşk, tutku ve çaresizlik hislerini iliklerine kadar hissetmişti. Her yeni cümlede kendisini sorgularken buldu Gabriel.
“Nasıl? Nasıl bu kadar güzel sözler, öylesine iğrenç bir adam için yazılmıştı? Adamda ne tip ne karakter ne de para var.” diye düşündü Gabriel. Böylesine berbat biriyken nasıl bu kadar içten bir şekilde kusurlarına şiir yazılabilirdi bu adamın. Yazan kız, o kadar samimi duygularla , öyle güzel şeyler yazmıştı ki...
“Daha önce hiç kimse benim için böyle güzel cümleler yazmadı.” diye düşündü Gabriel.
“ Yıkıldığında bir papatya dikeceğim güldüğünde ortaya çıkan kırışıklıklarının üzerine.
Böylece hep gülebilirsin.”
Yazıyordu kitapta bir yerde.
Hiç kimse Gabriel için böyle bir şey yazmış mıydı? Yazılan şey güzellik üzerine yazılmış satırlar değildi. Bir kusurun üzerine yazılmış satırlardı. Dudaklarına değil dudak kenarındaki çizgilere, gözlerinin güzelliğine değil gözlerinin yanındaki kırışıklıklara yazılmıştı.
O anda kendini çok kıskanç ve muhtaç hissetti Gabriel. Hiç kimse onun için böyle şiirler yazmamıştı. Gabriel kusursuz bir erkekti. Çok yakışıklı, havalı , herkesin isteyeceği o kişiydi. Ama elinde tuttuğu satırları okurken Gabriel, kusurlu olabilmenin güzelliğini fark etti.
“ Keşke...” diye düşündü. “Keşke bende kusurlu olsaydım. Böylece birisi benim içinde bunları yazar mıydı? Dudaklarıma değil dudak kenarımdaki çizgilere iltifat alabilmeyi isterdim.” Diye düşündü.
Kitabın son sayfasına geldiğinde bu düşünceler zihninde kol geziyordu. Son satır...son kelime...
Söyleyebilmek istediği o kadar şey vardı ki, ama kendi kendine boş bir çaba olurdu. Gözleri kitabın sonundan kapağın iç kısmında kalan yere kaydı. Son sayfanın yanında yazar hakkında bilgilerin olduğu kısım...
Onu ilk kez gördüğü an...
Bir kitabın son sayfasında gülen yüzü ve hafif dalgalı uzun saçlarıyla Alicia Clark, Gabriel Morris’in tam karşısında bütün zarafetiyle durmaktaydı. Ne kadar güzel diye geçirdi içinden Gabriel.
Ondan çok daha güzelleri vardı. Ama kızın kendine has öyle büyüleyici bir güzelliği vardı ki, kayıtsız kalınamazdı. Yüzünde; masumiyet, hırs, başarma arzusu vardı. Sıcaklık vardı. Bana yaklaş seni ısıtırım ama çok yaklaşırsan yanarsın dercesine bir sıcaklık.
Gabriel sağ elinin işaret parmağını istemsizce resimdeki kızın yüzüne değdirdiğinde parmağını elektrik çarpmış gibi birden geri çekti. Sonra tekrardan bu kez sağ elinin tüm parmaklarını resme değecek şekilde koydu. Resmi okşadı nazikçe parmaklarıyla .
Bu kadar güzel bir kızın öyle bir adamı, böylesine sevmesi haksızlıktı.
“ Şerefsiz, puşt! Ne tip var ne karakter var. Neden onu sevdin ki?” Dedi kendi kendine. Bir anlık bir kızgınlık hissetti. Ama kime neyeydi bu sitemi...
“Alicia...merak etme yazdığın satırlar benimle birlikte güvende . Onları koruyacağım ve saklayacağım.” Dedi gülümseyerek resimdeki kıza bakan genç adam.
Kitabın içindeki yazar bilgilerinden adını soyadını öğrendiği için internette kızı araştırdı o gece sabaha kadar. Ne kadar araştırırsa araştırsın kızla ilgili hiçbir şey bulamamıştı. Yazdığı sadece tek bir kitap vardı. Ve o da her kitabevinde ve internet sitesinde bulunmuyordu. Sadece bir tane internet sitesinde satılıyordu. Sipariş verildikten sonra kitabın basıldığı bir sistem yoluyla kitabını çıkarmıştı Alicia. Bu yüzden kitaptan sadece yirmi tane vardı. Çünkü sadece yirmi kişi satın almıştı.
O günden sonra Gabriel her satırını ezbere bileceği kitabı başucundan hiç ayırmamıştı. Ve bir anlığına bile olsa hayal kurmaktan kendini alamadı.
“Benimle tanışmış olsaydın benim içinde şiir yazar mıydın?”
“Şiirlerini adadığın kişi ben olsaydım, o adamın yerinde olsaydım. Seni asla incitmezdim.” Diye düşündü.


UNUTMA’ DA Kİ Şiirlerden satırlar
UNUTMA BENİ
Avuçlarından sızan matem havası,
Dudaklarının arasından süzülen bir cümle.
Ne dediğini duyamadım gözlerinin içine odaklıyken.
O anın son karşılaşmamız olduğunu bilseydim
Donup kalır mıydım?
Şiirler dökülürdü dudaklarından, şarkılar söylerdin.
Sesini kaydedip tekrar tekrar dinleyebilmeyi dilerdim.
Unutma beni, diyebilmeyi dilerdim.

Şiir yarım kaldı. Satırlar , akıp gitmesi gereken yerde sonun gelmesinden korktu. Bugün değil ama bir gün şiirin de sonu gelecekti. Unutma Beni şiiri son bulduğunda hikayenin içinde yeni satırlar yeşerecekti. Hep beraber görelim.

DEVAM EDECEK


 

Loading...
0%