@gececik_65
|
-keyifli okumalarr-
Ezgi'nin anlatımından İnsan korkularından kaçarsa korkuları onu daha mı hızlı bulur? Yüzleşmek yerine kaçmak ya da karşı karşıya gelmemek bir insanı bitirir mi? Evet, bitirir. Hemde öyle boyle değil. O Geceden sonra ben o sokağı bırakın şehre bile girmedim. 4 Yaşına kadar büyüdüğüm, abimle anilarimin olduğu, ablamla kavgalarimin olduğu o şehre ben bı daha hiç girmedim. Ya o kadının onun boynuna atlaması? Ben ilk defa birinin gözlerinde kaybolmayi kabullenmiştim. İlk defa hoşlanmıştım hemde beni kurtaran askerden hoşlanmıştım. Çalan telefonun sesiyle daldığım düşüncelerden çıktım. Aybüke anne arıyor... Yazısını görünce hemen açıp kulağıma götürdüm telefonu. "Efendim Aybüke anne. İyisin bişey yok dimi?" Güldüğünü duydum karşıdaki sesin. "İyiyim deli kız iyiyim. Sen nasılsın? Onu sormak için aradım. 2 hafta oldu aramadın hiç. Kırılıyorum." Sözleri duraksamama neden olmuştu. En son iki hafta önce göreve gitmeden 5 dakika önce konuşmuştuk sonrası malûm zaten. Esir düşmüştüm bir hafta, bir haftada hastanede istirahat ettim derken biraz ihmal etmiştim onu. Ama o benim için çok çok önemli birisiydi. Beni o gece bulup yetimhaneye getiren sonra o şehirden kendi memleketi İzmir'e götüren Aybüke annem'di. Asker olmak istediğimi söylediğimde karşı çıkmıştı ama sonrasında engel olmamış destek çıkmıştı bana. Ona çok şey borçluydum. Onunla birlikte mümtaz amcaya da tabiki. Benim baba sevgisiyle kucaklamisti her zaman. Benim yaşadıklarımı bildiğinden üstüme gelmemiş benden adım beklemişti ama desteğini ve sevgisini her daim belli etmişti. "İşler yoğun biraz Aybüke sultan. Vakit bulamadım ama söz ilk boşluğumda gelicem elinizi öpmeye. Kırılma bana tamam mı? Mümtaz amcam nerde?" "Gel kuzum kapim sana sonsuza kadar açık. Gelirken o Celil lazını da getir. Onla iyi dedikodu yapılıyor he. Mümtaz amcanda bahçeye çıktı. Mor üzümler oldu sevdiğinden onlardan topluyor." Celil Yasin ile Aybüke annem arasında mukemmel bir bağ vardı. Celil her ortama aniden ayak uydurup, kendini sevdirmeyi başarinca Aybüke annem de komşularından her duyduğunu ona anlatıyordu. Göktuğ ve Yaren'i de evlatları gibi görüyordu benden asla ayirmiyordu tabi ki. "Oo toplasın toplasın ben gelince kalmayacak o üzümlerden haberiniz olsun." Telefondan gülme sesleri gelince bende tebessüm ettim. O sıra evin kapısı çalınca bir yandan oturduğum koltuktan kalktım bir yandan da Aybüke anneme işimin olduğunu daha sonra arayacağımi söyleyip telefonu kapatma derdindeydim. Telefonu kapatıp girişteki duvara monte ahşap rafın üstüne koydum. Kapı deliğinden bakmadan direk kapıyı açtım. Karşımda benim ekip duruyordu. Şaşırmıştım. " Ben size paydos demiştim oysa ki. Nerden çıktınız?" Ben konuşurken onlar ayakkabılarını çıkartıp salona geçtiler. Peşlerinden öküzün trene bakması gibi bakarken kendimi toparlayıp kapıyı kapattım ve içeri geçtim. Celil iki kişilik koltuğa yayılırken konuştu. "Valla sen ne kadar paydos desende içimize sinmedi seni burda bırakmak patron. Onu bunu boşver de çay var mı çay? Hı çok istedi şuan canım." "Canın koşu antrenmanı yapmakta istiyor mu laz?" Yattığı yerde hızla dikleşip " yok patron. Valla canımızı susadın zaten. Bı andada apar topar gittin anlamadık ne olduğunu ondan geldik." Tekli koltukta oturan Göktuğ girdi söze. O konuşurken bende Celil'in oturduğu koltuğa oturdum. " Harbi sen niye bir anda gittin? Yüzbaşıyla sohbet ediyordunuz ne oldu sonra? Ne sıktı canını anlat." " Evet Ezgi. Sen bir anda paydos deyip kaçarsasına lojmana girince zehrin yan etkileri vurdu heralde diye panik yapmıştım." Yaren de karşımdaki ikili koltukta bunları söyledikten sonra derin bır nefes alıp geri verdim. Hepsiyle göz teması kurup geri kucağımdaki ellerime baktım. Ne diycektim ki. Yüzbaşıdan hoşlanıyorum başka kadının yanına gidip kadın onun boynuna atlayınca kıskandım mi? Evet aynen böyle diycektim ama bazı yerleri değiştirerek söyledim. " Yüzbaşıyla konuşurken arasından bir kadın geldi. Koşarak yanına gidince sanki zaten kaçıcak yer arıyormuş gibi geldi. Moralim bozuldu. Aynı zamandada başım dönünce hızla geldim eve işte. Önemli bişey değil. Benim size farklı bişey söyleyeceğim." " Gerçekten böyle geldiyse sana önemli değilmiş ama yandan eksik anlatıyorsan bişey diyemem. Şöyle bakem neymiş o farklı şey." İnsanın en yakın arkadaşlarının ajan olması gerçekten kötü bir şey ya. Adamlar hemen anlıyor. Ben yakinlarima bu ajanlığın vermiş olduğu güzel becerileri kullanamıyorum maalesef. Lakin onlar müthiş dercede kullanıyor özellikle az önce o cümleleri kuran Göktuğ! " Aybüke anne ile konuştum siz gelmeden önce. En yakın zamanda geliriz dedim de 'Celil de gelsin iyi dedikodu yapiliyor onunla' dedi. Yani haberiniz olsun ilk fırsatta rotamız İzmir." " Gerçekten sarıyor bu arada dedikodusu. Mesela en son gittiğimizde gündemde üst komşunun çamaşırları yıkarken kullandığı deterjanın kokusu vardi. Çok ağırmis kokusu, Aybüke sultan'ın midesi kalkiyormus falan. Acaba bu seferki ne olucak? Kesin karşı apartmandakinin camlarında ki perdenin boyutu. Benden söylemesi." Celil'in sözleriyle hepimiz gülmeye başladık. Haklıydı. Aybüke anne çok tatlı, mükemmel bir kadındı ama fazla dedikoducuydu işte. Ben pek sevmezdim ama Celil ile en sevdikleri aktivite buydu. "Güzel olur aslında İzmir'e gitmek. Hem Ezgi sana da iyi gelir İzmir havası. Değişiklik olur en önemlisi. Kaldık Tunceli'de. Benim bu güzelliğimi İzmir beyefendileri de görmeli." Diyerek sarı saçlarını arkaya atıp kendini havalara sokmuştu. Yaren'e 'diyorsun' adlı bakışı atarak gülerek Göktuğ'a döndüm. Fikrini söylememiş tek kişi oydu. Ona baktığımda tek kası havaya kalkmış aynı benim 'diyorsun' bakışı gibi bakıyordu. Bakışların ona döndüğünü fark edince kendini toparladı. Yaren de kendini beğenmişlik havalarında çıkmıştı. "Olur aslında. Ne diyim. Hepimiz açısından bakıldığında bı kafa tatiline ihtiyaç var. Ama şu" parmağıyla Yaren'i gösterip " gerçekten İzmir beyefendi zımbırtısi için gelirse yeminle kendimi boğarim." Dediğinde hepimiz kahkaha atmaya başladık. Akşam olana kadar sohbet ettik ve yemek yedik. Sonrasında ekip kendi evlerine dağılmak üzere gitmişlerdi. Bende çok geçe kalmak istemediğimden siyah şort ve bol siyah tişört giyip yatağa girmiştim ama şu lanet uyku asla gelmiyordu. Kafamdaki düşünceler beni bırakmıyordu. Kimdi o kadın? Sevgilisi mi? Kardeşi mi? Belkide çocukluk arkadaşı. Keskinlikle kendimi kandırıyordum. İlk defa bı insanda mesleğim dışında hoşlanmıştım. Aşk değil bu sadece hareketi, tavrı, konuşması ve en önemlisi benimle konuşurken olan mimikleri hoşuma gitmişti. Belki herkese aynı davraniyordu bilmiyorum ama ben onun açısından kendimi özel görmek istemiştim. En son birini sevdiğimde lisedeydim zaten sonrası olmadı. Kimseyi almadım hayatıma. Yeşil gözlü, kumral saçlı ve zayıf bir kızdım çoğu erkeğin istediği biriydim yani. Ama ben kimseyi istemiyordum ki. En son 1 sene önce bir polis memuru seviyordu beni. Polis memuru Yüksel Yarin. Yani sevdiğini söylüyordu. Kapıma çiçekler, çikolatalar gönderiyor, her sabah 'gunaydin' her akşam 'iyi geceler' mesajı atıyordu. Belki onu kabul etseydim iyi bir ilişkimiz olurdu. Belki ama ben kendimi istemediğim bir ilişkiye sokamazdim ki. Şimdi de ben. Yüzbaşı yakışıklı adam. Çoğu kadının hayallerini süsleyen cinsten. Ben sadece hoşlanmıştım ondan ama hayat saniyesinde bunu yüzüme tokat gibi çarptığı için vazgeçmeliydim. Kendi iyiliğimi geçtim, vatanıma hizmet ederken kafamın karışmasını istemiyordum. Vatan her şeyden önce gelirdi. Benim ailemdi vatan. Ay-yıldızlı bayraktı benim ailem.
Kafamda bu düşünceler varken kaldığım apartmanın önüne hızla bir araba gelmişti. Sesi ta buraya geliyordu. Çok umursamadim uyumaya çalışıyordum ama dinliyordum sesleri. Biri hızla araçtan indi kapıyı kırılırcasına kapatıp binaya girdi. Binanın kapılarını da en sert müdahalelerle açıp üst kata çıktı. Benim evimin olduğu kata... Ne kadar geçti bilmiyorum ama ses soluk yoktu. Ne bı kapı sesi ne de adım. Sanki birisi gelmiş kapıların orda duruyordu öylece. Sessizce adımları kapının orta doğru attım. Kapı deliğinden baktigimda aşağı inen birini gördüm. İri cüsseliydi. Siyah hırkasi vardı üstünde ve siyah pantalon. Hızla merdivenleri indi. Kapıları ilkinin aksine daha yavaş açtı ve kapadı. Arabanın çalışma sesi geldiğinde yavaşça odamın camına gittim. Pencerem binanın önünde bakıyordu çünkü. Araba ilerledi lojman apartmanlarının arasında. Büyük ihtimalle arka taraftaki bı apartmanin önünde durdu. İçime bir kuşku düşmüştü. Kimdi o adam? Lojmana elini kolunu sallayarak giremezdi kötü niyetli birisi olsa. Hoş kötü niyetli olsa apartmanı inleten cinsten içeri girip tam tersi şekilde hiç bişey yapmadan dışarı çıkmak saçmaydı. Acaba yanlış yere mi gelmişti? O da mantıklı gelmiyordu kulağa. Fazla sorgulamamaliydim. Lojmanda kalıyordum sonuçta. Kapıyı bir kaç kez üst üste kilitleyip odama yatağa geri döndüm. Bu kez uyku uğramıştı bana. Direk uyumuştum. Ertesi sabah erken saatlerde kalktım. Şort ve beyaz salaş bir tişört giyip koşmaya çıktım. Lojmanın etrafında ne kadar koşulursa o kadar oluyordu sporum. Aslında antrenmanlarımızı taburda yapmaya çalışıyordum ama dün Toprak Timi'nin lojmanda yaptığını ve sahanin hazır olduğunu görünce burda yapmıştım. Kulaklığım da 'biri vardı' şarkısı çalmaya başlayınca istemsizce kendimi düşünürken buluyordum ama yeterdi bu kadar. Kendimi işime, vatanıma hizmet vermeye adamam gerekiyordu. O yüzden bugün Halil Yarbay'la konuşmaya gidicektim. En kısa sürede yine iş başına dönmek icin. Ama öncesinde İzmir'e gidicem tabi ki. Eve gelip üstüme beyaz dar tişört ve kumaş kırık beyaz bir pantalon giydim. Biraz makyaj yaptim. Küçük, yanan asmalı bir çanta alıp yanıma kulaklığımi, cüzdanımı, evin anahtarını, maskara ve dudak kombomu koydum. Ne olur ne olmaz diyerekten de küçük bir çakı ve biber gazını da koyup beyaz spor ayakkabilarimi giyip çıktım. Bı taksi cagirip lojmanın girişine çıktım. Taksi gelince Tunceli taburuna diyerek yola çıkmış oldum. Tabura gelince ücreti ödeyip içeri girdim. Direk Halil Yarbayin odasına gidiyordum lakin koridorun girişinde kalabalık vardı. Olduğum yerde durup ne olduğunu anlamaya çalıştim. O sıra bir alkış tufanı koptu. Neyi alkışlıyordu bu adamlar? Şaşkın şaşkın bakarken yanlarından geçip koridorun ortasında bulunan Halil Yarbayin odasına yürüdüm. Bazı askerler dönüp bana bakarken ben göz ucuyla bile bakmadım. Kapıyı çalıp içeriden komut gelince genzimi temizleyip kapıyı açtım. Açmaz olaydım! Ordaydi kahvelerinde kayboldugum yüzbaşı... Kapıyı kapatıp masanın önünde durdum. "Ezgi? Hoşgeldin kızım. İyisin değil mi? Bir sıkıntın yoktur inşallah. En iyi ajanlarimdan birinin kötü olmasını asla istemem ona göre." Tebessüm ettiğinde bende aynı karşılığı verdim. "İyiyim Yarbay'ım çok şükür. Ben başka bişey sorucaktim aslında." Yanımdaki dağ'ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Umursamadan sözlerime devam ettim. " Esir düştüm biliyorsunuz ki. Ben o olayın devamında neler oldu onu merak ediyorum. Yani o depodan biseyler bulunabildi mi? Ve şu anda bana verilecek bir görev var mı? yoksa bir haftalığına İzmir'e yakınlarımın yanına gitmek istiyorum. Tabi izniniz olursa. Ve şu anda da yeni bir görev için hazırım. Emirlerinizi bekliyorum Yarbay'ım." Yarbay pür dikkat beni dinledikten sonra bakışlarını masanın üstündeki dosyaya çevirdi. Ardından konuşmaya başladı. "Senin olduğun depoya bir baskın daha düzenliyoruz. Lakin önce teröristlerin ordaki planlarını çözmek için başka ajanlar gönderdik. İş başındalar şuan. Biraz zaman geçmesine ihtiyaç var. Ve önemlisi sana ihtiyaç var Ezgi. İzmir'e gidebilirsin ama 1 hafta değil 2-3 gün en fazla. Sonrasında seni ve ekibini bir operasyon bekliyor. Toprak Timi'yle beraber yürüyeceksiniz. Büyük barda planlarını konuşacaklar ve sizde o bara gidiceksiniz. O planı konusturmayacaksiniz onlara." Ağzımdan tek bi cümle çıktı. "Emredersiniz komutanım!" Yarbay sözüme hafif tebessüm edip. "En yakın zamanda git İzmir'e. Gör aileni. Hatta yarin sabah için uçak bileti al." " Emredersiniz. 3 güne kalmaz işimin başında olucam komutanım. Tekrar sağolun." "Önemli değil ajan." Deyip bakışlarını asla ona bakmadığım dağ yüzbaşına döndü. "Barlas sende git timinle bir tatile. Biraz kafa dinlemiş olursunm izin günlerini bile askeriyede harcıyorsun. Hatta İzmir'e gidin. Hem Nefes ekibiyle tanışmış kaynasmis olursunuz. Malum donunce önemli bir görev sizi bekliyor olucak." Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ne gerek vardı ki benimle aynı şehirde olmasına tatilde bile. Bakışlarının bana döndüğünü hissettiğimde yine bakmadım ona. Tekrar önüns döndü ve "Olabilir aslında komutanım. Sonuçta tatil tatil, görev görevdir. Timle konuşayım bir iki günlüğüne gideriz belki. Size haber veririm komutanım." "İzninizle komutanım. Ben çıkayım. Malum İzmir'de bekleyenim var." " Tabi kızım çıkabilirsin." Başımla selam verip kapıya döndüm açtım ve çıktım. Kapıyı arkamdan kapatıp derin bir nefes aldım. Ben onu görmeye dayanamiyorken şimdi İzmir'de de mi görücem. Kapı kulpuunu bırakıp bir kaç adım atmıştım ki o kapı açıldı ve kapandı. " Küçük ajan. Hangi ile gidiyorsun söyle ordaki bir otele rezervasyon yaptırayım." Arkamı döndüğümde yanıma iki adımda gelen yüzbaşı karsimdaydi. Üstünde askeri üniformasi vardı. Başımı kaldırıp ona baktim. "Gerçekten İzmir'e gelicek misiniz yüzbaşı?" Şaşkın şekilde ona bakarken dağ adam kararlılıkla kafasını onaylar biçimde salladı. " Hem ekibiniz hem siz ordasiniz malum sonra göreve gidicez. Biribirimizi tanımaliyiz. Yanlış mı? Doğru. Ama ona böyle söylemezdim asla. "He ben varım diye. Tanışmak için."bir adım atıp aramızdaki mesafeyi sıfırladım ve tüm ciddiyetimle baktım gözlerine. "Sevgilinize de getirin olur mu yüzbaşı? Geçen gün size sarılan kadın hani. Sevgilisinin böyle kadınlarla olucak bir yere tek göndermek istemez bence. Hem ben tanışmak isterim. Ortak görev yapacağım askerin sevdalısıyla." Gözlerinde direk bir şaşkınlık oluştu. Ne dicegimi bilmiyordu. Zaten bişey söylemesine de gerek yoktu. İki adım geri çekilip tekrar konuştum. " Sevgilinizle çok yakışıyorsunuz bu arada. Belki söyleyen olmamıştır diye söylüyorum. Neyse konuşuruz tekrar yüzbaşı. Hoşça kalın." Kalbim kaç milyon parçaya ayrılmıştı bilmiyorum o cumleleri söylerken. Ama susup içime atmak artık canıma tak ediyordu. Onu arkamda bırakıp gittim ordan... Yazarın anlatımından Ezgi gitmişti. Arkasında istemediği bir ilişkiyi sırf annesi için yaşayan aslında onu kurtardığı an ondan etkilenen yüzbaşıyi sözleriyle darmadağın bırakıp gitmişti. Ama biseyleri de açık oynamisti Ezgi. Kıskandığını hali ve tavrıyla ortaya koymuştu. Ve yüzbaşı bunu fark edebilecek kadar zeki bir adamdı.
- Bölüm sonu-
-Evet bölümle ilgili yorumlarınız neler? Bir tık hızlı başladı aralarındaki çekim sanki siz ne diyorsunuz. -İzmirde neler olucak acaba. Görevde Ezgi'nin rolü ne olur sizce? -yeni bölüme kadar kendinize iyi bakınn Her şey gönlünüzce olsunn
|
0% |