Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1'Giriş

@gecederin

Her şeyin bitişi olduğu gibi başlangıcı da vardır. Benim asıl başlangıcım hikayemin bittiğini sandığım gün başladı. Küllerinden Her doğan anka kuşu misali tekrar doğduğum o gün…

 

Kayalara çarpan dalga sesi gecenin sessizliğini bölüyordu. Şehrin ışıkları denize vuruyordu. Karşısındaki boğaz köprüsünün görüntüsü ise kendinden geçeceği kadar hoştu. Acaba oradan atlasa ne olurdu? İyi bir yüzücü olmadığından büyük ihtimal ölüm sadece birkaç saniyesini alırdı.

Yine de şuan için yeni bir intihar girişimine kapalıydı. Fikir çoktu ancak son olaydan sonra tekrar deneyebileceğini sanmıyordu.

Sahi denese bile başarabilir miydi?

Ölüm zaten on üç defa ona sırtını çevirmemiş miydi?

Ailesinden kabul görmediği gibi ölümde kabul etmiyordu genç kızı.

Şaşırtıcı bir durum muydu? Hayır. Alışkındı.

Git-gel dalgaların sesi ruhuna dokunan bir melodi gibiydi. Yüz kere dinlese bile asla dinlemekten bıkmayacağı o eşsiz şarkı.

Ruhu huzura kavuşuyormuş gibi hissediyordu. Sanki denize aitmiş gibi…

Kaybolmuş gibi hissediyordu kimi zaman. Normaldi değil mi? Her insan hayatının belli bir döneminde kaybolmuş hissederdi. Peki yolunu nasıl buluyorlardı?

Hissiz gibiydi. Belki de gibisi fazla… hissizdi tamamen. Çevresine ve çevresinde olan her şeye karşı tepkisizdi. Bu tepkisizliği insanları ondan uzaklaştırıyordu. Yapacak bir şeyi yoktu. Yalandan tepkiler vermektense hiçbir tepki vermemeyi tercih ederdi.

Rol yapmak oldu olası hoşuna gitmiyordu. Zaten becerebildiği de söylenemezdi.

Dalga seslerine yağan yağmurun sesi de eklenince usulca oturduğu yerden kalktı. Üzerini silkeledi ve iki sokak ötedeki evinin yolunu tuttu.

Müstakil eve vardığında bir süre bahçe kapısından evini izledi. Korku filmlerindeki lanetli evlerden hiçbir farkı yoktu.

Dakikalarca yağan yağmurun altında evini izledi. Ardından kafasını onaylamaz bir biçimde sallayıp evine girdi.

Eski ve rutubetli bir yer olmasına rağmen başını sokabileceği bir çatı olduğu için mutluydu. ‘Sokakta da kalabilirdim’ diye kendini teselli ediyordu kendini.

Üzerindeki şişme montu çıkardı ve kanepenin üzerine attı. Ardından küçük mutfağına girip kahve suyu koydu ocağa. Sıcak bir nescafe'nin çözemeyeceği şey yoktur ne de olsa!

Oturma odası ve mutfak birleşikti. Bir yatak odası bir ortak banyo ve küçük bir kilerden oluşuyordu evi. Onun için fazlasıyla büyüktü evi. Ne de olsa ondan başka kalan ya da evine yatıya- oturmaya da dahil- gelen yoktu.

Yine de bu evin yaşanabilir olarak adlandırılması çok zordu. Küçük çocuklar bile bu evin lanetli olduğu ve içinde hayaletlerin olduğu gerçeğine inanıyordu. Sanırım o hayalet kendisi oluyordu. Belki lanetli değildi, hayaletler yoktu ama fazlasıyla böcek vardı??

Gerçi genç kız da bir nevi hayalet sayılırdı. Adını bile unuturdu çoğu zaman. Kendi varlığından şüphe edecekti neredeyse.

Kaynayan su ile son nescafesinin paketini açıp bardağa döktü. Maaş henüz alamamıştı. Bu durum canını sıkıyordu. Aldığı üç kuruş ile ay başını getirmeye çalışıyordu- son haftayı neredeyse hiçbir şey yemeden geçiriyordu-. Kim getirebilirdi ki? Kiralar bile 7 bin tl olmuşken o bu ekonomide aylık üç bin TL ile hayatta kalmaya çalışıyordu. Üstelik bu paranın çoğu yine iş yerine gitmek için yol parası oluyordu!

Sıkıntılı bir nefes verdi ve kaynayan suyu kahve bardağına döktü. Çekmeceden çay kaşığı aldı ve karıştırdı. Kahvesinden bir yudum aldı ve kanepesine gelişi güzel oturdu. Günün yorgunluğunu bir şekilde atması gerekiyordu.

Küçük yudumlar eşliğinde tavanı izledi bir süre.

Olur olmadık zamanda aklına dolan düşünceleri onu bir yere götürmeyecekti. Kader mahkumuydu ve bunu değiştiremezdi.

Dakikalar ardı ardına birbirini kovalarken gözlerini kapattı.

Yorgun bedeni küçük kanepede öylece huzursuzca kalakaldı.

 

Loading...
0%