@geceguzeliii
|
12.Bölüm Keyifli okumalar Yani keyfinizi kaçırmak istemem ama az önce İncir Reçeli izledim. Güzeldi, duygusaldı ve ağladım. Şimdi ise yazmaya geldim. Bu arada, bilmiyorum aranızda var mı ama, bazı insanlar İncir Reçeli'nin ağlatıcı olmadığını, kitapların daha duygusal olduğunu ve daha çok ağladıklarını söylüyorlar. Bence İncir Reçeli de ağlatır arkadaşlar... Ama şu konuda haklısınız; kitaplarda daha çok ağlıyorum. Ancak bu film de ağlanacak kadar duygusal. Bu, benim öznel düşüncem. Ayrıca Ölüler Konuşamaz var ya, hani okudum, ağladım da ama İncir Reçeli kadar ağlamadım. Hakan kötü birisiydi orada, Burcu da öyle. Semih hakkında bir şey diyemiyorum. Burada küfür etmek istemem. Orada sadece Alper'i anlayabildim. Ben Dilara'nın tüm kitaplarını seviyorum, ama Ölüler Konuşamaz da duyguları iyi yansıtamamış bence, ama yine de okunmaya değer bir kitap. Bence tüm kitaplar okunmaya değerdir... Çok konuştum, ben kaçıyorum! Zeynep Soykan Telefondan sesler geliyordu; babamın fısıldadığı "Zeynep" sesi… Ama hiçbirini gözüm göremiyordu. Miran benimdi. Miran demek, benim demekti. Miran giderse, ortada ben diye bir şey kalmazdı. Ellerim karnımı bulmuştu; dizlerimi kendime çektim. Ayça, bana bön bön bakarken, ağlamama dayanamamış, o da ağlamaya başlamıştı. Gülmemeliyim. Hayır, ona bir şey olamazdı. Bu şu an olamazdı, olmamalıydı. Hayır, ona bir şey olmayacak. Bizim bir bebeğimiz olacaktı. Hayır, onun için dik durmalıydım. Hemen ayağa kalktım, elbisemi çıkarmadan, elimdeki testle beraber uzun siyah bir palto giydim ve yüzümdeki akmış lekeyi sildim. Ben Zeynep'tim. Miran'ın Zeynep’i. Zeynep Soykan. Artık Soykan aşiretinin en büyük gelini ve Eslem annemden sonra hanım ağasıydım. En önemlisi, ben bir anneydim. Ayça'nın arkamdan seslenmesini umursamadan arabaya bindim ve şoföre beklemesini söyledim. Hemen geri babamı aradım ve anında açtı. "Efendim kızım," dedi. Kızım derken sesi titriyordu. "Baba, hangi hastane?" dedim. Elimdeki teste bakarak ağladığımdan sesim değişik çıkıyordu. Sanki bir yerde kaybolmuş gibi... Şoför ise direk elime bakıyordu. Emir, korumam, testi görmüştü, yutkundu ve gözlerinde bir hüzün belirdi. Miran'ı sevdiği her halinden belliydi. Bana baktı, onay ister gibi gözlerimi kırpıştırdım. Yutkundu ve önüne döndü; camın kenarında olan eli yumruk olmuştu. "Özel Mardin Park Hastanesi," dedi sesi titriyordu. Arkadan Eslem annemin ağlama sesi geliyordu, annemler de oradaydı. Babamın sesi geliyordu. "Tamam baba, ben oraya geçiyorum. Siz de gelirsiniz," dedim ağlamamaya çalışarak. Onaylayan bir mırıltıdan sonra kapattım. "Emir, sakın, Emir, kimseye söylemeyeceksin. Şu durumda Miran o haldeyken kimse duymayacak. İlk o duyacak ve o duyana kadar bir kişiden duyarsam senden bilirim, ona göre," dedim. Ayça'nın bildiğini bilmesine gerek yoktu. "Emredersiniz, Zeynep Hanım," dedi ve arabayı sürmeye devam etti. Bense aklıma o gün beni uyandırmaya kıyamadığı an geldi. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi kapatıp hastaneye gelene kadar gözlerimi dinlendirmeye çalıştım. Hiçbir sıkıntı yoktu; bebeğim için sadece onun için... " Geldik, Zeynep Hanım," dedi ve inip kapımı açtı. Hızlı adımlarla hastaneye girdim ve danışmanın oraya geldim. "Miran Soykan," dedim, soran gözlerle. "Henüz gelmedi. Ambulansta şu an yaklaşık 5 dakikaya burda olurlar," dedi ve derin bir nefes aldım. Hastane kokusu midemi bulandırmıştı. Ben bir doktordum; neredeyse her an hastanede olan bir doktor. Bebeğim, inan şu an hiç sırası değil, beni dinlemedi ve koşar adım lavaboya gittim. Emir ise peşimden kapıya doğru gelmişti. Uff, neyse, sakın kalmam lazım. Klozetin kapağını açtım ve dün akşam yediğim her şey geri çıkardım. Bu iğrenç bir şeydi ve çok kötüydü. Bu daha ne kadar sürecekti... Klozeti temizleyip lavabodan çıktım ve ellerimi sabunlayıp yüzümü yıkayıp kuruladım. Dışarı çıktım, Emir bekliyordu. Başımla dışarıyı gösterip yürümeye başladım. Hastanenin en köşesine geçtim ve ağlamaya başladım. Bu acı çok daha farklı bir şeydi; senelerce ondan ayrı kaldığım o zamanlardan bile daha fazla ve katlanılamazdı. Sanki birisi elleriyle kalbime dokunmuş, önce güzelce sevmiş, sonra elinin arasında sıkıştırıp yerlere vurmuş gibiydi. Miran benim kalbimdi. O ise benim her şeyim olmuştu. Onu öğrendiğim bir günde bile her şeyim olacak kadar sahiplenmiştim. Bebeğimizi, bizim bebeğimizi, birlikte büyüteceğimiz bebeğimizi... Miran'a baba diyecek, bana anne diyecek bir çocuk. Oysa daha kaç haftalık olduğunu bile bilmiyordum ki. Hastaneye doğru bir ambulans geldi. Emir yavaş adımlarla gelirken ben koştum. Önce ayakkabısını, sonra bedenini gördüm. Ellerini, her yeri yara bere içindeydi. Alnında kan vardı. Artık kırmızı, en sevmediğim renkti ve kimse, hiçbir şey bunu değiştiremezdi. Miran bile. Her yeri kan içindeydi, yara doluydu. Benim sevgilim böyle değildi, tertemizdi. O giderken yarası da yoktu, o yaraları sevmezdi. Geçenlerde bana demişti ki: "Ben yaraları hiç sevmem, Zeynep. Bir tek senin açtığın yarayı severim, o da izi kaldığı için." Ben de demiştim ki: "Ben sende yaramıyım?" "Bunu sana daha özel bir anda anlatırım," demişti. "Söz mü?" demiştim. "Söz, Soykan sözü," demişti gülerek. O gün ablamın nişanı vardı, o yüzdendir diye düşünmüştüm. Şimdiyse diyorum ki, Miran verdiği tüm sözleri tutardı... Tıpkı bunu da tutacağı gibi, tutmak zorunda. Beni yalnız bırakırsa onu asla affetmem. Ameliyathaneye aldılar, yani yoğun bakım odasına. Doktoru görmemle yanına gittim. "Ne olacak şimdi?" dedim. "Bel boşluğunda derin bir yara oluşmuş, aynı zamanda beyin kanaması da geçiriyor olabilir. Her ihtimale karşı A Rh pozitif kana ihtiyaç var. Kendinizi her şeye hazırlıklı tutun," diyip içeri girdi. "Baba, bizi bırakmayacak, bebeğim, asla. Bu imkansız. Allah'ım, sen yardım et lütfen. Allah'ım, senden başka kimsem yok, senden başka sığınacak kimsem yok. Yalvarırım, yardım et Allah'ım," dedim. Onu görünce gelen ağlama isteğini bastırarak. "Emir, telefonunu verir misin?" dedim kırmızı gözlerimi ona dikerek. "Tabii, buyurun," dedi ve kilidini açıp elime verdi. Direkt telefon kısmına girdim ve ablamın numarasını tuşladım. "Alo, abla?" "Zeynep kuzum, ne oldu?" dedi. Miran'ı sorduğundan emindim. "Abla, gel buraya. Kan vermen lazım. Seninle aynı kana sahip. Herkes gelsin lütfen, abla, lütfen," dedim yere çökerek. Gözyaşlarım çoktan yanaklarıma hücum etmişti. Kendimi sıkmaktan yoruldum. "Bebeğim, seninle ilk günlerimde böyle olmak istemezdim. Hepsi babanın suçu. Miran sevgilim, kocacığım, bekliyorum. Bekliyoruz seni. Deliler gibi çok özledim seni sevgilim. Deliler gibi istiyorum sana bebeğimizi söylemeyi." Ablam, Hayat Abla ve tanımadığım birkaç kişi kan vermişti Miran için. Bense hiçbir şey yapamıyordum. O benim canımın ötesindeydi, o benim kalbimdi. Doktor sonunda yoğun bakım ünitesinden çıktı ve maskesini çıkardı. Hemen yanına koştum. "Nasıl?" dedim gözyaşlarımı silerek. "Şu an bir şey söylemem doğru olmaz, ama açıkçası ameliyat düşündüğümüzden daha iyi geçti. Yine de risk onun için hala devam ediyor, Zeynep Hanım," dedi ve gözlerini benden kaçırdı. "Peki," dedim yutkunarak. "Onu görebilir miyim?" dedim. "Maalesef bir imkân..." Yalvaran gözlerimi gözlerine çıkardım. "Peki, sadece siz ve yalnızca beş dakika, Zeynep Hanım. Hemşire Hanım’ın yanına gidin, size kıyafetleri verir, girersiniz," dedi ve koridorda uzaklaştı. Hemşire beni yönlendirdi ve kıyafetleri giydim. Sonunda yoğun bakım ünitesine girdim ve hemşire geri gitti. Bense onu gördüm; yüzü, elleri, her yeri yara bere içindeydi. Acıyor muydu, canı çok mu yanıyordu? Dokunmaya kıyamadığım ellerinde yara olmayan bir yer yoktu. Yüzünde ve vücudunda bir sürü alet vardı; sevmez ki yüzünün kapanmasını, bunalırdı. Yanındaki sandalyeye oturdum, ellerini tuttum. Buz gibiydi; üşütecek kadar. Sevgilim, geri dön. "Miran, hadi uyan artık lütfen. Özledim seni, sesini. Kıyafetlerin kan kokuyor, sevgilim. Uyan, temizleyelim seni; hem sen kirli kalmayı sevmezsin ki. Sana söylemem gereken önemli şeyler var, sevgilim. Öğrendiğinde ağlayabileceğin şeyler. Uyan artık, dayanamıyorum sensiz. Yapamıyorum lütfen, uyan lütfen, sevgilim lütfen lütfen lütfen," derin bir nefes aldım. "Seni benden almasınlar sevgilim," dedim ve makineden sesler geldi. Doktorlar içeri girdi. O an beynimdeki tek ses, o hemşirenin hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak sesi oldu. Hasta'nın kalbi durdu. Hasta'nın kalbi durdu. Hasta'nın kalbi durdu. 💫💫💫 Işıl Evet, bir bölümün daha sonuna geldik. Nice bölümlerimize, ballarım Umarım okurken keyif almışsınızdır... Ksksksks Miranım da Miranım (aman Zeynep duymasın) Ksksksk Bölüm nasıldı? Felaket, felaket, felaket. Bol yorum istiyorum. Bol vote. Bölüm soruları? Sizce Emir karakteri hikayede nasıl biri olacak? Miran sizce öldü mü? Peki, Zeynep bundan sonra nasıl bir ruh haline sahip olur? Eskisi gibi mi olur yoksa daha durgun mu? Sizi çok seviyorum Öpücükler İyi uykular. İyi geceler Yeni bölümde görüşmek üzere Hoşçakalın |
0% |