@geceguzeliii
|
6. BÖLÜM Keyifli okumalar
Sabaha kadar heyecandan uyuyamamıştım. En sonunda annem kaldırmıştı, tabi annem gözyaşı döktü iki saat falan filan. Saat 11 gibi kuaförler geldi. Onlar saçlarımı yapmadan önce ben gelinliğimi giymiştim. Ama var ya, ilk defa kendime bir şeyi bu kadar yakıştırmıştım. Beyazı kesinlikle daha çok giymeliydim. Herkes hazırlanmıyordu ve kızların elbiseleri o kadar güzel ki, birazdan giyip gelecekler. Bakarız. Asıl siz benim gelinliğimi göreceksiniz. Üzerime tam oldu ama fermuarını çekemediğim için Rojda'ya seslendim. Yeşil elbisesiyle bir harikaydı, resmen elbiseyle bütünleşmişti. Onu öyle görünce gözlerim doldu. Makyaj yapılmadan herkesle konuşup ağlayabilirdim ama bence ağlamamalıyım çünkü bu benim en mutlu günüm, öyle değil mi? "Güzelliğimi kaptın Rojda'm," dedim şakayla karışık bir şekilde. Gülümsedi utangaç bir şekilde. "Bugünün en güzeli sensin Zeynep. Sen çok güzelsin, aynı peri masallarındaki gibi," dedi. "Dedi kendini benim gözlerimde görmeyen Rojda Şahmaran," dedim gülerek. Oysa Derbas ağa ile çok yakışıyorlardı ve Miran'la bu konuda biraz dedikodu yaptık. Derbas ağa bugün Rojda'yla konuşacakmış ve onu istemeye gideceklermiş. Tabii ki bunu en yakın arkadaşıma söylemedim, yoksa kaçardı eminim. Fermuarımı çektikten sonra makyaj masasına oturdum. Bir yanda saçlarımı yapmaya başladılar, su dalgası şeklinde olacaktı. Uçlarında birer kahkül bırakıp arkaya koyacaklardı, ben istemiştim. Makyajımı ise koyu tonlarda yaptılar. Yanımda Ahu belirdi. O kadar tatlı olmuştu ki, kendi yaşına uygun bir gelinlik giymişti. Ona biraz iltifat ettim ve çok mutlu oldu. Yerdim tabi, benim ondan daha güzel olduğumu söylemeyi de unutmadı. En sonunda yanıma erkek evinden, gerçi Dila yengem artık bu evin kızı olacaktı. Onlar da bizim hazırlıkların arasında nikahlarını kıymışlardı. Haftaya cumartesi de onların düğünü vardı, tabii kına da Cuma günüydü. Onun elbisesi ise beyazdı ve kollarından aşağıya doğru beyaz kumaş vardı. Abim çok şanslıydı, hem güzel hem samimi ve anlayışlı bir eşe sahip olacaktı. Ama ondan daha güzel olan birisi varsa, o da Yağmur'du. Kız, güzel fiziği ile göz alıcıydı. Biz ailelerimizden dolayı o kadar şanslıyız ki; başka aileler olsa kıyafet konusunda kısıtlardı ama bizimkiler nasıl istersek öyle yapabileceğimizi söylemişti. Ve Karan da bu akşam gelecekti. Umarım tanışırız, tabii Yağmur'dan gözlerini alabilirse. En sonunda yanıma Ozan'ın eşi Ayça geldi. O kadar güzeldi ki, tıpkı bir prenses gibiydi. Ayça tesettürlüydü, o kadar yakışıyordu ki ona. Kapalı olmak, tanıdığım en güzel tesettürlü insan olabilir. İyi ki tanımışım onu, ne kadar sohbet edemesem de. Ablam hep güzel olurdu, çok güzeldi her zaman ki gibi. Abartmayı severdi ama bir o kadar da sade ve şık giyinir. Bazen ama bu sefer biraz daha abartmış, ama neyse. Herkes o kadar güzeldi ki ama bir yanım eksikti, o yoktu. Çünkü Rojda'dan sonra en yakın arkadaşım Nazlı, Mardinliydi. Ben buradayken o da buradaydı. Şerwan abim ile nişanlıydılar ama sonra bir şey oldu. Nazlı, abimi terk etti. Nedenini bir tek ben biliyorum ve bunu abime de söyledim. Çıldırdı, her yeri kırdı döktü, aradı taradı ama bulamadı. Her ay bir kere arardı beni. Bu ayda aradı, evleniyorum dedim. Hayırlı olsun dedi. Gel dedim, gelemem dedi ama yine de içimde geleceğine dair umutlarım bitmiyor. Belki gelirdi, her şey düzelirdi. Bizim tayfanın da hep sevdiği var ya da sevgilisi, hatta eşi: Dila yengem ve Devran abim Ozan ve Ayça Miran ve ben Rojda ve Derbas ağa Yağmur ve Karan Şerwan abim ve Nazlı Ben bunları düşünürken kuaförlerin işi bitti ve gittiler. Artık her şeyimle hazırdım, gelmelerine bir saatten az vardı. Odada yalnız kaldığımda babam, annem ve abilerim geldi. Babam konuşmaya başladı: "Zeynep, sen benim canımsın, kanımsın. Yerin bende ayrı bilirsin. Olur ki canın yanar, canın sıkılır, biz hep burada olacağız. Kapımız sana hep açık," dedi. Gözlerinden damlayan bir damla yaşı silip alnımdan öptü ve odadan çıktı. "Minik prenses büyümüş de yuvadan uçuyor, öyle mi? Abim, biz her zaman buradayız. Bence babamın dediklerini tekrar etmemize gerek yok, değil mi abi?" dedi Şerwan abim. Devran abime bakarken başımı salladım, ağlamayacaktım. Şerwan abim kuşağı belimden 3 kere geçirip 3 düğüm attı. Devran abim de duvağımı örttü. Onlar gittikten sonra kapıdan Ahu girdi, ağlıyordu. "Noldu ablam sana?" dedim. "Sen gidiyor musun?" "Evet, gidiyorum ama yine geleceğim. Sen ağlama olur mu?" dedim. "Sahi gelecek misin abla?" "Gelirim tabi," dedim yanağına bir öpücük bırakıp. O da bu sevinçle aşağıya doğru gitti. En sonunda annemle baş başa kaldım. Ağladı. Uzunca sonra bir şey demeden gitti ve babam geldi. "Geldiler kızım, hadi gir koluma," dedi. Ben de girdim. Babamla aşağıya indim. Konağın kapısında Rojda vardı, seslendi dışarıya doğru: "Damat bey kapı açılmıyor." Elini dışarı uzatıp geri çektiğinde gördüğümle şok oldum. Rojda’nın elinde üç deste para vardı. Ona şanslısın bakışı attım ve o da kapıyı sonuna kadar açtı. Onu gördüm; her zamanki takımıyla nefes kesiciydi. O, olduğu yerde öylece durdu. Sonunda babamla tam önünde durduğumuzda, babam ona küçük bir uyarı yaptı: "Damat kızım sana emanet, ona iyi bak. Saçının telinin zarar görmesine izin verme ha. Eğer bir gün kapıma ağlayarak gelirse, kendini öldü bil." dedi. Ben de başımı dik tuttum. O ise beni kendimden geçiren cümleyi söyledi: "Eğer onun saçının teline zarar gelirse, gözünden benim yüzümden bir damla yaş akarsa, sizden önce ben kendimi öldürürüm. Hiç merak etmeyin, gözümden sakınacağım endişeniz olmasın," dedi gülerek. Gülüşü niye bu kadar güzel di ki? Babam da kolumdan çıkıp ileri doğru ilerledi. O ise yanıma geldi. Davul çaldı, herkes arabalara bindi. Biz de tabi, şoför öne geçti, biz de arkaya geçtik ve karşılıklı bir şekilde oturduk ama yanımda olsa güzel olurdu. "Yanıma gelir misin?" dedim bu düşüncemi ona açarak. Ne de olsa yanımda durması için bir sakınca yoktu. Aradaki siyah camı kapatıp: "Olur karıcığım," diyip yanıma geçti. Her hareketi ile ona düşüyordum ve bu beni ona bağlıyordu. Yanıma geçti, oturdu, bir kolunu omzumdan sardı, sarıldık. "Çok güzelsin, nefesimi kesiyorsun biliyor musun?" dedi kulağıma doğru. "Biliyorum. Sen de fena değilsin, kocacığım," dedim gülerek. Kalbi kadar güzel bir adama sahip olmak çok güzeldi, hem de fazlasıyla. "Bugün bizim günümüz, sadece bizim, bize ait sevgilim. O yüzden kimseyi umursamadan sadece kendimize ayıralım bu günü olur mu?" dedi. Gözlerimin en derinine gördüğünü bilerek kafamı salladım. Sonunda gelmiştik. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Arabadan inip açık alanda yaptığımız yere geldik. İlk dans şarkımızı bu sefer beraber seçmiştik: Yalın - Olmasa da Olur Dans ettik beraber, gözlerinin en derinine bakarak. Bir hafta önce gelseler, bana Miran Soykan ile evleneceksin deseler asla inanmazdım. Gerçi evleneceksin deseler gene inanmazdım ama şimdi her şey gerçekti, tıpkı bu an gibi. Bütün çiftlerle dans ettikten sonra türlü halaylar ve oyun havaları oynandı. Sonra bir ara kalabalığın arasında birini gördüm; Nazlı’yı gördüm sandım. Doğrusu, artık özlemimden deliriyorum herhalde. Derbas ağa, Miran, Devran abim, Şerwan abim, Ozan, hepsi beraber bir oyun oynamışlardı ama adını bilmiyorum. Düğünün sonuna doğru ben ve Miran bir Zeybek oynamıştık. O bir arkadaşının sayesinde öğrenmiş, ben de Karadeniz’de bir yerde doktorluk yaparken öğrenmiştim. Devran abim ve Dila yengem bizim için Reyhani oynamıştı. Ben de Derbas ağa ve Rojda’dan bizim için bir dans etmelerini istedim. Bu arada Karan ile de tanıştım, çok tatlıydı ama Miran fark etmesin diye fazla konuşamadım. Yağmur turnayı gözünden vurmuş, baya yakışıklıydı ama Miran’dan daha yakışıklı değildi. Düğünümüz nişandan daha kalabalıktı; herkes gelmişti, batısından doğusuna kadar. Sonuçta tanınmış aşiretlerden olduğumuz için herkes gelmişti. Ve son aşamaya geldik: Takı töreni. Bu sefer daha ağır olacağından o kadar emindim ki: Allah'ım sen bugünü sağ salim bitirmeyi nasip et.
1 saat sonra, saat gece 2 Sonunda evimize geldiğimizde kalbim artık yerinde zıplıyordu. Heyecan mı yoksa korku mu bilmiyorum ama Miran’ın bana verdiği sözü tutacağını biliyorum. Ama ben ertelemek istemiyorum, çünkü bir kere cesaret edemezsem sonra daha zor olur ve ben her şeyin kolaylıkla olmasını istiyorum. Şu son bir hafta gibi mesela. Evimizin kapısını Miran açtı. Tam içeri adım atıyordum ki, Miran kolumdan tuttu. Ona “Noldu?” bakışları atarken bir anda ayaklarım yerden kesildi. "Miran indir beni, bakıyorsun ya, yürüyebilirim," dedim ellerimi boynuna dolarken. Kokusu çoktan etrafımı esir almıştı. "Geleneklerimize uymamız gerek, karıcığım," diyip kapıyı ayağı ile çarptı. Ona daha çok sarıldım. Beni yere indirmeden yukarı doğru çıkardı. Bir odanın önünde durdu: "Kapıyı aç karıcığım," dedi. Ellerim beni tuttuğu için hemen boynundan elimi çektim ve kapıyı açtı. İçeri girince yatağın önünde durdu ve beni yavaşça yere bıraktı. Ellerim hala boynundayken gözlerine baktım. "Zeynep, bu gece istemediğin hiçbir şey olmayacak. Tamam mı? Hiçbir şey için acele etme. Alış. Beklerim ben seni," dedi. Kalbim eridi. Bir adam nasıl bu kadar güzel düşünürdü ki? Ben ona düşüyorum ama en saf halimle başımı salladım ve ellerimi boynundan çektim. Yatağa oturdum. "Düğümlerimi çözer misin?" "Elbette," dedi yere çökerek. Duyan duymayana söylesin: Miran Soykan benim önümde diz çöktü. Tek tek düğümleri çözdü. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama bitti. Sonra ondan üzerimdeki yaklaşık 100 milyon dolarlık altınları çıkarmasını istedim. Çoğunu zaten Ozan, Miran’ın kasasına koymuştu ve o şu an arabanın bagajında duruyordu. Kollarım da dirseklerime kadar olan altınları çıkardı. Üst üste takılmış 4 kemer vardı, onları da çıkardı. Boynumda ondan fazla olan kolyeleri de çıkardıktan sonra artık üzerimdeki tek yük gelinlikti. Arkası bağlı olduğu için ondan açmasını istemek zorundaydım. “Miran, gelinliğimin iplerini çözebilir misin?” dedim aynadan ona bakarken. Yutkundu ama başını salladı. Eli tenime değdiğinde buz gibiydi. Tenim ürperdi ama alıştım. Ben gelinliğin önünü tutarken, o çözmeye devam etti. En sonunda: “Bitti,” dedi ve boğazını temizleyip konuştu. “Sen giyinme odasında giyin. Benim pijamam burada,” dedi gülümseyerek. Başımı sallayıp giyinme odasına girdim ve kapıyı kapattım. Gelinliğimin üzerimden düşmesine izin verip yere düşünce tekli koltuğun üzerine koydum. Duvağımı çıkarıp onun yanına koydum, başımdaki taçı da makyaj masasına yerleştirdim. Dolabı açtım; pijama bulamayınca küçük çekmeceli olan dolaba baktım ve orada buldum. Yazlık ve kışlıklar üstteydi; cesur olanlar ise en altta. Kendimce sorguladım ama bunun eninde sonunda olacağını bildiğim için onun en sevdiği renkte olan koyu yeşil dantelli bir gecelik giydim. Onun altına popomu gram kapatmayan bir şort giydim. Bonyoya girip saçlarımı yıkadım. O istediği için ilk defa kuruttum ve taradım. Toplamayı düşündüm ama vazgeçtim çünkü o açık seviyordu. En sonunda kapıyı açıp içeri girdim. Miran telefonla konuşuyordu. Camın kenarında beni görünce susmuş ve derince yutkunmuştu. Yanına gittim; üzerinde hiçbir şey yoktu, sadece altında bir eşofman vardı ve... Kasları çok... Çok... Ölüp bitilesiydi... “Ozan, sonra konuşalım kardeşim,” diyip yüzüne kapattı. “Niye kapattın?” dedim gülerek. “Sen bu halde benimle uyuyamazsın. Git daha kapalı giyin,” dedi. Ne yani, beni istemiyor muydu? “Beni istemiyor musun?” dedim gözlerim anında dolarken. “Seni istememek ne mümkün, keşke öyle bir seçenek olsa ama yok. Ben seni her hücremle istiyorum, onu kast etmedim. Ben sana deliriyorum, kızım, ne istememesi,” dedi yüzümü elleri arasına aldı ve devam etti. “Yanarız, yapma.” “Yanalım,” dedim düşünmeden. “Ya yakarsam canını?” “Sen yakacaksan, yanalım. Hem en fazla beraber yanarız, kocacığım,” dedim. Devam edecektim ama izin vermedi, sertçe dudaklarıma yapıştı. Biz bu gece yanacaktık beraber; tek vücut bir şekilde yanacaktık. Ben küçük bir fitil atmıştım, o ise yangın çıkarmıştı. Biz alev alev yanıyorduk. 💫💫💫 Işıl Nasılsınız bakalım? Bölüm nasıldı? Umarım okurken keyif almışsınızdır. Ballarımm, şahsen ben yazarken çok keyif aldım, her zamanki gibi. Bakalım yeni bölümde neler olacak... Bu arada, yaklaşık 4 bölüm sonra falan şöyle olaylı ve kaoslu bölümler bizi bekliyor, hem de bomba gibi... Düşüncelerinizi alabilir miyim cankuşlarım Sizi seviyorum. İyi ki varsınız. Yeni bölümde görüşmek üzere cankuşlarım Hoşçakalın... |
0% |