@geceguzeliii
|
8. BÖLÜM Kulağıma dolan huzurlu sesle yerimde kıpırdandım ve gözlerimi açtığımda kendimi konağın önünde buldum. “Günaydın karıcığım,” dedi gülümseyen yüzü ile, oysa beni uyandıracaktı. “Miran, niye uyandırmadın beni? Konağa gelmişiz, ben hâlâ uyuyorum. Ya ben uyanmasam, uyandıracağın yok he?” dedim omzuna vurarak. “Karıcığım, çok güzel uyuyordun. Ben de kıyamadım seni uyandırmaya,” dedi gülümseyerek. Ben de ona eriyen bakışlar attım. “O zaman sana küçük bir ödül verebilirim,” dedim. Tam dudağından öpeceğim sırada telefonu çaldı. İsmet Bey arıyordu. Ben ise ondan uzaklaştım ama o bana sitem eder gibi bakarak telefonu açtı. Aradaki camı açıp şoföre kapıyı açmasını söyledim. Gelip açtıktan yaklaşık beş dakika sonra Miran da geldi. O önümden gidiyor, ben arkasından gidiyordum ama o elimi tutarak beni yanına çekti. Ben de ona uyum sağladım. Yan yana konağa girdiğimizde elimi elinden çektim, o babamların yanına çıkarken ben de annemlerin yanına gittim. Sırasıyla hepsinin elini öptükten sonra çantamı ve paltomu askıya asıp babamların katına çıktım. Onların da elini öptükten sonra Miran’la aşağıya indik. Miran annemlerin elini öptü ve geri yanıma geldi, ben de onu yanımdan kovdum. Sonra sofra kurmaya gittik. Masamız çok genişti çünkü biz geniş bir aileydik, hem de fazlasıyla; yaklaşık 15 kişiydik. Masaya örtüyü serdim ve kenarlarını düzelttim. Dila yengem, ablam ve ben masayı kurarken diğerleri beylerin yanına çıkmıştı. Yemeklerin hepsini bitirince Ahu’ya annemleri çağırabileceklerini söyledim. Herkes inince Agâh babam ve Eslem annem yan yana oturdular. Annem ve babam da onların karşılarına geçtiler. Baş köşeye Şerwan abim geçti, yani bu cümleden anladığınız kadarıyla babam masa düzenine önem vermez, herkes masada mı ona bakar. Diğer baş köşeye Havin ablam geçti, ben ve Miran da Eslem dayemden tarafa yan yana oturduk. Bizim karşımızda ise Dila yengem ve abim vardı. Ahu ise Havin ablamın çaprazındaydı. Yağmur ve Baran ise annemin yanında oturuyorlardı. Herkesin afiyet olsun demesiyle yemeğe başladık. Bugün o kadar yorulmuştum ki, yani ne verseler yerdim. Miran sağ olsun, kendine ne alırsa bana da koydu ve ben hepsini afiyetle yedim. Ben çiğ köftemi elimle bölerek yerken, bacağımda bir şey hissettim; bu bir eldi. Bu Miran’ın eliydi. Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Ellerim çiğ köfte yüzünden yağlı olduğu için dokunamıyordum ona. “Bunu sana ödeteceğim” bakışımı atsam da beni dinlemedi. Yemek tam bir imtihan gibiydi. En sonunda herkes üst kata gidince ablam ve yengem ile masayı toplamaya başladık. “Ee yenge, heyecan var mı?” dedim tabakları üst üste koyarken. O ise bana doğru gülümsedi. “Olmaz mı, hem de çok! O kadar fazla ki anlatamıyorum,” dedi. Onun heyecanını bildiğim için başımı sallamakla yetindim. Tabakları mutfağa bıraktım ve geri dönüp su tepsisini de alıp mutfağa geldim. Yukarıdakiler için kahve yapmaya başladım. “Bu arada yenge, ben alışverişe gelmeyeceğim yani gelemiyorum biliyorsun, yeni döndüm. Hastane işleri çok yoğun, yok-” demeye kalmadan sözümü kesti. “Olur mu öyle şey? Sen işine bak bir tanem, haklısın. Düğüne gel yeter,” dedi gülümseyerek. Ben de ona bakıp gülümsedim. Kahveyi karıştırırken ablama döndüm. “Ee ablam, noldu senin iş?” dedim sorguya çekerek. “Ne işi?” dedi yengem. Tabi bu bilmiyor, ablama anlatımı bakışı attım, o ise onayladı. “Şimdi ablamın sevdiği var yani sevgilisi,” dedim. Yengem devam etmeme izin vermedi. “Kim kız?” dedi başını bana eğerek. “Azad Şadoğlu,” dedim kısaca. “Eee, devam et. Nasıl tanıştınız, anlatsana Havin,” dedi yengem ona bakarak. Ben ise ona gerisi sende bakışı attım. Ablam ise iç çekerek anlatmaya başladı. “Biz Azad ile babamın iş yerinde tanıştık. İlk gün, işte o gün, orada babamın evde unuttuğu dosyaları götürmek için gitmiştim. En sonunda onları verdim, orada bir arkadaşım vardı. Evin onunla konuştum. Sonra kim falan diye sordum, bu da onun hakkında bana bildiklerini anlatmıştı. İlk görüşte bizimkisi; 7 ay oldu o günden beri. O zamanlar, neydi adı, dur Arslan aşiretinden birinin düğünü vardı orada. Ben Ahu hasta olduğu için eve erken dönmek durumunda kaldım. Sonra Ahuyu eve bırakıp geri döndüm çünkü altınlar bendeydi, takı töreni için. Sonra Ahuyu geri dönmek için dışarı çıktım ve taksiye bindim. Taksi beni bir sokakta durdurdu, ben de indim. Noluyor diye falan bir baktım, Azad Ağa. Sonra bu işte itiraf etti bana beni sevdiğini. Ay, dur biraz detay veremem şu an çünkü babamlar bekliyor. Sonra işte bu yedi aydan önce tam 6 ay benim peşimden koştu. Ben kabul etmedim çünkü daha erkendi ama işte bir süre sonra ona karşı koyamadım çünkü her yerdeydi, ben neredeyim o orada,” dedi. Sonra nefesi yetmedi gibi derin bir nefes aldı, verdi ve devam etti, “Sizin düğünden sonra beni istemeye gelecek. Ben de yarın anneme söyleyeceğim,” dedi gülümseyerek ama tedirgindi, belli. Kahveyi karıştırması için yengeme verdim. “Abla, bilirim seversiniz. Birbirinizi bırakmayın hiç, hep mutlu olun olur mu? Babamla konuş, annemden önce, çünkü onların aşkı bir başka. Annemle kıyamaz sana, anlat her şeyi,” dedim. O da başını sallayınca, onları yukarı gönderdim. Kahve tepsisini alıp yavaş adımlarla merdivenden çıkmaya başladım. Daha çok vardı yukarı çıkmama. Arkamdan adım seslerini duyunca arkamı döndüm ve Miran’ı gördüm. “Karıcığım, napıyorsun? Zaten yorgunsun, bırak diğerleri yapsın,” dedi, elimden tepsiyi alıp. Ben de hemen lafa koyuldum. “Miran, yorgunum ama yani yeni gelinim sonuçta. Daha ilk günden oturup dedikodu yapacak hâlim yok valla,” dedim elinden tepsiyi almaya çalışarak. “Peki tamam, o zaman yukarı kattaki merdiven gözükene kadar ben taşıyacağım,” dedi yukarı doğru ilerleyerek. Ben de arkasından gülerek bakıyordum. Koskoca Miran Soykan elinde tepsi taşıyordu. Birisi duysa inanmaz. Son kata gelince tepsiyi elime verip koşarak merdivenden gitti. Ben de arkasından yavaş yavaş çıktım. Yukarı çıkınca ilk babamlardan başlayarak herkese kahveleri verdim. Herkes abim ve Dila yengemin düğününden bahsederken, ben en köşede arkama yaslanmış oturuyordum. Miran Soykan Babamla Azad ile yaptığımız ortaklık hakkında konuşurken gözlerim yine onu buldu. Sanki ondan ayrılabiliyormuş gibi. Bu sefer gözleri tamamen gitmişti, sanırım uyuyakalmıştı. Babamlarla iş konuşmasını fazla uzatmamak için aradan sıyrıldım ve konuşmaya başladım. “Baba, biz gidelim. Zeynep uyumuş, zaten şu bir haftadır bir oraya bir buraya koşturdu. Bugün de hastane için koşturdu, yoruldu. Biz bu seferlik erken ayrılalım ama siz devam edin,” dedim gülümseyerek. Ayağa kalkıp tekrar yüzlerine baktığımda kimsenin konuşmadığını ve bana baktığını gördüm. Ortaya doğru söyleyerek, “Noldu, ne bakıyorsunuz ya?” dedim tuhaf tuhaf bakarken. O sırada Dağhan babam karşıma geldi. “Aferin damat, her nerde olursan ol, ilk düşüncen kendi ailen olsun. Gözlerinde görüyorum ona verdiğin değeri ama bunu ona göster, saklama,” dedi dolu gözlerle. Babam ise başını sallayarak onayladı. Ben de hemen cevap verdim. “Zeynep benim sadece ailem değil, o benim her şeyim. O yoksa yokum, varsa varım. O neyse, ben de oyum. Onun sadece onun bir tek ona aitim. O ise bana, benim sadece benim bir tek benim. O benim nefesim, insan nefes almadan yaşayabilir mi, yaşayamaz. Ben de insanım ama o da insan. Ama bana nefes olan insan her koşulda tek önceliğim,” dedim ve Zeynep’in yanına gittim. Ellerimi sırtından ve bacaklarından geçirip kucağıma aldım ve Ömer’e seslendim, eşyaları getirmesi için. Arkaya geçip onu kucağımdan indirmeden oturdum. Odamıza çıkıp onu yatağa bıraktım ve dolaptan çıkan ilk geceliği aldım. Ayıptır söylemesi, bu kızın neresini kapatacak? Amına koyayım, ben böyle uyuyamam ki. Böyle düşündükçe tövbe tövbe yarabbim. Geceliği geri yerine attım ve kendi dolabımdan beyaz düz bir tişört aldım ve odaya geçtim. Sonuçta karım ve zaten dün keşfedilmedik bir gezegeni kalmadı. Bana kızmaz. Yine de onu yatırdım, saçlarını açtım, sonra da çarşafı üstüne örtüp üzerindeki tüm kıyafetleri iç çamaşırları kalana kadar çıkarttım. En sonunda yukardan tişörtü yavaşça geçirdim ve kollarını da soktum. En sonunda aşağıdan indirdim ve derin bir nefes verdim. Tekrar giyinme odasına geçip kendi üstümü değiştirip altıma bir şort giydim ve en sonunda derin yasemin kokulu karımı kendime çekip kafamı boynuna gömdüm ve fısıldadım: “Seni seviyorum Zeynep, her hücremle hem de tam 5 senedir sensiz geçen beş ömür kadar olan yıllar kadar uzun zamandır seni çok seviyorum,” diyerek uykuya daldım. Huzurlu nefes alışverişleri, Zeynep’in hayat dolu nefes alışverişleri ile karıştı, tıpkı kalbi gibi... 💫💫💫 Işıl, Merhaba, nasılsınız bakalım? Umarım okurken keyif almışsınızdır ballarımm. Şahsen ben yazarken çok keyif aldım. Kaoslu bölümler için geri sayımı başlatsam mı ne? Ksksksk. Neyse, boşverin bakalım, kitapla ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim? Bana ulaşmak için Instagram: kalbinizzx Yeni bölümde görüşmek üzere cankuşlarım. İyi ki varsınız Hoşçakalın... |
0% |