Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@geceguzeliii

9. Bölüm

Keyifli okumalar

 

Zeynep Bozoğlu Soykan

Kalbi gibi yüzü de pürüzsüzdü; hayran olunası bir güzelliği vardı. Ne kadar daha fazla seyretmek istesem de işe gitmemiz gerekiyordu.

“Miran,” dedim mırıldanarak.

“Hı,” dedi uykulu uykulu.

“Hadi kalk, işe gitmemiz gerekiyor, geç kalmayalım, kalk,” dedim ama beni altına alarak kafasını boynuma gömdü.

“Kocam.”

“Hayatım.”

“Aşkım.”

“Canımın içi,” dedim kulağına doğru cilveyle. Tabi bunları duymasıyla yüzünü yüzümün hizasına getirdi.

“Kim bu senin aşkın olan, kocan olan, hayatın olan, canının içi olan şahsiyet kim, söylesene, hı?” dedi sevimli bir kedi edasıyla.

Gülümsedim.

“Sensin, hepsi sensin. Canımın en içisin, kalbimsin sen benim. İnsan kalbi olmadan yaşayabilir mi?” dedim muzip bir şekilde.

“Yaşayamaz ama sen yaşa. Ben ölürsem bir gün, benim için yaşa, olur mu?” dedi. Gözlerim dolu dolu, dudaklarını yavaşça öptüm ve hemen geri çekilip onu ittim.

“Ölüm bizden uzak kalsın. Hadi işe geç kalmayalım. Ben üzerimi giyineyim, sen de giyin ama duş alabilirsin. Ben aşağıda olurum büyük ihtimalle,” dedim ve banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadım, giyinme odasına geçtim, kapıyı kapattım ve dolaba yöneldim.

Siyah bol paça bir pantolon, üzerine beyaz bir tişört, onun üzerine mavi ve beyaz çizgili bir gömlek giydim. Ayaklarıma beyaz spor ayakkabılarımı geçirdim. Makyaj masasının önüne oturdum ve köyü olmayan sade bir makyaj yaptım, saçlarımı ise açık bıraktım. Banyodan su sesi geldiğine göre Miran duş alıyordu. Hızlı adımlarla telefonumu ve çantamı alıp odadan çıktım ve merdivenlerden indim. Kapımı ordaki vestiyere çantamı koyup mutfağa geçtim.

“Günaydın Seher abla, günaydın Ayşe,” dedim mutfakta çalışan ikiliye bakarak.

“Günaydın,” diyerek karşılık verdiler.

“Seher abla, öyle çok şey hazırlamanıza gerek yok. Atıştırıp çıkarız, zahmet etme. Ama akşam için bir sarma ve dolma yapsan hiç fena olmaz, tabi sorun olmazsa,” dedim gülerek.

“Peki kızım, ne zahmeti, işim bu benim, bir şey olmaz, merak etme sen. Keşke önce söyleseydin, sizin kahvaltı hazır, bahçede bekliyor,” başımı salladım.

“Şimdiden ellerinize sağlık. Hadi ben kaçtım, size kolay gelsin,” dedim ve mutfaktan da çıktım. Bahçeye geçtim ve sandalyelerden birine oturdum.

Şu bir haftada başıma gelen şeylere ben bile artık akıl erdiremiyorum. Bugün Miran’la geçirdiğim 4. gün. Ne çabuk geçiyordu zaman. Ah, keşke daha önce söyleseydim ona, onu sevdiğimi. Yarın abim ile Dila yengemin kınası, sonraki gün ise düğünü vardı.

Benim ise elbisem yok.

Bu sorunu ise Rojda, Ayça, Yağmur, ablam ve ben halledecektik. Yani bugün, tabi olursa. Sırtımda hissettiğim el ile bir an irkilsem de Miran’ın boynuma kondurduğu öpücük ile aklım başımdan uçmuştu. En kısa zamanda alışmam gerek.

Gerçi alışsam da bu heyecanın geçeceğini hiç sanmıyorum. Ey gidi aşk, sen nelere kadirsin.

Oysa daha yolun çok başındaydık...

Önüme geçip oturdu. “Niye yanıma oturmadın Miran?” dedim ağzıma bir zeytin atarak.

“Yüzünü görmek istiyorum. Her zerresine kadar ezberlemek istiyorum. Uyuduğumda rüyama hep sen gel istiyorum.”

“Miran, yapma böyle ya. Utanıyorum aniden olunca,” dedim kızararak.

“Ne yani karıcığım, iltifat etmeden önce sana haber mi vermeliyim?” dedi gülerek. Bense bir kahkaha attım.

“Bence sen ne demek istediğimi anladın. Zorlama istersen,” dedim gülüşümün arasında. Başını salladı. O an ona iltifat etmek istedim ve şu anda bunu yapıyordun.

“Şimdi böyle çok heveslenme, daha çok erken. Ama şimdi ben hamile olsam,” dedim yutkunarak. Yüzüne baktığımda gözlerinin ışıldadığını gördüm. Bunu 10 metre ötedeki adam bile anlardı. Sertçe yutkundu ve başını salladı.

“Sen beni her yerde görmek istiyorsun ya, hani belki kızımız olursa bana benzesin istiyorsan, ben de sürekli aynaya bakarım,” dedim masada duran elini tutarken.

“Zamanı gelince hemen söyle. Hiç beklemeyelim. Hatta senin tıpa tıp aynın olan 4 çocuk daha yapalım,” demesiyle ağzımdaki çayı yere püskürttüm.

“Miran, saçmalama. En fazla iki çocuk, o da olmadı üç. Hayır yani, ayrıca ben bir tane de senden istiyorum. Böyle huyu sana, suyu sana benzeyen bir bebek, düşünsene,” dedim.

“İkimizden bir parça herhalde mükemmel olur karıcığım,” dedi. Bense buna gülümseyerek karşılık verdim. Sessiz bir şekilde kahvaltımızı yaptık, bahçeden içeri girdik ve eşyalarımızı alıp tekrar bahçeye çıktık.

Miran’ın yanaklarından öptüm ve dudaklarımı sadece dokundurdum. O kadar güzel bir his ki onunla geçirdiğim her an. O kadar kıymetli ki. Miran ise boynuma bir öpücük bıraktı ve telefonumun açık olması için uyarıp gitti. Bense kızları beklemeye başladım.

Sonunda Yağmur’un üzeri açık siyah arabası sokaktan giriş yaptı ve tam önümde durdu. Kızların hepsi içindeydi, bir tek ben yoktum. Arkada Ayça, Havin ablam ve Rojda vardı. Yağmur ise arabayı kullanıyordu. Ben de onun yanındaki koltuğa oturdum ve girer girmez küçük bir rutin selamlaşma şeklinde konuştuk. En sonunda bir müzik açtım.

Şarkıya eşlik ederek alışveriş merkezine geldiğimizde, Ayça tesettür bölümüne geçti. Herkes bir tarafa dağılırken ben de bir köşeye geçip elbiseleri denemeye başladım. Onlarca elbise denedim ama istediğimi bulamadım.

Diğer tarafa dönerken, en köşede bir elbise gözüme çarptı. Çok güzeldi ve ben onu aldım.

Görüntü detayı şöyleydi: Su mavisi renginde ve simliydi. Omuzları askılıydı ama kurdelesi vardı. Dizimin birazcık altında bitiyor gibi duruyordu, hafif göğüs dekoltesi vardı ve sırt kısmı ise muazzam görünüyordu. Ben bu elbiseyi aldım, tabi ki.

(Zeynep'in elbisesi)

Rojda ise toz pembe renginde, üst vücut hatlarını belli eden, dizinin altında biten ve balon kol olan bir elbise almıştı. Ona çok yakışacağına adım kadar eminim.

(Rojda'nın elbisesi)

Yağmur ise lacivert renginde, dizinde biten, katmanları olan ve balon kol olan bir elbise almıştı. Göğüs kısmında buğday şekilinde bir ışıltı vardı. Güzel bir seçim yapmıştı.

(Yağmur'un elbisesi)

Ayça ise tesettür olduğu için beyaz gibi ama tam beyaz olmayan, turuncu ve yeşil detayları olan bir elbise aldı. Üst kısmında düğmeler vardı.

(Ayça'nın elbisesi)

Havin ablam lacivert tonlarında, dizlerinin altında biten, düşük kol detaylı bir elbise aldı. İnce bir askısı da vardı, çok güzeldi.

(Havin'in elbisesi)

Abim damatlığını aylar öncesinden almıştı zaten. Dila yengemin gelinliği ise benimkinden çok daha güzeldi. Beyaz, kabarık bir gelinlikti. Göğüs kısmına kadar gelinlik gibi devam ederken, üst tarafı tülden oluşuyordu. Boynun orada ise beyaz bir halka vardı. Omuz detayı ise kabarıktı ve zaten gelinlik başlı başına bir harikaydı. Kınalığını ise henüz görmedim.

Ama biz elbette alışverişe devam ediyoruz çünkü kına ile düğün aynı gün olmayacak. O yüzden devam!

Ben bu sefer düğün için fıstık yeşili tonlarında, düşük omuzlu, askılı ve biraz göğüs dekoltesi olan, dizimde biten bir elbise aldım.

(Zeynep'in elbisesi)

Rojda ise yine lacivert renginde, dizinin altında biten, tül olan ve göğüs dekoltesi olan bir elbise almıştı. Üzerine tam oturmuştu.

(Rojda'nın elbisesi)

Yağmur da gri tonlarında çok güzel bir elbise almıştı. Yani, o almasa benim alacağım türden.

(Yağmur'un elbisesi)

Ayça da bordo renginde, tülden oluşan bir elbise almıştı ve çok güzel. Sanırım kuyruğu birazcık uzundu.

(Ayça'nın elbisesi)

Ablam da fazla abartılı olmayan, sade bir elbise almıştı. Sadece uzun ve biraz kabarık olduğu için dikkat çekebilirdi ama o kadar olsun, sonuçta Dila yengemin nedimesi oydu.

(Havin'in elbisesi)

En sonunda hepimiz yorgun düştük ve alışveriş merkezinin yanında olan bir restorana girdik. Birer cheesecake ve kahve alarak sohbetimize devam ettik. Ablam, annemin onu çağırdığını bahane ederek eniştemle gizli buluşmalarına gitti. Yağmur da Karan ile buluşmaya gitmişti. Onlar gidince Ayça, Rojda ve ben kaldık.

“Rojda, ne oldu anlat? Konuşamadık. Düğünden sonra Derbas ağaya açıldın mı? Kızım, nasıl oldu, anlat sana?” dedim merakla öne eğilerek. Ayça ise bu halime kıkırdamakla kaldı. Rojda ise utana sıkıla anlattı.

“Sizin düğün de dans ettik ya, işte o gün beni bizim tarlaya davet etti. Hatta telefon numaramı da aldı ama benim onu sevdiğimi henüz bilmiyordu,” dedi iç çekerek. Yolun daha çok başındaydı, umarım güzel giderdi.

“Eee?” dedik Ayça ile aynı anda. O ise gülerek anlatmaya devam etti.

“Sonra işte biz buluştuk. Orada da bana beni sevdiğini söyledi, ben de söyledim. Ondan öncesinde ise annem niyeti ciddiye istemeye gelsin dedi.”

“Oha!” dedik yine Ayça ile aynı anda. Sonra ben dedim ki:

“Daha sevgili olmadınız, bir sakin. Ama annen de haklı, buralarda böyle şeyler hoş karşılanmıyor,” dedim. Öyleydi sonuçta.

“Evet, öyle,” dedi ve devam etti. “O gün de o acele etmek istediğini yani benimle evlenmek istediğini söyledi. Ay, ne dedi biliyor musunuz, bana çok romantikti. Dur, hatırlayacağım,” dedi ve bir süre düşündü.

“Ben daha önce kimseyle böyle şeyler konuşmadım ama vakti geldi dedim kendi içimde. O yüzden sana anlatmak istiyorum, istemezsen zaten anlarım. Zamanın eli değdi bana, sonunda doğru insanı çıkardı karşıma. Gözlerinde kendimi gördüm, geleceğimizi hayali bile güzeldi. Bilmediğim kokunla nefes almak istiyorum, varolduğumu seninle anladım. Ben mutlu sonla biten masallara bir de bizim ki eklensin istiyorum. Dilden dile dolaşsın istiyorum sana olan sevdam. Rojda, sabahları güneşim, geceleri ayışığım olur musun?” dedi.

Bize doğru, biz ise hayranlıkla dinledik onların ilk adımlarını.

“Sen ne dedin?” dedi Ayça.

"Derbas," dedim, "ben masallara inanmam, öyle senin gibi güzel cümleler de kuramam ama bu masallara hiç inanmayacağım anlamına gelmiyor. Beni bu masala inandırır mısın?" dedim utanarak.

Ayça ile çığlık atarak birbirimize sarıldık. Rojda da az romantik değilmiş, bunu anlamış olduk en azından.

En sonunda hepimiz yorulmuş bir edayla oradan ayrıldık. Rojda, annesi için bir şeyler almak istediği için biraz daha kalmaya karar vermişti. Biz de Ayça ile hastaneye gidiyorduk. Arabada sakin bir şekilde müzik dinledik. Hastaneye gelince herkes işinin başına geçti. Hastane grubuna girip herkesin giriş katta toplanmasını söyledim ve gruptan çıktım. Alt kata indim, herkes toplanmış gibiydi.

“Arkadaşlar, hepinize çok teşekkür ederim. Çok çalıştınız, beraber çalıştık. Bugün her şey tamamlanmış, bensiz yapmışsınız, haberim yoktu. Yeni evlendiğim için biraz yoğunum. Her şey tamamlandığına göre, hepinize 3 günlük bir tatil veriyorum. Kendiniz toparlayın. Gelin, pazartesi günü saat 9'da açılışımız gerçekleşecek. İşte birkaç doktor bizimle, çalışma imzalayan birkaç iş ortağımız ve sevgili eşim de burada olacak. Duyan duymayana söylesin. Hepinize yine teşekkür ederim. Temizlik ve kafe bölümündeki arkadaşlar en erken burada olacaklar. Bekçimiz Süleyman amcadan hastaneyi açmasını isteyebilirsiniz. İlk kim gelirse ön tarafta iki, yan taraflarda bir ve arka tarafta da üç güvenlik personeli var. Bir vukuat olduğunda herhangi birine gidebilirsiniz. Meslektaşlarım ise en geç saat dokuzda burada olmak zorunda. Zaten girişten sağa döndüğümüzde acil nöbet listesi de yazıyor. Bu arada herkese iyi günler,” dedim hastaneden çıkarken. Ayça da arkamdan geliyordu.

“Hadi gel, ben bırakayım seni,” dedi bana bakarak, aynı zamanda gülerek.

“Çok güzel olurdu ama Miran gelecek, o yüzden başka zaman olur mu?” dedim muzip bir şekilde.

“Olur canım, hadi görüşürüz. Kendine iyi bak, yarın öğle saat 13'te kuaför randevusu var, tamam mı?” dedi son uyarısını da yaparak.

“Tamam canım, sen de kendine iyi bak. Elbette yeğenime de, Ozan'a da selam söyle. Çok yorma kendini,” dedim yanaklarından öptüm ve geri çekildim.

“Tamam, görüşürüz birtanem,” dedi ve gitti. Ben de aslında beni alması için çağırmadığım kocamı aradım.

Ne yani, kocamı özlemiş olamaz mıyım?

Hemen Miran’ı aradım, telefon açılır açılmaz:

“Karıcım, sen beni ararmıydın?” dedi sesindeki sitem ile.

“Ben arıyorum, ben aramasam senin arayacağın yok kocacığım,” dedim sahiplenici bir tonla.

“Haklısın karıcım, bir cezayı hak ettim,” dedi. Cezadan kastı, +18’li şeylerdi.

“Yok ya, ben sana ceza verebilir miyim hiç? Kıyamam,” dedim.

“Ben sana kıyarım ama,” dedi gülerek.

“Aşk olsun Miran,” dedim lafı değiştirmeye çalışarak.

“Bence de aşk olsun, en çok aşk olsun. Sonuçta benim aşkım sensin,” dedi. O an eridim.

“Şu an burada olsaydın seni öperdim,” dedim muzip bir tınıyla. O ise öksürük krizine girdi, ben de gülmeye başladım.

“Neyse, akşam şey ederiz. Hadi gel, al beni saat yedi olmuş (19:00). Acıktım ben, kocam biraz beni düşün ya,” dedim sitemime devam ederek.

“Tamam karıcığım, yoldayım, geliyorum,” dedi.

“Tamam, öptüm,” dedim ve kapattım. Köşedeki banklardan birine geçtim ve çantamdan kitabımı çıkardım.

Kitabımın adı “Beyaz Leke,” o kadar güzel bir kitap ki, öl desen ölürüm. Konusu çok güzel, Tugay Demir ve Eftelya Atalar Çeviker bir markadır arkadaşlar. Benden söylemesi, yazarı Aslı Arslan yüzünden sarma fobim oluştu ya, bence yazar ikinci kitapta bu sarma olayını en güzel şekilde telafi etmeli. Kitapların en güzel yanı o duyguyu dibine kadar hissetmek.

En sonunda Miran’ın arabası önümde belirdi. Hemen kapıyı açıp bindim ve oturdum. Elimdeki elbise paketlerini ise arkaya bıraktım.

“Nasılsın kocacığım?” dedim kemerimi bağlarken.

“Yorgunum biraz, karım bana masaj yapsa hiç fena olmaz yani,” dedi gözlerini yoldan bana çevirerek.

“Hmm, yapabilirim,” dedim cesur bir tavırla. İma ile bana baktı ve başını salladı.

“Sen nasılsın benim güzeller güzeli karıcığım? Nasıl geçti günün, ne yaptınız, anlat bakalım?” dedi gülerek.

Ben de tabi ki her detaya girmeden anlatmaya başladım, mesela Yağmur ve Havin ablamın sevgilisine gitmesi gibi.

“İyiyim ama yoruldum. Günüm güzel geçti. İşte kızlarla alışveriş yaptık, abimlerin düğünü ve kınası için. Sonra bir restoranda tatlı ve kahve yedik, içtik. Ondan sonra diğerleri eve gitti. Ben ve Ayça da hastaneye geçtik. Orada biraz konuşma yaptım, sonra Ayça gitti, seni çağırdım işte,” dedim. Sonra hemen söyledim:

“Ay, ben unuttum sana söylemeyi, pazartesi günü hastanenin açılışı var,” dedim gülerek.

“Hmm, tamam karıcığım. Bende bana bu müjdeyi verdiğin için senden bir öpücük daha istiyorum,” dedi.

Başımı salladım ve biz de evin önüne gelmiştik zaten. Hemen indik. El ele içeri girince çantamı askıya astım ve güzel bir sarma kokusu ile koşarak lavaboya girdim. Miran da arkamdan geldi, ellerimizi yıkayıp sofraya oturduk. Baş başa yemeğimizi yedikten sonra yaklaşık bir saat boyunca avluda yıldızları izledik. Ben bu adamı, ben zaten Seher ablalarına bu akşam erken gidebilirsiniz demiştim. O yüzden Miran’ın elinden tuttum ve merdivenleri çıkmaya başladık.

Arkamdan gelirken gülerek sordu:

(Arkadaşlar, minik temas olduğu için uyarı koyuyorum buraya. Okumak istemeyen geçsin +18. Wattpad kısıtlama getireceği için dikkat ediyorum da.)

“Nereye gidiyoruz?” dedi.

“Sana ceza vermeye. Hem bir de telefonla söz verdiğim iki öpücüğü vereceğim, kocam,” dedim. Odaya girince şaşırma sırası bana geçmişti; yerde kırmızı güller vardı ve farklı yerlerde mumlar.

Hemen Miran’a döndüm.

“Ya Miran,” dedim, “a” harfini uzatarak.

“Miran sana kurban olsun, söyle güzelim,” dedi. Vücudumuz birbirine yaslıydı ve dudaklarımız arasında bir milimcik vardı.

“Öp beni,” dedim, gözlerimi gözlerinden bir saniye olsun ayırmadan.

Şehvetle birbirimizi öperken ellerim gömleğinin düğmelerine gitmişti bile. O ise hem beni öpüyor hem de gömleğimi açıyordu. Gömleklerimizin yeri boylamasıyla kendimi yatakta buldum, onu ise üzerimde.

“Miran,”

“Kurban olduğum söyle, emrine amadeyim,” dedi ki bunu söylerken vücudumuzda tek bir kumaş yoktu.

“Her hücrenle bana aitsin, değil mi?” dedim, ellerim saçlarını karıştırırken.

“Tıpkı senin bana ait olduğun gibi, sevgilim,” dedi ve o andan sonrası tıpkı kalbimizdeki duygular gibi dolu dizgin geçti...

💫💫💫

Işıl

Merhaba, nasılsınız?

Umarım okurken keyif almışsınızdır. Kitapla ilgili düşünceleriniz neler, yazın bakalım, bekliyorum merakla...

Arkadaşlar felaketler yolda, haberiniz olsun...

Bu arada bölüm şu saate bitti: 00.43. Ve ben onuncu bölüme de giriş yaptım.

Kskksks

Felaket bölümüne sonra bir bölüm kaldı ya da bir buçuk. Belki de bir bölüm bile değil, tahminleri alayım.

Bu arada arkadaşlar, bakın altını çiziyorum: Bu konunun bu bölümü okuyan kişi bir kişi olsa bile bir yıldıza dokunmak bu kadar zor değil arkadaşlar. Lütfen, bakın iki güne bir bölüm atıyorum, sizin için bekletmemek için ama ben emeklerimin karşılığını almak istiyorum. Azıcık bana saygınız varsa yıldıza basın. Belki yorum yapmaya üşeniyorsunuz ama bir oyu da çok görmeyin, rica ediyorum. Çabalıyorum, her yazar gibi emek. Yeri geliyor saat 2'yi buluyor, hala yazıyorum ama ben bir karşılık bekliyorum sizden. Beğenmeyen zaten okumaz bile. O yüzden yani okuduğunuz bölüme oy verin ya. Artık yazarların bu isyanını da anlamış oldum, cidden. Onlardan özür diliyorum. Eğer okuduysanız teşekkür ederim hepinize. Umarım beni dikkate almışsınızdır, sevgili okurlarım, benim minicik ailem. Sizi seviyorum

Saat: 00.56 #yüreğimdekiyangın

Bana ulaşmak için: İnsta: @sadece_hayallerdee

İyi ki varsınız.

Yeni bölümde görüşmek üzere, cankuşlarım...

Hoşçakalın...

Loading...
0%