@gecenin_kkralicesi
|
İzmir "Teşekkür ederim beyefendi," dedim bir yandan Ata'nın uzattığı elinden tutup arabadan inerken. Kıkırtımla birlikte herkes kısa bir kahkaha attı. İki hafta önce izlemeye gittiğimiz sinemadaki filmin bir repliğini tekrarlamıştım. Ben bir tık dalga geçer gibi olmuştum ama Ata sevmişe benziyordu. "Teşekkür etmenize gerek yok hanımefendi." dediğinde daha uzun süreli bir kahkaha sarmıştı ortamı. Yanlış söylemişti ama olabilirdi. İki hafta önceki repliği hatırlamasını beklemiyordum. Zaten ben de ilk kısmını hatırlıyordum. Hatırlamadığım için ben de etraf susunca bir şeyler salladım. "Teşekküre sizinle konuşabilmem için gerek var beyefendi..." Açık söylüyorum bayağı attın Kardelen. İki saniyede aklıma ne gelebilir sence. Daha mantıklı şeyler beklerdim. Sen sanki çok mantıklısın da... Ata bir adım geri çıkınca mecbur ben de elim onda olduğu için ilerledim. Alkış sesleri geliyordu. Arkam dönük olduğu için kimin alkışladığını göremiyordum. Döndüğümde Atalay'ın "Harika salladınız." dediğini duydum. "Mükemmeldi." "Harbi iyi salladınız Kardel'im. "Ben bu iki kişinin oynadığı tiyatroya bilet almak istiyorum." Tabii ki Eslem ve Atalay'dan farklı bir fikre sahipti Gizem. "Hayranlarımızla bir kare paylaşalım mı hanımefendi?" Yine kıkırdadım, kendimi toparlayınca cevap verdim. "Olabilir," dedim ama sonra söylemeyi unuttuğum bir kelimeyi ekledim. "Beyefendi." "Bir an için unuttu sanmıştım..." Kısık sesle konuşan Atalay'ı duyduğumda kıkırdadım. "Bir an gerçekten unutmuştum ama." "Buraya bakın bakalım." diyen Ata'ya baktım. Gerçekten fotoğraf çekiyordu. Beraber geldiğimiz her macerada en az bir iki fotoğraf çekinirdik. Ve bizim çetenin, sadece bütün üyelerinin bulunduğu fotoğrafları, hepimizin adına açtığı hesaptan paylaşırdı, Ata. Ata'nın telefonuna baktım. Gizem, bir elini işaret ve orta parmağı açık olacak şekilde havaya kaldırmış diğer eliyle de çantasını tutuyordu. Eslem ve Atalay normal normal poz verirken ben de arkamdaki arabaya yaslandım. Ata'da çeken kişi olduğu için pozu zaten hazırdı. Ata fotoğrafı çekip pozunu bozduğunda "Gruba atıyorum isteyen alsın." dedi. Ben de arabanın kapısını açıp telefonumu aldım. Bir süre çantamla bakıştım. Çantamı alsa mıydım, almasa mıydım? Alsaydım bana yük olur muydu? Almasaydım telefonumu nereye koyardım? Almasam daha iyiydi sanki. Telefon benim elime bile büyük ihtimalle geçmeyecekti Gizem ve Ata yayın açacağı için. Elime geçse bile Gizem'in çantası vardı, ona koydururdum. Arabanın kapısını kapattım ve birkaç adım attım. "Arabanın içerisinden bir şey alacaksanız alın, kilitleyeceğim." Atalay'ın sorusuna "Ben aldım." diye cevap verdim. "Siz?" Eslem hayır anlamında kafasını sallarken Gizem "Alacağım bir şey yok." dedi. Eslemlerin yanına gittiğimde "Rota neresi?" diyen Eslem'di. "Biraz kayalım, sonra bakarız." dediğimde bir plan yapsak da plana uymayacağımızı herkes biliyordu. "Ata," dedi Atalay. "Gel." Büyük ihtimalle kızak almaya gidiyorlardı. Onlar uzaklaşınca kızlara döndüm. "Atalar gelene kadar ne yapalım?" Eslem'le sebepsizce biraz bakıştıktan sonra yine hiçbir şey bulamadım. "Eee boş boş bekleyecek miyiz?" diyen Gizem haklıydı. "Duralım işte bizimkiler gelene kadar. Bir şeyler yapmaya ne kadar meraklıymışsınız?" "Sıkılıyoruz ama, Eslem." dedi Gizem. "Size yapmanız gereken bir şey söyleyebilirim." "Ne?" dedim hafif heyecanla. "Susun," dedi. "Buralarda çok insan yok zaten. Hazır ortamı bulmuşken sessizliği dinleyin." "Aman be Eslem, diyeceğin bu muydu? Biz de bir şey sandık." "Hep sizin dediğinizi yapıyoruz, ben bir şey diyor muyum? Bu sefer de benimkini yapalım." Doğruydu. Kız ne desek yapıyordu. Haklıydı da. Bir şey demek istemiyordum bu konu üzerine. Aramız böyle saçma bir şeyle bozulsun istemezdim. "Tamam, nasıl yapacağız?" Hafif sırıtarak "Hah şöyle, yola gel biraz." der gibi baktı. Sırıtışı biraz güven vermiyordu ama Eslem'le güven konusunu tartışamazdım. Hatta kimse tartışamazdı. Dünya'da en güvenilir kişi kim diye sorsalar "Peygamber efendimizden sonra o gelir." denilecek bir güven sahibiydi kendisi. "Şimdi gözlerinizi kapatın, susun ve sessizliği dinleyin." Eslem'e yaklaştım. "Gözlerimizi kapatırsak deli zannetmezler mi?" dedim. Gizem gülünce ben de güldüm. "Sizi asıl böyle deli sanarlar." diyen Eslem'le kahkahamız bölündü. Yine mantıklıydı. "Hadi onlar gelene kadar sizi kara boğayım." dedi sonrasında. "Bir dakika, bir dakika. Şu telefonumu Gizem çantasına koysun öyle başla." Son iki üç senedir hep böyle yapardı. Atalar gelene kadar bizi bir güzel karla şamarlardı. Bağırsak da "Dur!" desek de fayda etmezdi. O yüzden bu sefer hiç yapma etme moduna girmedim. Direkt kollarımla kendimi koruma aşamasına geçtim. Eslem, bana saldırmaya geçerken Gizem'de çantasını Atalay'ın arabasının üstüne koyuyordu. Çantaya kaç bin lira yatırmıştı acaba? Düşünülmesi gereken bir konuydu. Koluma sert bir kar topu değince bütün düşüncelerim yarım kaldı. Eslem'in top atışları geçen seneye göre bayağı sertleşmişti. Zira kolum uyuşmuştu. Ve ben bağırmaya bile vakit bulamamıştım. Zalim! Birkaç saniye gözümü açtığımda ayaklarıma yaklaşan bir kar topunu daha gördüm. Kaçmak için yan tarafa doğru gittim ve arabayı gördüm. Arkasına saklanabilirdim. Arabaya doğru koştuğum sırada Gizem'den bir çığlık duydum. Sıra tekrar bana geliyordu. Gizem'in çığlık atması habercisiydi. Arkamı dönüp kar topu nereden geliyor diye baktığımda çoktan sert bir kar topu daha koluma değmişti. Ben ise bir tık sesli çığlık atma eyleminde bulunarak yere kapaklanmıştım. Düştüğüm yerde bir miktar kar olması yumuşak bir yere düşmemi sağlamıştı ama içime kar kaçmıştı. Yerden sırtımda akrep varmış gibi kalktım. "Eslem, Allah senin belanı vermesin!" Gizem, halime gülerken şamarlanmamızın bittiğini anladım. Eslem'de Gizem'den farksız bir şekilde sırıtırken "Amin," dedi. Gıcıktı. "Sırtıma kar kaçtı, pislik! Ne gülüyorsun?" dediğimde hala sırıtıyordu. İçimdeki kar sırtımdan biraz daha kayıp aşağı doğru gitti. Ben de artık sırtımda akrep varmış gibi değil de felçli gibi duruyordum. Eslem, benim bu halimi görünce biraz kıkırdadı. "Gıcık olduğunu söylemiş miydim?" diyerek ilerlemeye çalıştım. Daha çok onlar benim yanıma geliyor gibiydi. "Gel tuvalete gidelim de sırtına peçete koyalım. Hasta olursun yoksa." "Daha çok pisliksin ve gıcıksın, Eslem. Hem beni bu hale sen getiriyorsun hem de 'hasta olursun' diyorsun." Daha çok sırıttı. Böyle gıcıklıkları çok olmazdı ama gıcıklığı tutunca en güzelinden insanı çıldırtırdı. "Siz gidin ben çantamı alıp geliyorum." "Tamam." dedi Eslem. Beni kolumdan tutup sürüklemeye başlayınca sırtımdaki kar biraz daha aşağı indi ve "Dur..." şeklinde bir inleme çıktı dudaklarımdan. Erimiyordu da manyak kar! İçimde bir o yana bir bu yana gidiyordu. Ben o kar parçası yüzünden burada can çekişiyorum. Kar olduğundan da şüpheliyim zaten. Buzul parçası da olabilirdi. Yine sırıtarak konuşmaya başladı, Eslem. "Ama böyle yaparsan daha çok üşürsün." "Of." Eslem'e hızlıca bir of çektikten sonra kendimi hafifçe düzlemeye çalışarak yürümeye başladım. Gizem'de yanımıza gelmişti. Can çekişerek yürüdüğüm sırada Eslem telefonunu çıkardı. Bir şeyler yapıp tekrar çantasına koydu. Biz de kafeye gelmiş bulunuyorduk. İçeridekilere rezil olmamak için kendimi biraz düzeltmeyi denedim ama kar tekrardan biraz daha aşağı kayınca kendimi sadece felçli halimden sırtımda akrep varmış moduna getirebildim. Bu da iyi bir şeydi. Kapıdan içeri girdiğimde gözlerin üzerimde olmaması daha da iyi bir şeydi. Eslem, sırtımdaki karı alıp sırtıma peçete koyduğunda gerçekten rahatlamıştım. Şükür ki artık normal bir insan pozisyonunda yürüyordum. "Sırtındaki peçete kaymasın, dikkat et." "Söz veremem, kayabilir." diyerek Gizem'e döndüm. Salak gibi çantamı almamıştım. O yüzden de makyajımı tazeleyemiyordum. Gerçi bu çantayı alsan sıkıntı, almasan sıkıntı. Her türlü dert! O derdin sebebinden dolayı da şimdi Gizem'den dilenecektim. Makyaj malzemesi dileneni de ilk kez gördüm. Sussana sen! Her şeye maydanoz oluyorsun. Benim işim o zaten. İşine biraz ara ver o zaman, yıllık izne falan çık. Yorulmuyor musun? Yoo... İşimi severek ve isteyerek yapıyorum. Bu da beni yormuyor. Aman, tamam! Yeteri kadar uğraştın benimle, işin bitti. Şimdilik... Beni asla rahat bırakmayacak olan iç sesime güzel bir sabır çektikten sonra ellerimi saçlarımdan çekip Gizem'e döndüm. Deli gibi görünmemek için iç sesimle konuşurken saçlarımla falan uğraşıyordum. "El kremin var mı?" Hava soğuktu. Ellerim çatlasın istemezdim. "Vardır herhalde yaa... Şu cüzdanın içine bak." diyerek gözüyle lavabonun yanındaki mermerin üzerinde duran makyaj çantasını gösterdi. Hemen makyaj çantasını elime alıp içine baktım. El kremi vardı ama azdı. Gizem'e sorma gereği duydum. "Gizo, az kalmış bu, sen kullanır mısın?" Lavabonun kenarındaki mermerlerin üzerine baktı. Makyaj malzemelerini biraz dağıtmıştı. Eline bir krem aldı. "Bu var Kardel'im, bunu kullanırım ben. Çilekliymiş zaten." "Tamam" der gibi kafamı salladım ve kremi açıp elime sürmeye başladım. Ben kremi sürerken Eslem yanıma gelip bir krem daha aldı. "Krem kremdir, niye el veya yüz kremi olmasını önemsiyorsunuz?" diyerek aldığı kremi o da eline sürmeye başladı. Elini bitirdikten sonra fazla kalan kısmı bu sefer de yüzüne sürmeye başladı. Yüzünde makyaj olsa şu an bitmişti. Ölü zannederdim şahsen. Ama şükür ki makyaj sürmeyi sevmeyen bir elemandı kendisi. Yüzüne krem sürerken uyguladığı tarifeyi bizim yüzümüze uygulasak benim yüzüm yamulurdu, Gizem'in yüzü feci halde Fadime'nin düğününe dönerdi. Tuvaletten krem sürme merasimimizi tamamladıktan sonra çıktık. Yolda ilerlerken "Atalay'a bizi beklemesinler, kaysınlar diye mesaj atmıştım, direkt onların yanına gidelim." "Tamam." diyerek ilerlemeye devam ettim. Atalayların olduğu yere geldiğimizde Atalay bir kızağın üstüne oturmuş, bekliyor. Ata'yı ise göremiyordum. Büyük ihtimalle kaymaya gitmişti. Atalay bizi gördüğünde ayağa kalktı. Aramızda beş altı adım kadar yer varken durduk. "Sen niye buradasın? Kaysana." dedim. "Sizi bekledim, hadi gidelim." deyip kızakla beraber kaymak için çıkılan yokuştan çıkmaya başladı. Biz de arkasından çıkmaya başladık. Yaklaşık bir saat kaydıktan sonra yorulduğumuzu fark edip kendimizi kafeye attık. Birer çay içtikten sonra tekrar dışarı çıkıp ne yapacağımızı konuşurken Gizem'den aldığım telefonla uğraşıyordum. Tabii telefon birden elimden kaybolunca bocaladım. Kafamı kaldırdığımda Ata'nın bana sırıtarak göz kırptığını gördüm. Deliydi. Yayını açacaktı muhtemelen. Şimdiye kadar durması bile şaşırtıcı bir gerçekti çünkü. Çok takmadan bizimkilerin konuşmalarına döndüm. "Bence kar topu oynayalım." dedi Eslem. Yine bizi şamarlamasına asla izin veremezdim. Ne insaf ne vicdan oluyordu kar topu oynarken Eslem'de. Bir de yanında Atalay'ı görmek istemezdim. Bizi şamarlamaz, etlerimizi ayırır çiğ çiğ yerlerdi. En kötüsü de bunları canlı canlı bize uygulayacak olmalarıydı. İşte bu yüzden "Kardan adam yapalım." diye aklıma ilk gelen minnoş düşünceyi ortalığa savuruverdim. "Evet, evet. Bence de kardan adam yapalım." dedi Gizem beni destekleyerek. "Daha sağlıklı olur." Bu düşüncesinde de ben onu destekliyordum. Bence de daha sağlıklı olurdu. "Ben de oyumu kardan adamdan yana kullanıyorum." diyerek bizi sevindirdi Ata. Bazı sevimli kar taneleri tarafından dövüldüğümüzü bilmese de olurdu. Sevindirmesi yetti. Bizim derin bir oh çekmemize ve ortalıklara sıcak tebessüm dağıtmamıza neden olduğunu da bilmese de olurdu. "Üçe iki o zaman. İlk önce kardan adam." diyerek direkt sonucu açıkladı Atalay. "Nereye yapıyoruz?" Hepimiz etrafa göz gezdirdik. "Şurası olur gibi, çok insan yok." Dediğim yere baktılar. Gözümle gösterdiğim yerde gerçekten de daha seyrek insan vardı ama yine de yayın açabileceğimiz kadar uygun değildi. "Şurası daha sakin." Diyen Eslem'in baktığı yere baktık. Normal alana biraz uzaktı ama yine de gerçekten daha az insancık vardı. Zaten biz oraya varana kadar gitmişlerdi bile. Sıkıntı yoktu. Gelir gelmez gelenekselleşen kardan adam yapma eylemine geçmiştik. Aslında amaç kardelen aramaktı, bu yüzden kardan adamı bir sonraki gelişimizde yaparız diye düşünmüştüm ama şimdi de yaptığımız fena olmamıştı. O kadar eğlenceyi bu kadar yol gelmişken haketmiştik bence. Herkes kendi kardan adamını yapıyordu ilk turda. Sonra hep beraber bir tane daha yapıyorduk. Birinci tura başlamış, herkes tatlı bir sohbet eşliğinde ilk yuvarlağını büyütmeye başlamıştı ki Ata'nın telefonu çaldı. Ata telefonu açmaya gittiğinde Gizem durup telefonunu çıkarttı. Bense kar topumu Atalay'ın devasa biçimde yaptığı kar topunun yanına yuvarlıyordum. Daha doğrusu yuvarlamaya çalışıyordum. İttirmekten yorulmuştum. Zaten bir işe yaradığı da yoktu çabamın. Öylece duruyordu. Yanıma bir çift el gelip ittirmeye başlayınca birden korktum ama Atalay olduğunu görünce içim rahatladı. Küçümser bir gülüşle bakıyordu. Tabii bende onun dağ gibi olan kaslarından yoktu. Bir müzik sesi kulağıma iliştiğinde arkamı dönüp birkaç adım attım. Atalay koyardı koca kar topumu yerine. Gizem müzik açmıştı. Kendi müziklerindendi. "Ben de 'Eksik şey ne?' diyordum..." diyemeden sözümün devamını Ata aldı. Durmayıp yayını açmıştı. "Neymiş, Kardelen?" Yayını açan Ata'yı gören Gizem bir tık üzülmüşe benziyordu. Yüzü hafifçe düşmüştü. Biraz yüzünü güldürmek amacıyla "Tabii ki de Gizem Yıldız'ın müzikleri," dedim. Regl döneminde olabilirdi. Zira normalde böyle bir şeye yüzünü düşünmezdi. Hatta Ata'nın yanına gider yayına canlılık katardı. "Gizem'in yüzünü güldürme" adlı operasyon tamamlandığına göre kardan adamımın ikinci bölümünü yapmaya başlayabilirdim. Yere eğilip kardan adamımın ikinci bölümünü oluşturacak olan minik bir kar topu yaptım. Yuvarlamaya başladığımda Gizem'e kısa bir bakış attım. Güldürmeyi başarmıştık. "Yalnız," dedi Eslem bizi uyarıcı bir tonda. "Biz bu kardan adamlara ne takacağız kaş, göz yerine?" Evet, bir işin sonunu düşünmeden işe başlarsak böyle olurdu. Aferin, bize. "Onu da kardan yaparız." dedi Ata. Zaten kardan başka seçeneğimiz de yok gibi görünüyordu. Benim aklıma bir şey gelmiyordu. Diğerlerinden de fikir çıkmadığına göre elimizde bol bulunan kara mecburduk. "Aklına başka bir şey gelen var mı?" diyerekten son ümit kırıntılarımı sundum etrafa. Yoksa zaten kardan olan adamımızı tekrar karla süsleyecektik. "Yok, ama bu seferki değişiklik de bu olsun. Herkes kendi kardan adamına farklı malzemeler bularak yapsın." dedi Gizem. Olumsuz bir durumu böyle fırsata çevirmek bizim elimizdeydi. Zaten çetemle bu yüzden ünlü olmuştuk. Olumsuz durumları komik fırsatlara çevirerek. "Mantıklı," derken kar topumun büyüdüğünü fark ettim. Ellerimi koca kar topundan çekip başımı kaldırdım. Atalay'ı arıyordum kar topumu diğerinin üzerine koyması için. Daha zor ittirebildiğim kar topunu kaldırıp diğerinin üzerine koyamazdım. "Atalay." demem yetti bana yardım etmesi için. Gelip koydu. Ben de bakıp düşündüm. İki kat kar topu yeter miydi? Üçüncüyü de yapsa mıydım? "Kardel, kardan adama bakıp bakıp ne düşünüyorsun?" Elinde telefonumla birlikte bana gelen Ata delirdiğimi zannedebilirdi. "Delirmedim merak etme, kardan adama üçüncü katı çıksam mı diye düşünüyorum." Ata'ya döndüm. O da az önce benim baktığım gibi kardan adama baktı. Boyu ne kısa ne uzun olan önümüzdeki kar yığınına bakıyorduk. "Yap bir tane daha. Ama küçük olsun. Çıkılır buna bir kat daha." Derin düşüncelerin sonunda bu karara varmıştı demek ki, Ata. "Ne kat çıkmakmış be. Sanki binaya kaçak kat çıkıyorsunuz." Eslem'in bu dediğine içimiz çıkana kadar gülmüş olabiliriz. Çünkü bizim gülüşümüze çevredeki birkaç insan da gülerek geçmişti. Ben ise top yuvarlamaktan yorulduğum için Ata'nın elindeki telefonuma uzanarak "Biraz ben alayım telefonu, yoruldum. Hem sen de kendi kardan adamına devam edersin." dedim. İlk kar topunu yarıda bırakmıştı. Telefonu elime aldığımda takipçilerimi özlediğimi fark ettim. Çok büyük bir kitle olmasalar da seviyordum onları. Son iki yıldır yavaş yavaş bu hale gelmiştim ve artık yavaştan ünlüler dünyasına adım attığımı hissediyordum. Gizem gibi acemi ve yeniydim bu dünyaya karşı, çoğu şeyi bilmiyordum. Zaten o kadar da bilmek istemiyordum. "Evet," dedim son hecesini uzatarak, yayına doğru. "Bende size herkesin kardan adamlarının nasıl gittiğini göstereyim." Koşa koşa en baştaki Eslem'in yanına gittim. Az önceki dediği kardan adamın kaşına ve gözüne ne koyacağını arıyor gibiydi. Güldüm.Geçen on beş dakikada Eslem'in, Gizem'in, Ata'nın ve Atalay'ın kardan adamlarını gösterdim. Az sonra kardan adamını bitiren Gizem aldı telefonu elimden. Ben de tekrar kardan adamıma devam ettim. Bitince ikinci turda hep beraber yaptığımız kardan adama geçtik. Onu da yapınca kendimizi ikinci defa kafeye attık. Yorulmuştuk. Zaten enerjimizi biraz daha harcarsak nah o kardeleni buluruz gibi geliyordu ama hadi bakalım. Sıcak çikolatamdan bir yudum alırken yaptığımız kardan adamları çekip gösteren Ata'nın telefonuna baktım. Dudaklarımı bardaktan çekip "Benimki yamulmuş baksanıza." dedim. Gerçekten de kollarının biri yukarıda biri aşağıdaydı. Çok az bir bozukluk vardı. O kadar da uğraşmıştım halbuki düz olması için. "Benimkinin de neresinin neresi olduğu belli olmuyor, kardan adama kardan bir şeyler yaparsam olacağı o." Ata'nın kardan adamına baktım. Evet, ne olduğu belli olmayan iki koca kartopuna benziyordu. "Hayret, bu sefer azarlama görevi üstüme kalmadı." Masayı büyük bir kahkaha sardı her zamanki gibi. Atalay yine modundaydı. Sıcak çikolatamdan bir yudum daha almak için bardağı elime aldığımda bittiğini fark ettim. Bardağı masaya koyup tekrar bizimkilere döndüm. "Benimki çok güzel sanki. Bakın, ölü gibi gözlerine dallarla çarpı işareti koymuşum. Sizinkiler benimkinden iyi." diyerek telefondaki fotoğrafı parmaklarıyla büyütüp kendi kardan adamı görünecek şekilde bırakmıştı Eslem. "Seninkinin gözleri var en azından. Benimkinin gözü bile yok." Dedi Gizem. "Hatta hiçbir şeyi yok." Bu seferde Gizem kendi kardan adamına götürdü Eslem'in büyüttüğü fotoğrafı. Onun kardan adamı da Ata'nınkinden farksızdı. Sadece Ata kardan bir şeyler yapmaya uğraşmış, Gizem'se neyden yapacağını bulamayınca öylece bırakmıştı. Ama fotoğrafta ikisininki de aynı görünüyordu. Tek fark, Ata'nın kardan adamında kol olmasıydı. Atalay'a döndü bakışlarım. Sessizce Atayla beraber gülüyorlardı Eslemle Gizem'in haline. Zaten ben de kendimi gülmemek için zor tutuyordum. Sırıttım. "Seninkinin de ne olduğu belli değil işte. Benimki gibi ölü mü? Oyunlardaki ölmüş karakterlerin üzerine böyle işaretler koyuyorlar. Kardan adamların mı?" Umut'un oynadığı oyunlardan olsa gerek bildiği bilgiyi böyle söyleyince sırıtışım kıkırtıya dönüştü ama duruma el koymazsam rezil olacağımızın farkına vardığımdan hızlıca ifademi toplamaya çalışıp "Kavganızı sonra yapın, dikkat çekiyoruz." dedim. Eslem oturduğu sandalyede duruşunu düzeltip sustu hep yaptığı gibi. Gizem'se normal bir konu konuşuluyormuş gibi etrafa gülücükler saçmaya başlamıştı bile. Hepimiz kardeş gibiydik ama daha önce tanıştıklarından onların bağı daha güçlüydü. Kavga etmeleri, didişmeleri bunu gösteriyordu. Eslem, hepimiz için özeldi. Çok güzel arkadaşlık, kardeşlik, dostluk yapardı. Ama Gizem için başka bir özeldi... Belki de tam psikolojik bir anında Gizem'in yanında durduğu için, onu anlamaya çalıştığı için olabilirdi. Bilemiyordum. Çok kurcalamamıştım bu durumu Gizem'in yarasına dokunmamak için ama Gizemle yalnız kaldığımızda anlattıklarına dayanıyordu düşüncelerim. Ata ve Atalay'a döndüm. Hâlâ gülüyorlardı. Yüzümdeki gülümsemeyle beraber aklıma gelen amacımızla konuşmaya başladım. Artık gitmemiz gerekiyordu. "Haydi gidelim artık kardelen aramaya. Bayağı eğlendirdim sizi bugün." Hevesle söylediğim şeye "Daha çaylarımız bitmedi." şeklinde bir cevap alınca yüzüm düştü. Sinirlenince kırıcı oluyordu Eslem. Gitmemize son çare olan Ata'ya çevirdim bakışlarımı. Eslem'de olan bakışlarını bana çevirince yardım ister gibi baktım. İnşallah bakışımı anlardı. Bakışlarını önünde duran bardağına çevirdiğinde ben de bardağa baktım. Bardağındaki çayı görebileceğim kadar çoktu. Yükselen buharlarına da bakacak olursak bayağı da sıcaktı. Bir süre çaydan yükselen buhara daldığım sırada Ata bardağı tutup çayından birkaç yudum aldığında bardağı geri bırakmadı. Dudağından bardağı çekmediğinde birkaç yudum değil de çayı bitirmeye çalıştığının anca farkına varmıştım. "Çaylar bitti, haydi gidelim." dediğinde sevindim. Mutluluğumun göstergesi olarak güldüğümde ayağa kalkmış çay sebebiyle haşlanmış ağzını serinletmeye çalışıyordu. Arkadaşlık buydu! Valla da billa da buydu! Biraz uğraş sonunda Atayla birlikte bizimkileri ikna edip masadan kaldırdık. Kafeden çıkıp Eslem'in isteği ve Atalay'ın desteği üzerine yukarılara gittik. Yarım saatte bir bulunduğumuz konumda oynamalar yaparak aramaya devam ediyorduk. Ta ki Gizem, "Bir buçuk saat olmuş, ben bittim!" deyip muhabbete baltayla girene kadar. "O kadar olmuş mu?" dedi Ata şaşkınlıkla yayına doğru. Yine o açmıştı yayını. "Olmuş demek ki." Önündeki ağacın dibine baktı Atalay. O diğer tarafa dönerken Eslem konuştu. "Zaman ne çabuk geçmiş konuşunca." Gizem hariç hepsi kardelen aramaya devam ederken bulmamıza dair kalan minik bir umut hissini değerlendirmek üzere Gizem'i ikna etmeye çalıştım. "Gizo," dedim sesim gitsin diye hafifçe bağırarak. "Hadi bu sefer de dayan. Son tur olsun." Bir şeyi yaparsak hep beraber yaptığımız için birisi yapmayında diğerleri de otomatikman diskalifiye oluyordu. "Tamam." der gibi kafasını salladı ama sadece gibiydi. Cevabı "Hayır." da olabilirdi. Anlamamıştım. Anlamadığım halde önüme dönüp devam ettim işime. Bana on beş dakika gibi gelen bir süre daha aradık. Artık bulamayacağımızı kabullenmiş ben gitmek istemiştim. Onları bu kadar yormaya bile hakkım yoktu aslında. Ama yapacak bir şey yoktu. Zaten o kadar nadir bulunan bir çiçeği gelip de rasgele bir insan evladı olarak bulmamızı beklemem saçmaydı. Atalay'ın arabasına ilerlerken Ata yayını kapatmış arkamda ilerliyor, diğerleri de önümden ilerliyordu. Yanıma gelip telefonumu verince aklıma kafede ben üzüldüm diye ağzını haşlaması geldi. "Ata," "Efendim, Kardel'im." dedi gülerek. "Sabah kafede ağzını benim için yaktın." dedim aslında sabah olmayan olayı tatlı bir şekilde anlatmaya çalışırken. "Kusura bakma olur mu?" Sırıtarak "Arkadaş için çiğ tavuk bile yenir." dedi. "Senden adam olmaz." dercesine baktım. Karşılık olarak elimi tutup ileri doğru çekiştirdi. Arabaya götürüyordu. Arabanın yanına geldiğimizde kapımı açtı. "Yine başlıyor hanımefendi ve beyefendi." dediğini duydum Atalay'ın. Ama işime devam ettim. Tiyatro oyuncusuydum ben, mimiklerimi iyi kullanmam gerekiyordu. Ama kıkırdamadan da edemedim. "Teşekkür ederim Beyefendi." dedim kıkırtılarımın arasında. "Teşekküre gerek yok Hanımefendi." Ben kıkırdayınca gülüşü büyüdü. "Teşekküre sizinle konuşabilmem için gerek var Beyefendi." dedim son olarak. Arabaya bindiğimde kapımı Ata kapattı. Eve gittiğimde güzel bir duşun ardından Bahar Sultan'ın altın gününden kalma böreklerinden yedim. Tabii ki bir takım hala sorularını cevaplayarak... 🕊🌸 İnşallah bu destan kadar bölümü sıkılmadan ve keyifle okumuşsunuzdur. Oylamayı unutmayın millet! |
0% |