5. Bölüm

4. Bölüm

Gecenin Sessizliği
gecenin_sessizligi

*Emre Kerem Öztürk*

Onu kafeteryaya getirdiğimde Kaan tek başına oturmuş çay içiyordu. Bizi görünce sırıtmaya başladı. Kaan fazla imalıydı. İmasını görmezden gelip Asel’i bir masaya oturttum. Kendi içimde ona Asel diyecektim.

“Ne içmek istersin?” Diye sordum. Gülümseyip çayın yeterli olduğunu söyledi. Çay alıp masaya geri oturduğumda ellerimi masanın üzerinde birleştirerek bakışlarımı ona diktim. Anlatmasını bekliyordum. İlk günden samimiyetimiz fazlaydı belki, fakat kabul etmeliyim ki Asel’de beni çeken bir şeyler vardı. Derin bir nefes aldı ilk önce.

“Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum o yüzden bodoslama dalacağım konuya.” Kafamı onaylarcasına salladım. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra kulağımı ona verdim.

“8 yaşındaydım. Babam ilk kez bana dokunduğunda.” Gözlerini kapattı. Sanki o an gözlerinin önüne gelmişti. Acı çekiyordu.

“Anlamadım ilk önce, çok küçüktüm çünkü. Bana hep seni sevdiğimi gösteriyorum güzel kızım derdi. İnanırdım, garipsemezdim. Büyüyünce anladım bunun istismar olduğunu.” Sol gözünden bir damla yaş ona ihanet edercesine aktı.

“Kaç yaşına kadar devam etti?” Kısık sesimle ve çatılı kaşlarımla sorduğum soruya gözleri kapalı cevap verdi.

“On altı. Annem farkındaydı her şeyin. Babam alkolikti. Dövüyordu. Bedenimin çeşitli yerlerinde kemer ve sigara izleri var. Ne kadar büyüsem de o izler hep kaldı orada.” Kalbimin acıdığını hissettim. Ağır şeylerdi bunlar.

“Erken büyümek zorunda kaldım. Ya bir insan on bir yaşında babasına karşı gelmez mi? Ben bana olanları kabullendim. Döverken bile sesim çıkmıyordu. Her şeye boyun eğerdim. Çünkü boyun eğmezse işkenceye kadar giderdi.” Gözyaşları yanaklarını ıslatırken, benim kaşlarım çatıldı. İşkence derken?

“İşkence olayını açabilir misin?” Sesim artık fısıltıdan ibaretti.

“Emre, çok şey istiyorsun.” Güldü. Ama acı dolu bir tebessümdü. Dikkatli bakan herkes bunu anlayabilirdi. Acılarının üstünü gülerek kapatmaya çalışıyordu.

“Evimizde bir oda bomboştu. Oraya kapatırdı babam. Bazen beni, bazen Ege’yi. Ege karanlıktan çok korkardı. Beni odaya kapatınca bir hafta çıkarmazdı. Açlıktan veya susuzluktan bayılırsam acıyıp çıkartırdı. 1 hafta boyunca istediği gibi bana dokunurdu. Sonrasında odada sigara yakardı. Benim astımım var biliyor musun? Bunu bilmesine rağmen yakardı. Boğulurdum odanın içinde. Her öksürüşümde kızım kemerle döverdi. Sonra o yaktığı sigaraları bedenimde söndürürdü.”

Kıpkırmızı gözlerle ayağa kalktı. Ne yapacağını merak ederken tişörtünün eteğini kaldırıp göbeğinin birazını açıkta bıraktı. İzi hala belli olan bir yanık iziydi. Gözlerime yaşların gittiğini hissettim. Geri göndermeye çabaladım yaşları. Arkasını dönüp sırtının çoğunluğunu açtı. Hatta o kadar açtı ki, sütyen kopçası bile görülüyordu. Etrafıma baktığımda sadece Kaan ve birkaç askerin daha olduğunu gördüm. Panikle fakat yavaş bir şekilde tişörtünün eteğini indirirken yara izlerine ufak hareketlerle dokunmuştum. Dokunuşumla bedeninin kaskatı kesildiğini hissettim. Geri oturdu kalktığı yere. Anlatmaya devam etti.

“17 yaşımda annem artık Ege ve beni bir gece kaçırdı. Dayıma haber vermiş. Arabasıyla kaçtık. Bir süre onlarda kaldık. Annem çalıştı, ben çalıştım ama hiçbirini Ege’ye belli etmemeye çalıştık. O okuluna odaklanmalıydı çünkü. Hallettik bir şekilde. Sonrasında buraya geldik işte.” Anlattıklarıyla kanım dondu. Hangi baba, ailesine bunu yapardı?

“Annen İstanbul’da mı?” Kafasını salladı.

“Hayır. O, İzmir’de kalıyor. Annem bu sekiz yıl içinde evlendi. Evlendikten sonra Sadık abiyle aynı evde kalmak istemedik. Annem için iyi bir eş olabilirdi ancak bizim babamız hiç olmamıştı, hiç de olmayacaktı. Ege okul için geldi. Bende onu yalnız bırakmak istemedim.” Kafamı anlarcasına salladım. Asel’in telefonu çalmaya başladı. Ben düşüncelerimle baş başa kalırken o telefonunu cevapladı.

*Asel Derin Kuyucu*

Anlattıklarımdan sonra derin bir nefes alıp gözyaşlarımı sildim. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra telefon çalmaya başladı. Ege arıyordu.

“Efendim bir tanem.”

“Abla beni almıyorlar, görüş saatleri değilmiş! Hapishanede miyiz yahu?” Kıkırdadım. Emre’ye döndüm.

“Emre, Ege’yi almıyorlarmış.”

“Yüzbaşı Emre Kerem Öztürk’ün misafiri olduğunu söylesin.” Kendinden emin kurduğu cümleyle titredim. Sebebi bilinmiyordu.

“Duydun mu?” diye sordum Ege’ye.

“Emre kim be? Sen oraya Aleyna ablayı görmeye gitmen gerekmiyor muydu?” Sesindeki öfke kırıntısını hissettim. Kıskanç kardeş rollenmeleri…

“Uzatma da dediğimi yap. Kafeteryada bekliyoruz.” Homurdanmalarını duyduktan sonra telefonu kapattım. Yaklaşık on dakika sonra Ege yanımıza damladı. Beni öpüp sahiplenircesine sarıldıktan sonra Emre’ye göz devirdi. Bu çocuğun derdi neydi? Emre alay edercesine gülmüştü. Utançtan masanın altına girebilirdim şu an.

“Canımı içi.” Dedim sinirle gülerek ensesine vurup. Sırıttı psikopat.

“Tanıştırayım Ege.” Emre’ye göstermiştim.

“Emre Kerem.” Emre, Ege’ye elini uzattı. Ege yüzünü ekşiterek parmaklarının ucuyla elini sıktı. Emre’ye gülümserken, Ege’nin karnına sert bir şekilde dirseğimi geçirince inledi.

“Ben Aleyna’nın yanına gidiyorum. Mümkünse birbirinizi vurmamaya çalışın.” Deyip kapıya doğru yürüdüm.

“Derin.”

“Abla!”

Aynı anda bana seslenmeleriyle onlara döndüm.

“Kaan, seni Aleyna’nın yanına götürsün.” Başımı hayır anlamında salladım.

“Gerek yok. Öncesinde lavaboya uğramam gerek.” Memnuniyetsiz bir şekilde başını salladıktan sonra Ege’ye baktım. Çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Bakışlarını Emre’ye çevirdikten sonra onlara arkamı döndüm.

“Götüne kurşun sıkayım da gör sen!” Ege’nin cümlesiyle, kocaman açılmış gözlerle arkaya döndüm. Emre de benim gibi bakıyordu.

“Ege! Bir daha küfür duymayacağım.” Sinirle ona bakıyordum.

“Gittin sandım, özür dilerim.” Ellerini teslim olurcasına kaldırdı. Küfürden hazzetmezdim. Gözlerimi devirip bu sefer gerçekten dışarı çıktım. Koridorda gezerken şıp şıp sesi geldi bir odadan. Lavabonun orada olacağını düşünerek odaya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda yerde oturan adamın çıplak göğsünden yere damlayan kanla buz kestim. Adam bana, ben ona bakıyordum.

“Yardım edin lütfen.” Bozuk Türkçesiyle konuşmuştu. Terörist olduğunu anlamıştım fakat sanki ayaklarım buraya mıhlanmıştı. Gözlerim donmuş bir şekilde onun göğsüne bakarken ne zaman eline aldığını anlamadığım cam sürahiyi bana fırlattı. Sürahi hem üstümü ıslatıp hem de bedenimi çizmişti. Koluma ufak ufak camlar battığını hissediyordum. Üstüm sırılsıklamdı. Bir çığlık attım canımın acısıyla. Birkaç askerin geldiğini gördüm.

“Emre Komutanı çağırın. Hemen!” Ses tanıdıktı fakat kim olduğunu kestiremedim. Bilincimin yerinde olduğunu zannetmiyordum. Yaklaşık beş dakika sonra Emre’nin sesini işittim.

“Asel.” Yanıma gelince ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Neden böyle kötü olmuştum bilmiyordum. Aklım babam gelmişti. O adamı görünce de bir hafta boyunca o soğuk karanlık depoda neler çektiğim.

“Reviri hazırlasınlar. İyi değil!” Bağırıyordu fakat ne dediğini duyamıyordum. Yanımda Ege’nin tedirgin seslerini duyuyordum. Elimi tutuyordu. Korkmuştu.

“Beni bir daha bırakamazsın. Yalvarırım kendine gel abla. Korkuyorum.” Tepki veremiyordum fakat duyabiliyordum. Küçük bir çocuktu sanki karşımdaki. Konuşamadım fakat duyabildiğimi göstermek amacıyla Emre’nin göğsüne sindim. Burnuma yoğun bir şekilde barut ve kül kokusu geldi. Sigara kokusuna benziyordu.

Bir sedyeye bırakıldığımı idrak ettim. Gözlerime tutulan ışıklardan sonra bilincimin kapandığı algıladığım son şeydi…

*Emre Kerem Öztürk*

“Öldüreceğim o piçi, bırak beni!” diye gürledim beni tutan Kaan ve Burak’a.

“Emre! Siktirtme bana şimdi rütbeyi. Rahat dur.” Sakin kalmalıydım. Asel’i geçtim, kimseye sürahi atacak haddi nereden bulmuştu?

“Bırakın beni. Sakinim şu an.” Sakinleşmeye çalışıyordum.

“Kendi can güvenliğiniz için bu it ölene kadar Emre Komutanım dan uzak durun beyler.” Ters bakışlarımı Serkan’a diktim.

“Derin!” diye bir çığlık koptuğunda gözlerimi koridorun sonuna çevirdim. Aleyna ıslak kırmızı gözlerle buraya koşuyordu. At kuyruğu yaptığı siyah saçları bembeyaz yüzüne çarpıp görüşünü engelliyordu.

“Derin nerede?” Artık çığlık atıyordu.

“Aleyna! Bağırma, revirde şu an Derin.”

“Nerede o piç, öldüreceğim onu!” Adum itinin olduğu odaya doğru koşmaya başladı.

“Ya bir durun yerinizde! Emre Komutanım ayrı, sen ayrı. Bir rahat dur kızım yerinde.” Serkan onu belinden tutmuş yanımıza doğru çekiştiriyordu.

“Serkan! Bırak beni.”

“Aleyna! Uslu dur.” Başını salladı Aleyna. Serkan onu bıraktıktan sonra yanıma geldi.

“Asel’i anlattı mı size komutanım?” Acı içinde başımı salladım.

“Onun yaşadıkları gelmiştir aklına. O çocukluğunu karanlık soğuk bir depoda geçirdi komutanım. Kendini gördü ona bakınca. Onun için bizi telaşlandırdı. Önemli bir şeyi yok, yok değil mi?”

“Hayır Aleyna. Derin nelerin üstünden gelmiş, bunun mu üstesinden gelemeyecek. Uyuyormuş gibi düşünelim. Dinleniyor sadece.” Başını salladı gözyaşları içinde. Bekledik. Elimizden hiçbir şey gelmediği için onun kendine gelmesini bekledik.

*Asel Derin Kuyucu*

“Baba yapma.”

“Bir daha konuş, cesedini çıkartırım buradan!” Daha hızlı vurdu elindeki kemerle sırtıma.

Ard arda sırtıma vurdu kemerle. Canımın acısından nefes dahi alamıyordum. Kemeri kenara bırakıp dizlerimin üzerine yerleşti. Kazağımı tutup çıkardı önce. Sonrasında eli pantolonumun düğmesine gitti. Onu da çıkardıktan sonra bedenimi süzdü sırıtışla. Beni böyle mi seviyordu? Rahatsız oluyordum onun bana dokunmasından. Yine o karanlık odadaydık. Babam yine dokunuyordu. O gün bir çığlık attım babamın boynumu öpmesiyle. O masum kızın çığlığına kimse karşılık vermedi. Bir çığlık koptu o gün. Babası tarafından istismara uğrayan on bir yaşındaki kız çocuğunun acı dolu çığlığı.

*

Yavaş yavaş açmaya çalışıyordum gözlerimi. Neden burada olduğumu sorgularken aklıma gelenlerle durdum. O adam o soğuk ve karanlık odada işkence görüyordu. Hakketmesine rağmen o güne gitti aklım.

“Derin, iyi misin?” Yanımda duran Ege ve Aleyna’ya çevirdim gözlerimi.

“Eve gitmek istiyorum.” Sesim sandığımın aksine kısık ve oldukça güçsüz çıkmıştı. Ege ağzını açacakken Aleyna kolundan tutup onu kaldırdı.

“Ege, Emre Komutana haber verir misin?” Başını sallayıp odadan çıktı Ege. Çantamı aldıktan sonra bende çıktım. Arkamdan da Aleyna.

“Sizi bırakayım.” Emre’nin sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Reddetmedim ama kabulde etmedim. Arabasının kilidini açıp benim için ön kapıyı açtı. Arka kapıyı kendim açıp oturduktan sonra ön koltuğa Ege, yanıma ise Aleyna oturmuştu. Görevde yaralandığı için bir hafta izin kullanacağını söylemişti. Kafamı cama yaslayıp gözlerimi dinlendirmeye karar verdim. Uyumadan önce algıladığım tek şey radyodan çalan Depresyon Güzelim şarkısıydı.

***

Helloo! Yine benn. Kurgu çok ani gelişiyor artık. Yavaş yavaş karakterler aralarında ki çekimi hissetmeye başlıyor. Kurgumu severseniz oy vermeyi unutmayın lütfenn. Görüşmek üzeree!

Bölüm : 02.10.2024 21:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...