@geceninhisleri15
|
3. Bölüm: Sessizlik ve Çöküş Günler, haftalara dönüştükçe Eflan’la Gökçe arasındaki belirsizlik ağırlaşmaya başlamıştı. Gökçe, Eflan’ın ona bir mesaj atmasını, bir işaret vermesini bekliyor, ama o mesaj bir türlü gelmiyordu. O geceki buluşmadan sonra Eflan sanki yok olmuştu. Gökçe her geçen gün biraz daha içine kapanıyor, kafasında sürekli aynı sorular dönüp duruyordu. Bir gün, tüm cesaretini toplayıp Eflan’a mesaj attı: “Nasılsın? Biraz konuşabilir miyiz?” Kalbi hızla atıyordu. Bir süre telefonu elinde tuttu, ekrana boş gözlerle baktı. Yanıt gelmiyordu. Zaman geçtikçe içindeki umut yerini bir tür çaresizliğe bıraktı. Mesajı gönderdiği günden sonra geçen her dakika, Eflan’ı kaybettiği hissini daha da derinleştiriyordu. Gökçe, bu sessizlik karşısında yavaşça çökmeye başladığını fark etti. Kendini sürekli yetersiz hissediyordu. Eflan’ın ona neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordu, ama hiçbir açıklama bulamıyordu. Psikiyatristiyle yaptığı konuşmalarda da Eflan’dan sık sık bahsetmeye başlamıştı. Eflan’ın sessizliği ve belirsizliği, Gökçe’nin zihninde büyük bir boşluk yaratmıştı. Psikiyatrist: “Eflan’la ilişkinizde en çok neyi zor buluyorsunuz, Gökçe?” Gökçe: “Onun ne düşündüğünü asla bilemiyorum. Bir gün bana yakın, diğer gün tamamen uzak. Bu gelgitler beni bitiriyor. Sanki ne yaparsam yapayım, hep bir adım geride kalıyorum.” Psikiyatrist sessiz kaldı, notlarını aldıktan sonra başını kaldırıp Gökçe’ye baktı. “Peki, siz ne istiyorsunuz bu ilişkiden? Eflan size ne veriyor?” Bu soru Gökçe’yi vurmuştu. Ne istiyordu gerçekten? Tek düşündüğü şey, Eflan’ın ona daha fazla zaman ayırması, onu sevmesi, ilgilenmesiydi. Ama bu gerçekten yetiyor muydu? Sessizlik, her ikisinin arasında bir duvar gibi duruyor, Gökçe’nin Eflan’ı tamamen tanımasına engel oluyordu. Eflan’ın uzak davranışları, Gökçe’nin hayatında her şeyi etkiliyordu. İşine odaklanamıyor, arkadaşlarıyla buluşmalarında bile sürekli düşüncelere dalıyordu. Yağmur, onun bu durumunu fark etmişti. Bir akşam Gökçe’yi bir kafeye davet etti, biraz kafa dağıtmak için. Ama Gökçe, Yağmur’un konuşmalarına odaklanamıyor, kafasında sürekli Eflan’ı düşünüyordu. Yağmur: “Gökçe, ne zamandır böyle sessizsin. Eflan’la ilgili mi yine? Neler oluyor?” Gökçe: “Bilmiyorum. Onu anlamak çok zor. Bir an yanımda, bir an tamamen kaybolmuş gibi. Sanki… Sanki ona ulaşamıyorum.” Yağmur derin bir nefes aldı, Gökçe’nin elini tuttu. “Bence Eflan senin düşündüğünden farklı bir oyun oynuyor olabilir. Belki de seni gerçekten istemiyor, ama bu durumu açıkça söylemiyor. Senin sürekli onu beklemeni sağlıyor.” Gökçe’nin kalbi sıkıştı. Yağmur’un söyledikleri acı verici bir ihtimaldi, ama içinde bir yerlerde doğru olabileceğini biliyordu. Eflan, ona hiçbir zaman kesin bir şey söylememişti. Hep bir belirsizlik, hep bir mesafe vardı. Gökçe, o anda bir gerçekle yüzleşti: Eflan belki de asla onu tam anlamıyla sevmeyecekti.
Zaman geçtikçe, Gökçe daha da kötüleşmeye başladı. Eflan’ın sessizliği, aralarındaki boşluğu derinleştiriyor ve Gökçe’yi tüketiyordu. Günlerinin çoğunu düşünerek geçiriyor, geceleri ise uykusuz kalıyordu. Rüyalarında bile Eflan vardı, ama rüyalarda bile ona bir türlü ulaşamıyordu. Bir sabah, aynada kendine bakarken yüzündeki değişimi fark etti. Gözlerinin altındaki mor halkalar, sürekli şişen göz kapakları… Eskisi gibi gülmüyordu. İçindeki ağırlık onu dibe çekiyordu. Gökçe, bir anda kendine sordu: “Buna değer mi?” Bu soru, onun için bir dönüm noktasıydı. Eflan’ın ona verdiği duygusal yükler, onun kendi varlığını sorgulamasına neden olmuştu. Kendini yeniden bulmak, bu karmaşadan kurtulmak zorundaydı. Ama nasıl? |
0% |