Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.BÖLÜM

@geceninhisleri15

6. Bölüm: Fırtınanın Ortasında

Gökçe, Eflan’la yeniden bir araya geldiği günden sonra içindeki karmaşık hislerin farkına varmaya başladı. İlk başta her şey güzel görünüyordu; Eflan onunla ilgileniyor, birlikte vakit geçiriyorlardı. Ama aralarındaki mesafeyi Gökçe her zaman hissediyordu. Eflan, asla tamamen ona yakınlaşmıyor, duygusal anlamda hep bir adım geride duruyordu.

Bir akşam, Eflan’la buluştukları bir kafede otururken, Gökçe içindeki kaygının giderek büyüdüğünü hissetti. Eflan bir şeyler anlatıyordu ama Gökçe, onu tam anlamıyla dinleyemiyordu. Düşünceleri sürekli geçmişteki anılara, Eflan’ın onu daha önce nasıl terk ettiğine ve yine terk edip etmeyeceğine kayıyordu. Eflan’ın anlattıkları, Gökçe’nin içsel çatışmasını dindiremiyordu. Ona sürekli sormak istediği ama sormaktan korktuğu bir soru vardı: “Beni gerçekten seviyor musun?”

Bu soru, Gökçe’nin zihnini kemiriyor ama bir türlü dudaklarından dökülmüyordu. Çünkü cevabını bilmediği bir sorunun ağırlığını taşımaktan korkuyordu. Ya Eflan’ın cevabı onu daha fazla yaralayacaksa? Ya Eflan yine onu terk edecekse?

 

Birkaç gün sonra, Eflan’ın bir kez daha sessizleştiğini fark etti. Eflan, Gökçe’ye karşı yine soğuk ve uzak davranmaya başlamıştı. Her mesajına gecikmeli cevap veriyor, buluşmalarını iptal ediyor ve sürekli bir bahaneyle geri çekiliyordu. Gökçe, bu döngünün yeniden başladığını anlamıştı. Kalbi sıkışıyor, nefesi daralıyordu.

Bir akşam, eve döndüğünde Gökçe’nin içindeki endişe o kadar büyümüştü ki artık kontrol edemiyordu. Telefonunu eline aldı, Eflan’a bir mesaj yazdı:

“Eflan, neden bu kadar sessizsin? Bana yine uzaklaşıyor gibisin. Benimle ne hissettiğini bilmek istiyorum. Bu kadar belirsizlikle baş edemiyorum.”

Gönder tuşuna bastığında, içinde bir rahatlama hissetti. Ancak bu rahatlama kısa sürdü. Eflan’ın mesajına gelen yanıt, Gökçe’yi daha da derin bir girdaba sürükleyecekti.

Eflan: “Gökçe, bu ilişkiyi sürdürmek benim için zor. Seni seviyorum, ama kendi içimde bir şeyler tam oturmuyor. Sana haksızlık etmek istemem.”

Bu mesaj, Gökçe’nin kalbine bir hançer gibi saplandı. “Seni seviyorum ama…” sözleri, Gökçe’nin en büyük korkusunu doğruluyordu. Eflan, yine belirsizliğin içinde kayboluyordu ve Gökçe, bir kez daha bu belirsizliğin içinde kendini kaybetmeye başlıyordu.

Bu konuşmadan sonra Gökçe, günlerce kendini toparlayamadı. İşe gitmek istemedi, arkadaşlarıyla konuşmaktan kaçındı. Her şey ona ağır geliyordu. Geceleri uykusuz geçiyordu, gündüzleri ise bir boşlukta sürükleniyordu. Gökçe, Eflan’ın ona verdiği belirsizlikle nasıl başa çıkacağını bilemiyordu. Onu sevdiğini söylüyor ama bu sevgi, asla tam anlamıyla Gökçe’ye ulaşmıyordu. Sevgi, Gökçe için bir acı kaynağına dönüşmüştü.

Bir akşam, aynada kendine baktığında gözlerindeki hüzün onu korkuttu. Göz altları morarmış, yüzü solmuştu. Eflan’ın peşinden koşarken, kendi hayatını tamamen kaybetmiş gibiydi. Duygusal olarak bu kadar yıprandığını fark etmek, Gökçe’yi derinden sarstı. Artık eskisi gibi bir umut yoktu, sadece acı ve belirsizlik vardı. Eflan’ın geri dönmeyeceğini biliyordu ama yine de ona olan bağlılığından kurtulamıyordu.

 

Gökçe, bir kez daha psikiyatristinin kapısını çaldı. Bu kez daha yorgundu, daha bitkin. Yüzündeki ifadeden her şey anlaşılabiliyordu.

Psikiyatrist: “Gökçe, seni böyle görmek beni üzüyor. Eflan ile ne oldu? Yeniden mi görüşmeye başladınız?”

Gökçe, derin bir nefes aldı. “Evet, ama bu sefer de aynı oldu. O, beni sevdiğini söylüyor ama hep bir şeyler eksik. Hep bir mesafe var. Onunla olmak beni daha fazla yaralıyor.”

Psikiyatrist: “O halde neden hâlâ onun peşindesin? Bunu kendine neden yapıyorsun?”

Gökçe’nin gözleri doldu. “Bilmiyorum… belki de yalnız kalmaktan korkuyorum. Belki de onun beni gerçekten seveceğini umut ediyorum. Ama aynı zamanda, bu ilişkinin beni tükettiğini de biliyorum.”

Psikiyatrist, bir süre sessiz kaldı. Sonra yumuşak bir sesle konuştu. “Kendini sevmediğin sürece, başkalarının sevgisini beklemek seni hep hayal kırıklığına uğratacak, Gökçe. Eflan seni sevse bile, bu sevgi seni mutlu etmeye yetmeyecek, çünkü senin kendi değerini bulman gerekiyor.”

Bu sözler, Gökçe için yeni bir farkındalık yaratmıştı. Kendini sevmek? Bu, daha önce üzerine hiç düşünmediği bir şeydi. Belki de tüm bu acının kaynağı, Eflan’dan çok, Gökçe’nin kendine karşı olan güvensizliği ve eksikliğiydi.

 

Psikiyatristin ofisinden çıktığında, Gökçe derin düşüncelere daldı. Belki de Eflan’a bu kadar bağlı olmasının nedeni, kendi içindeki boşlukları doldurmak istemesiydi. Eflan’ın sevgisi, Gökçe’nin kendini değerli hissetmesi için bir araç olmuştu. Ama Eflan’ın sevgisi asla yeterli olmamıştı, çünkü Gökçe kendini eksik hissediyordu.

Gökçe, sahilde bir bankta otururken bu düşünceler zihninde yankılandı. Hava kararıyordu ve denizden gelen rüzgar saçlarını savuruyordu. Yalnızlık, ona bir yük gibi görünüyordu, ama belki de bu yalnızlık, kendi değerini bulması için bir fırsattı. Belki de Eflan’ın gölgesinden çıkıp kendi ışığını bulması gerekiyordu.

Telefonunu eline aldı ve Eflan’ın ismini tekrar düşündü. Ona bir mesaj atmak, yeniden denemek istedi. Ama bu kez parmakları durdu. Belki de bu döngüyü kırmanın zamanı gelmişti. Belki de Eflan, onun kurtuluşu değil, içsel huzursuzluğunun bir parçasıydı.

Gökçe, telefonu elinden bıraktı ve denize doğru baktı. İçinde hala Eflan’a karşı bir sevgi vardı, ama bu sevginin ona zarar verdiğini artık biliyordu. Bir karar vermesi gerekiyordu: Ya Eflan’ın gölgesinde yaşamaya devam edecek, ya da bu gölgeyi arkasında bırakıp kendi yolunu çizecekti.

Loading...
0%