5. Bölüm

4.Bölüm: ⁓Kimsesiz⁓

Sudenur Kırca
geceninleydisi0

Bir kuyunun içerisindeydim ve kafamı yukarıya kaldırınca beni aydınlık selamlıyordu. Huzur... O aydınlığa baktığımda tek hissettiğim huzurun bana kapılarını açmasıydı. Ama unuttuğum bir şey vardı ben kuyunun içerisindeydim ve yukarıya, aydınlığa çıkmak için beni kurtarmaya kimse gelmiyordu.

Kimsesizdim...

Çocukken yardıma ihtiyacım olduğu zaman -yani hemen hemen her zaman- amcamdan yardım isterdim ama o bana yardım etmezdi ve her seferinde aynı şeyi söylerdi:

Kimsesiz birisine kimse yardım etmez kızım!

Çocuktum ve kimsesiz ne demek bilmiyordum, amcam bana neden her seferinde bunu diyor anlamıyordum.

Bir gün amcaö beni yine aynı yere götürmek için dışarıya çıkartmıştı ve yine bana kimsesiz demişti. Aptaldım... Beni götürdüğü yerde, yanımdan geçen birine kimsesiz ne demek diye sormuştum. O kişi ise bana: 'Anası babası olmayan biri,' demişti.

Sonra düşündüm... Benim annem vardı, yanımdaydı ama sadece ben görebiliyordum; babam ise vardı, herkes görebiliyordu ama yanımda değildi.

Ben bu yüzden mi kimsesizdim, babam yanımda olmadığı için mi? O yüzden mi bana durmadan kimsesiz diyordu? Ama, hayır ben kimsesiz değildim. Amcam kimsesiz ne demek bilmiyordu. O, bazı zamanlarda olsa yanıma gelirdi.

Derin bir nefes alıp verdim ve elimdeki kupada bulunan çaydan birkaç yudum daha aldım. Öğlen kısa biran uykuya dalsamda Pirhan sayesinde uyandırılmıştım. Şimdi ise 12 saatin dolmasına son yarım saat vardı. Saat dolduğunda ise kimseye yük olmayacaktım ama önce Pirhanın benle konuşmak istediği konuyu merak ediyordum.

"Kuzum ne yapıyorsun yine balkonda?" Kafamı kaldırıp Süreyya teyzeye baktım. Elinde cam temizleme bezi ve cam sil ile endişeli bir şekilde bana bakıyordu. "Üşüteceksin yavrum, içeriye geç." Bacaklarımı yukarıya kaldırdım ve bağdaş kurdum. "Yok, hayır üşümüyorum ben. Temiz hava almak iyi geliyor."

"Peki o zaman ama ben yine de sana bir pike getireyim." dedi ve benim bir şey dememe fırsat vermeden gitti.

Birkaç dakika sonra kafama bir şeyin fırlatılmasıyla eğilmek zorunda kaldığımda kaşlarımı çatarak kapı tarafına baktım. Pirhan balkon kapısının pervazına yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. "N'apıyorsun?" Pike dikişlerime değmemişti ama sinirlenmiştim. Cebinden sigara paketini çıkardı ve içinden bir tane alarak yaktı. "Ne yapıyor muşum?" Gözlerimi devirerek kafama attığı pikeyi gösterdim. "Pikeyi neden kafama atıyorsun?" Omzunu silkti ve balkonun pervazından ayrıldı. "Süreyya teyze söyledi."

"Süreyya teyze, sana kafama atmanı mı söyledi?" Yanımda bulunan sandalyeye oturduğunda ayaklarını mermere uzattı. "Seninle uğraşamayacağım." Ters ters ona bakıp tekrardan gözlerimi devirdim. "Ve ayrıca şu gözlerini devirmekten vazgeç." Kafamı ona çevirdim. "Neden?" Bitirmemiş olduğu izmaritini balkondan aşağıya attı. "Uyuz oluyorum." Tekrardan gözlerimi devirdim ama bu sefer istem dışı olmuştu.

"Yapma dediğim şeyler yapmak hoşuna mı gidiyor?" Ona cevap vermeyip omzumu silktim ve kafama attığı pikeyi dizlerime örttüm. "İlaçlarını aldın mı?" Kafamı aşağı yukarı salladım. İlaçlarımı bile almıştı.

Elimdeki kupayı mermere bırakıp bedenimi ona döndürdüm. "Benimle ne konuşacaktın?" Ellerini kapşonlunun cebine sokup oturduğu yerde biraz daha yayıldı. "Hiçbir şey." Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?"

"Konuşacağız ama şu an değil."

"Neden?"

"Canım öyle istiyor."

"Neden?"

Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. "Biz seninle her seferinde neden bu çelişkinin içine giriyoruz?" Omzumu silktim. "Senin yüzünden." Kaşlarını kaldırdı. "Benim yüzümden?" Kafamı salladım. "Evet." Ellerini cebinden çıkarıp o da benim gibi bedenini bana döndürdü. "Bence sen gereğinden fazla-" Aniden balkondan içeriye giren bir kızın Pirhan'ın boynuna atlamasıyla cümlenin devamını getirememişti.

"Pirhan!" Kumral saçlı, sesi çokta ince olmayan bir kız resmen Pirhan'ın kucağına oturmuş bir şekilde ona sarılıyordu. Pirhan kızı belinden tutup ayağa kalktığında alan darlığından dolayı bende ayağa kalkıp kendimi geriye aldım. "Sen hani yarın gelecektinin?" Kız sarılmayı bırakıp geriye çekildi ve onu onaylayarak kafasını aşağı yukarı salladı. "Evet aslında yarın gelecektim ama provaların biri ertelendiği için daha fazla beklemek istemeyip geldim."

"Neden haber vermedin?" Yavaş bir şekilde Pirhan'ın omzuna vurdu. "Of Pirhan, sürpriz yaptım işte." Pirhan kaşlarını çattı. "Sürprizlerden hoşlanmıyorum." Kız gözlerini devirip, ellerini onun omzundan indirdi ve bana döndü. "Merhaba, ben Neva.” Dedi sevecen bir şekilde gülümseyip elini uzatırken. “Pirhan’ın kız arkadaşı.”

Kaşlarımı çattım. Kız arkadaşı mı demişti o, yoksa ben yanlış mı duymuştum? Evet öyle demişti, yanlış duymamıştım. Pirhan'ın bir kız arkadaşı olduğunu bilmiyordum. Gerçi nereden bileceksem? Daha doğrusu Pirhan'ın bir kız arkadaşı olabileceğini düşünmemiştim çünkü, ne bilim dışarıdan bir ilişki yapacak birinden ziyade daha çok tek gecelik takılanlara benziyordu. Gerçi ben Pirhanı tanımıyordum, bir insan bir insanı iki gün içinde tanıyamazdı.

Neva hala aynı tebessümle eli havada beklerken bende çokda yapmacık bir şekilde olmayan gülümsemeyle elimi havaya kaldırıp elini tuttum. "Ezgi."

Birkaç saniye birbirimizin elini sıktıktan sonra geri çektik. "Çok hoş bir isimin var. Ezgi ismini çok severim." Ona sadece gülümsemekle yetindim. Ezgi ismi güzel bir isimden ziyade lanet bir isimdi.

Bir süre kimse konuşmayıp birbirine baktığında bende Neva'yı inceledim. Ben'den birkaç santim uzundu. Keskin yüz hatlarına sahip, kalın dudakları ve muhtemelen estetik olan burnu onu oldukça çekici gösteriyordu.

"Aç mısın?" Pirhan'ın konuşmasıyla gözlerimi Neva'dan ayırdım. Hala Neva'nın belini tutuyordu. "Eğer açsan Süreyya teyze hazırlasın bir şeyler." Neva hevesle kafasını sallayıp gülümsedi. "Olur aslında, şu bir hafta içinde durmadan hazır yemek yemekten sıkıldım ve Süreyya teyzenin yemeklerini yemeyi özledim." Pirhan kafasını salladı ve Neva'yı belinden itekleyerek balkon kapısına doğru yöneltti.

Birkaç adım atıp balkon kapısından tam çıktıklarında Neva adımlarını durdurup bana baktı. "Ezgi, sen gelmiyor musun?" Kafamı iki yana salladım. "Ben tokum. Afiyet olsun size." Eliyle gel işareti yaptı. "Olsun sende gel, yalnız kalma burada." Beni düşünmüş olması tebessüm etmeme sebep oldu. "Siz gidin, ben sonra yanınıza gelirim." Kafasını peki anlamında salladı ve balkondan çıktılar.

Bir süre arkalarından baktıktan sonra sandalyeye geri oturdum. Uykum vardı ama uyumak istemiyordum. Ne kadar gidebilecek bir yerim olmasa da burada kalamazdım çünkü burası benim evim değildi. Benim bir evim yoktu.

Bacaklarımı yukarıya kaldırdım ve kollarımı dizime sararak başımı dizlerime yasladım. Çok yorgundum. Kendimi hem ruhsal hem de bedensel olarak çok fazla yorgun hissediyordum. 23 yaşında ki bir kızın bu kadar yorgun hissetmesi normal miydi bilmiyordum ama benim nefes almaya bile takatim yoktu. Gözlerimi kapattım. Sıkılmıştım. Kendimden, bu hayattan, her şeyden... Çok fazla sıkılmıştım.

"Ezgi!" Birisinin durmadan adımı seslendiğini duyuyordum. "Ezgi!" Ama ses uzaktan geliyordu. "Ezgi balkonda mısın?" diye bir ses daha duyduğumda göz kapaklarım aralandı ve kafamı dizimden kaldırdım. Yavaşça doğrulurken inledim, boynum ve sırtım tutulmuştu. "Ezgi, sen hala burada mısın? Neden gelmedin yanımıza?" Kafamı çevirip balkon kapısının olduğu tarafa baktım. Neva kaşlarını çatmış bir şekilde kapının eşiğinde duruyordu. "Sen iyi misin? Yüzün biraz kızarmış sanırım."

Bacaklarımı indirdim ve uyuşukluklarının geçmesini bekledim. "İyiyim, sadece biraz uyuya kalmışım." Kafasını salladı. "Eğer uykun varsa yukarıya çıkıp uyu istersen." Dağılmış olan saçlarımı çözüp tekrardan topuz yaptım. "Yok, hayır gerek yok."

"Peki o zaman." dedi ve gülümsedi. "Hadi gel oturma odasında oturacağız, Peri'de geldi." Peri demesiyle yüzümü buruşturmamak için zor durdum. O kızı çok fazla sevdiğim söylenemezdi ki zaten o da beni sevmiyordu. Bana neden böyle davranıyordu anlamıyordum ama her ne olursa olsun bana başka başka şeyler ima edip fahişe demesi anlaşılacak bir durum değildi. Üstelik abisinin sevgilisi varken.

Bacağımdaki uyuşuklanmalar biraz geçince ayağa kalktım ve Neva'nın yanına doğru ilerledim. Balkondan çıkıp oturma odasına geçtiğimizde anında Periyle göz göze geldik. Her zaman ki gibi bana dik dik bakmaya başladı, bu kızın benimle derdi neydi anlamıyordum. Peri'ye bakmayı kesip kafamı başka tarafa çevirdiğimde Pirhan'ı tekli koltukların birinde otururken yine sigara içtiğini gördüm. Kaşları çatık bir şekilde öylece yere bakıyordu. Dalgın görünüyordu ama öyle olmadığına emindim.

"Ezgi, otursana." Neva'nın seslenmesiyle bakışlarımı ona çevirdim ve ayakta dikilmeyi bırakıp Neva'nın oturduğu ikili koltuğun köşesine oturdum. Birkaç dakika kimse konuşmayıp öylece durduğunda Peri konuşmaya başladı; "Ee, Ezgicim sen hala buradasın?" Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?" Sırtını koltuğa yaslayıp bacak bacak üstüne attı. "Ben seni gururlu bir kızsındır diye tahmin etmiştim," dedi sırıtarak. "Ama yanılmışım galiba."

"Ne saçmalıyorsun yine Peri?" dedi Pirhan lafa atılarak. Elindeki sigara izmaritini orta masanın üzerinde bulunan küllüğe attı. "Hiç, hiçbir şey. Sadece ne zaman gitmeyi düşündüğünü soruyorum. Malum misafirliğin bile kalma günü maximum üç gün sürer." Bakışlarımı Peri'ye çevirdiğimde bencilce, sahte bir gülümsemeyle bana baktığını gördüm. Bakışları sanki ona muhtaçmışım gibi hissettirdi, aynı zamanda cümleleri de öyle. Ama haklıydı ben buradan ne zaman gitmeyi düşünüyordum? Ne zaman sırf Pirhan benimle konuştuktan sonra diye diye kendimi kandırmayı bırakacaktım? Yerimde huzursuzca kıpırdandım ve ayağa kalkmak için hamle yaptığımda Neva kolumu tutup beni geri oturtturdu. "Aldırma, o her zaman böyle." dedi kulağıma doğru yaklaşarak.

"Aslında, o haklı." dedim ve nefes alıp verdim. "Daha fazla burada durmamı gerektiren bir durum yok, gitmem lazım." Sevecen bir şekilde gülümsedi. "Bak, bildiğim kadarıyla gidecek bir yerin yok. Peri sadece abisini kıskandığı için böyle davranıyor. O yüzden onun dediklerine kulak asma, boş ver." Kafamı iki yana salladım. "Ama haklı ve ben burada daha fazla kalmak istemiyorum." Sağ elini koluma koydu ve okşamaya başladı. "En azından gitmeden önce Pirhan ile bir konuş o sana yardım eder." İtiraz ettim. "Yok, hayır onun yardımını istemiyorum." Böyle dememle kaşlarını çattığında, "Yani," diyerek açıklamada bulundum. "O bana gereğinden fazla yardım etti hem de sebepsiz bir şekilde ve bu yüzden daha fazla onun yardımlarını kabul edemem." Daha fazla bir şey demesine izin vermeden yavaşça ayağa kalktığım sırada Pirhan'da Peri'yi oturma odasından göndermişti.

Bende Peri'nin ardından çıkmak için oturma odasının kapısına doğru yöneldiğimde Neva tekrardan kolumu tutup beni durdurdu. "Peki sana bir teklifte bulunsam?" Anlamayarak ona baktığımda cümlesini devam ettirdi. "Şey, yani benimle yaşamak ister misin?" Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?" Gülümsedi. "Yani aslında şöyle... Benim ailem vefat etti ve bana onlardan kalan tek şey kocaman bir ev. Maalesef kardeşlerimde olmadığı için koca evde tek başıma yaşıyorum, yalnız kalıyorum. Evi kiraya falanda veremiyorum çünkü bana onlardan kalan tek şey o ev. Yani, aslında demem o ki bana o kocaman evde arkadaş olur musun?”

Ettiği ani teklif beni düşündürmüştü. Yani daha beni yeni tanımışken bana bir teklifte bulunabiliyordu? Sonuçta beni tanımıyordu bile. "Hem kız kıza pekte iyi anlaşırız ve ayrıca ben Pirhandan daha iyi bir ev sahibiyim."

Tebessüm ederek ona baktım. Gerçekten iyi birine benziyordu. Ama ben onun teklifini kabul edemezdim çünkü ben ona bir arkadaştan ziyade yük olurdum. Çünkü benim şu an başımda bir bela vardı, param yoktu ki zaten istesemde bir süre çalışamazdım. Ve bu yüzdende iyi niyetiyle Neva'ya yük olmak istemiyordum.

"Teklifin için teşekkür ederim ama teklifini kabul edemem." Benden olumlu cevap bekliyor olacak ki gülümsemesi soldu. "Neden?" Kaşlarını çatıp devam etti. "Eğer bana aynı evde kalma konusunda güvenmiyorsan..." Lafını kestim. "Hayır, hayır ondan değil. Sadece..." Derin bir nefes alıp verdim. İnsanlara sorunlarımdan bahsetmek istemiyordum. Çünkü onlara sorunlarımdan bahsetsem ya bana üzülür, acırlardı. Ya da umursamayıp, ilgilenmezlerdi. Ben bu çelişkiye girmek istemiyordum. Ben bana acımalarını veya beni umursamamalarını istemiyordum. Zaten ben tam olarak ne istiyordum onu bile bilmiyordum. Kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya devam ederken sorusunu yeniledi. "Neden?"

Ne söyleyeceğim diye düşünüp etrafta gözlerimi gezdirirken Pirhanla göz göz geldim. Tek elini çenesinin altına koymuş bize bakıyordu. "Anladığım kadarıyla şuanlık gidecek bir yerin yok. En azından kalacak, gidecek bir yer bulana kadar bende kalabilirsin." Kafamı çevirip Nevaya baktım, benden olumlu bir cevap bekler gibi gülümsüyordu. Gözlerimi Pirhandan çekerken derin bir nefes aldım. Ne yapacaktım? Neden her şey bu kadar karışıktı? Ne gidecek bir yerim ne de gidebileceğim bir yer vardı.

Kabul et. İç sesim... Ah, onu intihar ettiğimde yok ettim sanmıştım. Dışarıda daha çok zarar görürsün. Ama ya oradada zarar görürsem. Bunu bilemeyiz. Biri ihtimal diğeri kesin.

"Teşekkür ederim." İç sesim haklıydı. Neva daha çok gülümseyerek bana sarıldı. "İkimizin çok iyi anlaşacağına emin olabilirsin." Sarılmasına karşılık verdim. "Sana yük olmak istemem sadece gidecek bir yer bulana kadar kalacağım." Geri çekildi. "Saçmalama bana yük olacağını düşünsem böyle bir teklifte bulunmazdım." En içten gülümsememle gülümsedim. "Gerçekten çok teşekkür ederim."

Gülümsememle yüzümün acıdığını hissettim. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar içten gülümsüyordum. İlk defa gerçekten gülümsüyordum. Birileri beni düşünüyordu ve bu çok farklı hissettiriyordu.

"Pekâlâ, ben az lavaboya gidip geleyim sonra gidelim mi çünkü yoldan geldim ve biraz yorgunum." Olur anlamında kafamı salladığımda oturma odasından çıktı. Burnuma sigara kokusu geldiğinde direk Pirhana baktım. Yine sigara içiyordu. Gözlerimi devirip koltuğa oturdum. Bir insan neden bu kadar sigara içerdi ki? "N'oldu yine?" Anlamayarak ona döndüm. "N'olmuş?" Sigarasından çektiği dumanı geri bıraktı. "Göz deviriyorsun." Sıkıntılı bir nefes alıp verdim. "Bir şey olmadı. Gözlerimi devirmem için illa bir şey mi olması gerekiyor." Gözlerini kıstı. "Yani, hemen hemen evet." Gözlerimi devirdim ve bana ters ters baktı.

"Sen benimle bir şey konuşacaktın?" Ne konuşacağı aklıma takılmıştı.

Sorarcasına tek gözünü kırpıp, "Ne konuşacaktım?" diye sordu.

"Ne bilim, sen dedin ya konuşacağız diye!"

Kaşlarını çattı. "Ben öyle bir şey mi dedim?"

"Sigara içmek acaba unutkanlığa da mı yol açıyor?"

Sigarasının izmaritini küllüğe attı. "Ne konuşacağımı hatırlamıyorum." Bilerek hatırlamıyorum dediğini biliyordum ama uzatmadım.

"Anladık, açıyormuş."

Bana ters ters bakıp ayağa kalktığında içeriye Neva ile beraber Peri girdi. "Gidelim mi?" Kafamı salladım ve ayağa kalktım. Dış kapıya kadar yürürken Periyle Pirhan da peşimizden geliyordu. Dışarıya çıktığımızda yağmurun çiselediğini gördüm. Hava soğuktu ve benim üstümde ince bir tişörtten başka hiçbir şey yoktu. Üşümüştüm ama üşüdüğümü belli etmemek için dişlerimi sıkıp kollarımı birbirine bağladım. "Arabayla mı geldin?" dedi Pirhan gözlerini benim üstümde gezdirirken. "Evet," dedi Neva elindeki ceketi üstüne giyerken. "Demir kapının oraya park ettim."

"Üstüne neden bir şey almadın?" dedi Pirhan bana bakmaya devam ederek. "Üşümüyor musun?" Hayır anlamında kafamı iki yana salladım. Üstüme ne alacaksam? İçeriye girip birkaç dakika sonra elinde siyah bir hırkayla geri geldi. "Yalan söyleme çünkü beceremiyorsun." deyip üstüme fırlattığı hırkayı son anda yere düşecekken tuttum.

"Üstünde ince bir şey olmadığını fark edemedim kusura bakma." dedi Neva elini koluma koyup okşayarak. Bir şey demeyip tebessüm ettim. "Neyse daha fazla üşümeden giy hadi de arabaya geçelim." Hırkayı giyip arabaya doğru yürümeye başladığımızda Peri'nin "Tüh," diye bağırmasıyla arkamızı döndük. "Görüyor musunuz su almayı unutmuşum arkanızdan dökmek için ama neyse bir daha ki sefere artık."

"Peri boş boş konuşmayı bırak da içeriye geç geliyorum." dedi Pirhan dişlerinin arasından. "Ama abiciğim öyle olmaz ki gitsinler sonra geçeriz yoksa öbür türlü yüzlerine kapıyı kapatıyoruz gibi olur. Değil mi Ezgiciğim?" Bu kız benden ne istiyordu? Yüzünde ki yapmacık gülümseme midemi bulandıracak kadar iğrençti. Ama Peri gibi bir insanı umursamak şu an en son istediğim şeydi.

Bana gülümsediği gibi bende ona yapmacık bir şekilde gülümsedim ve arkama geri döndüm. "Peri herkese karşı böyle kafana takma." Hırkanın şapkasını kafama geçirdim. "Çok fazla umursamıyorum."

Yeşil renk bir arabanın önüne geldiğimizde Neva arabanın anahtarıyla kilidi açıp binmem için ön koltuğu gösterdi. "Çok üşüdün mü?" Arabanın kapısını kapattım. "Çok fazla değil." Arabayı çalıştırdı ve klimayı açtı. "Isınırsın şimdi." Minnet edercesine ona baktım. Daha tanışalı birkaç saat oluyordu ama beni yıllardır tanıyormuş gibi samimi davranıyordu. Çok iyi bir insandı ve ben Neva'yı çok sevmiştim.

Kırk dakika sonra araba yavaşlamaya başladığında kafamı yasladığım camdan kaldırıp etrafa baktım. Yan yana, aralarında 200 metre olacak şekilde dizilmiş görkemli villalar bana bir yeri anımsatmıştı. Yıllardır mahkûm yaşadığım evi... Ama tek fark benim kaldığım o evin yakınlarında başka bir ev yoktu onun yerine büyük, korkutucu duvarlar vardı. Belki bir kişi bile olsa amcamdan korkmayıp bana yardım eder diye düşündüğüm umut yoktu.

Neva arabayı park ettiğinde ağır hareketlerle arabadan indim. "Gel ıslanmadan geçelim." Başımı salladığımda beni evin kapısına doğru yönlendirdi. Ev üç katlı, yarsı camlardan oluşan bir villaydı. Neva'nın demesi gibi ev bir kişi için oldukça büyüktü.

Neva kapıyı açıp benim eve girmemi beklerken eve girdim ve onunda girmesini bekledim. Kapıyı kapatıp ilerlemeye başladığında bende peşinden ilerledim. Siyah cam merdivenleri çıkarak ikinci kata ulaştığımızda Neva sola döndü ve üçüncü kapıyı açtı. "Burası senin odan." Odanın içine girip etrafa bakındığımda lila renginin ağırlıklı olduğunu gördüm. "Eğer beğenmediysen sana başka bir oda verebilirim." Hızlıca kafamı iki yana salladım. Bana evini açması bile çok büyük bir şeyken bide odayı beğenip beğenmediğimi soruyordu.. "Hayır çok güzel, teşekkür ederim." Gülümseyerek elini kaldırdı ve sağ kolumu okşadı. "Durmadan teşekkür etmene gerek yok canım benim. Eminim ki kim olsa benim yaptığımın aynısını yapardı, seninle arkadaş olmak isterdi."

Kim olsa aynısını mı yapardı, gerçekten mi? Madem kim olsa aynısını yapardı neden bu yaşıma kadar oradaydım?

Kim olsa aynısını yapmazdı. Kim olsa amcamdan korkardı o kadar. Belki de Neva amcamı tanımadığı için bana iyi davranıyordu, olabilirdi. Belki de amcamı tanısa böyle davranmazdı.

"Neyse ben çıkayım sen dinlen." deyip odadan tam çıkacakken arkasını döndü. "Odada banyo var duş almak falan istersen kullanırsın, bir de dolapta kıyafetler ve temiz havlular olması gerekiyor ama eğer yoksa bana söyle ben veririm sana." Tamam anlamında kafamı salladığımda odadan çıktı. Eğilip ayakkabılarımı çıkarmaya başladığımda kapının tıklatılmasıyla doğruldum. "Ee şey, bu arada odam üst kattaki ilk oda." Dedi ve hemen odadan çıktı.

Odadan çıkmasıyla kapının çaprazında bulunan sandalyeye oturup ayakkabılarımı çıkarttım. Üstüm başım biraz ıslanmıştı. Bir de üstüne pis kokuyordum. Sandalyeden geri kalkıp yatağın yanında bulunan dolabın yanına giderek kapağını açtım. Sadece birkaç parça kıyafet, havlu ve çekmecede bulunan paketi bile açılmamış iç çamaşırları vardı. Elime köşede bulunan bir pijama takımı, iç çamaşırı ve havlu alıp dolabın kapağını kapattım. Yürümeye dahi mecalim olmadığı için yavaş ama seri adımlar atarak banyoya girdim. 48 saat hala dolmadığı için sadece vücudumu yıkayacaktım. Aslında saçımda çok pisti ama doktor özellikle duş almamamı söylemişti.

Önce aynanın karşısına geçip saçlarımı topuz yaptım. Dikiş atılırken kafamın arkasında ki, ensemde bulunan saçların birazını kesmişlerdi. Bu benim biraz canımı sıksa da çok fazla umursamamaya çalıştım.

Sonra aynayla göz göze gelmemek için arkamı dönüp üstümde ki kıyafetleri çıkarttım. Vücudumda ki yaraları, izleri görmeye cesaretim yoktu. Onları görmek bana nedense yaraları açtıkları andan daha fazla acı veriyordu.

Ev o kadar da soğuk değildi yalnız ben üşüyordum. Suyu ılık bir şekilde açıp duşa kabinin içine girdim. Suyun vücuduma temas etmesiyle yaralarım sızlamaya başladığında inleyip kendimi suyun altından hızlı bir şekilde çektim.

Elime duş başlığını alıp suyu bu sefer soğuk açıp tekrardan suyun altına girdim. Su soğuktu, çok soğuktu ama en azından yaralarım acımıyordu. Canımın acımasından ziyade soğuk suyun altında kalıp duş almayı tercih ederdim. Vücudum tamamen ıslattığım da vücut jelini ve lifi almak için kolumu yana uzatmamla omzum duş başlığının demirine çarptı ve omzumdaki morluklar kendini belli edecek kadar sızladı.

Umursamamaya çalışıp hiçbir şey olmamış gibi duş jelini alıp life sıktım. Lifle vücudumu iyice köpürtürken bir an boşluğuma gelmişti ve lifi sırtımdaki yaralara sürtmüştüm. Titrek bir nefes alıp verdim. Yaralarım ilim ilim yandı, sızladı.

Yaralar benim bir bütünümdü ve ben bunun kabullenişini yaşadım.

 

 

 

 

Bölüm : 02.11.2024 23:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...