@geceninleydisi0
|
"Amca yapma. Yalvarırım yapma. Amca, canım acıyor." diyordum ama yine de yapıyordu. Yine de sırtıma kemeri vura vura beni oraya götürüyordu. "Sen bunu hakkettin kızım." diyordu, o iğrendiğim ellerini saçlarımda gezdirirken. Anlamıyordum, ben neyi hakketmiştim? Ne yapmıştım ben, nasıl bir suç işlemiş olabilirdim ki ben? Ah, doğru ya... en büyük suçu, hatayı bu Dünya'ya gelerek yapmıştım. Yalvarıyordum, ağlıyordum... Belki bana kıyamaz da bırakır diye ama kıyıyordu. Canımı yakıyordu, acımıyordu bana. Her vuruşunda nefesim kesiliyordu ama ölmüyordum. Hızla gözlerimi açtım ve bunun bir kâbus olduğu için şükrettim. Bi' an endişelenmiştim. Gördüğüm kâbusun gerçek olduğunu, Pirhan'ın amcamın adamı olduğunu sanmıştım. Gerçi Pirhan'ın amcamın adamı olup olmadığına dair bir güvencesi yoktu. Ona hala güvenmiyordum ama, o zaman neden Pirhan'dan yardım istediğimi de bilmiyordum. Yattığım yerde daha fazla durmak istemediğim için sırtımdaki sızlamaları umursamadan kalktım. Yavaş adımlar atarak odadan çıktığımda koridordaki ikinci kapıyı açıp lavabo olup olmadığına baktım ama burası lavabo değildi. Daha çok burası bi' resim atölyesine benziyordu. Duvarların her bir köşesinde renk renk tablolar, yere yapışmış sanki fayansın bir deseni gibi duran boyalar ve cam kenarında duran şövale oldukça hoş duruyordu ."Ne yapıyorsun sen burada?" Arkamda duyduğum beklenmedik sesle irkildim. "Lavaboyu arıyordum." dedim panikle. Sanki yanlış bir şey yapmıştım. Pirhan'ın nefesini boynumda hissederken, kapı kulpunu biraz daha sıktım. Fazla dibime girmişti. Nefesimi tutup arkamdan çıkmasını bekledim ama, aksine çekilmeyip eğildi ve çenesi şakağıma değdi. Ne yaptığını anlayamazken elini uzatıp kapının kolunu tuttuğum elimin üstüne getirdi ve kapıyı çok da sert olmayacak bir şekilde çekti. "Lavabo," dedi kelimenin üstüne basar gibi. "Merdivenin yanındaki ilk kapı." Onun bu halleri ondan korkmama neden oluyordu. Asabi ve fazla dengesizdi. Kafamı sallayıp merdivenin başındaki kapının yanına gelip kapıyı açarak kendimi içeriye attım. Sebepsiz biranda paniklemiştim. Fazla oyalanmamak adına önce işimi hallettim sonra musluğu açarak elimi yüzümü yıkadım. Bu beni rahatlatmıştı. Ardından aynaya baktığımda kızıl renk saçlarımın çok fazla yıprandığı gördüm. Kendimde en sevdiğim şey saçlarımdı ama ona da kafa yoracak durumda değildim. Gerçi ruhu yıpranmış bir insanın saç yıpranmalarına kafa yorması çok saçma olurdu. Elim saç uçalarıma giderken irislerim boynumda ve yüzümde gezindi. İçler karartıcıydım. Boynum oldukça morarmışken gözümde şişmişti. İç çekip, "Neyse," dedim. "En azından bunu kendime ben yaptım." Lavabodan çıkmadan önce sırtıma da bakmak istediğim için üstümde ki tişörtü sıyırdım ve bakınmaya çalıştım. Sargı bezinden başka bir şey görünmüyordu. Umarım bu çip illetinden kurtulmuşumdur. Lavabodan çıktım ve yavaş adımlar atarak merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Gidecektim. Nereye olduğunu bilmiyordum ama bi' çaresini bulacaktım. Daha fazla ne kimseye yük n de başına bela olmak istemiyordum. Merdivenlerin bitimine geldiğimde tam karşıdaki balkonda Pirhanın sigara içtiğini gördüm. Ona bir teşekkür borcum vardı. Yavaş adımlar atmaya devam ederek balkonun pervazına kadar geldiğimde olduğum yerde durdum. Arkası dönük, üstü çıplaktı ve altında siyah bir eşofman vardı. Üst kattayken de mi üstü çıplaktı? O zaman niye fark etmemiştim? Gözlerim sırtında dolaşırken gözüm bel boşluğunda bir yere takılı kaldı. Bir bıçak izi... Çok kötü duruyordu. Sanki dikiş atılması gereken yere dikiş attırmamıştda orası dikiş izinden daha kötü bir görüntüyü yer almış gibi. Sanki değil, neden böyle gözüktüğü sebebinin net bu olduğuna emindim. Ve bir şey daha vardı, bıçak izi bir doğum lekesinin üstündeydi. Geldiğimi anlamış gibi sigara izmaritini balkondan aşağıya atıp bana döndü. Ne oldu der gibi göz kırptığında ellerimi ovuşturdum. Ben teşekkür edecektim." dedim. Sesim oldukça kısık çıkmıştı ama o beni duymuştu. "Ne için?" dedi kaşlarını çatarak. "Bana yardım ettiğin için." dediğimde bana yaklaşmak için bir adım attı ardından bir adım daha. "Rica ederim." Adım atmayı aramızda bir adım kala durduğunda sormak istediğim soruyu sordum. "Çipler çıkarıldıktan sonra ne yaptın? Hala burada değil, değil mi?" Gözlerimin içine baktı. "Merak etme," dedi sakin bir ifadeyle. Sanki beni de sakinleştirmek istiyor gibiydi bu sakin halleri. "Kimden kaçıyorsan seni bulamaz." "Yani," dedim. "Çipler yakın çevrede değil?" "Yani," Dedi beni tekrarlayarak. "Çipler yakın çevrede değil." "Sağ ol." Kafasını hafif salladığında gitmek için arkamı döndüm. Dış kapıya kadar adımladığımda duraksadım. Ayakkabım yoktu. Yalın ayak hiç bir yere gidemezdim. "Al." Görüş alanıma bir çift beyaz ayakkabı girdiğinde uzatana yani Pirhana baktım. "Çıplak ayak gidecek değilsin ya?" Dışarıdan o kadar çok belli oluyordum ki... "Kimin bunlar?" Ayakkabıları elime tutuşturduğunda "Artık senin." dedi. Ona kaç kez daha teşekkür etmem gerekiyordu? Eğilip tam numaram olan ayakkabıları giydim ve artık gerçekten gitmek için arkamı döndüm. Kapıdan çıktım, evin bahçesinden çıktım ve hatta belkide mahalleden ayrıldım. Bir saat olmamıştı ancak hem biraz yorulmuş hem de üşümüştüm. Gecenin bir vakiti nereye gitmeyi planlıyorsam zaten. İşlek bir caddeyi bulabilmek adına başka bir sokağa daha girdiğimde gördüğüm şeyle yanlış bir sokağa girdiğimi anladım. Sokakta yan yana dizilmiş gece kulüpleri, etrafta sarsak adımlarla gezinen sarhoş adamlar ve duvar diplerinde öpüşüp birbirine sürtünen insanlar midemi bulandırmıştı. Burada her hangi biri bana bulaşmadan gitmem gerekiyordu, gece gece başıma iş alamazdım. Derin bir nefes alıp sokağa arkamı döndüm ve hızlı ama sessiz adımlar atarak sokağın dönemecine doğru adımlamaya başladığımda arkamda birinin sesini duydum. "Pişt güzellik!" Bu sesin bana yönelik olmadığını umarak arkamı dönmeyerek adımlarımı koşar hale getirdim. "Sana diyorum kızıl." Bana demiyordu, duyumsamazlıktan geldim. Benimle beraber arkamda koşma sesleri duymaya başladığımda olabilince hızlı koşmaya başladım. Kahretsin! Neden her şey beni buluyordu? Köşeyi dönmüştüm ancak attığım adımla tökezlediğimde birinin bileğimden tutmasıyla durmak zorunda kalmıştım. "Aşk olsun nereye kaçıyorsun güzellik? Yemeyeceğiz seni merak etme" dedi bir adam dişlerini göstere göstere gülerek. Beni kendine çekmeye çalışıyordu. Benden bir kaç santim kısa, kilolu, köprücük kemiklerine kadar uzanan beyaz saklarıyla oldukça mide bulandırıcı duruyordu. Bileğimi adamın elinden kurtarmaya çalışırken daha da sıkı tuttu ve beni bir köşeye doğru çekiştirmeye başladı. "Bırak!" Götürdüğü yere gitmemek için direnip, olduğum yerde durmaya çalışıyordum ama o kadar çok güçlüydü ki beni tek eliyle çekiyordu. Tekrardan, "Bırak!" diye bağırdığımda beni duvara, yüz üstü sert bir şekilde itti. Alnımın duvara çarpmasıyla bir anlığına gözümün önü karardı. Acıyla inleyip geri çekilerek elimi alnıma götürdüm. Alnımdan elime geçen sıcak bir sıvı hissettiğimde elimi alnımdan uzaklaştırıp elime baktım. Kan vardı, alnım kanıyordu ve kan çenemden aşağıya yere damlıyordu. "Piç herif!" diyerek adamı iteklediğimde beni tekrar duvara ittip üstüme geldi. Hareket etemeyeyim diye bileğimden tutmaya çalışmıştı ancak tüm gücümü topladım ve adamın erkekliğine dizimle tekme attığım. "Oruspu çoucuğu." Adam inleyerek hafif eğildiğinde ayağamla aynı yerine bir kez daha vurdum. "Geber." Koşar adımlar atarak geriye doğru yürümeye başlamıştım ama kahretsinki midem çok bulanıyordu. Koşamıyordum. Midemde ki her şeyin boğazıma geldiğinde daha fazla kendimi tutamayıp durdum ve kusmaya başladım. Sanki içim dışıma çıkıyordu. Kusmam bittiğinde doğruluyordum ki bir elin saçıma sarılmasıyla çığlık ağzımdan firar etti. "Bırak!" Daha çok çekti ve beni geri geri yürütmeye çalıştı. Saçlarımın acısına dayanamayarak tekrardan çığlık attığımda aynı zamanda da "Yardım edin!" diye bağırıyordum. Ama her kimse beni duyumsamazlıktan geliyor, sadece bize bir kaç saniye bakıp geçiyorlardı. Ağlamak istiyordum. Çığlık ata ata ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Gözümden tek bir damla bile yaş akmıyordu. Adam beni sürüklemeyi bırakıp sertçe yere ittiğinde beynim zonklamıştı. Tekrar çığlık attım ama bu sefer sessiz bir şekilde. Hayır, pes etmemiştim sadece bir kabulleniş yaşıyordum. Yorulmuştum. Ben bu hayatın kabusundan bile kaçamıyorken gerçeğinden nasıl kaçacaktım? Kafam yere değdiğinde gözlerimin önü kararıyordu. Gözlerimi son bir kez daha yardım istemek için etraf da gezdirmeye başladığımda sokağa giren biriyle karşılaştım, kehribar gözlerle. Pirhan... Telefonla konuşurken onunda gözleri etrafta dolaşıyordu. Sonra gözleri beni buldu. Kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakarken buradan bile anlamıştım, gözleri yine o yakıcılığı almıştı. Telefonunu kulağından uzaklaştırıp bir bana bir de üstümdeki adama bakmaya başladı. Yakıcı gözler tekrar beni bulduğunda sadece dudaklarımı oynatabildim. "Yardım et!" |
0% |