Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş: 29

@geceninsesiay

Giriş 🩸


"On dokuz yaşıma kadar nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim günlük.

Hayatımın nerede ve hangi noktada sona ereceğini, sona eren her şey gibi tekrar ne zaman başlayacağını.

O gece bulutlar ağlıyordu. Yaşamın garip bir silsilesi ki inanmadığım bir masal dönüm noktam olmuştu ve yağmur gibi üzerime yağıyordu.

Öyle ya...

Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp açtığında etrafındaki her şeyin yok olacağını hiç düşünür müydün günlük?

Ben düşünmezdim.

Bu en kötü masallarda olurdu.

Tam her şeyimi kaybetmişken, kendimi kaybetmişken.

Bu yolu kendim seçmiştim. Ölümü kendim seçmiştim. Bu en kolay yol gibi görünüyordu.

Ama hayır günlük.

İstesem de yapamazdım.

Ölemezdim. 

Gök gürültüsünün de dediği gibi,

Başka bir evrende yeniden doğabilirdim."



"Karanlık bir denizin içinde çırpınıyorsun, yosunlar kalbini sarıyor. Bir süre sonra gözlerin kapanıyor ve derin bir uykuya dalıyorsun. Hepsi bu."

Duyduğumdan emin olamadığım fısıltılar eşliğinde çıkan sesimle kendime sıraladığım son sözlerimdi bunlar. Birazdan her şey bitecekti ve hiç doğmamış olacaktım. Bir elimle köprünün demir parmaklıklarını tutarken diğer elimle firar eden gözyaşlarımı siliyordum.Artık daha fazla acı yoktu. Daha fazla umut yoktu.

Kurtulmanın eşiğine gelmişken son bir kez boğazda ışıkları yanan küçük balıkçı teknelerine doğru baktım. Buraya sık sık gelirdim. Bir daha göremeyecek olduğumu bilmenin verdiği his kaçınılmazdı. Hıçkırıklarımın arasından tenime hızla düşen yağmur damlalarının soğukluğunu hissediyordum. Birazdan beşiğim olacak sular da bu kadar soğuk olacak mıydı?

Derin bir nefes alarak ayaklarımın metrelerce altındaki karanlık sulara baktım. Parmaklarımı yavaşça demirden çekmeye hazırlandığımda kulaklarıma yabancı bir ses ilişti.

"Henüz ölmek için çok erken değil mi?"

Kulaklarımı dolduran soğuk, tok bir ses bedenimi ürperttiğinde ani bir refleksle bırakmak üzere olduğum demir korkuluklara daha çok yapıştım. Şaşkınlığın ve korkunun vermiş olduğu hisle birlikte başımı zorlukla soluma çevirdim. Birkaç metre ötemdeki demir korkulukların arkasında bir yabancı duruyordu. Siyah bir kapüşonlu başındaydı. Yüzünü seçemesem de manzarayı izleyen keskin yüz hatlarını sokak lambasının vuran ışığından görebiliyordum. Dirseklerini köprünün korumalarına dayamıştı ve elindeki bitmek üzere olan sigarasının küllerini soğuk sulara salıyordu. Ne zamandır buradaydı ve onu neden fark etmemiştim bilmiyordum. Afallamış ifademle suratına doğru bakarken yağmur tenimi ıslatıyordu. Ona baktığımı biliyor gibi ifadesini ve denizde olan bakışlarını bozmadan tekrar konuştu.

"Su buz gibi."

Sigarasını içine çekti ve karanlığa doğru üfledi.

"Ölmek için daha sıcak bir günü seçmelisin."

Duyduğum ve idrak etmeye çalıştığım yabancı adamın dudaklarından aralanan sözlerle neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum.Hiç tanımadığım bir adam demir korkuluklara sarılan ellerimi titretmişti. Korkumu bastırmaya çalışarak ağzımı aralayacağım sırada kelimelerim boğazıma düğümlendi.

"Buz gibi su ciğerlerini yırttığında bu senin için acı verici bir son olur."

Gözleri bir anda yüzümle buluştu. Son.

Gözleri kehribardı. Ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerimdeydi. İntihar etmek üzere olan biri görüldüğünde verilecek şaşkınlıktan ve endişeden uzak, soğuk ve ifadesizce. Ölüm.

Kulaklarımdan silinmeyen tok sesi nefesimi kesmişti ve beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyordu.

Gözlerim bir anlığına soğuk sulara kaydığında içimdeki korkunun neden giderek arttığını bilmiyordum. Oysa ki birkaç dakika sonra her şeyi bitirecektim. Bu deniz sonum olacaktı.

"Ölmek sandığından daha sıkıcı."

Kehribar gözleriyle yaptığı baskıyı hissedermiş gibi gözlerimi tekrar yabancı adama çevirdiğimde birkaç adım atarak bana doğru yaklaştı.

"Sana daha güzel bir şey verebilirim."

Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyordum. Giderek netleşen yüzünü görebildiğimde yutkundum. Keskin yüz hatları ve ifadesiz bakan kehribar gözlerinin ardından alaycı bir bakış silinip geçtiğinde bundan emin olup olamadığımı anlayamadım. Demir korkuluklara daha sıkı tutunduğumda ayaklarım olduğum yere mıhlanmıştı. Ansızın çıka gelen bu yabancı adam önümdeki karanlık sulardan daha tehlikeli hissettiriyordu.

Daha fazla yaklaşmaması için ve uzun zamandır tuttuğum kelimelerimi dudaklarımdan atmak için yırtınırcasına konuştum.

"Dur!"

"Sen kimsin ve ne istiyorsun?"

Adımlarını durdurduğunda kehribar gözleri gözlerimdeydi ve az önce gördüğümden çok daha parlaktı. Elini yavaşça havaya kaldırdı ve parmaklarının arasındaki küçülmüş sigarayı denize doğru fırlattı ve tamamen bana doğru döndü.

"Seni mutlu olacağın bir dünyaya götürebilirim."

İfadesizce dudaklarından dökülen sözler beynimde şok etkisi yaratırken histerikçe gülmeye başladım. Sessizliğin hakim olduğu ve kimsenin olmadığı gecenin birinde öleceğim vakitte yabancı bir herif benimle dalga geçmeye gelmişti. Kehribar gözleriyle gülüşümü izlerken ağlayarak kapanışını yaptığım gülüşüm dudaklarımdan solmuştu.

Ağlıyordum.

"Öyle bir dünya yok."

Tiksinircesine söylediğim sözlerin ardından öfkeyle soğuk havaya bir nefes saldım.

"Git."

Bıkkınlıkla aldığım nefesin ardından fısıltıyla çıkan sesim gökyüzüne karıştı. Duyup duymadığından bile emin değildim. Yavaşça gözlerimi ondan alarak önüme döndüm. Demir parmaklıkları sıkıca tutan ellerimi gevşettim. Tereddüt etmeden tek ayağımı boşluğa doğru bıraktığımda kulaklarıma nükseden sesini tekrar işittim.

"Bir antlaşma."

Adım seslerini işittim.

"Ve sonra,"

Yanımda bir sıcaklık hissettim. Göğü inletecek büyük bir gök gürültüsü koptu ve yağmur şiddetini arttırmaya başladı. Soğuk parmakları çenemle bir anda buluşarak başımı hızla çevirdi. Şaşkınlıkla aranan dudaklarım ve gözlerimden süzülen yaşlar parmaklarına doğru damlarken yoğun ışık saçan kehribar gözleri gözlerimin içine nüfuz ediyordu.

"Başka bir evrende yeniden doğacaksın."

"O an tek bir şeyden emindim. O, insan olamazdı."


Loading...
0%