Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Girdap

@geceyazar

 

 

Uzunca bir sohbetten sonra nihayet eve gelmiştim. Aklım da milyonlarca düşünce var. Bir yandan Anıl hoca, bir yandan Selim. Anıl hoca; kapıya kadar geldi, Sırf benden özür dilemek içinmiş. Bana çok değer veriyor olmalı. İçinde bana karşı bi pişmanlığı olduğu belli. Hala söylediklerinin ağrısı var yüreğinde. Öyle düşünüyorum. Kendini bana karşı suçlu hissetmesini istemiyorum. Bende de hata var aslında. Başta küçük bi yanlış anlaşılma yüzünden düşman gibi davrandım. Sonra resim mevzusunda karşısına geçip imalı sözler ettim. Böyle davranmasının en büyük sebebi benim ona karşı olan tavırlarım. Buna bir son vermem gerekiyor. Bundan sonra Anıl hocayla tıpkı diğer hocalarım, arkadaşlarım, sevdiğim kim varsa, onlara nasıl davranıyorsam öyle davranacağım. Hem ben de aksini istemiyorum zaten. O iyi bir İnsan sadece söyleyemediği, içine attığı çok şey var. Ben onun sadece öğrencisiyim. Oturup bana anlatacak hali yok ama belki bende davranışlarımı değiştirirsem kendini daha iyi hissedebilir. Hayatında ne kadar yerim var hiç bilmiyorum ama en azından içinde ki pişmanlıklar biraz olsun rahat bırakırlar.

 

 

Selim'e gelince, ben onu sevmiştim yalan yok. Ama bugün onu görünce içimde hiçbirşey kalmadığını fark ettim. Çok tatlı, bi kadını nasıl mutlu edeceğini iyi bilen birisi. Kendisi de ailesi iyi insanlar. Birliktelik için bunlar yeter mi? Hiç emin değilim. Gül hoca Selimi hep çok severdi. Birlikte olmamızın sakıncası yok diyor. Ama ya sevgi bitmişse. Dediği gibi tekrar içimizde ki küllenen hisler alevlenir mi? Bunların hiçbirine verecek cevabım yok şimdilik. Hemen eskiye dönecek halim yok. Ama bir şans daha vermekte birşey kaybettirmez. Belki de yanlış düşünüyorum. Her ne kadar onu tanısam da biraz daha zamana ihtiyacı var. Bakalım zaman bize neler gösterecek.

 

 

Bu düşünceler içinde uykuya dalmışım. Sabah nasıl oldu bilmiyorum hiç. Telefonumun çalmasıyla gözlerimi araladım. Arayan numara kayıtlı değildi. Sabah sabah kim arıyor beni diye söylenerek açtım telefonu.

-Canımın içi, Bade'm günaydın.

 

 

 

Telefon da ki Selimdi. Uzun zamandır böyle uyandırılmadım. Hoşuma gitmedi değil. Ama ciddi konuşmam gerekiyor bahsettiği kadar seviyor mu beni yoksa sadece heves miyim onun için?

 

-Günaydın Selim. Hayırdır sabah sabah?

-Hayır güzelim hayır. Hadi kalk seninle şöyle güzel bi kahvaltı edelim.

-Ciddi misin sen?

-Evet. Gayet ciddiyim. Neden gelmez misin?
-Tabi ki gelmem. Akşam iki güzel kelime söyledin diye hemen kahvaltılara akşam yemeklerine çıkacağımı mı sandın?
-Yani uğraştıracağım diyorsun.
-Uğraştırmak? Öyle bi düşüncem yok. Henüz düşünüyorum seninle alakalı nihayi bir karar vermiş değilim. Olumlu karar vereceğime dair söz verdiğimi de hatırlamıyorum.
-Tamam güzelim. Sık boğaz etmeyeceğim dedim hala aynı düşüncedeyim. Ben seni beklerim. Sen iyice düşün. Ama seni birgün daha görmeden yapamam artık.
- Üç yıl görmeden yaşadın yine yaşarsın merak etme.
-Ne biliyorsun görmediğimi?
-Aa haklısın okula gelip resim bırakmaya cesaret ettiysen uzaktan da izlemişsindir beni. Haha

-Anlamadım? Ne demek o ?

-Kantinde ki masanın üzerine bıraktığın üzerinde benim resmim olan kâğıttan bahsediyorum.
-Ne diyorsun Bade sen? Benim öyle bir şeyden haberim yok? Ne resmiymiş bu?
-Sen ciddi misin? Sen çizdirip bırakmadın mı o resmi?
-Beni çıldırtma Bade. Ben resim faln çizdirmedim. Okula da gelmedim?
-Ben sen yaptın diye düşündüm. Daha doğrusu Gül abla öyle düşündü bana da mantıklı geldi.
-Ben değilim Bade. Her kimse onu bulurum. Beni delirtme kim senin resmini çizebilir lan.
-Tamam Selim uzatma konuyu. Kimse kim merak etmiyorum ben. Ayrıca bu konu seni ilgilendirmez.
-Ne demek seni ilgilendirmez?

-Evet seni ilgilendirmez. Gelir gelmez bu tarz konular konuşmak istemiyorum seninle. Dediğim gibi kimse kim.
-Tamam Bade konuşmayalım tepem atıyor zaten. Her kimse ulaşamayacağı hayaller kuruyor belli.

-Neyse ben kapatıyorum. Bugün işlerim var biraz. İyi günler.
-Ne işin var yardım etmemi ister misin?
-Hayır teşekkür ederim.
-Tamam canım görüşelim artık. Lütfen.
-Bakalım belki sonra.
-Senden haber bekleyeceğim.
-İyi günler Selim.

 

 

Telefonu kapattıktan sonra aklıma Melisayla ettiğimiz sohbet geldi. Gerçekten dediği doğru olabilir miydi? Resmi Anıl hoca mı çizdi ? Bunu nasıl öğreneceğim bilmiyorum? Ama eğer doğruysa? Olmaz. Olmamalı. Dünyanın belki de en yanlış insanıyım onun için. Bu üzüntüsünün sebebi ben miyim? Ben bu kadar şüpheyle yaşayamam. Düşünmek istemiyorum. Doğrusu neyse er ya da geç ortaya çıkar elbet.

 

 

Oturduğum yerden doğruldum. Evde ki bi kaç işimi hallettim. Kahvaltı etmek gelmiyor içimden. Bir kaç birikmiş ödev vardı hepsini birer birer yaptım. Bugün Cumartesi. Heryer çok kalabalıktır. Dışarı çıkmak iyi gelirdi ama o kadar kalabalığın içine girmek istemiyorum. Gül hocayı aradım canım bayağı sıkılmıştı.

-Gül abla ne yapıyorsun müsait misin?
-Müsaitim güzelim oturuyorum öyle annemler dışarı çıktılar. Kitap faln okuyordum? Birşey mi oldu?

-Yok birşey olmadı. Canım sıkıldı da bi kahve mi içsek? Gelir misin?
-Çok iyi olur. Benim de sohbet etmeye ihtiyacım var.
-Tamam hemen yapıyorum çık sen.
-Tamadır.

 

 

 

Hemen kahve yapmaya başladım. İki dakika sürmedi Gül ablanın gelmesi. Karşılıklı oturduk.


-Selim değilmiş resmi bırakan

-Ciddi misin sen? Ayy nasıl olur o kadar da emindim.
-Evet sordum sabah kahvaltıya davet etti. Gitmedim ama telefon da sordum. O değilmiş.
-Anladım. Peki kimse geliyor mu aklına kim olabilir.
- Kimse. Hiç kimse gelmiyor. Sormuyorum da. Kim olursa olsun. Vallahi düşünmekten kafam patladı. Düşünmeyi bıraktım artık.
Hem birazda sen anlat abla. Düğün ne zaman. Talha abi nasıl görmedim ne zamandır.
-Düğün bahar da olacak inşallah. Bayağı heyecanlıyız.
-Nasıl bi his?

-Ne, nasıl bi his?

-Aşık olduğun insanla evlenmek?
-O kadar güzel ki. Bulutların üzerindeyim sanki. Bütün yorgunluklarım onu gördüğüm an bitiyor. Ömrümün en kötü gününü geçirmiş bile olsam onun yüzünü görünce herşeyi unutuyorum.
-Ne kadar aşık olduğunu görebiliyorum. Gözlerin parladı resmen anlatırken bile. Eminim dünyanın en güzel duygusu.
-Sen daha güzellerini yaşayacaksın eminim. O kadar mutlu olmanı istiyorum ki. O kadar sevilmeni, sevmeni istiyorum ki anlatamam. Ne olursa olsun ben senin ablanım sen benim kardeşimsin. Seni mesut görmek en çok beni mutlu edecek.
-O zaman en yakın zamanda senin kadar aşık olmam dileğiyle. Hahahah

-Ahahha. İnşallah.

 

 

Tam o sıra da Gül ablanın telefonu çaldı. Arayan Anıl hocaydı.
İkimiz de birbirimize baktık;

 


-Hayırdır inşallah. Anıl hoca arıyor.

-Efendim Anıl hocam?
-Gül hocam kusura bakmayın rahatsız ettim. Sizden bişey rica edecektim mümkünse.
-Tabii buyurun yapabileceğim birşeyse?
-Hocam siz buralısınız daha iyi bilirsiniz. Benim bugün yardımcı bi ablaya ihtiyacım var. Bütün evi yerleştirdim ama bi türlü mutfağı toparlayamıyorum. Eğer tanıdık bi yardımcı varsa bildiğiniz yönlendirebilir misiniz?
-Hocam hemen araştırıp size dönüş yapayım olur mu? Siz evin adresini bana konum olarak atın.
-Tamam hocam sizden haber bekliyorum.

 

 

Gül hoca telefonu kapatır kapatmaz yüzüne baktım söylediğim şeyi ben bile idrak edemedim başta;

 

-Abla ben gidebilir miyim? Yanlış anlama küçük bi yardım sadece. Hem aramızda ki anlaşmazlıkta son bulur belki. Hem yardıma ihitiyacı var ne olacak ki? İki saatte hallederiz birlikteolmaz mı?

-Bade ciddi olamazsın.

-çok ciddiyim Neden?

-Kızım ne alaka demez mi adam.

-Eminim demez.
-O ne demek öyle?

-Yani koca adam yardım etmek istediğimi anlar herhalde.

-Bilmiyorum Bade pek iyi bir fikirmiş gibi gelmedi bana.

-Şöyle düşün Senden yardım istemiş işin olduğu için ben gitmişim senin yerine ?

-Neden gitmek istiyorsun ?

-Bilmiyorum . Sadece yardım etmem gerekiyor diye düşünüyorum. Yardımcı biri gidebilir evet ama belli ki Anıl hoca burada kendisini çok yalnız hissediyor. Hem arkadaş oluruz belki fena mı?
-Peki Bade madem öyle diyorsun sen bilirsin. Ama iki saat en fazla eğer uzun sürecek gibiyse hiç başlamadan geri dönüyorsun tamam mı? Ben bizim mahalleden Meryem ablayı gönderirim.
-Tamam abla merak etme teşekkür ederim. Güven bana. Neredeymiş evi?

 

 

Anıl hocanın attığı konumdan evin yerini iyice öğrendim. Üzerime rahat hareket edebileceğim bişeyler giydim. Saçlarımı arkamda toplayıp bi kalemle tutturdum. Yola çıktım hemen. Gitmek istememin sebebi belliydi. Ama Gül ablaya yalan söylemiştim. Asıl sebep belki kafamda ki sorulardan kurtulurum düşüncesiydi.
Evi bizim evin iki sokak altındaydı hemen. Çabuk gelmiştim.
Dördüncü kata çıktım. Zile bastım.
Kapıyı açtığında yüzün de öyle bi şaşkınlık vardı ki kelimelerle anlatılamaz asla. Yüzüme baktı şaşkın ve mutlu görünüyordu.

-Bade. Ne işin var burda? Bişey mi oldu?

-Hayır birşey olmadı. Sizi görmeye geldim.
-Nasıl?

-Şaka yapıyorum Hocam. Gül ablayla yani hocayla konuşurken birlikteydik. Siz yardımcı birini aradığınızı söyleyince ben gelmek istedim. Belki birlikte toparlarız diye. Olmaz mı?
-Neden?
-Nedeni yok. Sadece size yardımcı olmak istedim. Hem sizde bana yardım edersiniz sohbette ederiz olmaz mı? Ama istemiyorsanız hemen gidebilirim. Meryem abla var bizim mahalleden o gelir.
-Hayır onu demek istemedim çok şaşırdım. Beklemiyordum.
-Ee içeri almayacak mısınız?
-Gel tabi ki geç lütfen.

 

 

Kapıdan içeri girdiğimde beni kocaman içinde belki 500 den fazla kitap olan bir kitaplık karşıladı. Hem çok güzel görünüyor hemde çok heybetli.
Heryer çok temizdi buna çok şaşırmıştım. Sonuçta tek yaşayan bir erkek ne kadar düzenli olabilirdi ki.
Düşüncemin yanlış olduğunu o an fark ettim. İçeri doğru ilerlediğimde mutfakla karşılaştım içinde kapalı tam On adet koli vardı. Belli ki onlar yerleştirilecekti.

-Demek canınızı sıkan koliler bunlar?

-Ahahah. Evet bayağı Can sıkıcılar.
-Hemen hallederiz çok değilmiş.
-Hiç sanmıyorum. Hemen halledilecek gibi değil. Hem ben sana zahmet vermek istemem. Geldiğin ve düşündüğün için teşekkür ederim ama gerek yok gerçekten. Dediğin gibi Meryem hanıma söyleyelim.
-Artık çok geç. Sizin koliler şu dakikadan itibaren benimde düşmanım oldular. Baksanıza nasılda insanın içini karartıyorlar.

 

 

İkimizde gülüyorduk. Onu ilk defa bu kadar neşeli görmüştüm. İçten gülerken kısılan gözleri, İnsana çok hayal kurdurabilirdi. Hayal kuranlar da çoktur. Bundan eminim.

-Başlayalım mı?
-Ne bende mi yapacağım?

-Yok artık? Ben tek mi yapacağım? Siz yardım edeceksiniz tabi ki birlikte yapacağız.
-Doğru söylüyorsun saçma bi tepki oldu.
-Hadi o zaman vakit kaybetmeyelim.

 

 

Anıl, Bade'nin bu hareketine çok şaşırmıştı. Gözlerini ondan ayıramıyordu. Bade resmen evindeydi Hiç olmadığı kadar nazik ve sevgi dolu yaklaşmıştı Anıla. Gözlerinde ki mutluluğu saklayamıyordu. Belki de bu bir işaretti. Bade'nin içinde ki iyiliğin bir kez daha farkına vardı. "Aramızda birşeyler olsun veya olmasın. Ben hayatımdan geçerken yüreğime ektiğin bütün çiçekler için teşekkür ederim" diye geçirdi içinden.

-Şöyle yapalım hocam. Önce dolapların içini ve dışını temizleyelim. Sonra kolilerin içindekileri güzelce yerleştiririz olur mu?

-Sen nasıl dersen. Ben çok anlamıyorum mutfak işinden çünkü.
-Tamam siz benim söylediklerimi yapın sadece o zaman.
-Tamam bakalım.

 

 

 

Sırayla dedikleri gibi işleri halletmeye başladılar önce dolapları sildiler. Sırayla kolilerini açmaya başladılar. Farkına varmadan işlerin yarısını halletmişlerdi bile.

-Hocam amma da abartmışsınız. Geleli bir saat olmadı işlerin yarısı bitti bile.
-Haklısın demek ki seni bekliyormuşum.

-Bence siz yanınızda birilerine ihtiyaç duyuyorsunuz.
-Birilerine değil sadece birine ihtiyaç duyuyorum.

 

 

İkiside öylece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Anıl yaşadığı anın büyüsüne kapılmıştı. Hiçbir şeyi düşünmüyordu. Aklında sadece karşısında ki kadının buğulu ve ne yaşarsa yaşasın hayata dört elle sarılmış gözleri vardı. Gözlerinin içinde ki yansımaya hayranlığı daha da artıyordu.
Bade ise artık emin olmuştu bazı şeylerden. Ama yanlış olduğunu düşündüğü bir yola çıkmak istemiyordu. Bu ona acıların en büyüğünü yaşatabilirdi. Kaçırdı hemen gözlerini.


-Şimdi ben merdivene çıkacağım siz sırayla tabakları bana verin yerleştirelim artık.
-Ben çıksam daha iyi.
-Yok siz beceremezsiniz. Siz uzatın ben yerleştiririm.
-Çok inatçısın.
-Siz de çok ısrarcısınız.

 

 

 

Bir iki dolap derken neredeyse bütün hepsini yerleştirdiler.

-bitmek üzere Bade gerisini ben hallederim. Sen de çok yoruldun. Bırakalım artık.
-Başladığınız herşeyi yarım mı bırakırsınız?

-Yorulduğunu düşünüyorum. Yorulunca bırakmak ister insan.
-Yorulunca değil. Bitince bırakmayı tercih ederim.
-Peki o zaman. Sen in aşağıya ben bi telefonumu alıp geleceğim. içerde kaldı herhalde.
-Tamam siz bakın işinize ben bitirmek üzereyim.

 

 

Bir kaç raf kaldı hemen bitirip dönsem iyi olacak. Gül abla da merak eder. Şu fazla plastik ürünleri koliyle birlikte dolapların en üstüne koysam iyi olur eline dolaşmasın. Yeteri kadar var bunlar fazla. Aşağı inip yerdeki kolilerden birine fazla olan parçaları yerleştirdim merdivenle yetişemem en iyisi tezgahın üstüne çıkmak diye düşünüp elimdeki koliyle birlikte tırmandım. Koliyi dolapların üstüne yerleştirdim.
Birden Anıl hocanın bitmedi mi sesiyle irkildim ve ayağım kaydı. Tezgahın üstünden yere doğru kayan bedeni mi hissettim. Beni yine sımsacak elleriyle Anıl hoca tutmuştu ama bu sefer o da düşmüştü. Gözlerimi açtığımda ikimizde yerdeydik. Ben onun üstündeydim. Gözlerinde ki mahcubiyetle bana bakıyordu. Yüzümüz birbirine o kadar yakındı ki, nefesini dudaklarımda hissediyordum. Gözlerini yine gözlerimdeydi. Benim gözlerimde onun gözleri ve dudakları arasında gidip geliyordu.

-Ben düşerken hep tutacak mısınız?

Dedim. Sesimi kendim bile zor duyuyordum.

-Benim için mahsuru yok.

Dedi sesinde ki titremeyle. Sesi herşeyi ifade ediyordu aslında. Bu durumdan dediği gibi hiç şikayetçi değildi.

-Yine de düşmemeyi tercih ederim.
diye devam ettim.
-Bu kadar düşmeye meraklıysan ben seni hep tutarım.

 

 

 

kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Onun kalbi benimkinden daha beterdi. Sesini ben bile duyuyordum. Dudaklarıma değen nefesi daha da yakınlaşmıştı sanki. Hala üzerindeydim. Elleri belimdeydi. Bu insanı deli edebilecek halden bir an önce kurtulmalıydık. Hemen bir hamle yapıp vücudumu üstünden kaldırdım ve yere oturdum. Anıl hoca hala uzanıyordu.


-Bir yeriniz mi acıyor neden kalkmıyorsunuz?
-acımıyor. Gayet iyiyim merak etme.
-Benim gitmem gerekiyor artık. Pek bişey de kalmadı. Sadece boş kolileri çöpe atmak kaldı. Siz halledersiniz onu da geç oldu çünkü.
-Kahve içmek için vaktin var mı? En azından kahve ikram etmek isterim. O kadar yoruldun.
-İnanın hiç gerek yok. Zaten vaktim de yok. Dediğim gibi geç oldu. Başka zaman içeriz kahve olur mu sözüm olsun.
-Tamam o zaman ısrar etmiyorum.
Tekrar çok teşekkür ederim. Bir yerine bişey olmadı diye umuyorum.
-Yok gayet iyiyim merak etmeyin. Sizin üstünüze düştüm. Sizde bişey var mı?

-Sıcağı sıcağına anlaşılmıyor.
-O zaman siz soğuyunca haber verirsiniz.

 

 

Dedim gülerek ayağa kalkarken, o da aynı anda ayağa kalktı biz yine istemeyeceğimiz kadar yakın ve bir o kadar da uzaktık birbirimize. Kendimi onun ellerine bırakırsam başıma çok şey gelecek biliyorum kaçmak istemiyorum. Çekimine engel olamıyorum. O bana böyle bakarken gidemiyorum.
Gözleriyle herşeyi anlatıyor bana. Ama ben ona da kendime de bunu yapamam. Bu sadece bir heves. Yarın birgün heves bitince geriye sadece acı çeken iki kalp görüyorum. Korkuyorum.

Gözleri yine dudaklarıma kayıyor. Yine orta yerde birbirimizi izliyoruz. Artık rutinimiz gibi oldu bu haller. Elim ayağım birbirine dolaşıyor. Farkına varıyorum. Kendimi bu girdaba sokmak istemiyorum. Bana bakan derin gözlerine bakmaya devam edersem içine çekecek o girdap beni biliyorum.

 

 

Hemen eşyalarımı toplamak için uzaklaştım yanından. Arkamı döner dönmez elimden tutup kendisine dönmemi sağladı.

-Gitme!

 

 

Gözlerinde kalmamı isteyen masum bir çocuğun ifadesi vardı. Neden diye sormak üzereydim. Ağzımı açmama fırsat vermeden;

 

-Gitme, hemen kahve yaparım. Çok yoruldun.
-Az önce ısrarcı demiştim hala aynı düşüncedeyim.
-Israrcı değil sadece mahçup ettin beni. En azından küçük bi teşekkür.

-Çokça teşekkür ettiniz zaten. Artık gitmeliyim.
-Seni bırakmamı ister misin?

-İnanın hiç gerek yok. Ben kendim gidebilirim.
-İyi ki geldin. Yani yardım için yoksa ben halledemezdim. Sağol.
-Sizde sağolun iyi akşamlar.

 

 

 

Nihayet çıkmıştım evden. Çıkar çıkmaz yüreğim çarpmaya başladı. Nefesim kesilmiş gibiydi. Gökyüne bakarak derin bir nefes aldım. Tam o sıra da kocam bir yıldız kaydı gözlerimin önünden. Kayan yıldızlar benim için onu gören insanlara hep büyük şanslar getirirdi. Belki benim şansımda gözlerimin önündedir. Ya da en büyük şanssızlığım.

 

 

Bade gittikten sonra Anıl mutfak masasına oturup dakikalarca yüreğini sızlatan acısını düşündü. Bu ev daha dakikalar önce gül bahçesiydi. Şimdi ise bomboş bir viranhane den farkı yoktu onun için. Yüreğinin sesini dinledi. Yüreği onu her defasında boğulduğu derin suların tam ortasına götürüyordu. Çırpındıkça batıyor, battıkça iyice çırpınıyordu. Ya kendini boğmak üzere olan sulara teslim edecek ya da yüzmeyi öğrenecekti...

 

 

 

En sonunda bir karar verdi.

 

 

- Artık Bade olmadan yapamam. Şu an için birlikte olmamız mümkün olmasa bile bundan aylar sonra ne ben onun öğretmeni olacağım ne de o benim öğrencim. Mezun olduğu gece içimde ne varsa hepsini anlatacağım ona. En azından önümüzde ki en büyük engel ortadan kalkmış olacak. Peki ya istemezse o zaman ne yapacağım? O zaman da söyleyememenin pişmanlığını yaşamam en azından hem neden kabul etmesin. Yeter ki ben ona duygularımı anlatana kadar beklesin. Elim kolum bağlı. Şimdi anlatamadığım şeyleri zamanı gelince de başkası var diye anlatamazsam işte o zaman kendimi asla affetmeyeceğim.

 

 

Aldığı bu karar içinde binlerce umut ışığı yaktı. Sadece yedi ay bu kadarcık süre içinde ne olabilir ki en fazla diye düşünüyordu.
sözlerine şunları ekledi;

 

 

Eğer ucunda yanmak varsa. Ateşe veren senin ellerin olsun...

 

 

 


 

 

Loading...
0%