Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Her gerçek acıtmaz.

@geceyazar

 

 

 

Gün ağarmaya başlamıştı. Gözlerimi araladım. Anılın üzerine doğru uzanmıştım. O hala uyuyordu. Olduğum yerden çok güzel görünüyordu. Ellerimi sakalları arasında gezdiriyordum. Yüzümde gülümseme. İlk defa birlikte uyuyup, uyanmıştık. Yani bu da sayılır herhalde. İkimizde Buz haneden çıkmış gibiydik. Heryerimiz donmuştu. Yüzünde gezdirdiğim elimi tuttu, dudaklarına götürdü, öptü. Sonra yine yanaklarının üzerine yerleştirdi. Yavaş yavaş insanlar, gizlendikleri yerlerden çıkmaya başlamıştı artık kalkmalıydık olduğumuz banktan. Ya da dünyanın en rahat yatağı mı demeliyim. Tartışılır.

 

-Hocam. Artık kalkmalıyız. İnsanlar yavaş yavaş çoğalıyor. Hoş bir vaziyet değil.

 

 

 

 

 

Hiç duymuyordu beni. Uzandığı dizlerime daha sıkı sarılıyordu. Gözleri kapalıydı uyuyormuydu bilmiyorum. Söylediklerimi tekrar ettim.

 

-Hocam. Kalkın artık lütfen. Gidelim.

 

Gözlerini araladı,

 

-Yoruldun mu?

-Evet. Üşüyorum hem de.

-Hiç kalkmak istemiyorum.

-Kalkmalıyız. Geçenler bize bakıyor.

 

Yavaşça kalktı dizlerimin üstünden. Belli süredir alıştığı ağırlık üstünden kalkınca bacağıma kramp girdi.

 

-Ahh! 

-Noldu Bade iyi misin. Dedi telaşla.

-İyiyim, iyiyim. Kramp girdi bacağıma. Amma da ağırmışsınız.

-Gerçekten mi? Tam olarak neresi?

 

Diyerek elini bacağımın üstüne getirdi.

 

-Bilmiyorum neresi olduğunu. Ama çok acıyor. Geçer herhalde

-Gel böyle

 

Beni kendine doğru çekerek belimden sarıldı. Elimi omzundan aşırdı. Yavaş yavaş yürümeye başladık her adımda canım daha çok yanıyordu. Ama belli etmemeye çalışıyordum.

 

-Bade acıyor mu hala?

-Yok geçti sanki.

-Uydurma. Yüzün kırpıkımızı oldu kendini sıkmaktan.

Bu böyle olmayacak gel bakalım.

 

 

 

 

 

Diyerek beni kucağına aldı. Sanki küçük bir bebek gibi kucağında taşıyordu beni. Arabasına doğru ilerliyorduk.

 

 

 

 

Yüzüme bakıyordu. Ben bakmıyordum yolu izliyordum sadece. Bişey demek istiyordu belliydi. Ya da sormak bilmiyorum. Saçlarım deli gibi uçuşuyordu. Sanki bu dakikayı beklemişler gibi dans ediyorlardı. Arabasına gelmiştik.

 

-Ben binmek istemiyorum. Yürüyeceğim.

-O nasıl olacakmış? Madem yürüyebiliyordun niye iki saattir kendini taşıtıyorsun. Belim koptu.

-Gerçekten mi? o kadar ağır mıyım?

-Sen ne sanıyordun. Tüy olduğunu falan mı?

-Çok kötüsünüz. Ben size ağırsınız dedim diye söylüyorsunuz bunu.

-ilgisi yok. Benim kemiklerim iri.

-Tamam taşımazsınız bir daha. Şikayet etmeyin.

 

Gülerek yüzüme bakıyordu. Beni sinirlendirmek hoşuna gitmişti. Gece ki halinden eser yoktu acaba hatırlıyorum konuştuklarımız?

 

-Hadi siz gidin ben giderim eve.

-Bade bazen o kadar saçma konuşuyorsun ki. Kızım iki dakikalık mesafe zaten. Bu ayakla nasıl yürüyeceksin? Gel işte ne inatçısın.

-Bana bir daha kızım demeyin diye uyarmıştım sizi.

-Tamam özür dilerim geç hadi. Gidelim. Gül hocalar uyanmadan çıkarırım seni yukarı.

 

-Eve gidelim yeter. Yukarı ben çıkarım.

-Tamam Bade. Nasıl istiyorsan öyle yapalım.

 

 

 

 

 

Yola çıkabilmiştik sonunda. Arabayı sanki bilerek yavaş kullanıyordu. Dediği gibi iki dakikalık yol on dakikalık olmuştu. Hala birşey söylememişti. Gece anlattıkları, konuştuklarımız. Hiçbirini hatırlamıyor muydu? Arabayı binanın önünde durdurdu yine. Etrafa bakındı;

 

-Hayret, Kimseler yok etrafta. Şaşırdım.

-Neden daha sabah bile sayılmaz kim olacak bu saatte?

-Bilmem elinde çiçeklerle bekleyen kimseleri göremeyince şaşırdım.

-Öyle mi?

-Öyle. Senin ki gelmemiş. Sen git istersen bekletme.

 

 

 

 

Çok sinirlendirmişti bu söyledikleri beni. Sanki bilerek sabrımın sınırlarını zorluyordu. Yüzüne öfkeyle bakıyordum. Oysa sadece iğneleyici iğneleyici gülüyordu karşımda. Daha dün gece neler konuştum şimdi neler söylüyor. Yemin ederim Akıllanmıyor bu adam. Kendine eziyet ettiği yetmiyormuş gibi birde üstüne benimle dalga geçer gibi konuşuyor. Doğru dürüst sorsa "Selim sevgilin mi?" diye olmuyor sanki. Söylemeyeceğim. Kendisi gelip benimle insan gibi konuşana kadar hiçbirşey söylemeyeceğim. Birazcık olsun konuşulan şeylerin nerelere gittiğini düşünmeli insan. Sinirlerime hakim olamayıp;

 

-Siz kim olarak benimle bu şekilde konuşuyorsunuz? Bu nasıl bir üslup böyle.

-Neden sinirlendin? Senin ki dediğim için mi?

-Evet onun için bir sakıncası mı var?

-Yok canım ne sakıncası olacak ki?

-Hocam bana doğru dürüst sormak istediğiniz birşey varsa sorun. Bu şekilde iğneleyici konuşmayın.

-Neden seni iğnelediğimi düşünüyorsun? Ayrıca ne sorabilirim sana.

-İşte bende onu bilmek istiyorum. Merak ediyorsanız sorun? Mesela diyin ki Selim senin sevgilin mi?

-Beni ne ilgilendirir Bade. İster sevgilin olsun ister arkadaşın.

-Ya siz ciddi misiniz? Benim aklî melekelerimle oynamaya çalışıyorsunuz bence.

-Nerden buluyorsun böyle sözleri? Gerçekten ne demek istediğini anlamıyorum.

-Siz dün gece neler konuştuğumuzu hatırlıyor musunuz?

-Yoo biz bişeyler mi konuştuk? Sadece geldin yanıma oturdun. Ne ara niçin dizine yattığımı bile hatırlamıyorum.

-İşte ben biliyorum başıma gelecekleri.

 

 

 

 

 

Büyük hayal kırıklığı içindeydim yine. Her seferinde aynı şey oluyor. Ya da olmuyor. Birşeyler oluyor, sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi oluyor. Daha doğrusu gerçek mana da hiçbirşey olmuyor. Çok sıkıldım artık. Gelgitlerden, oluyormuş gibi olup olmayan herşeyden çok sıkıldım. Az önce ellerimi öpüyordu şimdi hatırlamıyorum diyor. Hatırlamasın istemiyorum. Ben onun oyuncağı değilim yeter artık. Kendime söz veriyorum bir daha onu dinlemeyeceğim. Okulla alakalı konuları konuşmayacağım. Kendime söz veriyorum. Bir daha onun bana dokunmadına izin vermeyeceğim. Madem bu kadar umursamaz bir adam bende onu umursamıyorum. Varsın benim sevgilim varmış diye bilsin. Çeksin acısını. Konuşmuyorsa, hislerini söyleyemeyecek kadar korksa bedelini ödesin.
Gözümde ki hayal kırıklığıyla birlikte;

 

-Siz gerçekten korkak adamın tekiymişsiniz. Bunu bir kez daha anladım.

-O nasıl konuşmak Bade? Neler oluyor?

-Neler oluyor biliyor musunuz? Sizi üç kez tanıdım demiştim ya; ilki hayatımda gördüğüm en ukala adamdı,ikincisi hayatımda gördüğüm en ince düşünceli, en kibar adamdı, üçüncüsü ve beni en çok yaralayan da hayatımda gördüğüm en korkak adam olmasıydı.

-Neyin korkaklığı bahsettiğin? Anlamıyorum ben seni Bade. Benden ne istiyorsun? Bu sözlerini hak edecek ne yaptım?

-Hiçbirşey yapmadınız. Artık yapamayacaksınız da sizin karşınızda çocuk yok. Bundan sonra sizinle tek kelime okul dışı bir mesele konuşmayacağım, ne olduğunun önemi yok. Ve bir daha bana sakın dokunmayın. Sakın.

-Bade.

-Sizi dinlemeyeceğim. Ben korktuğu için içinden gelen şeyleri söyleyemeyen bir adamı dinlemeyeceğim. Şimdi evimin önünden gidin. Ve bir daha konusu ben olan hiçbir meseleye dahil olmayın

 

 

 

 

 

Arabadan indim. Kapısını öyle sert kapattım ki, sanki o an büyün parçaları birbirinden ayrılacak gibi ses çıkardı. Ayrılsın ne yaparsa yapsın yeter ki benden uzak olsun. Eğer dün gece anlattığı gibi beni düşünseydi, can çekişseydi, kolumdan tutar istediği yere götürür konuşurdu. Yapmıyorsa kendi tercihidir. Hür iradesi. İstediği diyarlara uçabilir.

 

 

 

 

Anıl neye uğradığını şaşırmıştı Badenin tepkisinin sebebini çok iyi biliyordu. Dün gece ne konuştularsa, araların da her ne geçtiyse hepsi bir bir hafızasındaydı. Ama hatırladığını söylemedi. Çünkü kendini Bade'nin karşısında ezik gibi hissediyordu. Onu o halde görmüştü. Birde üstüne ağzına sahip olamayıp en baştan beri Bade'ye ne hissettiğini anlatmıştı. Ha birde kendine yediremediği başka bir mesele daha vardı. Sevgilisi olduğunu bildiği birine konuşulmayacak herşeyi konuşmasını kendine yediremiyordu. Aklı başına geldikçe yaptığı şeyin ne kadar yanlış olduğunu anlıyordu. Eğer Bade izin verseydi onu öpecekti. İyi ki izin vermemişti. Yoksa dediği gibi bin pişman olacaktı. Öptüğü için değil. Başkasıyla birlikte olan kadını kendi nefsine yenik düşüp öptüğü için. Bu ikisi arasında çok fark var.

 

 

 

 

Badenin söyledikleri beynine milyon tane çivi çakmıştı sanki. Bana dokunmayın dedi. Rahatsız olmuştu belki de ona dokunmamdan. Çok keskin konuşmuştu. Sözleri kılıçtan daha derin yaralar açacak kadar keskindi. Sabaha kadar dizinde yatırmıştı. Belki de günlerdir ilk defa bana uykumu aldırmıştı. Yine herşey en başa döndü. Bu ne kısır döngüymüş böyle bir türkü içinden çıkamıyoruz.

 

 

 

 

Arabadan iner inmez hızlı adımlarla eve girdim. Yüzümde koca bir hayal kırıklığı vardı. Düşünme Bade sakın, düşündükçe içinden çıkılamayacak yerlere gidiyor meseleler. Herkes önyargısının, karşısındakini düşünmeden konuşmanın cezasını çeksin. Madem konuşamayacak kadar korkak o zaman korkularında boğulacak kadar cesur olmak zorunda.

Okula gitmeyeceğim için Gül ablayı arayıp durumu anlattım rahatsızım biraz bugün gelemeyeceğim dedim.
Üzerimi değiştirdim. Sıcak bir duş aldım. Kemiklerime kadar donmuştum onun yüzünden sabaha kadar. Kendime söz veriyorum bir daha korkak bir adamın hayalini taşımayacağım kalbimde.

 

 

Bade sonunda yatağına uzanıp gözlerini uykuya teslim etmişti. Anıl ise uzandığı yatağın kanatan dikenleri olan bir kaktüs kadar can yaktığını yine tecrübe ediyordu. Bade'nin cümlerleri kaktüsün dikenlerinden daha derine saplanmıştı. Açık yaralar zamanla iyileşir peki ya görünmeyen, kanamayan, ama vücudu sarıp sarmalayan yaralar? Onlar nasıl iyileşir?
Hiçbir sözün kâr etmediği bu derin meseleyi ne bitirebiliyor ne de dolu dolu yaşayabiliyordu. Hikayenin en acı tarafı da saatler önce hayalinden bile güzel olan dakikaları artık hiç yaşayamayacak olmanın verdiği çöküntü.
Ne de olsa adam inat, kadın adamdan da inattı.

 

 

Bu düşünceler arasında çırpınırken telefonuna gelen mesaj sesiyle kaybolan bilinci yerine gelmişti. Mesaj Gül hocadandı;

-Hocam merhaba. Bugün dersiniz olmadığını biliyorum. Ufak bir konu hakkında sizin yardımınıza ihtiyacım var. Okul çıkışı .... Kafe de buluşabilir miyiz acaba? Nişanlım Talha beyde bizimle olacak.

 

 

Hangi konu da yardım istiyor acaba diye düşünürken aklıma yine Bade geldi. Acaba konu onunla mı ilgili? "Benimle ilgili hiçbir konuya dahil olmayın" demişti. Reddetsem kabalık mı yapmış olurum? Hem ne malûm konunun Badeyle alakası olduğu.

-Tabii hocam sizi orada beklerim.

-Tamamdır.

 

 

Aklında binbir türlü düşünceyle sonunda o da uyuyakaldı. Gözünü açtığında saat buluşma saatine sadece yarım saat kaldığını gösteriyordu. Büyük bir merakla hazırlanıp evden çıktı. Kafeye gelmişti. Henüz kimse yoktu. Kendine uyanmasıniçin iyi gelecek olan en acı kahvelerden birini söyledi. Kahve kömür gibi kapkaraydı. Aklında ki gözler kömürden de kara.

Aradan on dakika geçmişti. Gül hoca Nişanlısı Talha'yla birlikte masa da belirdi. Öncelikle Talha ve Anıl tanıştı. Birer çay söyleyip sohbet etmeye başladılar. Sağdan soldan derken Anıl asıl meseleyi merak edercesine;

 

-Hocam benimle konuşmak istediğiniz konu nedir? Bayağı merak ettim.

-Hocam biz şimdi okul olarak şöyle birşey düşündük, tüm idareciler. On ikinci sınıfları motive etmek amacıyla havalar soğumadan bir gece iki gün sürecek bir kamp düzenlemek istiyoruz. Hem denizi Hem ormanı olan bir kaç kamp yeri araştırdık bile. Yarın öğleden sonra gidip, Pazar akşamı döneceğiz. Çocukların ailelerinden gerekli izinleri bizzat ben arayıp alacağım. Zaten bugün duyurduk bu meseleyi hepsi çok heveslendi neredeyse gelmek istemeyen kimse yok.

-Anladım hocam çok güzel düşünmüşsünüz fakat konunun benimle ne ilgisi olduğunu anlayamadım. Sizin için ne yapabilirim?

-Hocam konunun sizinle ilgisi şu; öğrenciler tarafından sevilip sözü dinlenen bir hocamızsınız. Eğer bizimle gelirseniz çok sevinirim. Çünkü kalabalık olacağız. Hakimiyet biraz zor olacak gibi.

-Hocam ben çok hevesli değilim açıkçası. Yanlış anlamayın size tardım etmek isterim tabi ki ama gelmek istediğim bir ortam değil.

Talha araya girdi;

-Bende orada olacağım zaten. Hem biz de sizinle tanışmış oluruz. Eminim çok iyi anlaşacağımıza.

-Tabi ki Talha bey ama sorun o değil.

Gül tekrar araya girdi.

-Hocam sorun ne o zaman ?

-Kendimi kötü hissediyorum. Hasta olacak gibiyim. Gelsem de pek içinize yarayacağımı düşünmüyorum.

-Peki o zaman hocam çok ısrarcı olmak istemiyorum. Teşekkür ederim yine de.

 

Araların da tekrar neler yapabilecekleriyle alakalı sohbet ediyorlardı. Anıl'ın aklı hala Bade'ye kaçıyordu. Kimbilir neler yapıyor şu an.

 

Birden masaya Gül ve Talhanın tanıdığı bir ses geldi. Bu Melisaydı.

-Gül abla, Talha abi nasılsınız?

-Aaa Melisa sen nerden çıktın.

-Arka tarafta oturuyorduk bizde arkadaşlarımla. Sizler ne yapıyordunuz. Sen nasılsın Talha abi uzun zamandır görüşmedik.

-İyiyim Melisacım teşekkür ederim. İşler güçler uğraşıyoruz. Sen nasılsın ? Ayıp olmazsa arkadaşlarına otur biraz.

-Yok niye ayıp olsun.

 

diyerek oturdu masalarına.

- Abi bende ders çalışmaya devam ediyorum. İnşallah bu sene bi yerleri kazanmam gerekiyor. Yoksa annem gerçekten kesecek beni.

-Biraz daha abart. Melek gibi kadını iki dakika da katil ettin. Ahahah

-Gerçekten öyle ama abla pek sinirli bu sene.

 

Gözü Anıl'a kaydı gözleri bir yerlere dalmış olan bu adamın hayatlarına tepeden inme gelen Adam olduğundan heberi yoktu.

-Beyefendi kim?

-Bizim okuldan Anıl hoca. Hocam bu hanımda Mahallemizin en tatlı kızlarından Melisa.

 

Melisanın gözleri neredeyse yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Demek arkadaşını bu acılara, kederlere sürükleyen adam tam oturuyordu. Yine de kibarlıktan elini Anıla doğru uzattı.

-Memnun oldum hocam. Ben Bade'nin en yakın arkadaşı Melisa.

 

Anıl Bade sözcüğünü duyduğu an gözlerini Melisa'ya dikti. Gözlerine herşeyin farkındayım, der gibi bakıyordu. Elini sıktı.

-Merhaba Anıl bende memnun oldum.

-İnşallah bende memnun olurum.

 

Dedi Melisa alaycı bir ses tonuyla. Gül söylediği cümlenin ne anlama geldiğini anlamayarak ;

 

-O ne demek Melisa.

-Birşey demek değil Hocam espiri yapıyorum ahahha. Eee sizler ne konuşuyordunuz. Ayyy pardon özel miydi?

-Yok özel değil. Bir kamp işi varda onunla alakalı konuşuyorduk. Bu arada Bade nasıl olmuş?

-Anlamadım ne nasıl olmuş.

 

Anıl meraklı gözlerle ikisinin konuşmasını dinliyordu.

-Hastaydı Bade bugün. Okula gelmedi. İzin istedi benden.

-Öyle mi benim haberim yoktu. Bi kaç kez aradım ama cevap vermedi. Uyuyordur diye düşündüm. Rahatsız etmek istemedim.

-İyi yapmışsın. Dinlensin.

 

Melisa ne hastalığı olduğunu anlamıştı. Belli ki yine birşeyler olmuş. Arkadaşı okula gitmek istememişti. Anılın da halinden belliydi bu.

-Sizin bu kamp işi nedir?

-On ikinci sınıfları motive kampına götüreceğiz denizi, ormanı olan güzel bir yere. Anıl hocadan da gelmesini rica ediyorduk ama rahatsızmış. Tam onu konuşuyorduk sen gelince.

-Bu aralar herkes hasta salgın var galiba .

 

Dedi Anıla imalı bakarken.

-Bade gelir mi acaba.

-Gelmez Hocam. Biliyorsunuz.

-Neden gelmiyormuş.

diye araya girdi Talha.

-Yatağından başka hiçbiryerde uyumuyorda ondan abi. Bu yaşımıza geldik bir kez kendi evimde yatılı misafir edemedim. Hele ki şu bir kaç yıldır iyice takıntı haline getirdi.

 

Anıl üzülmüştü. Bir yandan da seviniyordu. Çünkü dün onunla ücra bir köşe de köhne bir bankta uyumuştu.

-Yok benim onu ikna etmem lazım yoksa içim rahat etmez. Herkes gelecek. Kendini ortamlardan soyutlamasını istemiyorum.

-Boşa kürek çekersiniz gibi geliyor.

-Çekeriz. Çünkü birlikte ikna etmeye gideceğiz burdan çıkınca.

-Ben hiç aranıza girmesem.

-Girdin artık. Melisa sende gelir misin?

-Gerçekten mi?

-Evet neden olmasın. Hem Bade kesin ikna olur. Sen en yakınısın.

 

Anıl bu söze gülümsemişti. "Badenin en yakını". Kim nikir şu dünya da Bade'nin en yakını olmak nasıl bir histir. Çünkü hiç tatmamıştı. En uzağı olmaktan başka birşeyi olamamıştı.

-Çok sevinirim. Gelirim tabii ki. Ne zaman gidiyoruz?
-Yarın öğleden sonra.
-Ayy çok heyecanlandım.

 

Talha araya girerek Anılın yüzünü ekşitmesine sebep olacak o soruyu sordu.

-Bu arada ben bugün Selimi gördüm sanki sizin oralarda.

-Evet buradaymış canım. Mezuniyet için gelmiş. Geç yapılıyormuş bu sene.

-Baloya Badeyle mi gidecekmiş.? Barıştılar mı yoksa yeniden?

 

Melisa Anılın yüzünde ki değişikliği görüyordu. Düşmanından bahsediliyormuş gibi bakıyordu önünde ki bardağa.
Artık bu işe bir el atmalı. Ve bütün gerçekleri gün yüzüne çıkarmanın vakti gelmişti.

-Badeyle gitmesinin imkanı yok. Maalesef. Selim adına üzgünüm.

 

Anıl Melisa'nın yüzüne bakmıştı birden. Ne demek imkanı yok. Sevgilisiyle gitmeyip kimle giderdi baloya.
Talha sordu;

 

-Neden? Barışmışlardır yoksa sizin oralarda ne yapsın.

-Barışamazlar. Yani barışmadılar hiç. Selim Badeyle konuşmuş ama Bade kabul etmedi.

 

Anıl anlamsızca kahkaha atmaya başladı. Bu düpedüz sinir patlamasıydı. Gözlerinin içi parlıyordu. Masadakiler yüzüne ne yapıyorsun gibi bakıyorlardı. Melisa sözüne devam etti.

-Yüreği titrememiş öyle söyledi.

-O nasıl bir bahane öyle. Diyerek güldü Talha.

-Gerçekten. Hatta geçen gece elinde güllerle beklemiş Bade evde değilmiş. Birde patavatsız konuşmuş sevgilisiyim, erkek arkadaşıyım faln diye. Bade de kovmuş nasıl yalan söylersin diye.

-Kime demiş onları anlamadım ben. Dedi Gül.

 

Melisa Anıl'ın yüzüne bakarak;

 

-Bilmiyorum ki orasını bende anlamadım.

-Demek yüreği titrememiş . Senin beni görünce yüreğin titriyor mu Gül. Diye sordu Talha.

-Evet çok iyi anladım Bade'nin demek istediğini. Siz erkekler anlamazsınız. Bu derin bir konu.

 

Anıl konuşulanları duymuyordu artık. Duyması gereken bütün cümleleri duymuştu çünkü gerisine lüzûm yoktu. Yüzünde ki mutluluk herkesçe fark ediliyordu. Hayatının en kötü gününü geçirmişti ama şimdi hayatının en güzel ikinci akşamı oluyordu.

-Gül hocam düşündüm de ben gelmek istiyorum kampa. Siz beni de yazın

-Öyle mi çok sevindim. Niye kararınızı değiştirdiniz.

-Brnim içinde değişiklik oldun istiyorum. Öğrencilerimle hiç kamp yapmadım. Güzel bir deneyim olacağından eminim.

-Hay hay. Çok güzel şimdi sıra Badeyle konuşmaya geldi. Onu da ikna edersem brnim için harika olacak.

-Gül abla. Badenin geleceğini sanmıyorum. O gelmezse bende gelmem zaten.

 

Anıl yine astı yüzünü Bade gelmezse onun da gitmesine gerek yoktu çünkü.
içinden gelmesi için bildiği bütün duaları okumaya başladı.
Talha yine söze girdi;

 

-Anıl sen tanıyorsun değil mi Bade'yi

-Tanıyorum. Çok iyi tanıyorum.

-Bence çok iyi tanımıyorsunuz diye söze girdi Melisa. Sanki bu akşam tek işi Anıl'a laf sokmakmış gibi davranıyordu. Bir nevi arkadaşının intikamı alıyordu.

-Neden Melisa ? Neden tanımadığımı düşünüyorsun?

-Bilmem yeni gelmişsiniz ya. Kısa sürede nasıl tanıyacaksınız.

-Doğru söylüyorsun aslında Mesela ben sizin gibi Neden başka yerde uyumadığını bilmiyordum.

-Gül abla kalkalım mı merak etmeye başladım hem Hasta dediniz ya .

-Evet evet kalkalım. Geç olmadan diğer velileri de aramam gerekiyor.
Beyler biz kalkalım siz oturun isterseniz.

-Tamam canım siz kız kıza gidin o zaman bizde Anıl beyle biraz daha oturalım.
-Tamamdır. Anıl hocam yarın görüşmek üzere. Saat 2,5 ta kalkacak otobüs okulun önünden.
-Tamam hocam iyi akşamalar.

 

Melisa ve Gül yola çıktılar sohbet ede ede evin önüne gelmişlerdi. Bir iki kez Zile bastılar zar zor açıldı kapı. Bade hala uyuyordu gözleri mahmurdu. Karşısında Melisa ve Gül'ü görünce şaşırdı.

-Birşey mi oldu niye öyle bakıyorsunuz. Bu saate ikiniz birden.

-Korkma kızım birşey olduğu yok. Sana bakmaya geldik hastaydınya.

-Bende birşey oldu sandım. Girin içeri hoşgeldiniz.

-Bizi gördüğüne pek sevinmedin galiba. Başkasını mı bekliyordun.

-Kimi bekleyeceğim abla bu saatte uykulu uykulu ikinizi birden görünce birine birşey oldu sandım.

-Canım benim. Korkma birşey konuşmaya gelmiştik aslında seninle. Öncelikle nasılsın? Nasıl oldun.

-İyiyim iyiyim. Hafif bir kırgınlık vardı geçti gayet iyiyim.

-O zaman bizimle gelmemen için hiçbir sebep yok.

-Anlamadım nereye geliyorum.

-Kampa gidiyoruz yarın.
-Ne kampı bu. Bildiğimiz yatılı kamp mı?

-Evet bir gece iki gün. Mis gibi bir yere götüreyim seni. Tabi diğer öğrencileri de.

-Abla ben gelemem üzgünüm.

-Ben sana demiştim Gül abla domuz gibi inadı var.

-Melisa lütfen. Biliyorsun. Bir yerde uyuyamıyorum ki nasıl gelicem. O kadar uykusuz kalamam.

-Ya zaten kimse uyumaz o gece. Herkes eğlenecek motive olun diye götürüyoruz zaten uyuyun diye değil.

-Anlıyorum ama gerçekten ben gelmesem daha iyi.

-Eğer sen gidersen Bendr geleceğim arkadaşım lütfen gidelim ben de çok sıkılıyordum. Hem ben de motive olmuş olurum. Ne dersin. Söz seninle sabaha kadar otururum. Olmaz mı.

 

Melisa tıpkı bir çocuk gibi istiyordu gitmeyi hevesliydi sesinde ki heyecandan belli. Kırmak istemiyorum.

-Tamam. Ama benimle sabaha kadar oturup sohbet etmezsen seni gebertirim.

-Oleyyyyyy beeeee seni çok seviyorum kızım varya.

 

Büyük bir heyecanla Badrnin boynuna atladı. Bu iki arkadaş sımsıkı sarılıyordu birbirine.

-Kızlar siz sarılasıyım ben gidip diğer velilerle konuşmalıyım. Yarın saat2,5 ta okulun bahçesinde olun. Hazırlığınızı yapın. Çadır getirmeyecek kimse zaten hazır çadırları olan bir kamp yerine gidiyoruz.

-Tamam abla bende birazdan kalkar geçerim eve hazırlanmam lazım.

 

Gülü uğurladılar. Sonunda Bade ve Melisa tek kalabilmişlerdi. Melisa hemen söze başladı;

 

-Az önce kafede Gül ablalarla karşılaştık. İşte bu meseleyi orda konuşuyorlardı ve bil bakalım kiminle tanıştım?

-Gözlerin içinde fır fır döndüğüne göre tahmin edemeyeceğim kadar değişik biri olmalı.

-Evet seninkiyle tanıştım az önce.

-Brnimki mi? O kim be.

-Yaaa Anıl işte hep birlikte oturuyorlardı.

-Ne! Nadıl tanıştın? Ayrıca brnim ki nerden oluyormuş.

-Kızım o nasıl bir adam öyle. Sanki kurban olduğum Allahım sen affet, insan değilde, heykel mübarek. O ne kaş göz. O nasıl bir vücut. Kusura bakma ama sen tam bir aptalsın. Milletin ağzının suyunu akıttığı adama elinin tersini gösteriyorsun.

-Melisa sen gerçekten iyi misin. Fiziksel olarak dünyanın en iyi insanı olması korkak olduğu gerçeğini değiştiriyor mu?

-Dğnyanın en iyi fiziğine sahip olduğunu kabul ediyorsun yani.

-Abartma onu demek istemedim.

-Ayrıca korkak ne demek?

 

 

Dün geceden beri yaşadıklarımızı, konuştuklarımızı aynen aktardım. Hİç şaşırmışa benzemiyordu bu kez.

-Merak etme ben o sorunu da çözdüm.

-Hangi sorunu?

-Selim sorununu artık sevgilin olmadığını biliyor.

-Melisa sakın bana konuştuklarımızı anlattığını söyleme hemde Gül abla ve Talha abinin yanında.

-Saçmalama istersen. Çocuk muyum ben be. Talha Selimi görmüş. Barıştılar mı dedi bende herşeyin doğrusunu anlattım.

-Eee Anıl ne yaptı? Ya da dur anlatma merak etmiyorum. Boşver daha iyi.

-Valla ne hissettiğini bilmiyorum ama gitmek istemiyormuş. Ben bunları söyleyince birden gelmek istediğini söyledi Gül ablaya. Baya sevindi bence.

-Artık sevineceği bir durum olamaz. Ben kendime söz verdim. Korkak hiç kimsenin sevgisini taşımayacağım yüreğimde.

-Valla bana hiç öyle gelmiyor. Bu arada bu seni alıp kaçırır haberin olsun. İsmini duyunca gözleri ışık görmüş tavşan gibi açılıyor. Bayağı aşık bence sana. Hem baksana adam içinde neleri beklerçtmiş aylardır. Kim kimi ilk görüşte deli gibi seviyor Allah aşkına.

-Bitti diyorum Melisa artık istemiyorum. Daha en başından böyle korkaklık edip beni adam akıllı dinlemeden arkasına bile bakmadan kaçıp giden birinden ne bekleyebilirim.

-Baksana seninde ondan eksik kalır yanın yok. Sen duymak istediğin şeyleri duymadığın için sinirlisin bence.

 

-Alakası yok. Duymak istediğim şeyleri duyuracak bir adam olmadığı için karşımda, daha doğrusu başta öyle zannedip sonradan yanıldığımı anladığım için sinirliyim.

-Bakalım neler olacak kampta. Bende oradayım. Herşeyi full HD izleme fırsatım oldu.

-Valla beni vazgeçeceğim gibi iyice kaçtı hevesim.

-Artık vazgeçenezsin. Bitti o iş.

-Melisa sen herşeyin gırgırındasın. Sinirleniyorum.

-Peki peki sen sinirlene dur ben kalkıyorum hazırlanmam lazım. Malum yarın kampa gidiyoruz.

 

Elini arkadaşının omzuna koydu;

 

-Sen benim güldüğüme bakma biraz daha canını yakarsa ona dünya kaç bucak gösteririm. Şimdilik herşeyi kıskançlığına bağlıyorum. Ben her zaman yanındayım kendini asla yalnız hissetme. Sen benim bu dünyanda ki tek dostumsun.

-Teşekkür ederim. Sende öyle. Bitanem benim. İyi ki varsın.

 

Bu tatlı konuşmadan sonra Melisa gitmişti. Bade yine ezeli yanlışlığına geri döndü. Nadıl olacak bilmiyorum. Niye kabul ettim ki. Görmek istemediğim, sesine bile tahammül edemeyeceğim, herkes orda olacak. Söz verdim bir kere. Yapacak birşey yok artık. Mecbur gideceğiz. Anıl'la yüz yüze gelmemek için elimden gelen herşeyi yapacağım. Konuşmak, şöyle dursun. Bana bakmasına bile tahammülüm yok artık.

 

Yine engel olamayacakları şeyler için kendilerine söz veriyorlar ama İstemediğimiz herşey yaşanmak için değil mi? İstemediğimiz herşey burnumuzun dibin de bitmiyor mu? En çokta İçimizden çıldırıpta dışarıya istemediğimizi söylemek, hatta kendimize bile yalan söylemek hayatın en esprili tarafı.

Kapı tekrar çaldı.

-Melisa yine ne unuttun acaba.

Kapıya doğru ilerledi kapıyı açtığında. Karşısında gördüğü manzarayı tam olarak iki gün önce dilemişti. Anıl gelmişti.
Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Sanki rengi üstüne gelmişti. Gülen gözleriyle Bade'ye bakıyordu. Bade'nin yüzünde ki ifadesinin bile mutluluğunu bozamamıştı. İçeriye doğru bir adım attı. İkinci adımı attı. Kollarını kocaman açarak Bade'ye sanki son sarılışıymış gibi sarıldı. Neye uğradığını şaşıran Bade üstünde ki bu adamı çok özlemişti. Hala sıkıyordu neredeyse kaburgalarını kıracak kadar sıkı ve içten sarılıyordu. Bu anı çok beklemişti, gelmeyeceğine kendini çok inandırmıştı.

En çok istediğimiz şeyler hep beklemediğimiz anlarda gelir. İnsan sabretmeyi bilmeli sadece.

 

Bir kavuşmak kırk hasreti Alnından vurur.
Olurda kavuşursam sana kalbim.

Kırk hasret adına,kırk kere öpeceğim o güzel gözlerinden...

Cemal SÜREYA.

 


 


 

 

Loading...
0%