Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Seni seviyorum’

@geceyazar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kendimi onun kollarında tıpkı bir kuş gibi hissediyordum. Allahım bu nasıl bir koku böyle. Aklım başımdan gitmek üzere. Beni hala sımsıkı sarıyor.
Ayağıyla açık kalan kapıyı kapattı. Beni kolları arasında içeri doğru ittirerek koridorun duvarına yapıştırdı. Yüzünü boynumun arasından kaldırdı. Yüzüme baktı. Aramızda hiç mesafe yoktu. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Gözleri gözlerimi buldu yine. Gitgide yakınlaşıyor. Gözlerimi kapatmıştım. Olacaklardan hem korkuyordum hemde olması için can atıyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Gözlerimi açtım tekrar. Bir elini duvara yaslamış diğer eliyle çenemden tutup başımı kendine doğru iyice kaldırdı. Alnını alnıma değdirip. Derin derin nefes alıyordu. Onun da kalbi çok hızlı atıyordu. Bu nasıl bir tutku. Daha fazla böyle yakın kalırsak evi alev alacak belli. Bu kadar sorunun üstüne bir de evsiz kalamazdım.
Titriyordum resmen. Ağzımı açmaya çalıştığını anlamıştı, konuşacaktım. Hemen eliyle ağzımı kapattı.

-Sakın ağzını açma. Biraz daha izin ver bana.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sesinde sanki koca savaşları kazanmış bir edayla sözlerine tabilerini ekledi;

 

-Bana bilerek acı çektirdin. Umrumda bile değil. Keşke her acının sonunda bu kadar mutlu olsaydım şu hayatta.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Söylediklerini duyamıyordum neredeyse. O kısık ve titriyordu sesi.

-Bade. Ben...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kendime verdiğim binbir türlü söz geldi o an aklıma. Ne diyeceğini adım gibi biliyorum. Ama duymak istemiyorum. Çünkü daha bu sabah beni kapının önünde her zaman ki gibi azarlar şekilde konuşmuştu. Ben onun bumerangı değilim. Her fırlattığın da tekrar dönüp geri gelemezdim. Şu an olduğum hal benim hayalimden daha muhteşemdi. Ama buna izin verirsem kendime olan saygımı yitirebilirim. İstemiyorum. En azından tüm sevgisinden emin olup, bana karşı olan önyargısını tamamen yitirene kadar.

-Geri çekilin. Ben çekilemiyorum. Duvarla aranızdayım şu an.
-Farkındayım. Artık geri adım atmayacağım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sözlerinde ki kararlılık beni ikna etmeye yetmeyecek. Duvara dayadığı elinin altından kendimi kurtardım. Artık aramızda metreler vardı. Salona doğru yürüdüm bir yandan da ellerimle yüzümü kontrol ediyordum. Ateşten çıkmış gibiydi. Eminim kıpkırmızı olduğuma. Peşimden salona kadar geldi. Evimde olmaması gerekiyor. Ama hiç söz dinlemiyor.

-Evim de ne işiniz var. Ben size bana dokunmayın demiştim beni yine öpmeye kalkıyorsunuz. Delirdiniz mi?

-Aslında öpmeye çalışmıyordum. Beni bu kadar öpmek istediğini bilmiyordum.

-Ne diyorsunuz Allah aşkına. Ben niye sizi öpmek istiyim.

-Bilmem. Onu sen söyle.

-Lütfen niye geldiğinizi söyleyin ve çıkın evimden.

-Beni kovuyor musun?

-Evet tıpkı sizin beni kovduğunuz gibi.

-Ben seni kovmadım.

-Kovdunuz!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bunları konuşurken bile yüzündeki gülümsemesini yitirmiyordu. Sinirlenmeli miyim bilmiyorum. Ama gülmek için çok beklediğim aşikardı.

-Bade az önce konuşuyordum. Susturdun. Şimdi konuş diyorsun.

-Sabah araba da konuştuğumuz gibi artık saçma sapan konuşmalar yapmak istemiyorum sizinle. Eğer önemli bişey varsa dinliyorum. Yoksa çıkmanızı rica ediyorum. Burada olmamanız gerekiyor.

-Bade. Neden yalan söyledin?

-Ne yalanı söylemişim?

-Selim için evet sevgilim niye diyorsun kızım sen?

-Hay sizin kızınıza!

-Şşşşş. Çok ayıp.

-Yemin ederim. Bilerek yapıyorsunuz bunu. Ben yalan falan söylemedim evet selim benim sevgilim.

-Beni sinirlendirme.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sesinde kızmışlığın verdiği yükselmeler vardı. Üzerine doğru yürüdüm. Dibine kadar girmiştim. Gözerlimi önce gözlerine sonra dudaklarına indirdim. Sonra tekrar gözlerine baktım.

-Sinirlenirseniz ne olur? Ne yaparsınız? Siz yaptığınız herşeyi unutuyorsunuz zaten. Ben de unuttum yaptıklarınızı.

-Öyle mi? Unuttun mu sahiden. Hiç sanmıyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

diyerek iyice gülmeye başladı. Bu beni çok sinirlendirdi.

-Neye gülüyorsunuz. Komik birşey mi var?

-Yok yok. Az önce titriyordun da şimdi böyle konuşmana gülüyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Benim titrememle alay ediyordu resmen. Kütüphane döktüğü terleri unutmuşa benziyordu. Hatırlatmak boynumuzun borcu o zaman.

-Evet. Haklısınız.
dedim gülümseyerek. devam ettim.

-Tıpkı kütüphane deki size benziyordu halim. Ama tek fark ben ter dökmedim. SİZİN GİBİ.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Söylediğim şey hoşuna gitmiş gibi bir hali vardı. Hala gülümsüyor. Bu kadar güzel gülme be adam karşında ki insan evladı. Put değil ki tepkisiz kalsın. Hiç acıması yok.

-Evet tıpkı bana benziyordun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ne söylemek istediğini anlamıştım.

-Hocam. Niye geldiniz siz bana sarılmak için mi?

-Konuşmak istiyorum.

-Ne yazık ki ben hiç konuşmak istemiyorum. Başımda anlamsız bir ağrı var yatıp dinlenmek istiyorum. İzninizle.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dedim gitmesini istercesine.

-Ne söyleyeceğimi merak etmiyor musun gerçekten.

-İnanın hiç etmiyorum. ( Meraktan ölebilirim).

-Ama ben seninle konuşmadan gitmek istemiyorum.

-Bakın. Size karşı saygısızlık yapmak istemiyorum, sizin aksinize. O yüzden lütfen ısrar etmeyin. Biz konuşulacak herşeyi konuştuk zaten.

-Hiçbirşey bildiğin yok. Ama beklerim. Milyonlarca yıl beklememi söyle, ben seni ömrüm vefa edene kadar beklerim.

-Çok beklersiniz.

-Olur. Aheste aheste.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sözlerim onu incitmişe benzemiyordu. Yüzünü hiç düşürmedi. Kapıya doğru yöneldi. Birkaç adım atıp geri döndü;

 

-Yarın kampa geliyorsun değil mi?

-Maalesef.

-Hayatımın en güzel haftasonu beni bekliyor desene.

-Benimse en kötü.

-Niyeymiş O.

-Bişey değil.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yürümeye devam etti. Az önce sarıldığımız duvara baktı. Gülümsedi. Ve evden hiçbirşey demeden çıktı.
Ardından kapıyı kapatıp, kapıya yaslandım. Benim gözümde duvara kaydı. Yüzümde tebessümlerle birlikte küçük bir burukluk vardı. Herşey çok güzel gidiyor, sonra en kötü haline geri dönüyordu. Bu kez kendimi her seferkinden daha kötü hissedecektim biliyorum. Yüreğimde ki korkuyu bir türlü atamıyorum. Anıl'dan değil daha çok kendimden korkuyorum ben galiba. Yarın geliyormuş gerçekten. Bu beni mutlu etmişti ama zor bir gece olacaktı benim için.
Kalkıp hazırlansam iyi olur, Yarın öğlene kadar uyurum. Çok yorgunum çünkü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anıl evden çıktıktan sonra kendini sahile attı yine. Ama bu kez yanında içki şişeleri değil sadece Bade'nin hayali vardı. Çok mutluydu. Badenin söyledikleri onu gerçekten de hiç incitmedi. Çünkü sinirle belki de küçük tatlı bir intikamla söylenen sözler olduğunu çok iyi biliyordu.
Bade sırf Selimi, kendini yanlış tanıttı diye kovmuş. Demek ki bana Selimden daha çok değer veriyor. Diye geçiriyordu durmadan. Ne kadar da istemese gibi gösterse de kendini ona yaklaşınca atan kalbini biliyordu Bade'nin. Kimse istemediği biri yanına yanaştı diye o hale gelmez. O da benden etkileniyor bence. İçinde ki bu düşünlerle birlikte evine doğru büyük bir neşeyle yürüyordu. Neredeyse gördüğü kedilere bile selam verecekti. Yeni doğmuş gibi, hayatına yeni kavuşmuş gibi hissediyordu kendini. Eve vardığında yüzüne baktı aynada kaç zamandır kendi yansımasını bu kadar mutlu görmüyordu. Bu hali onu daha da çok aşık ediyordu, bir bakışıyla bile onu dipsiz kuyulardan çıkaran kadına.
"Ben artık sensiz bir gece bile uyuyamam. Bu dediğim bedenlerin yakınlığı değil. Ben senin yüzünde ki gülümsemenin sebebi olmak istiyorum, hep.

 

 

 

 

 

 

 

Herşeyin konuşulması ve bu işin tatlıya bağlanması gerekiyor. İlk fırsatta, onunla başbaşa kaldığım ilk fırsatta herşeyi nihayetlendireceğim.

 

 

 

 

 

 

 

Herşeyi düşündü, ne söyleyeceğini, şimdiye kadar olan bütün davranışlarının bir açıklaması olduğunu anlatacak. Bu kamp onlar için herşeyin gerçek başlangıcı olmalıydı. Konuşmak için beklemeyecekti artık. Bekledikçe araya aşılamayacak sorunlar girecek ve birbirlerini iyice kırıp, parçalayacaklar.

 

 

 

 

 

 

 

Herkes okul bahçesinde bütün öğrenciler büyük bir hevesle bekliyorlardı. Gül hoca, Anıl, Talha, ve diğer bir kaç hoca daha. Melisa dışarda bir kaç işini halletmişti. O yüzden Badeyle birlikte gelmemişti. Melisa Okul bahçesine girdiğinde herkes sanki podyuma çıkacakmış gibi hazırlanmıştı. İçinden gülmek gelmişti. Sonuçta deniz kenarına gidiliyor. Gerçekten bu kadar hazırlığa gerek var mıydı? Gözleri Bade'yi aradı ama henüz gelmemişti. Gül hocaya doğru ilerledi. Anıl ve Talha'yla birlikte sohbet ediyorlardı.

-Merhaba Gül abla. Nasılsınız?
-İyiyiz güzelim sen nasılsın.
-Bende iyiyim. Bayağı kalabalıkmış. Herkes geliyor sanırım.

 

 

 

 

 

 

 

Anıl Melisa'nın yanında Bade'yi görememişti gözleri onu arıyordu. Herkesten önce öne atladı;

 

-Bade nerede? Gelemeyecek mi yoksa?

 

 

 

 

 

 

 

Bade'yi sorması Melisa'nın hoşuna gitmişti. Ama doğru söylüyordu nerede kalmıştı bu kız. Herkes gelmiş sadece o yok.
etrafına tekrar detaylıca baktı;

 

-Bilmiyorum ki. Benim dışarda bir kaç işim vardı sonra da direk buraya geldim. Sizin haberiniz yok mu?

-Yok gelmekten vazmı geçti yoksa? Dedi Gül yüzün deki endişeyle.

-Herşeyi bekliyorum. Dün şeyi duyduktan sonra da hevesi kaçmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

Melisa ağzından kaçırdığı sözün farkına geçte olsa vardı. Pişmanlıkla nasıl toparlayacağını düşünüyordu.

-Neyi duyduktan sonra?
-Şey... İşte yatıya kalacağımızı abla. Sen de oradaydın ya.

-Vallahi çok kızacağım gelmezse eğer.

 

 

 

 

 

 

 

Gerçekten gelemeyecek miydi? Anıl'ında yüzü düşmüştü. Sırf Bade için gidiyordu oysa ki. Eğer o gelmezse gitmesinin ne anlamı vardı? Artık geri de dönemezdi. Okulun bahçesine kadar gelmişti. İçinde yine bir boşluk oluşmuştu. Arkasını döndü okulu'un içine girmek istedi. Bir iki adım attı. Ve arkasından dünyanın en güzel sesinden bir cümle duydu.

-Herkes beni bekliyor sanırım.

 

 

 

 

 

 

 

Oh be. Bu Bade'nin sesiydi. Gelmişti. Vazgeçmemişti gelmekten. Anıl arkasını döndü. Güzelliği karşısında bir kez daha büyülenmişti. Üzerinde kot bir şort vardı ilk defa onu elbise dışında bir kıyafetle görmüştü. Üzerin de ise tek omzu düşük beyaz bir bluz. Parmak arası terlikleri, saçı yine dalgalı. Saçının dalgaları, Anılı'ın aklını da dalgalandırıyor.
Melisa hemen üstüne atlayarak;

 

-Ohh be kızım gelmeyeceksin sanmıştık. Merak etmiştim.

-Söz verdim ya. Mecbur.

-Badecim sırf mecburiyetten gelmek eziyet gibi gelir insana. Lütfen eğlencenin tadını çıkar. Dedi Gül uyarıcı bir sesle.

-Öyle yapacağım Hocam merak etmeyin.

 

 

 

 

 

 

 

Anıl yüzünde ki çapkın gülüşle Bade'yi izliyordu. Bade izlendiğinin farkındaydı. Anıl'a bakmıyordu. Çünkü bakarsa içinin gideceğini biliyordu. Anıl'da pek özenliydi bugün. Altında açık mavi bir şort,üzerinde ise kısa kollu beyaz bir gömlek. Gömleğin ilk üç düğmesi açık. Bu bayağı tahrik edici.
Herkes gelmişti artık. Otobüse biniyorlardı. Bade ve Melisa en arkaya oturmak istediler. Ama Çoktan doluydu koltuklar. Önlerden bir yer seçtiler. Melisa geçti cam kenarına. Tam yanlarında ki koltuğa Anıl gelip oturdu. Anıl ve Bade koridor tarafında yan yana oturuyorlardı artık. Otobüs yola koyulmuştu. Önlerin de tam bir saatlik yol vardı. Herkes şarkı söylüyor, mutlu.
Anıl ve Bade' de mutlu. Yol boyu otobüsün içi düğün yeri gibiydi. Herkes eğleniyor, oynuyor. Gül ve Talha en önde birlikte oturuyorlardı. Gül ayağa kalkarak herkesten yerlerine oturmalarını rica etti. O sıra da otobüsün içinden bir ses yükselmeye başladı. Bu radyoda çalan bir şarkıydı. Herkes bu kez de romantik hayallere dalmaya başlamıştı.

Gel beni kendinden mahrum etme nolur,

Bu hayat sen yoksan zehrolur.
Duy beni duy nolur, dön bana dön nolur.

Aşk dediğin elbet bir yol bulur....

Majeste- aşk dediğin.

 

 

 

 

 

 

 

Herkes şarkının büyüsüne kapılmıştı. Anıl kafasını koltuğa yaslamış Bade'yi seyrediyordu. Bade sadece yola bakıyordu. Birden elinde ki tokası yere düştü. İkisi de aynı anda tokayı almak için uzandılar. Elleri birbirine karışmıştı. Kafalarını kaldırıp birbirlerinin yüzüne baktılar. Anıl gülümsüyordu.
kısık bir sesle

-Çok sakarsın.

-Evet çok sakarım. Niye sabahtan beri bana bakıyorsunuz. Fark edecekler.

-Neyi? Güzelliğini mi? Fark edilmeyecek gibi değil ki?

-Lütfen işleri zorlaştırmayın.

 

 

 

 

 

 

 

Tokayı Anıl aldı eline. Hemen bileğine geçirdi. Bade şaşkınlıkla bakıyordu. Verin der gibi elini uzattı. Anıl geriye doğru yaslanıp gözlerini kapattı. Şarkının ahengi içinde koyboluyordu.
Melisa eliyle Bade'yi dürttü.

-Tamam bırak kalsın onda. Ay ne romantiksiniz yemin ederim. Ağlayacağım galiba. Tutmayın beni. Hahaha

-Tokamı bileğine taktı vermiyor.

-Görüyorum. Tamam kalsın. Biraz daha baksaydınız insanlar ne oluyor diye meraklanacaktı. Yapmayın kızım şöyle.

 

 

 

 

 

 

 

 

Dedi, muzurluk edercesine. Bade de kafasını yaslayıp gözlerini kapadı. Yolun sonuna gelmişlerdi. Herkes araçtan inip kamp alanına doğru ilerledi. Küçük bir orman yolundan geçtiler önce ve sonra çıktıkları deniz kenarı Muhteşem bir manzaraya sahipti. Hem yeşil Hem mavi. Dünyanın en iyi kombinasyonu.

 

 

 

 

 

 

 

Herkes bayıldı buraya. Gül hoca Anıl'a dönerek

 

-Nasıl ama hocam? Harika değil mi?

-Evet çok güzelmiş gerçekten.
Talha araya girerek;

-Dünyanın en iyi Manzarası vallahi.

 

 

 

 

 

 

 

Anıl kafasını Bade'ye çevirerek;

 

-Dünyanınen iyi ikinci manzarası.

 

 

 

 

 

 

 

Bade, Melisa'ya baktı. Melisa resmen çıldıracak gibi olmuştu;

 

-Bade bu adamın konuşmaları şaka mı?
-Niye? Dedi Bade gülerek.

-Manyak gibi iyi laf yapıyor ağzı. Yemin ederim ben çıldırıyorum burda sen nasıl dayanıyorsun. Ahh arkadaşım sana kolaylıklar diliyorum.

-Amma da abarttın. Sen çok sevdin herhalde Anıl'ı

-Sevdim yalan yok. Ama sevgim sana olan tavırlarıyla doğru orantılı. Ne kadar severse o kadar sevilir. Ahhaha

-Aman Melisaaa sana da eğlence çıktı gerçekten.

 

 

 

 

 

 

 

Herkes sırayla Çadırlarına yerleştiriliyordu. Melisa, Bade ve bir kız öğrenci daha aynı çadırda kalacaklardı. Anıl da iki erkek öğretmenle birlikte hemen yan çadırda.
Gül ve Talha hoca kendileri için önceden iki kişilik çadır ayırtmışlardı. Herkes yerleşmeye başladı.

-Çocuklar herkes eşyalarını bıraksın, sonra plajın orada buluşalım. Lütfen çok dağılmayalım. Hava iyice soğumadan denize girmek isteyenler girebilir.

 

 

 

 

 

Herkes mayolarını giymiş plajın oraya gidiyorlardı. Çok güzel bir ortam vardı. Herkes denize giriyordu. Bade ve Melisa da plajın oraya gelmişlerdi. Melisa hemen suya daldı. Gül Talha herkes suyun içindelerdi. Bade sıcak kumların üzerinde oturmayı tercih etti. Suyun soğuk olduğunu düşünüyordu.
Birden badenin arkasından sırtına dokunan bir el hissetti. Bu Anıldı.

-Neden girmiyorsun suya?
-Soğuk gibi.
-Sen benden beter çıktın. Ben gireceğim hadi gel.
-Yok siz girin ben iyiyim böyle.
-Tamam burda beni izle sende.
-Allah Allah nedenmiş.
-Sana dipten inci çıkaracağım.
-Ahaha inciler de sıraya dizilmiş gelip bizi alsın diye bekliyorlardır eminim.
-Bak dalga geçiyor hala? Görürsün birazdan.

 

 

 

 

 

Anıl üzerin deki gömleği çıkardı. Çıplak vücudundan gözünü alamıyordu Bade. Rüyasında gördüğü gibi çok yakışıklıydı bu haliyle. Ama tek bir fark vardı. Tam omzunda pusulaya benzeyen bir dövme vardı. Çok güzel ve etkileyici gözüküyordu. Gömleği Bade'nin yanına bıraktı. Bütün yakışıklılığıyla daldı sulara. Bade gerçekten de sadece onu izliyordu. Her hareketi gözüne muhteşem gözüküyordu. Bu kadar etkilendiğine kendisi bile inanamıyordu. Üzerinde ki pareoyu çıkarak suya girmeye karar verdi. Bir iki adım attıktan sonra aslında o kadar da soğuk olmadığını anladı. Anıl'ın gözü Bade'ye kaymıştı. Üzerinde kırmızı, belinde altın rengi Halka olan sırtı açık bir mayo vardı. Az önce fark etmemişti. Saçları ondan önce suya değiyordu. Çok güzel görünüyordu. Tıpkı bir deniz kızı gibiydi. Karşıdan bir kaç öğrenci olmayan kişinin Bade'yi işaret ederek aralarında konuştuklarını fark etti. Kafasını iki yana sinirli bir biçim de salladı. Hemen yüzerek Bade'nin yanına gitti.

-Bade. Üzerindekiyle girsen olmaz mı?
-Anlamadım üzerimde ki ne?
-Şimdi çıkardığın işte.
-Pareo mu?
-Ya adı herneyse. Bence onunla gir suya.
-Neden? Suya onunla girilir mi?
-Bade lütfen dediğimi yapar mısın?
-Hayır yapamam. Mayom yeni ve bununla girmek istiyorum. Dedi göz kırparak.

 

 

 

 

 

Aslında anlamıştı neden öyle dediğini. Ama hoşuna gittiği için daha çok sinirlendirmeye çalışıyordu.

-Ya hem su soğuk bak sen beni dinle. Tamam mayo güzel sana da çok yakışmış. Oldu mu?
-Olmadı. Ben size üstünüze birşeyler giyinin diyor muyum. Hadi tutmayın beni.
-Tamam gel yanımda yüz o zaman.
-Ahahaha niye düşersem tutmanız için mi?
-Hem evet hem hayır.
-Hocam lütfen ya gidelim ya da siz çıkın ben gitmek istiyorum.
-Tamam git sen.

 

 

 

 

 

Bade suyun içinde ilerleyerek uzaklaştı ANIL'dan. Anıl hem konuşan çocuklara hem Bade'ye bakıyordu. Melisa'nın yanına kadar gitmişti. Badenin oturduğu yere oturdu. Telefonunu eline alarak bir kaç görüşme yaptı. Gözü hala Bade'nin üzerindeydi. Çok eğleniyor gibi gözüküyordu. Tekrar suya girmek için ayağa kalktı.
ilerledi. O da artık suyun içindeydi. Diğer öğrencilerle birlikte yüzüyordu. Bade'nin suda olmadığını fark etti Melisa da yoktu. Hangi ara çıktılar diye etrafına bakıyordu ama göremiyordu. Gül hoca'nın sesiyle dikkati dağıldı.

-Bade çok ilerlediniz. Geri dönün. Gelgitler var suda.

 

 

 

 

 

Anıl kafasını bağırdığı yöne çevirdi. Bade ve Melisa çok ilerlemişlerdi. Oldukları yerde neredeyse hiç kimse yoktu. Korkmuştu. Çünkü o kadar derine gidebileceklerini düşünmüyordu. Yavaşça yüzmeye başladılar Diğerlerinin yanlarına doğru. Ama her kulaç sanki onları daha çok geri itiyordu. Denizin gelgit seviyesi çok fazlaydı hesap edememişlerdi. Talha kızlara doğru yüzmeye başladı. Gelemediklerini anlamışlardı. Anıl' da ani bir hareketle hızla yüzmeye başladı. Talha Melisayı tutmuştu ikisini birden götüremeyeceği için Badeyi sonra alırım diye düşünüyordu. Tam o sıra da Anıl'ın geldiğini fark etti.

-Anıl sen Bade'yi alır mısın ben Melisayı götüreyim.
-Tamam siz dönün.

 

 

 

 

 

Anıl git gide Badeye yaklaşmıştı. Sonunda vardı.

-Ya sen deli misin niye buraya kadar yüzüyorsun. Kendini tehlikeye atıyorsun.

-Fark etmedik gilgit olduğunu niye kızıyorsunuz.

-Ne demek niye kızıyorum. Ya bişey olsa.
-Ne olacak çocuk muyuz biz.
-Çocuk değilsin ama bazen çocukça hareket ediyorsun.
-Siz beni kurtarmaya mı geldiniz bana kızmaya mı?
-Tamam Bade gel hadi. Hem suçlusun hem güçlü.
-Gelmiyorum ben. Sizin dönün dönebilirsem dönerim yoksa kaybolur giderim

 

 

 

 

 

 

Anıl hızlı bir hareketle Badeye iyice yaklaştı. Kulağına eğilip;

 

-Hiçbir yere kaybolamazsın. Seni asla bırakmam.

 

 

 

 

 

Bade herkesin bu tarafa baktığını fark etti

 

-Gidelim herkes buraya bakıyor.

 

 

 

 

 

Anıl bade'nin beline doladı elini. Birlikte yüzmeye başladılar. Derinlik giderek azalıyordu. Sonunda diğerlerinin yanına gelmişlerdi. Bade hemen sudan çıktı. Pareosunu üzerine giydi olduğu yere oturdu. Melisa yanına gelerek.

 

-Denizin ortasında ne bulup konuştunuz çok merak ediyorum.

-Çocuk gibi azarlıyor. Neymiş efendim çocuk gibi davranıyormuşum da buraya kadar niye yüzüyormuşumda. Sinir ediyor beni.

-Ayy resmen kahraman gibi. çok romantik.

-Kızım sen salak mısın ben ne diyorum sen ne diyorsun.

-Valla salak olan ben miyim tartışılır. Baksana şuraya.

 

 

 

 

 

Bade kafasını gösterdiği tarafa çevirdi. Anıl sudan çıkmış şezlongların orada tanımadıkları iki kızla konuşuyordu. Eliyle bir yerleri işaret ediyordu.

-Salak olan sensin. Soru sorma bahanesiyle yakınlaşmaya çalışıyorlar. Farkında değil misin. Adam fark edilmeyecek gibi değil. Benden sana tavsiye içinde birşeyler varsa uzatma bu işi. Kapıverirler gül gibi çocuğu.

 

 

 

 

 

Bade hala Anılı izliyordu. Kızlarla konuşurken gülümsüyordu. Anıl da bi an arkasını dönüp Badeye baktı. Bade oturduğu yerden kalkıp çadırına doğru yürümeye başladı. Melisa kıskandığını anlamıştı. Anılın da Badenin arkasından ilerlediğini fark etti. Yalnız kalmaları için burada durup. Diğerleriyle ilgilenmesi gerekiyordu.
Bade ayaklarında ki kumu temizleyip Çadırın içine girdi. Üzerinde ki ıslak pareosunu çıkardı. Tam o sıra da dışardan bir ses geldi;

 

-Bade gelebilir miyim?

Bade çadırın kapısına doğru ilerledi.

-Hayırdır? Niye geldiniz.
-Çadıra geldiğini gördüm birşey mi oldu.
-Ne olabilir. Benim her hareketimi sorgulamayın. Gelmek istedim geldim.
-Ne oluyor yine niye sinirlendin sen?

-Sinirli değilim. Hem siz niye geldiniz. Kız arkadaşlarınızla ilgilensenize.

Anıl güldü.

-Ne kız arkadaşı?
-Bilmem az önce konuşuyordunuz ya işte. Bekletmeyin isterseniz.
-Evet bekletmeyeyim kız arkadaşımı. Bende tam bunu söyleyecektim. Çok beklemedik mi sence de?
-Ne diyorsunuz yine? Anlam veremediğim şeyler söylemeyin.
-Bade herşey açık değil mi neyi anlamıyorsun.
-Açık olan tek birşey var o da sizin bana karşınızda çocuk varmış gibi davranmanız.
-Senin için korkmam kötü birşey mi?

 

 

 

 

 

 

Tam o sıra da Melisa geldi. Yüzün de utanmış bir ifadeyle.

 

-Kusura bakmayın bölüyorum ama Gül Abla herkesi beklediğini söyledi. Yemek sipariş edeceklermiş sanırım.

-Geliyoruz Melisa. Zaten önemli birşey konuşmuyorduk.

 

 

 

 

 

Anıl Bade'nin onu kıskandığını anladı. Yüzünde serseri bir gülüş hakimdi. Kızlar önde o arkada ilerliyorlardı. Siparişler verildi. Yemekler yendi böylelikle akşam olmuştu bile. Herkes mayolarını değiştirip kıyafetlerini giyerek tekrar denize yakın bi yere oturdular sohbetler ediliyor kahkahalar yükseliyordu. Ortaya bir ateş yaktılar. Yanında gitar getiren bir öğrenci çalmaya başladı. Herkes sustu. Gitarın nağmeleriyle dinleniyorlardı sanki. Talha ve Gül birbirlerine küçük öpücükler kondurarak el ele romantik anlar yaşıyorlardı. Melisa Bade'nin dizine uzandı. Yanan ateşin yansıması eşliğinde gayet loş bir ışık hakimdi.
Anıl Badeyi izliyordu. Yüzüne vuran ateşin ışıkları sanki onu bir peri kızı gibi gösteriyordu. Bir insan hem bu kadar sade hem bu kadar gösterişli nasıl olabilirdi diye düşünüyordu içinden. Gül hoca Bade'ye dönerek;

 

-Bade hadi bi şarkı söyle bize.

 

 

 

 

 

Herkes şaşkınlıkla Bade'ye bakıyordu. En başta Anıl. Gül neden özellikle Bade'den istemişti şarkıyı.
Bade herkesin meraklı bakışlarından utanmıştı. Melisa da uzandığı yerden kalkıp Gül'e destek verdi.

 

-Evet Bade hadi.

-Söyleyebileceğimi sanmıyorum.

-Niye söylemeyemiyorsun? Hadi Talha ve bizim şarkıcı söyle senden rica ediyoruz.

-Sizin şarkınız hangisi?

-Özcan deniz - Sevdanın rengi.
-Ama çok zor bir şarkı.
-Eee tamam işte tam sana göre.
-Tamam o zaman. Ozan çalabilir misin ?

 

 

 

 

 

 

Dedi gitar çalan öğrenciye dönerek. Hemen telefondan istedikleri şarkının notlarına bakıp çalabileceğini söyledi. Anıl hala şaşkınlıkla olan biteni izliyordu.
Bade sesinde ki berraklıkla söze başladı

 

"Sevdanın rengini bulmadım bulamıyorum
Bahtımın karasını silmedim silemiyorum
Sende kaybettim ben öbür yarımı toz pembe baharı
Ateşsiz yanıyor canım cennetten kovulan melek misali
Aşk adamı inletir dert adamı söyletir
Sayende oldum dertli derdindeyim
İnsan kendini unutur yandıkça yanar da kor olur
Ateşsiz yaktın beni derdindeyim"

 

 

 

 

 

 

Bade söylüyor herkes hayranlıkla onu izliyordu. Başta Anıl olmak üzere herkes hayran hayran yüzüne bakıyordu. Çok güzel söylüyordu. Sesinde huzuru andıran birşey vardı Anıl için.
Şarkı bitti. Herkes büyük bir coşkuyla alkışlıyordu. Melisa Badeye sarıldı. O an Anıl'la göz göze geldiler. Bade gülümseyerek ona bakıyordu bir yandan da Melisa'nın sarılışına karşılık veriyordu.

-Teşekkür ederim kırmadığın için. Çok güzel söyledin.

-Evet Bade. Teşekkür ederiz . Gül'e aşık olduğumu anladığımda bu şarkıyı dinliyordum hep. Dedi Talha Aşk dolu gözlerle Gül' e bakarak.

 

 

 

 

 

Herkes bir ağızdan"oooooo " demeye başlayıp Gülüyorlardı.

 

 

 

 

 

Birden Bade'ye gelen mesajla gözlerini Anıl'dan çekti. Mesajı atan Selimden başkası değildi.

-Bade seninle konuşmamız gerekiyor. Yüz yüze. Evin önündeyim yine evde değilsin.
-Ne oldu Selim ne konuşacaksın.
-Yüz yüze dedim ya. Neredesin sen. Söyle geleyim yanına.
-Yanıma geleceğin bir yerde değilim. Hem konuşmakta istemiyorum.
-Bade ben konuşmak istiyorum. o kadar senenin de mi hatırı yok. Hadi söyle neredesin?

-Biz okulca kampa geldik. Yarın akşama döneceğiz gelince konuşalım.
-Neredr bu kampın yeri?
-......... kamp merkezi.

-Tamam şu an gelemem zaten araç başkasında. Yarın gelirim ben alırım seni . Sonra da sakin bir yerde konuşuruz.
-Gelme selim Ben gelince konuşuruz diyorum ya.
-Tamam yarın akşam gelirim ben yine.

 

 

 

 

 

Bade'nin tüm neşesi kaçmıştı. Yüzü solmuştu adeta. Ne konuşulacağını az çok tahmin edebiliyordu. Ve bu durumu tekrar yaşamak istemiyordu. Kabul etmese o kadar senenin hatırı yokmuş diye nankör damgası yiyecekti. Hem Selimle belki güzellikle anlaşabileceklerini düşünüyordu. Melisa telefona eğilmiş herşeyi okumuştu.

-Niye kabul ediyorsun. Gelmiyorum diyip engelleseydin.
-Kırmak istemiyorum. Ayıp olur. O kadar yaşanmışlıklar var.
-Yine bişey çıkacak ben sana söyliyim.
-Birşey olmaz. En fazla sahile kadar giderim zaten. Yatım saat olsa yeter.
-Bilmiyorum sen bilirsin. Anıl gözünü bir dakika bile ayırmıyor senden.

-Farkındayım ve korkutuyor beni. İnsanlar anlayacak kime ne açıklama yapacaksın sonra.

-Doğru aslında. Ama çok aşık ya kıyamam.

-Konuşacaktı herhalde sen geldin üstüne.

-Neyse gece konuşun sizde.

-Gece oturacaksın benimle birlikte söz verdin seni gebertirim.

-Tamam canım bişey demedik.

 

 

 

 

Anıl Badenin neşesinin kaçtığının farkındaydı. Ne olduğunu merak ediyordu. Herkes yavaş yavaş çadırlarına geçiyordu. Saat gece yarısını geçiyordu. Yorulmuşlardı.

 

 

 

 

Bade Melisa'ya kıyamıyordu. Gözlerinden uyku akıyordu çünkü. Küçük bir yalan söyledi;

 

-Uykum geldi hadi çadıra geçelim.
-Yalan söyleme. Ben uyuyayım diye yapıyorsun.
-Yok gerçekten uyurum bende belki. Çok uykum var. Hem sen yanımdasın uyurum herhalde.
-Tamam hadi kalkalım.

 

 

 

 

Herkese iyi geceler dileyip çadırlarına doğru ilerlediler.
Anıla doğru uzun uzun baktı. Gittiğini haber veriyordu sanki gözleri. Anıl'da şaşırmıştı uyumak için gittiğine seviniyordu.
Herkes çekilmişti, etrafta kimseler yoktu. Bade yatağın içinde dönüp duruyordu. Bu durum sinirlerini iyice bozuyordu. Ağlamamak için zor tutuyordu adeta kendini. Yavaşça üzerinde ki battaniyeyi açtı ve üzerine getirdiği hırkayı geçirdi. Melisa çoktan uykuya dalmıştı herkes gibi. Bade yavaşça çadırın kapısından çıktı. Elinde telefonu kulağında kulaklıkları. Ateş yaktıkları yere doğru ilerledi. Kimse yoktu, ama korkmuyordu. Sabaha kadar burada oturup müzik dinleyecekti, denizi izleyecekti.

 

 

 

 

Oturup en sevdiği şarkılardan birini açtı.


Emre Aydın-Soğuk odalar.

 

 

 

 

Her ne kadar aşk şarkısı olarak düşünülse de o şarkı çalarken anne ve babasını düşünüyordu. Onlar yokken heryer soğuktu. Herşey çok zordu. Buraya gelirken bile herkesin Annesi aranmış izin alınmıştı. Ama Bade'nin kendisine sorulmuştu. Bunu herkes anlayamaz belki ama çok ağırdı. Ne kadar kalabalık olursa olsun etrafı, o kalabalığın için de bile kendini yalnız hissediyordu. Denizin diğer tarafımda yanıp sönen deniz fenerine bakıyordu. Tıpkı onun gibi koca denizlerin ortasında tek başına ayakta kalmaya çalışıyordu. Etrafına ışık saçıyor ama içi kapkaranlık. Kendini bu düşüncelerden alamıyordu. Birden omzuna konan küçük battaniyeyi hissetti. Ürkerek arkasını döndü.
Anıl battaniyeyi omuzlarına kapatıp yanına oturuyordu. Gözünde ki küçük yaşları silerek yüzüne baktı. Anıl ağladığını görünce yüzüne büyük bir hüzün çökmüştü. Az çok tahmin edebiliyordu neden ağladığını. Bade kulağından kulaklıkları çıkardı telefonla birlikte kenara bıraktı.

-Niye uyumadınız?
-Senin uyuyamayacağını tahmin etmiştim.
-Ama siz uyuyabilirsiniz. Yoruldunuz. Ben iyiyim merak etmeyin.
-Uyuyamam. Sen burda tek başına otururken ben sıcak yatağımda uyuyamam. Hem neden ağlıyorsun?

-Önemli birşey değil. Biliyor musunuz az önce deniz feneri olduğumu fark ettim.

-O ne demek öyle?

-Baksanıza etrafına ne kadar ışık saçsa da tek başına ayakta durmaya çalıştığını kimse anlayamıyor. İçi kapkaranlık. Tıpkı bana benzemiyor mu?

 

 

 

 

Anıl yutkundu. Bade'nin nasıl bir durum içinde olduğu yine onu hüzünlendirmişti.

-Etrafına ışık saçması konusunda haklısın. Tıpkı sana benziyor. Ama diğerlerine katılmıyorum. Çünkü sen yalnız değilsin bak etrafında seni seven ne kadar insan var.

-Öyle mi dersiniz.

-Evet öyle. Hem bundan sonra bende varım. Seni asla bırakmam.

-Böyle şeyler söylemeyin lütfen. Bu kadar büyük konuşmak beni hep korkutuyor.

-Korkma artık. Ben nerde olursam olayım seni hiç yalnız bırakmayacağım. Merak etme. yeter ki yanında olmama izin ver.

-Yanımdasınız ya işte. Bakın neredeyse diz dize oturuyoruz.

 

 

 

 

Dedi Bade. Yüzlerinde koca bir tebessüm belirdi.

-Doğru. Ama ben her mana da demek istemiştim. Niye gözlerin o kadar kızarmış.

-Çünkü yorgunum ve uykum var. Ama saçma sapan sebeplerden uyuyamıyorum. İşte bu yüzden belkide aklınızda ki herşeyden vazgeçseniz sizin için de en iyisi olacak.

-Aklımda tek birşey var. O da sensin.

 

 

 

 

Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Anıl konuşmaya çok hevesliydi belli ki. Bade içinden gelen ani bir hareketle etrafına baktı ve kimsenin olmadığından emin oldu. Anıla doğru kendini kaydırarak,

 

-Başımı omzuna yaslayabilir miyim.

-Bütün dünyayı omuzlarıma yüklemek istiyorsun yani. Elebette. Memnuniyetle.

 

 

 

 

Bade gözleriyle gülümseyerek başını Anılın omzuna yerleştirdi. Orası çok rahattı. Gözleri kendini neredeyse uykuya teslim edecekti. Son bir hamleyle Anıl'ın yüzüne baktı.

-Neden bana bunu yapıyorsun?

-Ne yapıyorum.

-Kendine alıştırıyorsun. Sonra herşey bir öncekinden daha kötü oluyor. Ben çok yoruldum.

 

 

 

 

Anıl Bade'nin alnından öptü yüzünü ellerinin arasına aldı gözlerinin içine bakıyordu.

-Bende sana alıştım Bade. Alıştım hafif kalır. Ben artık sen oldum. Görmediğim her dakika deliye dönecek gibi oluyorum. Eriyorum usul usul görmüyorsun.

-Görüyorum. Ama korkuyorum. Sanki her an kötü birşey olacakmışta ben yine yalnız kalacakmışım gibi hissediyorum. Bu çok büyük bir engel.

-Eğer sen gitmemi istemezsen ben hiçbir yere gitmem. Sana söz veriyorum. Sadece bana güvenmen gerekiyor.

-Herşey çok ani oluyor. Bu kadar zamanda böyle hissetmem normal mi?

-Sen yine şanslısın. Peki benim seni ilk gördüğüm de bunların hepsini hissetmem normal mi?

 

 

 

 

ikisi de gülerek birbirlerine bakıyorlardı. İşte bu an. Bozulmasından korktukları bu an sonunda gelmişti. İkisi de birbirine deli gibi aşıklar ama ikisi de birbirilerinden inatlar. Belkide bu onların en büyük sınavıydı. Ama sınavı geçmişler gibi geliyordu artık. Birbirlerine o kadar güzel bakıyorlardı ki. Sanki gözleriyle birbirlerine herşeyi anlatıyorlardı.
Anıl anın büyüsünü bozmak istemiyordu ama Bade'nin yorgunluğunun farkındaydı.

-Bugünde sen benim dizim de uyumak ister misin ?

-Bilmem.

-Gel hadi. Uzan şöyle eminim çok rahat edersin.

-Çok iddialısın.

-Her zaman öyleyimdir.

 

 

 

 

Anıl'ın dizlerine başını koydu Bade. Gerçekten çok rahattı. Rahat olan uzandığı diz değildi. O dizin sahibinin verdiği güvendi. Anıl getirdiği Battaniyeyle Badenin üzerini örttü. Bu kez de O Bade'nin saçlarını okşuyordu. Her teli sanki yüreğinde bir mıh gibi saplanıyordu. Bade gözlerini kapadı. Sonun da kendini uykuya teslim etmişti. Anıl'sa karşısında ki manzara karşısında dili tutulmuş vaziyette öylece baka kalmıştı. Hayalleri resmen dizin de uyuyordu. Belli bir süre inanmadı. Herşeyin bir rüya olmasından korkuyordu. İçinden şunları geçirdi.
"Bu yaşıma kadar tüm cefayı, sanki bu anı yaşamak için çekmiştim. Herşeyin mükafatı gibisin. Hiç eksik olma dizimin dibinden."
İkisi de huzur doluydu herşey olması gerektiği gibiydi mutlulardı. Bu ana hapsolmak istiyordu Anıl. Hiçkimse umrunda değildi. Artık sadece Bade'yi düşünmek onunla olmak istiyordu. Artık o günler gelmiş gibi hissediyordu. Kalbinde ışık saçan bir sürü mum yanmaya başladı. Bade'nin yüzüne bakarak geçireceği ilk geceydi. Binbir gece olması için dua ediyordu.

 

 

 

 

Her ne kadar güzel anlar olsa da artık sabah olmak üzereydi gerçekten de oracıkta uyumuştu ikisi de. Sabahın ayazı hafif hafif yüzlerine vuruyordu. Anıl gözlerini eşsiz bir manzara karşı açmıştı. Bu nasıl olmuştu anlayamadı. Bade kolları arasında uyuyor. ikiside uzanmış haldeler. En son dizlerinde uyuyordu. Nasıl bu hale geldiler anlamıyordu. Çokta sorgulamadı. Sonunda sabaha badenin kokusuyla kavuşmuştu. İnanılmaz birşey bu. Yavaşça Bade'ye seslendi.

 

-Bade. Artık uyanma vakti. Sabah olmuş. Uyanır herkes birazdan.

-Biraz daha lütfen.

-İnan ben daha çok istiyorum. Hiç bitmemesini ama herkes kalkar birazdan. Yine kollarımın arasında uyumana izin veririm merak etme.

 

 

 

 

Bade duyduğu cümle karşısında hızla gözlerini açtı. Gerçekten de kollarının arasındaydı. Hiç anlamamıştı o da nasıl bu şekle geldiklerini. Hemen uzandığı yerden kalktı. Üzerini silkeledi.

-Ben çadıra dönsem iyi olur. Melisa birazdan uyanır. Görmesin.

-Tamam ben buradayım.

-Teşekkür ederim.
-Ne için?

-Beni yalnız bırakmadığın için.
-Benim için büyük zevkti.

-Neyse. Ben gidiyorum görüşürüz.

-Görüşürüz.

 

 

 

 

Bade hemen çadıra döndü. Sabaha kadar deliksiz uyumuştu. Hemen üzerini değiştirdi. Herkes uyanmaya başlamıştı. Melisa da uyandı. Badenin uyuduğunu düşünüyordu. O da hazırlanmaya başladı. Kahvaltı edildi. Artık gitme varkti yaklaşıyordu. Herkes son kez denize girmek istiyordu. Çocuklar gibi eğleniyorlardı. Bade ve Melisa girmedi bu kez. Bugün su gerçekten soğuktu. Anıl da onlarla birlikte kumun üstünde oturuyordu. Gözleri sürekli buluşuyordu. Yüzlerinde gülücükler. Kalplerinde büyük bir heyecan vardı. Bade oturduğu yerden telefonunu almak için kalktı Telefon çadırda kalmıştı. Çadıra doğru ilerledi. Çadırın içine girdi. Eşyalarını hızlıca toparladı ve telefonunu eline aldı. Arkasını döndüğünde gördüğü karşısında dehşete düştü.

-Ne işin var burda?
-Seni Almaya geldim.
-Ben seninle gelmeyeceğimi söyledim. Akşama görüşelim dedim neden geldin?
-Bade uzatma hadi al eşyalarını gidiyoruz.
-Ya sen kimsin bana emir veriyorsun.
-Bade zor kullanmak istemiyorum. Hadi dedim al çantanı falan.
-Selim çık git şurdan. Ben seninle gelmiyorum. Ayrıca artık konuşmakta istemiyorum. Bitti anlamıyor musun?
-Öyle mi?

-Evet öyle. Gayet açık ifade ettiğimi düşünüyorum.
-O zaman benden günah gitti.

 

 

 

 

Selim Badenin bileğinden tutup çekiştirerek Çadırdan çıkardı. Bade ne kadar istese de engel olamıyordu. Melisa Anıla dönerek

 

-Şu Bade değil mi noluyor orda

 

 

 

 

 

Anıl hızla ayağa kalktı. İkisi de koşarak yanlarına gittiler. Selim Bade'ye bağırarak çekiştirmeye devam ediyordu. Bade bırakmasını söylüyordu. Anıl hızlı adımlarla ilerledi. Melisa da onun arkasından. Anıl

-Noluyor burda. Ne yaptığını sanıyorsun sen bırak kızı.

-Sana ne sen kimsin ya. Sevgilim benim sana laf düşmez işine bak hadi.

-Bırak diyorum. Yoksa gerisine karışmam.

-Ya git şurdan. Sen kim oluyorsun. Geçen günde Badenin kapısındaydın.

 

 

 

 

Bade hala bileğini kurtarmaya çalışıyordu. Anıl canının yandığını anlamıştı. Melisa Badenin elini kurtarmaya çalışıyordu. Selim iyice delirmişti bırakmıyordu.

 

 

 

 

Anıl Selimin kolunu tuttu. Ben sana bırak demiştim diyerek Selimin gözüne Bindirdi yumruğu. Yere yatırmış vurmaya devam ediyordu. Melisa Badeye sarılmış onları izliyorlardı. Selimin heryerinden kanlar fışkırmaya başladı. Anıl aynı zaman da;

 

-Sen kime dokunduğunu zannediyorsun. Senin o elini kırarım.. senin kafanı gözünü dağıtırım.

 

 

 

 

Bade çok korkuyordu. Ağlayarak olduğu yerden bağırdı.

 

-Bırakın hocam yeter. Lütfen bırakın. Heryer kan oldu.

 

 

 

 

Anıl asla duymuyordu.

-Sana dokunamaz. Sana temas edemez. Sana bağıramaz.
diyerek yumruklarını selimin yüzüne indirmeye devam ediyordu.

Bade son bir güçle Bağırdı aynı zaman da Anılın hava da kalan elini tutuyordu.

-Anıl yeter. Benim için lütfen bırak öldüreceksin.

 

 

 

 

Anıl kıpkırmızı olan yüzünü Bade'ye çevirdi. Ne kadar korktuğunu anlamıştı hemen kalktı Selimin üstünden. Bade'nin elini tutup oradan uzaklaşmaya başladı.

-Melisa Badenin eşyalarını unutma Gül hanıma gereken açıklamayı yap. Şu gerizekalıyı da Ambulansa atın. İnsanları rahatsız etmesin.

 

 

 

 

Badenin elinden tutup hızlı adımlarla ormanın içine gelmişlerdi. Bir yandan sorular soruyordu?

-Ne işi var onun burda?
-Bilmiyorum.
-Yerimizi nerden Biliyordu Bade ne demek bilmiyorum.
-Dün mesaj attı son kez konuşmak istedi. Bende evde değil burda olduğumu söyledim. Bu akşam eve gidince konuşacaktık.
-Ha birde sen bu şerefsizle konuşacaktın yani?
-Son kez konuşalım dedi kırmak istemedim.
-Çok iyi yapmışsın. Aferin sana.

 

 

 

 

Badr ağzını açmadı. İlerde bekleyen taksilerden birine atladılar 1 saatlik yol hiç konuşmadan geçmişti neredeyse. Arada göz göze geliyorlardı. Ama Anıl hala çok sinirliydi. Bade'ye Selimden daha çok sinirlenmişti. Kulaklarından duman çıkıyordu neredeyse Bade çok korkmuştu hala kalbini turarak nefes almaya çalışıyordu. Taksi okulun önünde durdu. Anıl Badenin elinden tutarak indirdi yine. Kendi aracını okulun önüne park etmişti. Hemen kapısını açıp Bade'yi içine bindirdi sertçe kapattı kapıyı. Ağzını bıçak açmıyordu. Bade iyice korkuyordu. Arabayı son sürat Badeyi ilk gördüğü yere doğru çekmişti. Akşam olmuştu çok kalabalık bir yer değildi. Anıl hiçbirşey söylemden ani bir frenle arabayı durdurdu. İndi ve iskeleye doğru ilerledi. Bade arabanın içinde arkasından Bakıryordu. Korkudan inmiyordu. Anıl kendi kendine konuşuyor gibi hareketler yapıyordu. Bade en sonunda dayanamadan arabadan indi. Yavaş adımlarla Anıl'ın yanına doğru ilerledi.

-Özür dilerim benim hatam. Elin yara olmuş bakabilir miyim?

 

 

Anıl Badeye doğru döndü. Badenin uzattığı elini tutup kendine doğru çekti. Göğsüne yapıştırdı. Belini kavrayarak dudaklarına yapıştı. Diğer elini saçlarının arasından geçirip delice öpmeye devam ediyordu. Bade neye uğradığını şaşırmıştı. Ama karşı koyamazdı artık. Gözlerini kapatıp kendini Anılın kollarına teslim etti. Anıl kollarında ki kadına sanki bir elmas gibi kibar dokunuyor aynı zaman da kayıp gitmesin diye sımsıkı sarılıyordu. Artık Bade de bu çekime karşılık vermeliydi. Ellerini Anılın boynuna götürdü. Ve o da öpücüklerine kaşılık vermeye başladı. Bu tutku, bu aşk, bu karşı konulamaz derin bir mesele. Anıl dudaklarını Bade'den ayırdı alnını Alnına yaslayıp.

 

-Seni seviyorum. Seni çok seviyorum.
Sakın bir daha beni yalnız bırkma.

 

 

Sesi titriyordu. Sesi sanki denizde ki gelgitler gibi dalgalanıyordu. Bade'ye sözlerine karşılık bekler gibi bakıyordu.
Ve gecikmedi;

 

-Bende seni seviyorum. Bunu istemiyorum ama engel olamıyorum. Bende seni çok seviyorum. Sende sakın beni bırakma.

 

 

Tekrar birbirine değiyordu dudakları. Hiç bitmesin ister gibi öpüyorlardı birbirlerini. Ne de olsa çok beklemişlerdi bu anı. Sonra Anıl Badeyi bağrına basıp, sımsıkı sarıldı. Bade de ona sımsıkı sarılıyordu. Tüm dünya durmuş bu aşktan sıçarayan alevleri izliyorlardı sanki. Ne yaşarsalar yaşasınlar, engel ne olursa olsun, insan yüreğine söz geçiremiyor. Herşey en sonunda en korkulan yere, yani olacağına varıyor. İkisi de yıllardır birbirilerinden ayrı düşmüş gibi hasret gideriyorlar sanki.
Sevmek büyük lütuf. Sevilebilmek daha büyük.

 

 

"Ve insanın en güzel tesadüfleri, kendi kalbinin benzerine rastladığı an başlar."

 

 

 

Loading...
0%