Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. BÖLÜM

@geceyazari

İzim haftalardır olduğu gibi yine üniversite kütüphanesindeydi. Arden , Vargant ve Simurg Krallığını detaylıca araştırıp tezini geliştirmeye ve ilerletmeye çalışıyordu. Krallıklar hakkında bir çok şey öğrenmişti bu süreçte. Özellikle Vargant Krallığı hakkında yaptığı araştırma çok keyifli ve heyecanlı geçmişti onun için. Hikayedeki kötü, bu krallıktı. Her hikayede kötü olanı okumak , onun hikayesini araştırmak, dinlemek hatta onu anlamaya çalışmak çok keyifli geliyordu ona. O yüzden bu tarz araştırmalarda da hikayedeki kötü ilan edileni, kötü bilineni ilk olarak araştırmayı tercih ediyordu. Bir şeylerin nedenini bilerek okumak ve araştırmak onun araştırma metoduna daha çok uyuyordu.

Vargant Kralı kendi elinde saf büyü gücünü bulunduramadığı , saf büyüyü istediği gibi kullanıp geliştiremediği için yasak büyüye başvurmuştu. Sonrasında ise yasak büyüyü kullanmayı sevmişti. Bu konuda kendini o kadar geliştirmişti ki bir çok kadim büyücünün bile ulaşamayacağı sınırlara ulaştırmıştı kendini. Arden ve Simurg Kraliyetlerinde yasak büyüyü kullanmak ,büyük cezalara tabi idi. Bu nedenle bu krallıklardaki büyücülerin bir kısmı Vargant Krallığına sığınmıştı. Krallık gücünü yasak büyüden sağlıyordu. Yasak büyünün sorunu ise tutarsız olmasıydı. Saf büyü olmaya devam ettiği sürece bu tutarsızlık devam edecekti. Vargant Kralı Azat’ın yasak büyüyü daha rahat kullanabilmek ve saf büyüyü tamamen ortadan kaldırmak için taç ve kılıcı yok etmesi gerekiyordu. Çünkü saf büyü bu nesneler sayesinde kullanılabiliyor ve gelişebiliyordu. Bu nesneleri kullanan kral ve kraliçe ne kadar güçlüyse ve büyüyü yönetme becerisi ne kadar yüksekse saf büyü o kadar güçleniyordu. Dolayısıyla bu büyüyü kullanan büyücüler de güçleniyordu. Fakat Kral Azat’ın yasak büyü gücü de bir o kadar fazlaydı. Bu nedenle iki büyünün gücü arasında sürekli bir devinim mevcuttu. Kral Azat taç ve kılıcı ele geçirmek için savaş çıkarmaya bile hazırdı. Fakat taç ve kılıcı yok ettiği takdirde büyü gücünün nasıl etkileneceğini bilmiyordu. Savaş için acele etmemesinin tek sebebi buydu. Savaş çıktıktan sonra Kral Azat yenilmişti. Eşini kaybeden Kraliçe Lara intikam yemini etmişti. O sırada oğlu Kral Yaman’a hamileydi . Kehaneti öğrenen Lara saklamıştı hamile olduğunu . Çünkü kehanetteki çocuğun kendi çocuğu olduğunu anlamıştı. Uzun bir süre haberi olmadı diğer krallıkların Yaman’dan. Lara uzunca bir süre sakladı oğlunu. Bu sırada oğlu büyürken nefret tohumları ekti kalbine. Babasını anlattı. Babasına yapılanları anlattı. Büyük bir kin ve nefretle büyüdü Yaman. Babasının büyü gücü ona geçmişti. Annesinin de usta bir büyücü olması büyüleri daha hızlı ve çabuk öğrenmesine vesile olmuştu. 19 yaşına geldiğinde Arden ve Simurg Krallığına savaş açtı. Büyük bir zaferle ayrıldı bu savaştan. Fakat babasının amacını yerine getiremedi. Kılıç ve tacı alamamıştı. Arden Krallığı isim değiştirdi ve olduğu topraklardan uzaklaştı. Yanında taç ve kılıçla. Büyücüler taç ve kılıcı korumak adına onları farklı görünecek şekilde büyülediler. Eski görkemli halleri gibi görünmeyeceklerdi. Yüksek mertebeli savaşçıların, kraliyetten olan kadınların ve erkeklerin kullandığı taçlara ve kılıçlara benzeyecekti. Eğer ki Kral ve Kraliçe bir gün dönerse o zaman eski görkemli hallerine döneceklerdi.

Vargant Krallığı bu sırada büyülü krallıklar arasındaki en güçlü krallık olmaya devam etmişti. Bu krallığın toprakları yasak büyüyle okyanusun ortasında saklanmış ve günümüze kadar gelmişti. Yani en azından öyle olduğu söyleniyordu. Günümüzde ise ülke topraklarına yaklaşan herhangi bir devlete ya da birine ait gemi ve benzeri herhangi bir vasıta olursa bu araçlar ve içindeki insanlar yasak büyü etkisine kapılıp , büyünün de etkisi ile birlikte Vargant Krallığının sınırlarından asla çıkamıyorlardı. Olur da çıkmayı başaran olursa yasak büyü sebebiyle dilleri tutulduğu için ömür boyu bir daha konuşamıyorlardı.

Saf büyü tamamen yok olmadığı için yasak büyünün tutarsızlığı devam etse de saf büyü tacı ve kılıcı kullanabilecek bir kral -kraliçe olmadığı için oldukça zayıflamıştı. Bu nedenle yasak büyü de saf büyünün zayıfladığı oranda güçlenmişti elbette. Büyücüler kral ve kraliçeyi; Yaman taç ve kılıcı arıyordu. Kehanetin gerçekleşeceği, dünyaya hakimiyet kuracağı anı bekliyordu.

Hikayenin bu kısmını bitirmişti İzim. Kötü yanı öğrenmişti. Hem de epeyce. Elbette ekleyeceği, araştıracağı daha çok şey çıkacağına da emindi. Çünkü diğer kraliyetleri araştırırken muhakkak bir şeyler görecek, bunun diğerleri ile bağlantısını araştırırken Vargant ile ilgili bir çok şey daha öğrenecekti. Ama başlangıç için gayet iyiydi.

Arden Krallığını en sona bırakmıştı. Çünkü somut veriyi en çok toplayabileceği krallık Arden’di. Arden Krallığının eskiden kurulduğu topraklarda yaşıyorlardı. Bir çok müzede ve sergide bu krallığa ait şeyler görebilir, okuyabilirdi. Buralardan da araştırmasını besleyebileceğini ve genişletebileceğini bildiği için Arden’i en sona bırakmıştı.

Bugün Simurg’u araştırmak için gelmişti buraya. Onun en sevdiği kraliyet Simurg’tu. Sonuçta kadın egemen bir toplumdu Simurg. O dönemdeki kraliyetleri düşününce bu çok önemliydi ona göre. Baş kaldırı gibi görüyordu bu durumu ve içten içe gurur duyuyordu. Simurg Kraliyeti taca sahipti. Büyü gücü ile yönetilen kraliyetlerden biriydi. Elbette tüm kraliyet büyücülerden oluşmuyordu. Sadece belirli soylardan gelenler bu gücü taşıyordu. En başta da kraliyeti yöneten aile vardı bahsedilen soyların başında. Sorvan soyundan geliyordu Kraliçe İlda. Yüzyıllar boyu tacın sahibi olan soy. Tacı araştırmaya başladı önce İzim.

Taç sadece bir kişinin kontrolüne giriyordu. Genelde son sahibi kim ise onun en kalpten bağlandığı kişiyle bağ kuruyordu. Taca sahip olan kraliçe ne kadar güçlü bir karaktere sahipse tacın gücü de o oranda artıyordu. Bazı dönemler tacın yarattığı büyü gücü zirvedeyken bazı dönemler daha pasif kalabiliyordu. Bunun tamamen onu kullanan kraliçe ile ilgisi vardı. Taç eski sahiplerinin hepsinden bir parça taşıyordu. Yitip giden her kraliçe büyü gücünün bir kısmını bırakıyordu taçta. Bu da büyünün aktarımını ve yeni gelecek kraliçeyle bağını kuvvetlendiriyordu. Kraliçe İlda’dan sonra taç kabul etmemişti kimseyi efsaneye göre. Çünkü ölmemişti İlda. Taç ile bağı kesilmemişti. Tacı İlda ile aynı soydan kime verseler reddetmişti taç onu. İzim’e göre İlda’nın herkese kırgın olmasıyla alakalıydı bu durum. Kendini onun yerine koymuştu. Belirli bir grup dışında herkes karşısında durmuştu. Hem de bir savaş kazanmışken. Başta da ailesi geliyordu. Kırgın gitmişti her nereye gittiyse. Bahsedilen gibi taç ve kraliçe arasındaki bağ bu kadar güçlüyse taç da hissetmişti bu durumu diye düşünüyordu İzim. Nasıl ki ölen kraliçelerin kendi için seçtiği kişiyi sahibi olarak kabul ediyorsa , İlda gittiğinde de onun seçtiği kişiyi kabul edebilirdi. Ama İlda kırgındı ve kimseyi seçmemişti belki de.

Biraz araştırdıkça İlda’nın yanında olan bir büyücüyü buldu. İsmi dikkatini çekmişti. Çünkü en yakın arkadaşı ile aynı adı taşıyordu. Bunu Efsa’ya söylemeyi aklının bir köşesine not etti. O İlda’ya inanan büyücülerin başında geliyordu. Beraber büyüdüğü, en yakın arkadaşı olan kraliçenin böyle bir kadere mahkum edilmesine en çok karşı çıkanlardan biriydi. Çünkü emindi kehanetin onunla ilgisi olmadığına ki haklı da çıkmıştı. Hikayedeki Efsa ve kendi yakın arkadaşı Efsa’nın benzerliği onu daha da güldürdü. Cansel ve İzim ne yaparsa yapsın arkalarında duruyordu Efsa. Kaya gibi. Konunun önemi yoktu. Arkadaşlarını destekliyor, onlara herhangi bir zarar gelmesine ya da birinin onları kıracak bir şey yapmasına müsaade etmiyordu. Keşke o büyücü olsaydı diye düşündü İzim. Araştırmasını daha kolay bitirebilirdi. Gerçi şu an Efsa’yı arasa ve yardım etmesini istese o dönemde yaşamamış olsa dahi çok yardımcı olurdu. Efsa’nın onun belki aylarca aradığı şeyleri pat diye bir kitapta bulup önüne koyduğu çok olmuştu. Arkadaşlıklarını düşününce içi ısındı. İlda’nın Efsa’sı gibi İzim’in de Efsa’sı vardı.

İzim, biraz daha kitap karıştırıp notlarını aldıktan sonra üniversitenin kütüphanesinden çıktı. Yeterince uzun bir gün olmuştu. Efsa’yı aradı eve geçerken.

“Canım, ne yaptın bitti mi seansların?”

“İnan son seanstan şimdi çıktım, ofisi toparlayıp spora geçeceğim uçarak. Sen ne yaptın tüm gün. Hiç sesin de çıkmadı. Seans yoğunluğundan arayamadım da seni. Nasıl gidiyor araştırma?”

“Ben de sana onu anlatmak için aradım. Bugün Simurg’u araştırmaya geldim. Söylemiştim zaten sana. Araştırırken kraliçenin yanında duran, sağ kolu gibi bir büyücü var olduğunu buldum. Bu büyücü inanmış kraliçeye, kehanetin yanlış yorumlandığını, kraliçeyi ve kralı başka bir geleceğe göndermenin hatalı olduğunu söylemiş. İsmi ne bil bakalım. Efsa! Dedim ki benim Efsa’ma ne kadar da benziyor.” Gülerek anlattığı şeyler Efsa’yı da güldürmüştü. Arkadaşına ‘Bebeğim benziyor çünkü zaten ben ta kendisiyim’ dememek için zor tutuyordu kendini.

“Yavrum belki reenkarnasyon gerçektir. Belki de o hanımefendinin ruhunu taşıyorumdur . Ondan benziyoruzdur bu kadar.” Dedi gülerek.

“Dalga geçmesene. Ben cidden benzettim. Hem ayrıca reenkarnasyon diye bir şey varsa kesinlikle ikiniz aynı kişisiniz.”

İzim heyecanlı bir şekilde iki krallıkla ilgili tüm araştırmasını anlattı Efsa’ya. Efsa ise büyük bir ilgiyle arkadaşını dinledi. Bir yandan da dediği gibi ofisini toplayıp kapatmış ve spora doğru yola çıkmıştı. İzim de havanın uzun zaman sonra bu kadar güzel olmasını fırsat bilip yürümeye karar vermişti. Aslında pek sevmezdi yürümeyi , gideceği yere herhangi bir araçla gitmeye tercih ederdi ama Efsa ile telefonda konuşurken zaman zaten normalde olduğundan da hızlı geçiyordu. İzim evinin yakınındaki markete girdiği sırada Efsa da spor salonuna gelmişti.

“Öyle işte, şimdilik genel hatlarını tamamladım araştırmadaki. Bir tek Arden Krallığı kaldı. Bugün onunla ilgili de ufak bir araştırmaya başladım. Zaten Arden’in başkentindeyiz biliyorsun. Defalarca söylemişimdir kesin. O yüzden buradaki müzeleri falan araştırdım. Krallıkla ilgili olanları. Eski yerleşim yerlerine dair bir ey var mı diye de baktım. Birkaç güzel veri de buldum aslında. Hafta sonu benim canım arkadaşlarım da benimle buraları gezer diye düşündüm. Gezer değil mi canım arkadaşım?”

“Gezer balım gezer. Hafta sonunu sen planla biz sana her türlü uyarız. Ben kendi adıma söz veriyorum. Cansel’in de oyun bozanlık yapacağını sanmam. Ama şimdi kapamam lazım vücudum spor diye bağırıyor çünkü.” Dedi gülerek. Eskilere dair bir şeyler görmek Efsa’ya da iyi gelecekti. En azından öyle hissediyordu. Bir süre kendini kapatmıştı geçmişe. İlda’yı bulamadıkça kafayı yemesine sebep oluyordu çünkü geçmişi hatırlamak. Ama daha ılımlı ve sakindi artık. Tabi geçen yüzyılların da etkisi vardı. Telefonu kapattıktan sonra sporuna başladı. Bir yandan kulaklıkla müzik dinlerken bir yandan spor rutinini tamamlıyordu. Ama düşünceleri ne müziği dinlemesine ne de tam anlamıyla spora odaklanmasına izin vermiyordu. İzim’in anlattıklarını geçiriyordu aklından. Nasıl da bulmuştu tarihin tozlu sayfalarında arkadaşı kendisini. Tam o an itiraf etmek istemişti her şeyi ama muhtemelen arkadaşı ya delirdiğini ya da onunla alay ettiğini sanacaktı. Bir gün Cansel ve İzim’i de diğer arkadaşları gibi kaybedeceği geldi aklına. Yüzyıllardır doğru dürüst kimseyi yaklaştırmıyordu yanına bu yüzden. Ama arada insani yönü ağır basıyor çok yakınına aldığı kişiler oluyordu. Onlar gittiğinde ise yıkım yaşıyordu. Cansel ve İzim’i kaybetme düşüncesi Efsa’yı panikletti. Ne ara bu kadar bağlandıklarını bile anlamamıştı. Tüm bu düşünceleri aklında çıkarmak için biraz büyü kullandı kendi üstünde. Antidepresanlardan daha etkili olduğu kesindi. Sporuna odaklandı ,artık bir an önce eve geçmek istiyordu.

 

 

EVEET. BİR BÖLÜM DAHA BİTTİ. YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM. BİRAZ KRALLIKLARIN TARİHÇESİNİ DE İZİM İLE BİRLİKTE ÖĞRENMİŞ OLDUK. MERAK ETTİĞİNİZ BAŞKA BİR ŞEY VAR MI? YORUMLARA YAZABİLİRSİNİZ.

Loading...
0%