@geceyazari
|
Merhabalar, yine ben geldiim. Nasılsınız? Bölüm hakkındaki ve hikaye hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar!! .... BÖLÜM 6 İzim’in yanında uzun boylu , kumral, gayet yakışıklı ve iyi fizikli biri tıpkı İzim gibi camekana bakıyordu. Adamın İzim’den tek farkı taca değil kılıca odaklanmış olmasıydı. Ve bingo. İzim ile taç arasındaki o enerji bağının aynısı adamla kılıç arasında da vardı. Efsa olanlara inanmakta aşırı derecede zorluk çekiyordu. Kraliçeyi bulduğu gün kral da tam karşısındaydı işte. Hem de yan yana duruyorlardı. Hakkı yenen iki sevgili. Ülkeleri ve dünya için hem birbirlerinden, hem iktidarlarından hem de aşklarından vazgeçen iki yürekli insan. Adam da aynı İzim gibi gözüküyordu. İkisi de büyülenmiş gibi bakıyordu camekana. Ruhları, aşkları ve anıları ile aralarında sadece bir camekan vardı. Efsa ikili ve büyülü eşyalar arasındaki enerjiyi izlerken kendisinin de izlendiği hissine kapıldı. Gözünü ikiliden ayırıp karşısına baktığında hayat ona bir sürpriz daha yapmıştı. Bu büyülü anı kendi ile birlikte biri daha izliyordu. Uzun zamandır görmediği biri. Geçmişte çok yakın olduğu, omuz omuza çarpıştığı ve geçmişte bırakmak zorunda kaldığı biri. Candar. Her zamanki gibi önce Candar fark etmişti Efsa’yı. Efsa’nın kahverengi gözleri, Candar’ın ela gözleri ile buluştuğunda Efsa’nın içinden ılık bir his geçti. Tek bir his. Özlem. Efsa istemsizce saçını düzeltirken buldu kendini ve kocaman gülümsedi Candar’a. Hem eski bir arkadaşı görmüş olmanın verdiği özlemi hem de amaçlarına ulaşmış olmanın verdiği zaferi yansıtan bir gülümseme. Candar’ın da ona aynı şekilde karşılık vermesi uzun sürmedi. İzim ve adamın odağı hala camekanlardaydı. Tüm yaşadıkları göz önüne alınınca çok da garipsemiyordu Efsa bu durumu. Efsa çok beklemeden Candar’ın yanına doğru hareketlenirken Candar , Efsa’ya sarılmak üzere çoktan kollarını açmıştı. O an bir sürü duyguyu aynı anda yaşıyordu ikili. Sevinç, özlem, mutluluk, şaşkınlık, biraz tedirginlik ama en çok da zafer… Kocaman bir zafer duygusu vardı ikisinin de içinde. Arkadaşlarının farklı biriyle iletişimini fark eden İzim ve adam ikiliye dönmek zorunda hissettiler. Camekana bakmayı bırakmaları çok kolay olmamıştı ama sonunda Efsa ve Candar ikilisine dönmüşlerdi. Candar ve Efsa biraz uzunca bir sarılmadan sonra ayrıldıklarında Efsa hafifçe kızların yanına doğru meyillenerek hepsini rahatça görebileceği bir konum aldı. “ Candar, bunlar yakın arkadaşlarım İzim ve Cansel. Kızlar bu beyefendiler de Candar ve…” diyerek duraksadı. Çünkü, kralken çok yakından tanıdığı bu beyefendiyi şu an tanıdığı söylenemezdi. Ne ismini biliyordu ne de hakkında en ufak bir bilgisi vardı. Karşılaşana kadar Candar’ın onu bulmuş olabileceğinden bile haberi yoktu. Nasıl ki İzim’in görünüşü, hobileri, hatta ismi dahi farklıysa o da oldukça farklı gözüküyordu. Efsa’yı bu durumdan Candar kurtardı . “Ali. Yakın arkadaşım Ali.” Dedi. İzim ve Ali’nin dikkati çoktan birbirlerine kaymıştı bile. İkisi de fark ettirmeden birbirini inceliyordu. Efsa ve Candar durumun farkındaydı. Çünkü taç ve kılıçla olan kadar bir enerji olmasa da yan yana durduklarında bile aralarında hafif bir büyü bulutu gözüküyordu. Efsa bu duruma gülümsedi. Onların arasındaki bağ herhangi bir büyünün koparıp alabileceğinden çok daha büyüktü. Şu an gördüğü bulutsu da bunun büyük bir kanıtıydı. İzim’ in suratında şaşkınlık dolu bir ifade vardı. Ali’nin de İzim’den aşağı kalır yanı yoktu. Şaşkınca birbirlerine bakarken Cansel önce Candar’a elini uzattı, ardından Ali’ye. Cansel’in bu hamlesi Ali ve İzim’i de kendine getirmişti. İzim Candar’la selamlaşırken , Ali de Efsa ile el sıkıştı. Sonra birbirlerine döndüler. İkisinin elleri birbirine değdiği an bir şey oldu. Ufak bir kıvılcım… Efsa ve Candar birbirine baktı. Evet ikisi de görmüştü olanı. Hemen dönüp diğer üçüne baktılar. Onların da durumun farkında olup olmadıklarını merak ediyorlardı. Ama hiçbiri bunun farkında gibi durmuyordu. Gerçi ,şu an içinde bulundukları durum oldukça garip ve akıl almazdı. “ Seni görmeyeli çok uzun zaman oldu. Efsa sen çok.. değişmişsin. Ama iyi hatta baya iyi bir değişiklik. Yalan söyleyemeyeceğim , hoşuma gitti.” Dedi Candar Efsa’ya yaşanan sessizliği de bölerken. Candar hem ortamda bir konuşma başlatmak istemiş hem de Efsa’yı görmüş olmanın verdiği heyecan ve şaşkınlığı yansıtmadan edememişti. Candar’dan böyle bir iltifat beklemiyordu Efsa. Bu beklenmedik iltifat Efsa’nın yanaklarına hafif bir pembelik vermişti. Gülümsedi. Oldukça sıcak ve içten bir şekilde. “Teşekkür ederim. Sen de değişmişsin. Aradan geçen zamanı düşünürsek büyümek sana baya bir yaramış. Zamanın sendeki değişimi de benim hoşuma gitti.” Dedi Efsa. Candar Efsa’dan asla böyle bir karşılık beklemiyordu. Bu tarz iltifatlar pek Efsa’ya göre değildi. Onun hırçın ve savaşçı yanına alışık olduğu için suratındaki şaşkınlığı gizleyememiş hatta müzedeki sıcağın(!) etkisiyle biraz kızarmıştı. Cansel sohbete dahil oldu ve bir nevi bu hareketi Candar ve Efsa’nın içinde bulunduğu durumdan çıkmasına da vesile olmuştu. “Eee Efsa, siz nereden tanışıyorsunuz?” demesiyle Efsa Cansel’e döndü. “ Çok.. eskilerden diyebilirim. Bir nevi beraber büyüdük. Biliyorsunuz yani olaylardan ve buraya gelmeden önce.” Cansel anlayışla başını aşağı yukarı salladı. İzim arkadaşının yaşadığı olayı hatırlayıp üzülmüş olabileceğini düşünerek hafifçe sırtını sıvazladı. Efsa artık kraliçeyi ve kralı bulmuş olmanın verdiği o heyecan sebebiyle arkadaşlarına söylemiş olduğu yalandan artık pişmanlık duymuyordu. Cansel’e durumu belki asla açıklayamayacaklardı ama en azından İzim bir süre sonra olanları zaten öğrenecekti. Yavaşça Candar’a baktı. Yalanının ortaya çıkmasını istemiyordu. Candar gözleriyle sorun olmadığını belirtir şekilde kırptı. Bu konudaki açıklamayı tamamen Efsa’ya bırakmıştı. Candar gülümseyerek kızlara döndü. “ Yani uzun süre sonra çocukluk arkadaşımla hiç beklemediğim bir anda , bir müzede karşılaşmış olmak bana iyi hissettirdi. Acaba hep birlikte bir şeyler içmeye mi gitsek ne dersiniz?” şeklinde bir teklifte bulundu. Efsa kocaman gülümsedi. Candar’ın yapmaya çalıştığını anlamıştı. İzim ve Ali’yi bir arada tutmaya ve yan yanalarken herhangi bir değişiklik olacak mı bunu anlamaya çalışıyordu. Asıl zor kısmı sonunda – yüzyıllar geçmiş de olsa sonunda – başarmışlardı. Sıra diğer aşamadaydı. İkisini bir araya getirmek ve büyü gücünü tekrar canlandırmak. Bunun için anılarını ve aşklarını hatırlamaları gerekecekti. Taç ve Kılıç tam şu an karşılarında duruyordu ve bunu hemen sağlayabilirdi. Ama buna ikisinin de ne tepki vereceği pek de kesin değildi. Sonuçta bu tarz güçlü büyüler bazen beklenmedik şeylere de sebebiyet verebilirdi. Efsa beyninden geçen tüm karışık düşünceleri ileriki bir zamanda tekrar düşünmek üzere arka plana attı. Hem bunları tek başına düşünmesi de gerekmeyebilirdi. Çünkü bu beklemediği olaylar silsilesi Candar’ı da beraberinde getirmişti. “Bence bu çok iyi bir fikir. Ne dersiniz kızlar?” diyerek arkadaşlarına döndü Efsa. Sesindeki heyecanı kızların çok net şekilde anladığına emindi. İzim arkadaşına gülümsedi. Candar’a karşı bir şeyler hissettiğini ve bu nedenle heyecanlandığını düşündü. Kendisi ile ilgili gerçeğin zaten farkında değildi. Ama onun da heyecanlanmasını sağlayan bir gerçek vardı tam karşısında. Taçtan çok daha fazla ilgisini çekmişti bu gerçek. Ali isimli çocuğu daha önce görmemişti evet. Ama tüm benliği ile hissettiğine yemin edebilirdi. Bu nedenle edilen kahve teklifi normalde çok da keyifle kabul etmeyeceği bir teklif olsa da şu an oldukça ilgisini çekiyordu. Bunun en büyük sebebi tüm heybeti ile karşısında duran adamdı. Müzenin kalanını beraber sohbet ederek gezdiler. Bir yandan da nereye gideceklerini konuşuyorlardı. Ali ve İzim sohbete çok dahil olmamakla birlikte, sohbetten uzak da kalmıyorlardı. Candar ve Efsa ise şimdilik havadan sudan konuşuyor gibi gözükseler de aslında ikisi de birbiri ile olan şeyi konuşmak için an atıyordu. Heyecanları da ses tonlarına açıkça yansıyordu. Müzeyi gezmeye bitirdikten sonra kızlar Efsa’nın, Ali ve Candar da Ali’nin arabasına binip oturacakları yere gitmek için yola çıktılar. Kızlar seçimi beylere bırakmıştı. Ali de çok sevdiği bir yere gideceklerini arabayla onu takip etmelerinin yeterli olacağını söylemişti. Her ihtimale karşı Candar ve Efsa birbirlerine numaralarını vermişlerdi. Kızlar arabaya binip hareket eder etmez İzim Efsa’ya döndü. “ Neydi o öyle bebeğim? İltifatlar, bıcır bıcır konuşmalar, kız günümüzü de böldük. Minik psikoloğumuzdan beklenmedik hareketler. Hayırdır? Seni etkileyen bir şey var heralde, ya da şey mi desem biri?” dedi gülerek. Cansel de onun gülüşüne katılıp “Hiç sorma. Sen bizim Efomuza bak ya. Neymiş zaman yaramışmış, hoşuna gitmişmiş. Kızım bu çocuktan hiç haberimiz de yoktu.” “Ya arkadaşlar abartmayalım lütfen. Eski bir arkadaş. Ayrıca nasıl haberiniz olsun ben bile beklemiyordum ki. Ayrıca.. Evet kabul ediyorum hoş bir çocuk. Ben de çok uzun zamandır eskilerden birini görmemiştim. O yüzden de heyecanlanmış olabilirim ama bir şey yok.” “Ya nasıl yok yanakların güneş kremsiz 3 saat öğlen güneşinde kalıp güneşlendiğin kadar kırmızı oldu.” Dedi Cansel kahkahalarının arasında. “E yok ama. Gerçekten iyi anlaştığım bir arkadaşımdı sadece. Hem ben sizi görünce de heyecanlanıyorum. Lütfen. Uslu uslu ve imasız kahvelerimizi içip sohbet edelim olur mu benim canım arkadaşlarım.” Efsa’nın haline gülen kızlar daha da fazla üstüne gitmeden pek de inandırıcı olmayan ama onaylar mırıltılar çıkardılar. Şimdilik bu konuyu rafa kaldırmışlardı. Şimdilik. Önce çocuk arkadaşlarına layık mı bakmaları gerekiyordu. Ne kadar sert ve sağlam görünürse görünsün kırılgan bir yapısı olduğunun farkındalardı. Efsa’nın ise kafasında bambaşka şeyler dönüyordu. Candar’dan hoşlandığını düşünmeleri işine gelmişti. Bu şekilde Ali ve İzim’i daha sık yan yana getirebilirdi. O yüzden bu düşüncelerini sürdürmeleri işine gelirdi. Arabada sohbet ederken sonunda Ali’nin onları getirdiği mekana da varmışlardı. Deniz manzaralı, yüksekte bulunan, yeşilliklerin arasında salaş bir mekana gelmişlerdi. Hakkını vermek gerekiyordu. Gerçekten çok güzel bir yere getirmişti Ali onları. Candar ve Efsa karşılıklı oturmuşlardı. Bakıştılar. İkisinin de kafasındaki düşünce baş başa kalıp olanları konuşmaları gerektiğiydi. Tabi bir de izleyecekleri yol için bir plan yapmaları gerekiyordu. Tabi bu biraz daha beklemek zorunda kalacak bir plandı. Gelen garsona siparişlerini de verdikten sonra sessiz ortamı bozan Ali’nin sesi oldu. “Candar ve Efsa çocukluktan tanışıyor. Peki siz kızlar? Siz ne zamandır arkadaşsınız?” “Beraber aynı lisede okuduk. Aslında biz de biraz çocukluk arkadaşı sayılabiliriz. Siz ikiniz peki?” dedi Cansel. “Biz de aynı fakültede beraber okuduk, mezun olduk ve işin sonunda da işimizi de beraber kurmaya karar verdik.” Diye cevapladı sorusunu Candar. Bu şekilde bir konuşma başladı. Candar ve Ali’nin hukuk fakültesinde tanıştıklarını ve şu an bir avukatlık ofisi yönettiklerini, Cansel’in bir okulda ilköğretim matematik öğretmenliği yaptığını , Efsa’nın psikoloji okuyup bir klinik açtığını ve İzim’in Tarih okuyup şu an yüksek lisans yaptığını öğrendiler. İzim’in tarih öğrencisi olduğunu ve tez konusunu öğrenen Ali hemen söze atladı. “O zaman bugün müze senin için aşırı keyifli geçmiş olmalı. Sonuçta orada bulunan bir çok eşyayı ve bu eşyaların sahibi olan kişileri , efsanelerini en ince ayrıntısına kadar biliyorsun. En son gördüğümüz o kılıç aklından çıkmıyor mesela. Sanki büyülü gibi… Bir hikayesi var mı merak ediyorum aslında” Efsa , Ali’nin kılıç için yapmış olduğu tanıma güldü içinden. Suratına karşı o kılıç senin ve evet büyülü dememek için zor duruyordu. İzim , Ali’nin heyecanlı şekilde konuşur haline güldü. Aslında tepkileri ve ilgisi hoşuna gitmişti. Bir an için bahsettiği kılıcın Ali’ye ait olduğunu ve efsanedeki kralın Ali olduğunu düşündü. Uzun boyu, sarıya çalan açık kahverengi düz saçları, yeşil-mavi tonlarındaki göz rengi ve dik duruşu düşünüldüğünde onu kral olarak hayal etmek çok da zor olmamıştı. Kral gerçekten de Ali’ye benziyorsa kraliçeyi çok iyi anlıyordu İzim. Kraliçe o olsa o da krala aşık olurdu. Bu düşünceleri kafasından atarak karşısında cevap bekleyen dörtlüye döndü. Efsa ve Cansel bu efsaneyi ve kehaneti kendisinden defalarca dinlemiş olabilirdi. Çünkü tez konusunu seçme sebebi dahi bu efsaneydi. Arkadaşlarına özür diler bir bakış attı. Çünkü az sonra efsane hakkında konuşmaya başladığında uzun bir süre susamayacaktı. İzim uzun uzun efsaneyi, kehaneti Ali ve Candar’a anlattıktan sonra derin bir nefes alıp gülümsedi. “Kusura bakmayın, söz konusu bu efsane olduğunda ben biraz fazlaca konuşabiliyorum. Tarih boyunca en sevdiğim hikaye kendisi. O yüzden de en kısa anlatabildiğim şekli bu” İzim konuşurken kahvelerini içmiş, hatta çay ve tatlı siparişi bile vermişlerdi. Ali hikayeden etkilenmişti evet ama karşısındaki kadından etkilendiği kadar çok değil. Efsaneye ve tarihi ilgisinin olduğu çok netti. Büyük bir keyifle kısaca (!) anlatmıştı efsaneyi. Ama sabaha kadar konuşsa dinleyebilirdi Ali İzim’i. Bunun çok net farkındaydı. Ali bunları düşünürken Efsa ve Candar aynı anda konuştu: “İşte böyledir Kral ve Kraliçenin hikayesi, belki bir gün bulur onları büyücülerin en görkemlisi. Her şeyi hatırlayıp kavuştuklarında bilinmeyen zamanda, işte o zaman kurtulacak dünya.” Efsa ve Candar kafalarını kaldırır kaldırmaz göz göze geldi. Masadakiler garip bir sessizliğe bürünmüştü. Efsa’nin en sevdiği bölümün bu kısım olduğunu kızlar zaten biliyordu. Ama Candar’ın da bu kısmı İzim söylemediği halde ezbere bilmesi kızları biraz şaşırtmış biraz da garip gelmişti. Candar durumu fark edince hemen kendini toparlayıp konuşmaya başladı: “ Bu hikayeyi daha önce okumuştum ,orada en çok bu paragraf dikkatimi çekmişti. Sen söylemeyince ben söylemek istedim. Ama galiba benimle aynı düşüncede olan biri daha var” dedi Efsa’ya bakarak. Efsa ona gülümsedi. “Benim de en çok sevdiğim yer. İzim’den defalarca dinlediğimi düşünürsek şaşırtıcı değil. Kral ve Kraliçe’yi bulan o büyücü olmayı çok isterdim.” Dedi. İçinde o büyücü olmanın verdiği gurur ve huzur da vardı. Candar ve Cansel de ona katılarak “Ben de” dediler. Candar’ın da onunla aynı hisleri paylaştığına adı gibi emindi. İkisi de amacına ulaşmıştı. Ama sevinçlerinin tek sebebi Kral ve Kraliçe’yi bulmuş olmaları değildi. İkisi aynı zamanda en yakın arkadaşlarını da bulmuşlardı. Yıllardır görmedikleri ve çok özledikleri en yakın arkadaşlarını. Yüzyıllar önce de tıpkı bugün oldukları gibi Efsa İzim’in yani Kraliçe İlda’nın; Candar ise Ali’nin yani Kral Alp Arslan’ın en yakın arkadaşlarıydılar. O zaman da karşı çıkmışlardı arkadaşlarının bu hale düşürülmesine. O nedenle onları bulmanın en çok kendi hakları olduğunu düşünüyorlardı. Bulmuşlardı da. Başarmışlardı. Ali’nin sesi düşüncelerini böldü: “Aslında ben kralı ve kraliçeyi bulan büyücü değil de kral olmayı isterdim. İki farklı zamanda sevdiği kadına bakabilme ve sevebilme şansı.. Bence güzel olurdu.” Dedi İzim’e bakarak. İzim gülümsedi. “Bu konuda ben de Ali’ye katılıyorum. Büyücülerin görevi gerçekten efsanevi. Ama Kraliçe olmayı isterdim. Yanlış anlaşılmışlığı; varlığımla ve aşık olduğum kişiyle yerle bir etmek ve dünyaya zafer getirmek çok keyifli olurdu.” Efsa onların bu haline güldü. Ama artık konunun biraz değişmesi ve normale dönmesi gerekiyordu. Tatlıların gelmesiyle konuşulan konunun bölünmesi tam yerinde ve zamanında olmuştu. Durumu fırsat bilip garson gider gitmez konuyu değiştirdi. . Yanında Candar’ın varlığının olması onu mutlu ediyordu. Çünkü yaptığı şeyleri anında anlayarak ona ayak uyduran birinin varlığını hissetmek yüzyıllar sonra çok iyi gelmişti. Bir müddet daha burada kaldılar. Mekandan ayrılırken bu ekiple tekrar bir araya gelmek için sözleştiler. Bu sözleşme İzim ve Ali’yi de belli etmek istemeseler de keyiflendirmişti. Onlar için her şey yeni başlıyordu. Sadece bunun farkında değillerdi. |
0% |