Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK

@gecmisten_okur

Bölüm şarkılarımız anıl berke~zor ile love story olsun. Sizi güzel bir bölüm bekliyor aşklarım sonunda yüzleşme olacak ayırca yeni karekter ile beraber yeni çiftimiz doğuyor onlar içinde masur ark malesef şarkısı uyuyor iyi okumalarrr.

 

 

Henüz 13 yaşında ki Işık Ekinci için yaşadıkları ona ağır geliyordu ama bunlar henüz kıyametin ilk evreleriydi. Asıl kıyamet başladığında korku bedeni bir ip gibi saracak ve yalnız kalacaktı. Aşk onu terk etmeyecekti ama kıyameti kendi aşkını sıkmasıyla bitirecekti.

Şebnem Gürsoy tüm gücüyle kapıları yumrukluyordu yasa kabul edilmişti. Minik Tolga artık bir robot gibi yönetilecekti onlara göre öyleydi tabi ki de kaçma ihtimali kimsenin aklına gelmemişti.

Sadık Ekinci uyuyan torunlarına göz ucuyla baktı. Oruç Ekinci çocuklarına hasretle bakıyordu. Aşık olduğu kadından çocuk sahibi olabilmek için ona aşık olan başka bir kadını ve ailesini feda etmeliydi. Bunu yapmıştı şimdi çocuklarından birisi ölmeliydi sonra ise soy adını değiştirip tarihin tozlu sayfalarına karışacaktı.

"Erkek olan adı ne" diye sordu. Sadık Ekinci acımasız bir şekilde gülümsedi.

"Oğuz'u mu seçiyorsun?" Oruç Ekinci sertçe yutkundu daha oğlunun adını bilmiyordu! Kafasını belli bilirsiz salladı ve odadan yeni çıktı asıl kıyamet şimdi başlayacaktı.

2 Gün sonra

Sadık Ekinci arabasında 2 küçük çocukla ormana geldi. İlk işi Oğuzu uyandırmadan ağaca sıkı sıkı bağlamak oldu. Sonra ise bir tabanca çıkardı yere bıraktı sonra ise silahı kontrol için silahı sıktı sesle Oğuz'da uyanmıştı.

Oruç Ekinci geldiğinde artık bambaşka birisiydi soy adı değişmişti. Soy adı deyip gecilecek basit bir mesele değildi artık özgürdü isyediği kişiyle evlenecek, istediği gibi yaşayacaktı.

Işık Ekinciyi uyandırdı ve onu ıssız bucaksız ormanda. Oğuza baktı ağlıyordu o onun bu gün son günüydü biliyordu gözleri Işığın dolmuştu he şeyi belli belirsiz anlamıştı.

"Minik torunum baban bu gün senin için bir karar aldı" dediğinde Işık lafını böldü hızlıca, Oğuz'a sordu burda onun dışında kimseye soramazdı.

"Baba ne demek Oğuz"

"Söylemiştim ya miniğim" dedi gözleri dolu bir şekilde. Normalde bir soruyu bin kez sorsa 1000. kez cevap veriridi fakat alışması lazımdı o artık olmayacaktı. Işığın aklına böylece geldi ama yine sordu.

"Bana cevap vermeyecek misin?" gözler yaşları sel olmuştu. Dedesine döndü.

"Lütfen yalvarırım onu öldürme" ardından babasına döndü. "Baba koruyan demekti Oğuz dedi neden Oğuz'u korumuyorsun onu öldürecek abim ölücek"

Oğuz hatırlaması ile göz yaşlarını özgür bıraktı, Oruçu ise pişmanlık ve vicdan azabı sardı. O bir soyadı için bir çocuğunun ruhunu diyerinin ise bedenini öldürmüştü.

Sadık İspanyolca'ya geçerek en acımasız cümlesini söyelecekti böylece Işık için artık İspanyolca vaz geçilmez bir dil olacaktı.

"Los padres son los que cuidan a las niñas, pero por naturaleza siempre aman más a sus hijos. Una vez más, como todo padre, eligió a su hijo y predijo que vivirías como Ekinci. Sólo te dejó dolor en el futuro, Te dolerá, pequeño, pero te dolerá mucho hasta que el dolor empiece a no ser divertido, y entonces, de ahora en adelante, ese dolor te parecerá un cuento de hadas, pero nunca podrás reírte de verdad. Sólo el voto de suicidio te salvará. No puedes entender que ahora eres un Ekinci. O tu padre será un cobarde o te unirás a mi lado, o el alma de tu hermano siempre será libre.

("Küçük kız babalar kollayandır ama yaradılıştan her zaman erkek çocuklarını daha çok sever. Yine her baba gibi oda oğlunu seçti ve sana Ekinci olarak yaşamayı ön gördü. Gelecekte sana sadece acı bıraktı canın acıyacak küçük. Ancak acı komik gelemeye başlayana kadar canın çok yanacak sonra ise artık o acı sana bir masal gibi gelecek fakat hayatında gerçekten hiç bir zaman gülemeyeceksin. Ancak intihar yemini kurtaracak seni onu şuan anlayamazsın sen bir Ekinci'sin ya baban korkaklık yapacaksın ya benim tarafıma geçeceksin yada savaşacaksın. Abin ise ruhu her zaman özgür olacak")

Son sözünü duyunca gülümsedi ve göz yaşları yanaklarından süzülürken dudaklarında bir gülümse oluştu göz yaşlarına inat bu gülümseme sanki varlığını ortaya koyuyordu. Aklına abisinin ölmeden önce ne olur ne olmaz diye yazdıkları mektub geldi. İkisi de okumuştu ama çaktırmamışlardı biliyorlardı ölüm mutlaka ikisinden birisini önce alacaktı son istekler gerçeklerşmeliydi.

Eğer ki ölümüm sırasında bana bir şey olursa gülümse miniğim gülümse. Bulutlara güvenebilirsin hep orada sessiz ıssız gecelerin yalnız yıldızlar eşliğinde seni izleyeceğim. Bulutlar ağlarsa korkma ben bir bulut değilim sadece orada yaşıyorum adımı da sen koy bakalım!

Gülümse miniğim gülümse bencilce biliyorum ama gülümsersen bulutlar ağlamaz ben ağlamam. Mutlu ölmek istiyorum bana bunu yaşat ama gerçekten gülümse, gülümse ben kurtuluyorum ikimiz de kurtuluyoruz.

"Onu öldüre bilirsin, ama ölmezsem bir gün ölmek için yalvaracaksın ihtiyar. Biz aynıyız ikimiz de dışlandık" Dudaklarına geniş bir gülümseme getirdi kapanan bulutlar açıldı Güneş doğdu ağaçlar geriye çekildi Işığın göz yaşlarına inat gülüşü ön plana çıktı.

Silahı eline tutuşturdu. "Onu sen öldüreceksin". Işık sertçe silahı aldı nefesini dıştan aldı ve kurşunu önce abisinin bedenine sonra kendi ruhuna sıktı.

Kelimeler tükenmişti Oğuz ölmüştü. Işık gülemedi gülüşü soldu ve nefesi kadar çığlık attı.

" OĞUUUUZZZZZZZZZZZ" göz yaşları sel oldu dizlerinin üzerine çöktü gülmeye çalıştı başaramadı. Göz yaşları akarken kahkaha attı. Sadık Ekinci ona bayıltma iğnesi yapınca kendisini uykunun huzurlu kollarına bıraktı.

Gülümse abim gülümse, Ay büyüsünü kaybedince gece ona yardım eder yine ona hayranlıkla bakarız. Gece olarak var oldum hep bir gün ölürsem ay olarak büyülemeye devam et. Her zaman yanındayım nerede olursam olayım.

...

Maili eve gider gitmez ilk işim atmak olmuştu. Bana bir site dahi her şey verdi ve nihayet onun belgesi elime geçmişti ama ben daha fazla şeyler istiyordum onu tanımak görmek onu yeniden keşfetmek, sakladığı sandıkta ki her bilgi ganimetine ulaşmak istiyordum.

Şartları odamda ki fotokopi makinesine koydum ve kendimi onu araştırırken buldum. İnstagram hesabını zaten kolayca bulmuştum adını yazınca gereksiz pozisyonu dışında karşıma ilk bu bilgi çıkmıştı. Genelde sosyal medya kullanmazdım ama onun için bir hesap açtım tabi ki de kendi kullanıcı adımla değil aptal değildim!

Daha çok çizdiği resimler vardı. Bir resimde aniden durdum gözlerim doldu; bir kız vardı saçları kumralın en güzel tonuydu saatler hatta günler geçmiş bile olabilirdi bence saçları için çok güzeldi. Gözlerinden birisi masmavi diğeri ise kahverengiydi Yanakları kırmızıydı açık tenli birisiydim ve bence ölü gibi bakmasam gayet tatlıydım. Çınar ağacının altında oturuyordum yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Dayanamayıp altına "mavinle kahverenginle" yazdım görmeyeceğini umarak.

Ardından hemen yanıt gelmişti. Yanaklarım da ki ateşi hissediyordum kahretsin yorumu açtım ve gözlerimi kapattım. Tam bakacakken telefonu masamın üzerine bıraktım "Aptal" diye söyleniyordum içimden.

"Her şeyinle" dayanamayıp açtığımda yanaklarımda ateş basmıştı. Anlamış mıydı ki benim olduğumu? Anlardı tabi aptal Işık senden başka birisine demezdi ki, dermiydi?

"Aptal Tolga benden iyisini bulamazsın yada bulursun nede olsa ben seni terk ettim, ama istemedim. Sana aşık gibiyim amına koyim ben ne yaşıyorum birde liseyi ergen gibi stokluyom!" Kahkaha sesi duyunca şizofren gibi kendi kendime konuşmayı bıraktım.

"Ablacık sen baya, kaptırmışsın kendini bak bakalım sarışın varmı" masada ki yüzüne fırlattım elinin tersiyle tuttu kahkaha atmaya devam etti. Tanrım bu çocuk çok sinir bozucu.

"Bu arada bu herif seni üzerse" dedi ve eliyle kendisini gösterdi "bu yakışıklıya geliyorsun oda g*tten yiyor okey" yüzümü buruşturup omuz silkmekle yetindim. Zil çalınca oturduğum yerden doğruldum

"İnci bu arada bu gün buraya gelecek sorun çıkarma bu sefer götten sen yersin" arkamdan yokki diye bağırırken orta parmak çekip İnci'yi karşılamaya gittim.

Gelince masama oturdum örgütte "sol" kolum olacaktı Doruk masanın karşısında oturmuş dudak büküyordu daha ona bu yetkiyi vermemiştim ama İnci'yi 15 yaşından beri ben eğitirdim.

"Bu uyuz sol koluna sevgilisinin dövmesini yapacak kadar aptal kız neden benim rölümü kapıyor ablacık" kollarını bağlamıştı ben konuşmadan lafı devr aldı.
"Bir kere bu maNga'nın N'si öncelikle büyük yazılır. Ayrıca çalışsaydın olurdun bu senin sorunun benim yada Işığın değil" kıvırcık olan kumral saçlarını savurdu.

"Allah, Allah konuştu tiftik kafa, KIVIRCIIK" Kahverengi gözleri büyüdü.

"Burada boş kıskançlıklarınızı anlayamıyorum Doruk Bey".

"Çok resmi olmak sen olmaz böyle kıvırcık" eliyle orta parmağını gösterince güldü.

"Heh böyle makamım senin olabilir sevdim seni" Odadan çıkarken İnci sadece omuz silkmekle yetindi Doruk ile 2 saat cehennemde 2 asıra denk gelirdi. Sözleşmeyi de imzaladıktan sonra resmi olarak sol kolumdu.

Kumral kıvırcık saçları, badem rengi gözleri vardı. Belirgin yüz hatları vardı yanakları aldı. Saçları uzundu ama genelde arkadan toplardı bence yakışıyordu da ama benim uyuz kardeşim buna da bahene bulmuş zorbalamıştı.

"Saçların maşallahı var amına koyim" .

"Sus ego topu. Işık ben gidiyorum görüşürüz!" kolundan tuttum ve "yok canım film izleme saatimiz var sende gel beraber izleriz kapatırım ben bu egos topuskoyu" Doruk yüzünü buruşturunca kalemi ona fırlattım ve İnci'nin elinden tutarak kendi odama getirdim.

"Siz izleyin ben geliyorum" dedikten sonra odama girdim. Dosyaları tek tek düzenledikten sonra teker teker okumaya başladım.

 

 

 

 

 

 

Dosyalar özet

Dosyalar ne yazik ki samimi yazılıyor! Neyse geçelim bakalım AGİRE projesi ile ONLY arasında büyük bir bağlantı var. Tüm Dünya'yı tek bir ülke yapacaklar sonra ise kendi yaratıkları ırk gelecekti. Bunun yanında açık açık belgeleri almaya çalışacağım Ekinci o zamana kadar iş birliği yapmazsan anlarım. Yakın zamanda saçma uzun dosyaları göndereceğim delilerle beraber beklemede kal.

 

 

 

 

 

 

Mavinle kahverenginle

Açıklamalarla ayrıntılı vardı. Dosyaların her birini çekmeceme koydum yarın ekibe başvuracaktım. Saçlarımı topladım o dosyalarıda okumuştum odaya doğru yol aldım.

Açık açık yazıları dosya olarak ekibime gondermesi için ona bir mail attım. Ekibim olmadan olmazdı!

Saçlarımı geriye atarken mail gelmesini bekledim. Gözlerim masada duran bir vazoya takıldı. Sanki daha 2 saat öncesine kadar burada yoktu! Merakla vazoyu elime alıp incelemeye başladım. İçerisinde kahverengi bir kutu vardı. Buraya böyle bir şey koymadığımı çok iyi hatırladığımdan kutuyu açtım. İçinde çengelli iğneler ve bit not vardı.

"Bu amınakoyduğum neden taş devrinden çıkmış gibi sürekli not veriyor yüz yüze gelince de açmaya çalışınca yapıştırıcısını salan midye gibi yapıştıyor. Anasını bir kere yüz yüze çık özür dilerim terk ettim ama böylede olmaz sikmediğin kaldı bi amına ya" söylene söylene notu açtım ve okumaya başladım.

Söylene söylene okuduğun bu notun sahibini az çok fark etmişsindir diye düşünüyorum. "Sikmem seni sen istemezsen korkma" aman neyse olayları boşber bu notu neden yazdım. Buraya kadar okuduysan bana değer veriyorsun hayla yada işsizsin. 1. seçenek için gözlerim gözlerimle çarpıssa çözersin artık yüzleşelim istiyorum geçmiş mazide kaldı ama yüzleşme olmazsa gözlerim bu boşluğa dayanamaz. Çınar ağaçlarını sever misin? Ben severim çünkü bir parçam hep hayla orada her ağacın altında ben varım, sen varsın; biz varız! Yüzleşme için hazır ol adres sana gelecek belki yarın belki yarından da yakın! Şimdilik görüşmek üzere...

 

 

 

 

 

Mavinle kahverenginle Her şeyinle

"Bununla uğraşıyordum şimdide olaylara bak amına koyim" söylene söylene İnci ile Doruk'un yanına gittim. İnci çoktan gitmişti Doruk'a baktığımda kafasını cama doğru çevirdi İnci çoktan gitmişti.

"Dorukcuk acilen sana ihtiyacım ben bir bok yedim yedim ama, yemedim." Kesin kesin dercesine bir bakış attı omuz silkip notu hızlıca almak için odadan çıktım. Her şeyi getirdikten sonra anlatmaya başladım çekirdek alarak dinlemeye başladı.

"Başladı benim dizi".

...

"Ablacık teklifi hoş bu işe kalkıştıysak bitirmeden olmaz ama yüzleşmeye gelince yanına silah almadan çıkma ve beni sürekli haberdar etmek şartıyla olur, belki artık eski Tolgan yoktur" Sertçe yutkundum. Bunu gören Doruk başımı omzuna yatırdı gözlerimi sıkıca yumdum.

"Kim demiş Işık Ekinci üzülmez diye 2 dakikada kedim yaptım beee" demesi, demesiyle kaldı omzuna sertçe bir yumruk yedi. Acımış gibi tutuyordu yumuşak vurmuştum oysa ki (!)

"Yavaş lan van kedisi, MİYA-" bu sefer yastığı onun elime aldığım gibi ona saldırdım. Kafasını tutuyordu güya em son ayaklarını gotune çarpa çarpa merdivenlere tırmantı arkasından yastığı fırlatmamla "ayol ne yapıyorsun tırnağım kırıldı bu tırnak kaç lira haberin varmı senin..." dudaklarını büzmesi ve kız takliti yapması kahkaha atmamı sağladı bu anlık bir şeydi tabiki de normalde bu gözler hep ölüydü.

"Tamam oraya yarın gidiyorum, şimdi güzellik uykusuna yatmam lazım sende; yerde mi yatarsın koltukta, kıvrılır mısın, akşam kendi evine bir kadın tarafından tacize mi uğrarsın beni ilgilendirmiyor hadi yallah!" omuz silkerek odama gittim ve kendimi uykunun huzurlu kolları arasına bıraktım.

İNCİ AKSOY

Kıvırcık olan saçlarımdan oldum olası nefret etmiştim özellikle babam saçlarımı kıvırcık diye okşamadığında. Babam beni hiç bir zaman sevmemişti annem "babalar sevgisini göstermez kızım" derdi hep. O sevgiyi aç kalmamak sanardı, kitap okurdum bana neden hizmet etmezsin diye kızardı.

Annem her seferinde onun aksi olduğunu ama içinde beni sevdiğini söylerdi. İşin tuhaf tarafı beni zorla kapattığında okula girmek için açıldığımda bana herkesin içinde tokat atmasıydı. Sanki beni dini için doğurmuştu. Okutmuştu, aç bırakmamıştı ama sevmemişti babam beni.

Alaca bir karanlık eşliğinde en sevdiğim grub olan maNga'nın "Tek yön seçtiğim tüm yollar" şarkısını dinlerken düşünüyordum bunları.

Bedenin özgür kalsa neye yarar
Acıtır ruhunu içinde kalanlar
Dönemezsin artık geriye
Tek yön seçtiğin tüm

Ekipte çalışmak hepsi benim kendi tercihimdi peki ya babam. Bazen sormuştum küçükken kendime "babalar çocuklarını hiç mi sevmezdi?" maNga'nın da dediği gibi bu bir cevapsız soruydu.

Sevgilim arıyordu. Onunla çoktan ayrılmıştık aklıma Doruk Bey ile yaşadığım iğrenç olay geldi. Resmen eurovision yarışmasında Fermanım'ın güzel sesi sahne performansı varken Lenaya güzel demişti! Yağmurumun sıçrayışı bile mavi don fantazicine göre daha iyiydi Tanrım nelerle uğraşıyordum.

"Alo Mehmet biz seninle ayrıldık farkında mısın?" diye sordum öfkeyle. Beni aldatmıştı hemde onunla birlikte çift olarak katılmamız gereken partide en yakın arkadaşımla. Dudakları onun dudaklarının üzerinde kuğ gibi gördüğümde bitmişti o daha beni öpmemişti ama

"Biliyorum güzelliği-" dediğinde lafını böldüm.

"Eee, o zaman bitti" sertçe telefonu kapattım taksi geçen işlek caddeye sonunda çıkmıştım. Bilinmeyen numaradan bir mesaj gelmişti profil gözükmüyordu anlaşılan oda beni kaydetmemişti.

0533**: "Yıldızlar kayıp giderken dilek dilemek gibidir aşk bir kişi yaşar bir kişi ise ölür. Karşılıksız aşk ile aldatma ise bunun en acısıdır kıvırcık saçlarını sev ve toplama onlar özgür kalmalılar. Üzgünüm mavinle kahverenginle gibi havli bir sözüm yok bunla idaret işte" Bu kimdi ya sadece soru işareti bırakmakla yetindim.

033**: "Aşk olsun kıvırcık tanımadın mı sen beni? Üzüldüm bak şimdi"

0533**: "😔😔😔"

"Kardeşim kimsin! Numaramı nereden buldun?"

"Ekipte ki herkesin numarası bende var ayrıca sol kol ben olacaktım hiş hoş değil" Kim olduğunu anlayınca kaşlarımı çattım ve numarayı kaydettim.

"Doruk Bey siz gıcık mısınız???"

Bay gıcık: "Evetttt"

"Pekala bay gıcık! Benden ne istiyorsunuz"

Bay gıcık: "Büyük ihtimalle otelde kalacaksın bayan maNga delisi gel burada kal (N'yi buyuk yazdım dikkatini çekersem)" Sakince nefes aldım aslında kalmak iyi olabilirdi ama yalvarmalıydı.

"bir şartla"

Bay gıcık: "Neymiş o"

"'WE COULD BE SAME' eurasion kanalina girip 'the real winner' yazacaksın" yapacağını bildiğimden kayıtı hemen değiştirdim ve gelen ilk taksiye bindim.

Bay az gıcık: "Bekleyin bayan kıvırcık maNga delisi"

"Hay, hay. Seve seve Bay az gıcık" telefonu cebime koydum ve Işığın evine doğru yol aldım o sırada gelen bildirim ile telefonu açtım. Gerçekten yazmış üç tane "!" koymuştu. Kahkalarla gülerek taksiciyle saçma saçma bakıştıktım.

Gelince beni camda beklediğini görünce dudaklarımı yapmacık bir şekilde bükerek "noldu bay gıcık"

"Özür gel" dudaklarından okumuştum taksiye ücretini ödedikten sonra eve girdim. İhtişamlı bir evdi gireni çıkartmayacak bir mimarisi vardı özelikle son bahar aşığıysanız.

"Geldi bayan kıvırcık senin şizofren olduğunu duydum gölgelerin nerede?" sertçe yutkununca özür dilemekle yetindi buruk bir gülümsemeyle Işığın yanına gittim yatmış olsa bile uyumazdı bir tanecik eğitmenimini tanırdım.

Arkamdan gelen sesle arkama döndüm "duygularından kaçıyorsun kıvırcık, kaçma! Bu yakışıklı her zaman yanında bir arkadaş olarak yada başka bir şeyler" aramızda ki mesafeyi kapattı anlamıyordum yeni tanıştığı bir kadına karşı neden böyleydi ki? "Özür dilerim kıvırcık güzel. Ama şimdi acılarına gül gül ki hayat senin için güzel olsun" elleri çenemi çoktan kavramıştı ve gözleri gözlerimle bir melodi gibi bakıyordu.

Sözler yoktu sessizdik ama bir o kadarda huzurlu bir koroyu andırıyordu mavileri kahvelerimle uyumluydu. Belki 10 sn belki 10 dk zaman algımı kaybetmiş bir şekilde gözlerim onun mavileriyle çarpışsın istedim.

Sonunda gözlerimi kaçırmak aklıma gelince gözlerimi mavilerinden en uzak tarafa çevirdim ve arkama bakmadan gittim.

...

Işık Ekinci

Açık adres gelmişti yüzleşecektik. Bu yüzleşmeyi kabul etmemin sebebi ortak işe başlarsak duygular tekrar aktif olmasın diyeydi. Aşk artık benim için sonsuza kadar kapalı kalması gereken bir kutuydu. İçimde bir yerlerde hep olacak ama asla açılmayacaktı alaca karanlık ruhumda bir yerlerde hep var olacaktı asla aşık olamayacaktım.

Yerle bir olmuş kalbim de abimin mezarı hep var olacaktı. Ölümler ve terk edişler yüzünden kendimden bir parça hep gömmüştüm ve artık kendimden ala ala "ben" diye bir kavram kalmamıştı. Yaşamak için yaşamak ile yaşamamak için yaşamamak arasında dağlar kadar fark vardı. Birisinde komik olan bir şakaya gülünürken diğerinde komik olan şakayı yapandı. Her güldüren bir paylançoydu gülense papağan.

Beyaz boğazlı bir yazak ile siyah mini bir etek giymiştim. Siyah dizlerime kadar gelen çizmeler ile kopkoyu bir makyaj ile vişne çürüğü bir ruj ile hazırlanmamı tamamlamıştım. Saçlarımı sımsıkı bir şekilde toplamıştım yanıma aldığım krem bej rengi mini bir çantayla yola çıkmak üzere koyuldum.

Doruğu hafifçe dürttüm hayla uyuyordu. Bir çınar ağacı adresi vardı uyuyan Doruğu siktrir ettikten sonra adrese doğru yol aldım. Bir açık hava arazisiydi. En iyi alan burası olabilirdi böylece ilgide çekmezdik arkamızda bu kadar insan varken birde yasak aşk dedikodularını çekemezdim.

Gelen rasgele bir taksiyi çevirdim. Bilerek yarım saat önce inmiştim yürümek bana iyi geliyordu. Bir sürü keman ve piyano parçası açtım ve yol boyunca onları dinleyerek kendimi huzura bıraktım.

Sonunda adrese geldiğimde asıl şok şimdi başlıyordu. Burada bir Çınar ağacı vardı her yerde bembeyaz papatyalar. Sanki özenle döşenmiş gibi serpilmiş güller arkada ise kendi portlerim. Tolga'nın instagramında gördüğüm portem ve bir sürü mektub hepsi ağacın altındaydı. Aynı zamanda bunların içinde kendi yazdığım mektublarda vardı.

Yürümeye devam ettim indlianın love story parçası ile. Çınar ağacının altında bir salıncak vardı pembe renkti gülümseyerek oturdum.

Tolga babam beni salıncakta sallar mı bulursak?

"Babanı bilmiyorum ama sözüm olsun bir gün seni pespembe bir salıncakta sallayacağım. Her şeyini kaybetmişken, kendini beni; işte o zaman yolumuzu salıncakta çizeceğim güzelim:"

16 yaşında ki Tolga'nın sözünü 30 yaşında ki Tolga şimdi karşılıyacaktı. Pembe rengine aşıktım o zamanlar ama artık sevmiyordum pembe hayellerdi aslında hayellerimi umutlarımı seviyor muydum? Soruların cevapları yoktu ama şuan kesinlikle yapmak istediğim şey salıncakta sallanmaktı. Saçlarım açıldı ama umursadım kendimi ilk defa bu kadar özgür hissediyordum sanki.

Hep savrulan bir yapraktan farksızdım ama şimdi o yaprak olmak bana huzur vermişti uçmak istemiştim kuşlar gibi özgür olmak. Gözlerimi sıkıca yumdum ve gerçekten olanları umursamadan kendimi huzurun kollarına bıraktım.

Güneş tepedeydi parıltısı içimi açıyordu saçlarım önüme gelince arkaya aldım salıncak bir anda hızlandı. Sallayan Tolgaydı "daha hızlı" diye mırıldım ve o anda salıncak daha hızlı sallandı, bulutlarlarda yürüyordum. Altımda ki etek sanki klasik tarz siyah bir etek değildi bembeyaz korse elbisemle birleşikti. Etekler ve saçlarım arkamdaydı mutluluk arkamdaydı. Önümde ise güzel günler vardı onlara doğru koşuyordum. Özgürlük kavramını şuan iliklerime kadar hissediyordum. Özgür müydüm? Bilmiyorum bilmiyorum sadece bulutlarda huzura koşmak sallanmak stiyordum.

"Daha hızlı" diye mırıldandım lafım ikletmedi ve öncekinden daha hızlı salladı. Daha hızlı, daha hızlı, daga hızlı. Sonra aklıma eski o mutlu kız geldi sürekli gülen abisinin bir tanesi masmavi gözleriyle gülüşüyle iyimserliğle ve cesaretiyle. Cesaretli bir çocuktum şuanda çocukluğumdan kalan tek özellik buydu.

Özür hiç bir zaman olamamıştım hep bir halat beni sıkıca bağlardı sanki ellerimi kollarımı ama hayır artık özgür olabilecek gücüm vardı beni tutan neydi? Soru içimde bir yerlerde hep cevapsız kalacaktı

Şarkı bitince gerçek hayata dönüş yaptım ve asıl şok o zaman başladı. Beni sallayan kişi Tolgaydı. Ela gözlerinin içi gülüyordu gözlerinin içine baktım içimde ki mutlu beni görmek için. Ela gözleri benimkilerle birleşti ve yine ona teslim oldum. Şuanda dudaklarımı sonsuz dudaklarına buluşturmak isterdim ama korkuyordum bir yandan da gözlerimi çekmiyordum ben onu seviyordum.

"Yüzleşmek neden istedin" gözlerimi çekemiyordum gözümden yaş gelmişti. Elinin tersiyle göz yaşımı sildi ve bir adım attı. İçimden geçeni yaptım ve dudaklarımızı birleştirdim. Dudaklarım adeta bir ona adanmış bir melodi gibiydi onun için yaratılmıştı. Yelkovan akrep o an bizim için durdu başta şaşıran Tolga alışınca benimkisi bir bağımılıkla yapıştı dudaklarıma.

Özgürlük nedir diye sorsalar şuan bu öpücüğü gösterirdim. Hiç bir zaman özgür hissetmeyen bir kız çocuğuyum ben kaç yaşına gelirsem geleyim bir yanım hep özgürlük arayan o minik kız arayacaktı. Tutunacak dal arayan o minik. O benim tutunacak dalım sadakatimdi. O benim bağlılığımdı. O benim sadıklığımda.

Dudaklarımızı ayrıldı gözlerimiz buluştu bu bir yüzleşme değil buluşmaydı 12 yıl sonra yeniden Tolga ile ben, biz. Dudaklarımızı tekrardan birleştirdi ellerim yanaklarına gitti o ise belimden kavrayarak beni kendisine çekti sanki hiç bırakmak istemiyormuş gibi. Dudakları dudaklarımın üzerinde huzuru aşkı yeniden en ince şekilde tutuyordu.

Aşkım onun aşkının yanında sönük kalırdı ben onu terk eden kadındım ayrıca aşık olduğu kadında. Aşk böyle bir duygu muydu kural tanımaz gururu siktir eder ve sadece gözlere odaklanan onun mutluluğu için bin kez ölmek miydi? Seni seviyorum demek peki neden bu kadar zordu yoksa korku aşk gibi bir duyguyu bastırabilir miydi?

Asla bu dudaklar yeniden birleşiyorsa asla korku aşkın bir etkeniydi onu güzel yapardı ama korku gerçek aşkın gölgesinde kalan bir mahkumdu gerçek sevgi dışında ki tüm duyguları gölgesinde bırakırdı ve huzuru her türlü tadardıno varsa da yoksa da.

Dudaklarımız ayrıldı ve korkularıma inat kurdum o cümleyi;

"Seni seviyorum" onun nefes alışlarını duyacak kadar yakındım ona çarpıp inen göğsü hepsini

"Seni seviyorum değil 12 yıl 1000 asır geçse bile tüm evrenlerde. Mavinle kahverenginle güzelim"

Bölüm sonu

Merhaba olmayan okurlarım bir bölümde bu kadardı zaten okuyan yok diye yavaş yazıyorum okul başladı diye pek bölüm atamıyorum kusura bakmayın.

Yakın zamanda yeni bölümler gelecek seviliyorsunuz.

<3 mavinizle kahverenginizle

Loading...
0%