@gecmisten_okur
|
Alisar Öznur, Alise Ekinci aslında aynı kişiydi ikiside evet öyle gözükebilirdi. Ama farklıydı Alise Öznur'un babası zengindi ailesi mükemmeldi. Ama Alise Ekinci karanlığın içinde sahte maskeler ve mumlarla gülen bir ailedeyi. Herkes onları mutlu bir aile sanıyordu hatta kardeşleri bile ama o Dorukla tanıştığında görmüştü maskeleri. Düşüncelerinin arasında masayı silerken bir dudak yanaklarını son bağlılığı ile öptü. Kafasını çevirdiğinde gelen Taro'yu görünce gülümsemesi büyüdü. Sarıya dönük kumral saçlarını yapmamıştı ama hayla çok yakışıklıydı. Gözleri 2 işte çalıştığından yorgundu ama onu görünce içi gülüyordu adeta. "İlaçlarımı almadım sanarım gene onları görüyorum" evet o bir şizofrenite hastasıydı. 3 tane kadın görürdü onun gibi sarı saçları vardı ama daha bakımlıydı birisi. Diğer kız ise mavi saçlıydı. Sarı ile mavi saçlı kızlar sadece onu aşağa çekiyordu son olarak diğer gölge ise sadece 2 kez görmüştü. Ona hatalarını değil ne yapması gerektiğini söylerdi bazen sırf o kadını görmek için bile ilaçlarını almazdı. Gölgelerin şekillerini hatırlamazdı genelde sadece çığlık atardı. İlaçların etkisiyle zamanla unuturdu ama bunun önemi yoktu. Çok yakın zamanda 3-5 yıl gibi artık o iyileşecekti inanıyordu. "Off kadın aldım tüm yorgunluğumu üstümden. Ne bu güzellik, ölürüm senin için kadın" mavi gözleri ile kahverengi gözlerini birleştirdi. Burnunu burnu ile sürterek seksi bir şekilde geri çekti. "Benim için yaşa adam. 17 Yaşında hiç bir bok olamayan bu kadının sana çok ihtiyacı var!", sesinin titremesine izin vermeden dudaklarını birbirleriyle birleştirdi. Tutkulu dolu bir öpücük gece kulübünden gelen cam kırıkları sesiyle sonlandırdı. "İki dakika durun amına koyayım! Güzelim, bekler misin?" devam etmesini beklemeden hızlıca ayrıldı. Meraklı kadın başta beklemeyi tercih etti. Masaları sildi gece kulübü bölümüne gidecek çiçekleri düzenledi. Ama Taro gelmemişti! Merakla o yöne doğru gidince Evan ile karşılaştı. Evan dedesi Sadık Ekinci'nin pardon Öznur'un sadık adamlarındandı. Ona sormak için öne atıldığında silahıyla arkasından birisini vurduğunu fark etti. Kimin vurulduğuna ve Taro'nun sağ olup olmadığını baktığında Dünya durmuştu onun için. Yelkovan,akrep, saniyeler saliseler... Yatan beden Taro'dan başkası değildi. Her yer bulanıklaşmıştı gözleri sadece onun yatan bedenini görünüyordu. Yatan bedenin yanına geldi ve dizlerini kırdı. Her yer bulanıktı içinde bulunduğu acıyı kitap yazsalar kağıtlar yetmezdi adeta. İçinde geçen acı boğazını düğümlemişti. "Taro" sesi titremişti. Elini kanayan yaraya bastırdı. Yarada kan vardı. Yaşlar gözlerinden bir bir akarken bir yandanda zil gibi titriyordu. Taro zorlayarak konuştu. "Se..ni çok sevi.y-..orum. Senin için ö..lür.üm" son cümleleri bu olmuştu. Elleri yanaklarına gitti dağınık saçları yerde olan şaraba bulanmıştı. "Taro" "Taro" "Taro" artık sadece ağlıyordu. Gölgeler o anda geldiler. Konuşmaya başladılar. "Taroda gitti artık hiçsin" "O ölürken senin yaşaman tatlım, bencilce" İlk defa gölgeleri umursamadı ve ruhlar alemine giden ruhu belki geli gelir diye düğümlü boğazıyla bağırdı. "TAROOO. HAYIRR!" "Yapma.. bırakma! Bu kadın sensin ölümün ta kendisi" bağırdı ağladı ama o gelmemişti. Artık saçlarını kimse taramayacak, okşayamayacaktı. Kimse güzel güzel gülümseyemeyecekti. Kimse aşk dolu bakamayacaktı. Artık o yoktu. "O yok" "O yok" "O yok, GİTTİ" Gölgeler konuşurken bunca şey yapmak istiyrodu ama sadece bir kez daha bağırdı. "Ölmedi gelecek. Uyan orası soğuktur, Üşürsün" kafasını göğsüne yatıdı. Eli hayla kalbinde olan yarasındaydı. Gözleri kan çanağı olmuştu üşür belki diye daha sıkı sarıldı cesedine. Sonra aklına ailesi geldi babası onu sevmiyodu annesi hatırlamıyordu. Kimsesizdi, o Taro olmadan kimsesizdi. "Taro bak kimse beni sevmiyor.. Gitme sende gidersen yalnız kalırım; Üşürüm tıpkı senin gibi" Başını göğsünden kaldırmadan kokusunu içine çekti. Bedeni gittikçe soğuyordu o ise sarılarak örtmeye çalışıyordu ama ne yapasa yapsın bedeni asla eskisi olmuyodu. Sıcak kollar onu himayesine alamıyordu. Soğukta nasıl uyuyacak yada uyanacaktı? Nasıl yapardı uyuyamazdı rüyasına hep bu sahne gelecekti çünkü. "Korkuyorum sevgilim. Sensiz uyanmaya çok korkuyorum. Uyanmaya," sonra ise nefesi kesilene kadar acı bi şekilde haykıdı. Haykırışları çığlık oldu ve sadece yalvardı uyanması için."Lütfen, lütfen uyan seni... Çok seviyorum". Elleri yanaklarını bulunca daha fazla titredi. Kalbi artık atmamaya başlamıştı. Amblans gelmesi için haykırıyor ağlayarak ona sarılıyordu ama ne fayda o artık yoktu. Gölgeler 'o yok', demeye devam ederken o sadece yatan cesede yalvarıyordu, uyanması için. Taro onu yalnız bırakmazdı biliyordu olay bambaşkaydı. Ölüm gibiydi. Gölgelere kulak astı ilk defa ölümü arzuladı. Belki huzur vericiydi kimse üzülmezdi de hem artık Taro'da yoktu. Onun yanına gitmek yeniden sıcak tenine sarılmak. Ruhlar alemi soğuksa kendi kollarının arasında ona sarılmak. Aşık olduğu gözleri yeniden açması ona bakması. "Yaşa adam, yaşa... Ölme bu kadın sessiz ölür" son nefesiyle kurmuştu cümlelerini. Gelen siren sesleri ve ambulansı kontrol eden doktorlar için bıraktı O an daha önce hiç duymadığı bir ses duydu."İNTİKAM" aklından binlerce düşünce aynanda savrulur dururken bu ses hepsini durdurdu. Küllerinden yeniden doğmak ve ölümü gerçekten arzulamak. İntikam almak kin, öfke ile nefretiyle bir gidiş yönü çizmek. Acı çekememek, ağlamamak ve dimdik güçlü bir şekilde durmak. "Bayan üzgünüm. Kalbinden vurulmuş o artık... Ölü" gerçekleşeceğini bildiği halde o an son kez ona sarılma isteği duydu. Bedeni soğuktu artık bunu ona yaşatan herkesin bedeni soğayana kadar durmayacaktı. İntikam ateşi hepsini yakacaktı O tam kalbinden vurulmuştu ve yaşaması imkansızdı kalbi durmuştu. O günden sonra Alise'nin kalbi Taro ile beraber durdu ve sadece arzuladğı ölüme yaklaştı. Bu zamana kadarda en büyük arzusunu herkese yaşatarak duygularını ölümsüzleştirdi. "Senin için ölürüm kadın" "Benim için yaşa adam" ... Alise Öznur. Gerçekler katili Bu sonuca sabah aldığım mesajı tekrardan açtım. Şuan arabadaydık Qaear teşekkür edip arabaya binmiştik. Kimsenin ağızı bıçak açmıyordu. Alise öznur normalde kurbanlarına adını vermezdi ama bana bıraktığı mesajda adını vermişti. "Hanks Alise Öznur'u araştır" sessizliği bozdum. İnci "iyi de Işık o kim ki?" diye sordu açıkça. "Bilmiyorum ama sabah bana böyle bir sesli mesaj bırakmıştı. Gerçekler katilinin dosyayı sabah aldığını ve bununda Alise olduğunu düşünüyorum" o an aklıma dank etti. Sesli mesajı onların dinlemesi üzerine açtım. "Başarısızlık nasıl bir duygu olacak ekinci sence. Gel beraber tadalım. Ama olay bambaşka olacak ben senin başarızlığınla başarılı olacağım sen ise benim başarımla... Alise Öznur kaçar tatlım" "Alise Öznur'u geçmişten bir yerlerden tanıyorum Işık. Bence size yardımcı olabilirim" Tüm bakışlar Doruğa dönmüştü. Nereden tanıyordu ki anlamaz gözlerle ona baktım. Alise Öznur, Alise Ekinci. "Has siktir" dedim bir anda. İçimden demem lazımdı ama yalnışlıkla dışımdan demiştim. Bu olamazdı o annemin son kızıydı. Annem babam yüzünden hafızasını kaybetmişti. Bundan öncesinde babam onu salsın diye onun babasıyla anlaşıp zorla onu evlendirmişti. Doruk onun oradan kardeşiyiydi ama benimde kardeşimdi. Doruğun kıyameti bu çocuk yüzünden olmuştu. Annesi yeniden eski çocuklarının babasına dönmesine katlanamayan baba başlarda şiddet uygulamıştı. Bu masum kız ise Sadık yanına almıştı. "Ya bu kız... Tanrım sabır!" ellerimle alnıma koydum. İşte kıyamet şimdi başlıyordu. Alise Öznur varlığını fark etmişti ölüm kapıları artık bizede açılmıştı. ... Ofiste Alise hakkında bilgi edinmeye başlamıştım. Bir seri katildi aslında bunu fırsata çevirip Antolya'ya bilet yapabilirdik. Ama önce Alise'nin içinden geçenleri bilmeliydim ve her adımımı ona göre atmalıydım. Alise'nin öldürdüğü her insanı baktığımızda geçmişte Sadık Öznur'la bir bağlantısı yada Sertap arla'nın gençliğini biliyordu. İstediği şey kesindi ve netti önce her şeyi öğrenmek sonra ise intikamdı. Düşmanımın bana yakın olması çok kötüydü. O benden kendisini 1 adım önde sanmalıydı ilk adımını her zaman benim 2 adım öne geçebileceğim şekilde attırmalıydım. Sonrası ise kolaydı. Onu öldürecek kadar cani değildim o benim kardeşimdi. Ama onu yolundan saptırmalıydım o zamana kadar Tanrı tarafından bana gönderilen en büyük 2. düşmanımdı o. Tanrı adına defalarca yemin edebilidim ki onu korumak için gerekirse canımı verirdim. Annemden kalan bir hatıraydı o. İlk kurbanının adı Evan idi. Sadığın geçmişte sadık korumalarından birisiydi. Sadığı öldürmemişti buda demek oluyordu ki onu bambaşka bir senaryo ile harika bir oyunla sunacaktı. Açıkçası izlemesi keyifli olacaktı ama bana dokunması izlemek kadar keyifli olmazdı. Onun planını benden ne istediği bilmiyordum ama içten bir destek almak her zaman daha iyi olacaktı. Düşüncelerimden sıyrılarak Antolya'nın mutlu olmasını ve AGİRE'yi bastıran örgütün başkanını aradım. "Alo merhabalar Tolga Bey. Ben Işık Ekinci size bir konuda ihtiyacım var. Güçlerimizi birleştirmemiz lazım ikimizde aynı amaç uğruna çalışıyoruz" "Işık sen iyi misin? Biz sevgiliyiz neden sana yardım etmeyeyim!" "Anlıyorum o zaman nezaketiniz ve hoş görünüz için size ricamı iletirim." telefonu yüzüne kapatarak elime dosyaları aldım. ONLY ile ilgili yapabileceğim bir şey yoktu ama AGİRE'yi incelemeli ve çok yakından keşfetmeliydim. Çünkü ilk kıyameti o örgüt başlatmış, örgütler devri onun şerefine açılmıştı. Aliseyi'de hafife almamalıydım o çok güçlü bir katildi ve sadece kendisi olmasına rağmen çok büyük bir felaket yaratmıştı. Önceliğim Antolya'ya giriş olmalıydı ama Alise bunu zorlaştırabilirdi çünkü Bay Peria'nın listesinde olabileceği tahmini yürütmüştüm. Listemde düşmanlar kısmına aliseyi'de ekledim ve bir çok bana zarar verebilecek yönünü başka br kağıtta yazıp kıvırarak yapıştırdım. Düşmanlarım çok fazlaydı ama şimdi Şer beyle görüşmem gerekirdi. Güçlerimizi birleştirmek bazen iyi olabilirdi. Beyaz gömleğim ile kısa siyah kalem eteğim ile büyük botlarımla dışarıya çıkarak hemen bir arabaya bindim. Genelde radioda metal şarkı olmadığından telefonumdan bi şarkı açtım. Şarkıyı arada mırıldanırken geldiğimi fark edince şarkıyı kapattım. Saçlarımı son kez dağılan taraflarını düzeltim ve kapıyı açarak kafeye doğru yol almaya başladım. Aslında çok büyük bir restorantı ama Antolya'da kendi dili oluşturulmak istenmek sebebiyle bazı kelimeler basit okunmaya başlamıştı. Mesela akşam üzeri kavramı kalkmış öğlene girmişti. Bir kelimenin 2'den fazla anlamı kalmamıştı. Zaman türlerine göre ise ek getirilirmişti. O yüzden henüz daha geleli 1 hafta olsa'da Almanyaca'yı bildiğimden öğrenmek çok zor olmamıştı. Kafeye ulaştığımda Tolga henüz gelmemişti. İnşallah kişiselleştirmez diye düşünürken tüm yakışıklılığı ile belirdi kapıda. Siyah keten bir gömlek giymiş 2 düğmesini açık bırakmıştı. Kumaş siyah bir pantolon ile beyaz kazakla sadelikten kurtarmıştı. Ela gözleri ve kıvırcık saçlarıyla baktıkça bakası geliyordu. "Merhabalar Işık hanım. Gözlerinizi benden alamıyorsunuz ama kişiselleştirmiyoruz" aklınca bana laf sokunca omuz silkerek oturması için gözlerimle işaret ettim. Oturunca konuşmaya başladım. "Merhabalar Tolga Bey. Öncelikle sizinle güçlerimizi birleştirmemiz gerekecek çünkü Antolya için bir çok konuda size ihtiyacım var. Anneniz Antolya'nın bağımsızlığında anladığım kadarıyla büyük bir rol oynamış aynı istiklali sizdende bekliyorum. ONLY Antolya'nın tek bir ülke olmasını istiyor ve buda Antolya'nın bağımsızlığını, kültürünü ve bir çok daha istiklalini kısıtlıyor. Yani uzun lafın kısası siyasi sürecin ilk adımları sizden. Bir çok ülkenizin diplomatlarının bunu onaylamayacağını biliyorum ama son söz Başbakan, cumhurbaşkanı ile diğer ülkelerden farklı olarak size ağit", sözümü bitirince gülümsedi. "Sevgilim niye exstra açıklıyor ve sanki beni tanımıyor gibi yapıyorsun? Dışarıya göstermesek yetecek ya!" tek nefeste dediklerine ters ters baktım omuz silkelerek kafamda ki mesajı açık açık verdim. "Anlıyorum Işık hanım teklifinizi düşüneceğiz. Öncelikle bunu ekip arkadaşlarıma da anlatırsanız mutlu olurum. Öğlen saat 3 gibi lütfen buyur edin" Gülümseyerek teklifini kabul ettim. "Dilerim ki bu konuşmayı kişiselleştirmeyelim Tolga bey" "Dileğiniz benim için emirdir Işık hanım" Ellerimiz birbirinden ayrıldı ama gözlerimiz asla. Onu seviyordum ama iş her zaman öncelikli geldiğini hatırlamak zorundaydı. Son kez gözlerinin içine meydan okurcasına baktıktan sonra mekandan ayrılarak arabama bindim. Bu sefer şarkı söyleyemecektim zaten en büyük şarkım şuan başarımdı. ... "Işıldak bırak şu dosyaları artık anasını uzağa gitmiyor ki." 2 saate yakındır evde dosyalara bakıyor çalışacağım yeri bir çok kez tekrar ediyordum. "Kesermisin sesini Dorukçuk! Odaklanamıyoruuuum!" söylenerek 10000. kez olan konuşmamızı tekrar ettik. Doruk köşede hürrem sultan izlediğinden arada gözüm ona kayıyordu. Mihriman Sultan'ın dudakları televizyona dönük bir şekilde gördüğünde dudakları ile onun dudaklarına tüy gibi dokundurdu. Yüzümü buruşturarak dosyalara odaklandım o ise "Aselete bak bee kadınım oll!" diye bağırıyordu. Bu gün izin günüydü ve Hürrem sultana kaç milyon kez başladığını bilmeden izlemeye devam ediyordu. Kapı çalınca ona açması için baktım oda aynı şekilde bana baktı. inat ederek A4 kağıdı çıkardım ve aklımdakileri ve değişik sözleşmeler yazarak onun açması için bir koz yarattım. Söylene söylene kapıyı açtı gelen İnci olması onun yüzünün daha fazla asılmasına benim ise yerinde olan moralimin daha fazla artmasına sebeb olmuştu. "Hoş geldin İnci! Gel, ben dosyalara bakıyordum senin konuşacağın yerede bakıyordum tamda beraber hazırlanırız", gülümseyerek yanıma oturdu. Doruğa eliyle 'kış, kış' yapınca ben ufak bir kahkaha attım Doruk ise orta parmağını göstererek Hürrem sultan izlemeye devam etti. "Işık ben gelirken bir takım önlemler aldım her ihanete ve can çekişmede 1 adım gerilemeyelim diye. Genede olayı bilmiyoruz ama ben Tolga Bey'e güvenemiyorum" ciddi yüz ifadesi beni şaşırtmıştı. İnci ile Tolga adam akıllı tanışmamıştı bile ama güvenmiyor olması beni şaşırtımtı. "Peki neden güvenmiyorsun İnci?" dediğimde İnci kafasını bir ileri bir geri sallayarak. "12 Yıl boyunca istese size ulaşabilirken 12 yıl sonra sizi bulması ve size karşı bir öfkesi kalmaması sizce tuhaf değil mi?" tamam kendince şüpheleri olabilirdi ama bu resmen suçlamaydı. Tolga bana ihanet etmezdi o cesareti bulamamıştı belki hem. "Bizim aramızda ki ilişki bambaşka bir boyutta İnci. Kişiselleştirmemek için elimden geleni yapıyorum ama kimsenin suyuna gitmeden bu biraz suçlamak olur!" sesim sakindi ama gözlerim ateş atıyordu. Gözlerimi hemen düzeltim o 'peki' diyerek geçti ben ise ona gülümsemekle yetindim. Uzun süren bir konuşma hazırlığı ve saray entrikalarının sonunda konuşma bitmişti. Tamemen hazırdık ve tamamdık. İnci yorulduğu için Doruğun yanında ki ikili koltuğa ayaklarını uzatarak uzandı. "Dat, koltuğa ayakkabıyla basılmaz!" İnci gözlerini devirerek büyük botlarını çıkardı. Ben dosyaları eşleştirirken Doruk büyükçe kahkahalar atıyordu. İnci ise omzuna sert yumruklar geçirdiğini seslerden anlayınca hemen onlara döndüm. "Ne oluyor burada!" sözlerimin önemi yoktu çünkü Doruk kahkaha atmaktan beni dinlemiyordu. Mutfağa giderek acı bir biber getirdim açmaktan korktuğu acılı cipsi biber ile birleştirip odaya giderek önce İnci ile Doruğu ayırdım. Doruğun gülmesini bastırsın diye ağzına yaptığım karışımı sokunca acıdan gözleri doldu ve tükürmeye gitti. "Çoraplarıma laf ediyor aptal ya" diye söyleniyordu İnci. Çilekli çoraplarına bakınca dayanamayarak bende güldüm ama hemen geri aldım. Çilek yiyen bir kedi ile çilek izleri olan tatlı bir çoraptı. "Ama kıvırcık napayım o çorap ne senin gibi olgun bir kadına. Ablacık Tanrı seni kınasın hayla dilim yanıyor" cümlelerini kurarken sertçe yastığı ona fırlattım. İnci'nin gözleri bir anda dolunca suyu içmekte olan Doruk ile bakışlarım ona döndü. "Bu çorap babamın bana aldığı tel hediye. Hep üşüdüğümde bu çorabı giyer kendimi güvende hissederim ben" sesi titreyerek çıkmıştı. Ağlamaya başladığında her şey için çok geçti. Doruk ondan defalarca özür diledi ama ne nafile... Göz yaşlarını elinin tersiyle sildi ve "Her neyse hadi 3. sezona başlayalı" dedi hiç içimize ermesede onlar 3. sezonu açtılar ben ise yeni bir düşünce yumağına dalış yaptım. Tolga bana ihanet edermiydi. Daha babası onu sevsin diye hayatında ona alınan tek hediyeyi saklayan İnci varken Tolga bana neden exstra cömert davransın ki? Duygularım, düşüncelerim, kalbim... Hepsi ama hepsi ona adanmaya hazırdı ama belki onun kalbi aklı duygusu benim ihanetim olacaktı. Sonra bir ses bağırdı adeta 'OLAMAZ' diye o sese inandım. O benin hayatımdı, kalbimdi herşeyimdi. O hayatını bana adamışken hislerine, duygularına neden beni bırakacaktı ki? Kendinden bile emin olmayan kadının bildiği tek bir şey vardı 'Tolga bana ihanet etmezdi'... ... Tolga'nın ekibiyle anlaşmak için İnci ile beraber arabadaydık. Siyasi süreçte en azından Antolya tarafından adımızın bilinmmesi güzel olacaktı. Üzerimde gri kalem kısa kalem etek ve siyah ve beyaz bir gömlek vardı. Exstra kaban almıştım ama takacağımı sanmıyordum hava çok sıcaktı. İnci ise beyaz keten bir pantolunun üstüne krem bir bluz giymişti. Saçlarını benim aksine serbest bırakmıştı kıvırcık güzeli İnci Aksoy ile Doruk arasında son zamanlarda sürekli bir atışma vardı buna rağmen genelde bizde kalıyor beraber hürrem sultan izliyorlardı. "Işık öncelikle Antolya için bir evrak imzalamalıyız hepsi benim çantamda ama her ihtimale karşı oy sürecini kaldırdım. Siyasi gücü alırsak geri koyacağım. Halkın bundan haberi yok olası bir ihanette böylece öne geçemesekte gerilemeyiz" İhanet Tolga bana ihanet etmezdi ki. Ben onun Işığıydım her şeyiydim mavisiyle kahverengisiyle herşeyiydim. "Tamamdır İnci iyi düşünmüşsün" dedim. Yolun yarısında Gejualla'yı alacaktık. Konuşması olarak o, sözcü olarak İnci başkan olarak ise ben gidecektim. Çantası ile gelen sarışın kadın yüzünde kocaman bir gülümseme ile selamladı. Beyazlara bürünmüş saçlarını açık bırakmıştı. "Merhaba incila napıyorsun bayan despot" despot diye benden bassedince omuz silktim. İnci ile beraber sohbet ederken ben ise içimden bir yerde düşündüm. İhanet! Tolga bana ihanet eder, bırakırmıydı beni? Ben onu bırakmıştım buna hakkı vardı ama bencil bir kadın olan bana ihanet ağır gelirdi. Aklıma hemen bu düşünceden asılı bıraktım tolga beni bırakmazdı! Sonunda ekip arkadaşlarıyla görüşmeye binaya geldik. 10 katlı bie göktelendi camlardan oluşuyordu. Kapısı bile camdan oluyordu kimlik ile okutunca otomatik olarak giriş yapıyorduk. Üst katta ki odaya varınca herkes toplanmıştı. Öncelikle İnci konuşmaya başladı. Gejulla ise delilerle uzun bir konuşma yaptı. Ben ise beyan ve kurallardan bassederek iyi bir sözcü olduğumu 1 kere daha gösterdim. Tolga'nın her şeye rağmen gözleri bendeydi mavi gözüme lens takmamıştım bu yüzden ilgili bir şekilde bakıyordu. "Işık Hanım kurallarınız bizim için uygundur. Şimdi Tolga Bey ile bir evrak imzalamalısınız. Bayan Gujaalla size eşlik edebilir" gülümseyerek kapıdan çıkarak evrakları imzalamak üzere yukarı kata çıktık. Bir anda gerilmiştim ya bir şey olursa? Yanımda Tolga vardı güvendeydim bana bir şey olamazdı ki beni korurdu o. Odanın kapısını açtığımızda rutibet kokusu ciğerlerimi dolduruyordu. Bir anda Tolga baldırlarıma sert bir tekme geçirdi Gujaalla ise ilaç olan bir peçeteyi burnuma götürdü. Çırpınıyordum ama bir ifade etmiyordu. Tolga beni tutuyordu. İhanete uğramıştım hemde sevgilim tarafından. Sonunda çırpınmayı bıraktım ve Tolga'nın gözlerine baktım. Sadece hırs vardı o gözler yalancıydı. Çırpınmayı bıraktım ve hayal kırıklığıyla ölmeyi bekledim. Ölüm benim için kaybedilen bir savaş değil kazanılarak alınan bir zaferdi! İhanete uğramıştım. Beni asla bırakmaz dediğim insan bana ihanet etmişti. Beni sevdiğine yürekten ve kalpten olduğunu bildiğim insan benim gözlerimin içine bakarak öldürüyordu. Canımı yakan bir etil alkol ile bayıltılmak değildi ama güvenimin kırılmasıydı. Oda babam gibiydi! Kız çocukları annelerinin kaderini yaşarmış derleredi. Annemin hırsla uğraşıp kaybettiği bir savaşı benim kazanmam zaten bir mucizeydi. Annemden ders çıkarmam gerekirdi oysa ki Sevgi zayıflıktı. Uyuma istediği bedenimi ele geçirirken bünyem inatla direniyordu. Kalbim ise bin parçaya bölünmüş bir şekilde bana bakıyordu. Uyku bedenimi etkisi altına alırken zorla ona konuşabildim. "Babam gibisin hatta baban gibisin Şer" ağzımdan köpükler çıkarken hayal kırıklığıyla son bir kez daha ona baktım. Yalancı gözlerinde bir gram azalma yoktu artık hayatımda oda yoktu. "Oğuz babam neden hep beni yüz üstü bırakıyor." "O kötü biri Işığım kötü birisi senin içine kadar girer. Asla yapmaz dediğin kişi yapar. Zamanla kendince yalanlar söylersin kendine yalan söyleme abim babam seni hep yüz üstü bırakacak. Böyle insanlar senin hayatının parçası olacak o yüzden kalbinle değil aklınla hareket et. Kimseye güvenme!" Ben abimin sözünü çiğnemiştim. Ölüme mahkumdun gözlerim Işığını unutunca her yer kapkaranlık oldu. Oğuz haklıydı kalbim sadece bana kendince yalanlar üretecekti gene aynı şeyi yapmıştı. Ama asıl aptal olan bendim babama inandığım gibi onun gibi taştan kalpli bir adamada inanmıştım.... Bölüm sonu Selam canlarım 1 bölümde bu kadardı umarım beğenmişsinizdir. İhanetler intikamlarla dolu sizi bölümler bekliyor. Hepinizi seviyorum mavinizle kahverenginizle diye bitirmeye yüzüm yok o yüzden Seviliyorsunuz Ballı turtalarımm 🫀🫀🫀 <3
|
0% |