@gecmisten_okur
|
Nadia Oves siyah saçlarını geriye doğru atarak yüzüne sinsi bir gülümseme oturdu. Koyu tonlu bir makyaj yaparak kendisini toparladı. Sinsi gülümsemesi bir an olsun silinmedi aksine büyüdü. Telefonunu çıkardı. 26 yaşında olan genç kadın ondan 3 yaş büyük olan aşığının yanına gitti. Göğüs dekoltesi yüksek bir elbise ile topuklu botları ile şahaneydi. Sinsi gülümsemeyi sildi ve sevgilisinin aşık olduğu kadının ve ona yazdığı mektupların hepsine tek tek bir kez daha bıçak ile sertçe geçirdi. Nihayet keyfi yerine gelmişti. Bir pizza ile kutu kolayı kağıt çantasının yanına aldı. Yarım saatlik uzaklıkta olan eve doğru yol aldı. Şifreyi girdi şifreyi Dünya üzerinde bilen yoktu. Aşığını uzun zamandır herkes tarafından aranıyordu. Çünkü o 3 yaşındayken Dünya'da tek olan Neuralik çip deneyine katılmış bir çocuktu. Daha önce bu gibi deneyler olmuştu tabi ki ama ilk kez 15 senelik bir deney onun üzerinde olmuştu. 2 katlı bahçeli küçük eve girince doğrudan bahçeye çıktı. Çınar ağacının yanında olduğunu biliyordu. Sevgilisinden kalan bir hatıraydı o. Odaya girer girmez bağırdı. "Gene sen mi geldin Nadia! Ama söylüyorum bu günde seni sevmiyorum" diye bağırdı. Nadia önce pizzayı ve kolayı önüne bıraktı sonra ise sertçe tokatını geçirdi. "Ağla, ağla sevgilim! Anca o Çınar ağacının altında ağla ama şunu bil beni sevmesen bile bana mecbursun" kumanda ile kollarını bir kelepçe olmadan sabitledi. Ardından peş peşe yumruklar savurdu. "İstediğin kadar vur. Ben sadece onu seviyorum!" diye kükredi acı içinde. Ardından yumruklar sıralandı ama o aşkından vaz geçmedi. Sevgilisi ise o an yalancı bir kaç göze boyun eğdi. "Haydi kurtar Dünya'yı! Haydi kurtar, massacre ile only oyunu boz! DURMA!" peşe yumruklar sıralanırken en son yoruldu ve dizlerinin üzerine çökerek ağladı. O gözler oysa ki ona baksa Dünya alem onundu! ... Işık Etraf karanlıktı hiç bir şey göremiyor duyamıyordum. Kulağımda uğultulu bir ses. Sanki denizdeydim boğuluyordum. Suyun altında gerçekliğimi, benliği kaybetmiş öylece boğuluyor yok oluyordum. Suyun soğukluğu bedenimi, nefesiz kalmam ise ciğerlerimi kuşatırken bulanan midem ve açmaya zorladığım ama kapanan gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Birden aklıma son yaşadığım olay gelince uyanmaya çalışan bedenim kaskatı kesilmiş, donmuştu. İha nete uğraöıştı güvendiği kollar onu bırakmıştı. Yalancı gözleri ona bakmıştı oysa ki sen o zehiri iç dese içerdi. Solda ki melek bağırdı. "Kızım zaten onu terk ettin en mutlu olduğu gün ne bekliyorsun," evet onu terk etmiştim ama çocukluk anılarımızın, hayallerimizin hiç bir önemi yokmuydu? O beni sadece çıkarları için mi kullanmıştı? Ben onun gözünde neydim? Sevgili, arkadaş yada belki en önemlisi sevgisine inanan aptal bir kadın! Aklıma gelen çocukluk anımızla yüzüme umut Işığı doldu. Belki o Tolga değil Olgaydı. Ama o zaman Tolgam neredeydi? Kafam karışıktı ama o ufacık bir umut Işığı bile gözlerimi açmaya ve yeniden asi kendisine güvenen Işık olmaya. Işık Ekinci olmak geçmişte sırf ananesinin güvendiği için zamanı baştan yaratan Işık Ekinci ben oydum ağlayamazdım benim güçlü olmak kılıcım dik duruşum ise kalkanımdı. Gelen bir sesle dik olan duruşumu dikleştirdim. Olga yada hangi köpeğü her kimse bana hiç bir bok yapamazdı en fazla öldürürdü ama zaten ölmek için Dünya'ya gelen bir çocuğu kimse ölümle korkutamazdı. "Işık benim şimdi seni alıp götüreceğim. Ama çatışmaya girebilirim o yüzden ben vurulsam bile kaç," diye başladı cümlesine. Sadıklık benim için son 20 yılda vaz geçilmezimdi evet Tolga'yı bırakmıştım ama bu sadık olmadığımı göstermezdi. "Saçmalama İnci ne olursa olsun asla pes etmeyeceğim ve senide bırakmayacağım," diye ekledim saçma cevabına. Dudağında buruk bir tebessüm ile tabancasıyla kelepçelerimi parçaladı. ... Küçük Işık dere kenarında ekmeğini yiyordu. Abisi vermişti ona "dere kenarında ye kimseye verme aç kalırsın" demişti ama o ekmeğinin bir kısmını Tolga ile paylaşacaktı. Dere kenarında oturmuş saklanırken elinden bir anda ekmek çekilerek alınmıştı. Arkasına dönüp baktığında ekmeği alan Tolga'yı görünce gözleri hayal kırıklığı ile kapandı. Açtığında dolmuştu hassas bir çocuk değildi ama Tolga'ya çok fazla güvenmişti. "Neden aldın onu" diye sordu dolu gözleriyle. "O zaman aç kalırım" "Ama ben sana verirdim" dedi hayal kırıklığıyla. Kafasını olumsuz anlamda iki kere salladı ve ekmeği büyük parçalarla yemeğe başladı. Arkadan elinde 1 somon ekmekle Tolga geldi. "Işık neden Olgaya ekmeğini verdin? ... İnci Aksoy Dosyalarla ilgikenirken Işık ile Gejualla dosyayı imzalamaya gitmişti. Gejualla ile gitmesi içimi ısıtmıyordu. Son zamanlarda tuhaf haraketleri vardı. Odada kendi kendime beklerken çalan telefonumla doğruldum. Deefer arıyordu Tolga Şer'i araştırması için görevlendirmiştim onu. Müsade isteyerek dışarıya adımlarımı savurdum. Telefonu açtığım gibi dehşet vucudumun her tarafını sardı. "İnci Hanım Tolga Bey hakkında bulabildiğim tek şey 19 yaşından sonra kaybolması. Kimse yerini bilmiyor ayrıca kaybolmadan önce bir 'beyin ameliyatına' girmiş ayrıca neuralik çip deneyinde kendisi var olmuş. Ayrıntılı bilgileri mail olarak gönderdim efendim." boğazım düğümlemnmişti. Zorluklada olsa konuştum. "Çok teşekkürler Deefer paranı iban yoluyla gönderdim," telefonu yüzüne bir şey demesini beklemeden kapattım. Elim güvende olduğumu hissetmek için silahımı kolaçan ettim. İçeriye girdiğim gibi sahte gülümsememi yüzüme maske olarak taktım. Elimde olan zümrüt bir yüzüğü 2 kez düzeltim. Tolga Şer kayıpsa o adam kimdi ve ne işi vardı gram bir bilgim yoktu. Tek bildiğim FREE ve Işık büyük bir tehlikedeydi. Önceliğim ise Gejulla niye gitmişti onu bulmaktı. Ama sürem gittikçe azalıyordu bir anda basmam büyük bir tehlike yaratıyordu. Mailden ayrıntılı bilgilere bakabilirdim ama bu şüphe yaratabilirdi. Aklıma gelen ilk şıkka uymak zorundaydım yoksa düşünecek zamanı uygulamaya dökemezdim. "Benim Işık Hanıma göstermem gereken evraklara var. Kişisel onun yanına gitmem gereken bir durum var," diye başladım yalanıma. Adam çok kısa bir süre bile olsa gerilmişti buda Işığın güvende olmadığının bir kanıtıydı. "Bu kadar acilmi?" diye sordu. "Yani dosyayı Doruk Bey'e de iletebilirim. Buradan sonrasında burada olmamam bir sıkıntı yarata bilir mi?" diye sordum. Gülümseyerek yanıtladı "Hayır aksine daha çabuk biter. Ne kadar az kişi o kadar yoğunluk" diye ekledi. Kadehimden büyükçe bir yudum alarak içkimi bitirdim. Yanıma çantamı alırken bilerek ped'in gözükmesini sağladım. Aradan görünce yüzünü buruşturdu buda tuvalet amacımı daha mantıklı yerine getirmemi sağlardı. "En yakın lavabo ne tarafta; Yada bu civarlarda lavabo var mı?" diye sordum. Pedi gördüğünden şaşıracağını düşünmüyordum öyle de oldu. Açık adres gibi tarif etmişti. Lavoboya giriş yapıp hızlıca kamera kayıtlarına sızdım. Işığın gönderildiği odadan çıkmaması şüphe duyucuydu. Az önce çok büyük bir kumar oynamış ve kısmen kazanmıştım Işığın götürüldüğü oda tuvaletin alt katındaydı ve kameraları gözetleyen birisi varsa benim kata çıkana kadar format atmam şüphe verebilirdi ama zaten katta olmam pek şüphe duyucu olmazdı. Yaklaşık 1 dakika 34 saniye sonraya format atmıştım. Bu sırada tuvaletten çıktım ve elimi duruladım kalmıştı 57 dakika. Telefonumla uğraşarak alt kata doğru adımlarımı yol aldım. Alt kata yaklaşık 22 saniyede inmiştim buda 36 saniye demekti. Ortalama bağcık bağlama süresi 20 ile 25 dakika arası olduğunu düşünürsek 30 saniye boyunca bağcığımı çözüp bağlamam gayet normaldi. 6 saniye kala merdivenlerin yanında bulunan odaya giriş yapmak üzere yola çıktım ve tam ben aşağı doğru iniş yaparken süre dolmuştu. Sadece 3 saniye içerisinde silahımı çıkartmam ve 7 saniye içerisinde odaya giriş yaptım. Kapıyı fantazi yapacaklarından dolayıdır bilmem ama kilitlemişlerdi. Kapıyı kırmak sadece 2 saniyemi alması ve Gejualla'nın ihanet etme riskini çok daha önceden göz önünde bulundurduğumdan bir sıkıntı henüz yoktu. Siyaha dönük badem rengi saçlarımı arkama iterek silahı onlara doğrultum. "Yerde yatan kadını bana verin yoksa olacakların sorumlusu ben değilim!" diye sinsi sırıttım. Bakışları tam aksiydi ama ben durmadım. Kurşunu karnına isabet ettirdim. Gejulla karnına elini geçirdi adını bilmediğim adam ona bakarken Işığı hızlıca kapının arkasına doğru ayağımla sürükledim. Diğer adamıda ayağından vurdum Gejulla ile uğraşmak şimdilik uzun sürecekti. Elimde ki gümüş işlemeli yüzüğü 1 kez çevirdim. Halka küpe görünümlü bir kulaklığımla "Işığı çıkarman için tam tamına 2 dakikan var. Acele et!" diye soluyarak konuştum. Doruk gelene kadar en azından Gejulla ölmemeliydi ama karnından vurulmuştu. Yarasına tanpon yapmak adına beyaz hırkamı çıkardım ve yarasına bastırarak uyguladım. Doruk gelince O Işığı kucağına aldı. 2 kat aşağı indirmeleri zor olacaktı sessiz bir şekilde inmeliydiler. İnci o anda silahı Gejulla'nın kafasına dayadı. "Bizi buradan çıkartırsan seni serbest bırakırız," diye kükredi. Gejulla ise buna karşılık kahkaha attı. "İnan bana umurumda değil. Zaten buradan çıksanız bile en kötü biriniz ölecek!" kahkaları odayı doldurdu. Doruk kapana kısılmış bir adım atmıştı ama daha oyun yeni başlıyordu. Sinsi gülümsemem yüzümü aldı. "Kendini üste sanıyorsun Gejualla ama şunu bil sen 1 adım önde olduğunu zanederken ben aslında tüm adımlarına hakim olarak 1 adım geride duruyorum" anlamaz gözlerle baktı. Kameraların göstermesine 1 dakika kalmıştı ama ben kameralar göstermeye başlayınca kamera olan yerlerde pillerine ulaşmış tuvaletteyken 2 saniye patlama süresi ayarlamıştım. Işığı ayağımla bu yüzden yana itmiştim. Bu patlama bana tam 2 dakika 22 salise verecekti. Bir planım olduğunu anlaması bir kafile etmezdi artık. 44 saniye kalmıştı planımı belli etmedim aksine planıma en ters hareketi yapıp cama kurşunumu sıktım. Gejualla'nın dudaklarında saçma endişesi kayboldu planımı anladığını zannediyordu. Dışarıya doğru doğrulttu tetiğini tam kameranın yanına ki cama ateş etmem onun ve adamının kameranın yanına geçmesini sağlamıştı. Aptal beni hafife almıştı. Kalmıştı 27 saniye ve bu saniyede işim daha kolaylaşmıştı. Işık güvendeydi ve ikisi de ölmiyecekti ama çok derin bir uykuya dalacaklardı. Son 12 saniye kalmıştı tik tak,tik tak... 10 saniye kala içimden saymaya başladım. 10, 9, 8, 7 6,5,4,3 Son iki saniye kala Doruğu ve Işığı çömeltim ve kendimde çöktüm ardından "BOM". "Kural 14 İnci, adımını belli etme." "Kural 1 inci, kimseye güvenme en yakının güvense bile" "kural 36 İnci, birisinin adımını bazen ters atar bazen asla gösteremez adımını gerekirse öne geçme ama bil. Bu tüm adımlarda üstün olmanı sağlar" Işık benim eğitmenimdi 16 yaşında evden kaçtığım günden beri eğitmenimdi. Evet sadece 6 yıl geçirmiştik ama o bana en büyük silahın kendimiz olduğunu öğretmişti. "Senden 1 adım önde olmak istemiyorum Gejualla senden üstün olmak istiyorum!" yerde yatan kadını kırılan camların aşağısından attım. Doruğa inmesi için işaret verdim. Işık Ekinci birisini öldüremezdi evet ama sol kolu bu görevi seve seve üstlenirdi. Manupületip bir kişilik değildim ama onlar artık çok kaşınmıştı. AGİRE üyelerinin tam kalbinde bağlılığını gösteren "AGİRECEN" yazılı dövmeleri olurdu. Öncelikle bu yüzden botlarımın alt haznesinden çakımı çıkardım ve Tşörtünü yırttım tamda tahmin ettiğim gibi Tolga'nın birinin AGİRE'den kaçıp hemde çalışması imkansızdı. Bu plan bambaşkaydı ne olduğunu bilmiyorumdum tek bildiğim tehlike kapıyı çalıyordu kaçmak ise artık sadec kısa valideli kendimizi tatmin etmekti. Tolga görünümlü adam neredeydi bilmiyordum ama buradan çıkmak sadece kendi topuğumuza sıkmak olurdu. "Doruk buradan çıkmamız sadece topuğumuza sıkmak olur. Saklanmalıyız!" kucağında olan kadına baktı. "Ben tamamda Işığı nereye saklayacağız?" diye sordu. Düşünmek için etrafı inceledim. Aslında Işığı saklamamıza gerek yoktu sadece günümüz katillerinden bir tanesini olan "Gerçekler katilini" devreye sokmak yeterdi. "Saklayamayacağız. Açık açık ortada kalacak," diye ekledim. Hızlıca dolapları karıştırdım bir antidepresan buldum ve onu adamlara yarım yarım bölüştürdüm. Işığı büyük ihtimalle etil alkolle bayıltmışlardı. Çantamdan oksijen iğnesi yaptım ve masadaki tükenmez kalemin mürekkep kısmını çıkartarak "GERÇEKLER" yazdım. Doruğun dudaklarında sinsi bir ifade belirdi. Elimi hızlıca kavrayarak dosya dolabının içine benimle beraber girdi. O kadar küçülmüştük ki nefesi nefesime değiyor vucudum onun dev cüsesiyle küçülüyordu. Mavi gözleri kahvelerimle buluşunca karanlığa rağmen dudakları kıvrıldığını gördüm. Çok güzel gülüyordu o gülünce bende istemsizce güldüm. Birisinin gelme ihtimaline karşı dahada küçüldüm gözlerinden vaz geçerek başımı omzunun üzerine attım vucüdumu ise ona olabildiğince yaklarştırdım. Elleri saçlarımın üzerine gelince dudaklarımda istemsizce bir gülümseme oluştu. Yanaklarıma bir sıcak basınca istemsizce başımı ona çevirdim. "Belki dolap karanlık olabilir kıvırcık ama kızardığını görebiliyorum" kıvırcık olan saçımın perçemini kulağımın arkasına attım. Ona daha fazla bakmamak için döndüm ama bu seferde dev cüssesi ile temas etmem beni deli ediyordu. Hızlı çarpan kalbimi dizginlemek için gözlerimi kapattım. Kalbimin çarpmasını engelemiştim ama kıvrılan dudaklarım o nefes aldığını hissetiği halde gülümsemek bana farzdı. Belki 10 dakika belki daha fazla ikimizde birisinin gelmesini bekledik. En son çıkmak için Doruk hamle yaptığında kolunu sertçe kavradım çünkü içeriye Tolga görünümlü adam ile bir kaç adam girdi. "Olga Bey, ne olmuş burada?" Şok olmuş derecede bakıyorlardı. "Bilemiyorum sadg ama kimin yaptığını çok iyi biliyorum." "Ne emredersiniz efendim" "Alise, Alise Öznur'u bir süre boyunca göz altına alıp baskı yap," dedi adının Olga olduğunu öğrendiğim adam. 'İşte bu' diye sevinmek istedim bizden şüphelenmemişti ve en önemlisi de Işığın cesedini en son kaldıracaklardı. "Nereye götürelim ağabey kızı," diye sordu bir başka kızıl adamda. "Ekinciyi 3. alana götürün bizim adamlarıda şu caddedeki hastaneye götürün. Dosya almayın sakın!" diye devam etti. Adamlar önce kendi ortaklarını sonra ise Işığı götürdü. Telefonumu çıkartım ve kameralardan 3. alan dediği yere baktım. Buraya pek uzak değildi ama gitmemiz gerçekten çok zor olacaktı. Kıvırcık saçlarımı bileyimde ki tokayla saçlarımı tam arkadan sımsıkı topladım. 3-4 saat boyunca dolapta kalmaktansa birimizin çıkmasını tercih ederdim Işığı götürdüklerinde bıçağımla göğsüne derin bir yara açtım. Yara izinden kan dolaba akmadan o dışarıya çıktı ve yerde kendisini baygın bir şekilde attı. Sonunda Doruğu'da aldığında tamamen herkes gitmişti. İçimde bir burukluk oluşsada hemen icrata geçmeliydim. Odadan sessiz adımlarla kapişonumu geçirerek çıktım. Sessiz adımlarla çamaşır alanına doğru yol aldım. Çamaşırlıktan temizlikçi kıyafetleri aldım ve 3. salona doğru yol aldım. Telefonumla Doruğa olay çıkarması için numarasını tuşladım. Doruk olay çoktan çıkardığını gösteren silah seslerini duyunca gülümsedim. Tabancamı elime alarak odayı bastım. Işık çoktan uyanmıştım duruşunu birisinin geldiğini görünce dik olan bedenini daha fazla dikleştirdi. O hep dimdik dururdu. "Işık benim şimdi seni alıp götüreceğim. Ama çatışmaya girebilirim o yüzden ben vurulsam bile kaç," diye ekledim. "Saçmalama İnci ne olursa olsun asla pes etmeyeceğim ve senide bırakmayacağım," diye sesli söyledi. Nefesimi dışımdan aldım ve silahımla kelepçelenmiş elleriyle kelepçeleri kopartım. Ortam kasfetliydi her an gözüm hep bir kapıdaydı. Işığın elinden tutarak onu dışarıya çıkartım ve yürümesine yardım ettim. Kendi kapışanlumu ona geçirdim ellerinide cebine soktum. Güneş gözlüğüyle gözlerini gizledim bir insanı normalde tanımasan bilmezdin ama farklı göz renkler olan Işığı tanımamak imkansızdı. "Siz kimsiz! Ne oluyor?" diye sordu sarışın bir görevli. "Ben yeni başladım göreve. Adım Cansterf bu kadında vurulanlardan şimdi onu hastaneye yetiştirmem lazım," diye aklıma gelen ilk yalanı salladım. Kadın gülümseyerek müsade etti dosyada Cansterf adında bir kadının yarın işe başlayacağı yazıyordu zaten. Dışarıya onu yangın merdivenlerinden çıkardım ve Hanks arabasına onu bindirdim. "Işık şimdi benim Doruğa yar"dım etmem gerekecek sen sakın ayrılma, yaralısın!" kafasını olumlu anlamda salladığında hızlıca ayrılarak hastanenin yolunu tuttum. Şarjörümü yeniledim Olga olduğunu öğrendiğim adam Doruğa silahı dayamıştı. Hanks ise vurulmuştu ve 2 kişi birden onu tutuyordu. Yerde bir çıkıntıya çarpmıştım ne olduğuna baktığımda Hanks'ın silahı olduğunu fark ettim. Onuda pantolumuna sıkıştırdım ve olduğum duvarın arkasından geçerek hastane bahçesinin arka bölümüne dolandım. Gizlice geçerek Olga'nın arkasından geçerek kafasına tetiği bitirdim. Aynı zamanda kemerime sıkıştırdığım silahıda sol elime aldım ve 3 adamı birden aynanda 3 saniyede vurdum. Silahı ona uzattım Olga her yerden kuşatılmıştı. "Tolga Şer'i tanımıyorum ama ikizin senden çok daha zeki Olga," dedi Doruk. Demek ki ikiziydi Olga onun bunu ne zaman nasıl öğrendi bilmiyordum ama kolundan onu tutarak arabaya sürükledim. Yolun geri kalanını Hanks devam ettirdi. Kolunu o kadar sert kavramıştı ki adım atmayan adam adım atıyordu diğer yandanda ben kafasına silah tutuyordum. Doruk "Ben bir hastane güvenlikleriyle konuşup olayı çözeyim siz bekleyin," dedi başımı iki ileri sallayarak onayladım. Sonunda rotamıza ulaştığımızda Hanks Olga'yı fırlatır gibi attı ardından Işığa döndü. "Tanıştırayım, Bu Olga Şer. Tolga şer'in ikiz kardeşi" sert bakışlarını ona gönderdi ardından bende ekledim. "Ayrıca Tolga Şer 18 yaşından beri kayıp Işık olaylar uzun bize yardım edecek tek kişi ise arkada" sert bakışarımız Olga Bey'e dönüktü. "Ne yaparsanız yapın asla konuşmayacağım" diye kükredi Olga. Hanks Olga'nın ellerini kollarını bağlarken silah tutmayan elimle yüzüne sertçe bir tokat geçirdim. "Ecelini getireceğim sana konuşmassan, ecelini!" Diye yükseldim ve sert tokatımı yüzüne çevirdim. Tam bir adım atıyordum ki Işık beni eliyle durdurdu. Kelepçelerden kurtarmıştım zaten onu ama demir bilekliklerden ellerine bakılırsa çoktan kurtulmuştu. Eli Olga'nın çenesini tutarak yüzüne çevirdi. "Olgacım, Sen beni oyuna getireceğini sandım. Sen de baban gibi duyguları kullandın ama şunu bil farkında olmadan bana çok büyük bir koz verdin. Şimdi Doruk seni güzel bir şekilde ağarlayacak bu sürede düşün" dedi ve dudaklarını büzerek devam etti. "Ama şunu bil Tanrı olarak düşündüğün babanmıdır her kimse ona defalarca sana yardım etmesi için yardım et çünkü ben sana merhamet etmeyeceğim," diye bitirdi. Hansk'a arabayı sürmesi için emir verince Hanks lafını ikiletmeden sürücü koltuğuna geçti. Dorukla aramızda kısa bir süre sessiz bakışma geçti ardından o karşılıklı bakan arabada o öne ben ise arka koltuğa geçerek karşılıklı oturduk önünde kimsenin oturmadığı tarafıda Işığa bıraktık. "Yorucu bir gündü en iyisi maNga dinleyeyim" diye sesli düşündüm. Müzik listemden ilk gelen şarkıyı açtım başımı cama yaslayarak kendimi şarkının büyüsüne kaptırdım. Bedenin özgür kalsa neye yarar Acıtır ruhunu içinde kalanlar Dönemezsin artık geriye Tek yön seçtiğin tüm yollar (maNga Tek yön seçtiğin tüm yollar şarkısından alıntıdır) ... Işık Yaralarımdan kurtulmamış başımda derin ağrı acımayı bırakmamıştı. Genede bir toplantı şarttı. İşte çalışan herkesi Gejualla'nın ihanetinin üzerine kovmuştum. Sadece Lusi, Hanks, Doruk ve İnci kalmıştı. Artık toplantıları sadece onlarla yapıyor, dosya bv işleri ise Doruğa kitliyordum. Her ne kadar bundan şikayetçi olsada tehlike büyüktü ve genişti. Toplantı yapacağımız odaya varınca elimdeki dosyaların üzerine attım. "Öncelikle arkadaşlar herkesi kovmam Doruk dışında sıkıntı olmadığını düşünüyorum ve bu konuda konuşmuyorum," diye başladım. Doruk kendince yaratıcı küfürlerini sıraladı ben ise konuşmama devam ettim. "Tolga Şer, İnci'den aldığım bilgilere göre yaklaşık 18 yaşından beri yani 11 yıldır kayıp. En son Nadia Oves tarafından görülmüş burada garip olan AGİRE'nin Neuralik çip deneyinde Tolga Şer'i tercih etmesi ve yıllar önce aynı çipi ona takanın Wear Oves yani büyük babası olması ve Wear Oves'in AGİRE'nin kurucusu olması kesinlikle tesadüf olamaz" diye ilk teorimi sundum. Ardından Hanks teorimi doğruladı. "Yani AGİRE Tolga Şer'i beynine neuralik çip takarak yönetiyor. Ama anlamadığım bir durum var Tolga Şer bu ameliyata isteyerek girmiş nasıl böyle bir şey olabilir ki?" sorusunu İnci yanıtladı. "Tolga Şer öncesinde bu kamerada babasının odasına girerek gerçekleri öğreniyor. Şu ses kaydı net olmasada konuşmada Nadia bence onu o çipten kurtarmak için ikna etmiş" Hanks tatmin olmuş bakışlar attı. "Benim bir şüphem daha var zamanında MASSACRE davası benimde olduğum uyuşturucu davasından fazlası kendi genleriyle İnsan yaratmaya çalışıyorlar. Bunun kanıtları dosyamda mevcut torpille kurtulduklarıda belli. Yani benim hipotezim çocuklara deney yaparak herkesi aynı yapmaya çalışıyorlar aslında ONLY mantığı ile aynı ama onlar insanları sadece kendi Tanrılarına inansın istiyor." diyerek sohbeti sonlandırıyordum ki Lusi atladığımız bir ayrıntıyı hatırlattı. "Ama efendim ONLY'nin kurucusu olan dedeniz Sadık Ekinci hafızasını kaybetmeden önce açık açık AGİRE'nin tanrısı Pera'ya itat etmiş. Yani uzun lafın kısası ONLY'i ne kadar uğraşacaksak AGİRE'ye de aynı değeri vermeliyiz," diye ekledi. Agire ile Only birbirine bağlantılıydı. Tek tanrıları vardı ve herkes ona inansın istiyordu bunun amacınıda insanlara çip takıyorlardı. Bir çok kişi görevleri ne bilemiyordum tek bildiğim kıyamet gelmişti. Artık ya ölüm olacaktı yada zafer HEYOO Bir bölümde bu kadardı. Umarım beğenmilşsinizdir hepinizi seviyorum. İnstagram: gecmistengelen_okur
|
0% |