Yeni Üyelik
12.
Bölüm

♧11. Bölüm

@gelmemeyegitmisimm

Arkadaşlar bu iki günde neler oldu biliyor musunuz hastalıktan gebersem bile hem antrenman hem sınava girdim. Bu gün matematik sınavına bir girişim bir de çıkamayışım oldu.

Sınav kağıdını elime ilk aldığım andan itibaren kendi selamı okudum ben dilciyim arkadaş sözelciyim ben kim bu matematik kağıdını verdi bana ya soruların 10 tanesini çözdüm kesin 9'u yanlış.... ALLAH MATEMATİĞİN BELASINI VERSİN KİM BULDU OĞLUM BU MATEMATİĞİ İNŞALLAH MEZARINDA TERS DÖNER ENAYİ MİYİZ BİZ YA!

Her neyseeee sizi özledim ben sınav haftaları geldi artık umarım hepinizin sınavları yüksek gelirrrrr iyi okumalar aşklarımmmm. 💗💗💗

Yazar'dan

Hayır!" Bahar Alkay'ın acı haykırışı kulakları sağır ederken Pamir Alkay ayakta durmaya hali bile yokken karısının kollarından tutuyordu.

"Bırak beni kızıma gideceğim!"

"Gitmedi gidemez!" Alper'in sinir krizi...

"Ablam bırakmaz beni! Abla!" Efe'nin mahvolmuş hâli...

Bahar Alkay çırpınarak ameliyathaneye girmeye çalışıyordu... "Bırak! Bırakmamıştır o beni!" Pamir Alkay Bahar Alkay'ı tutmakta zorluk çekiyordu.

"Pamir bırak yalvarırım bırak Arven içerde çok üşüyor yanına gitmem gerek n'olur bırak gideyim! İçerisi çok soğuk çok üşür o!" Boğazı yırtılırcasına bağıran Bahar Alkay onu tutan kollardan kurtulmaya çalışıyordu.

"Ö-ölmedi... Ölmedi değil mi hayır, yalan söylüyorlar, ablam ölmedi." Efe başını ellerinin arasına almış sayıklıyorken Alper tam aksine sinir krizi geçiriyordu. İlaçları yanında değildi ve onu sakinleştirecek bir kişi bile yoktu. İçindeki ses onu yönetmeye çalışıyor durmuyordu.

'Öldü'

'Ne o, onun da yanında sonsuza kadar kalacağını mı düşündün? Vah zavallı."

'Ah, bir de affettirecektin kendini."

"Sikeceğim! Sus sus sus!" Elini başına vurarak kafasındaki sesi susturmaya çalışıyordu.

Bitmişti değil mi... Her şey buraya kadar mıydı?

"Kızımı istiyorum bırak!" herkes dağılmışken Bahar Alkay sesini tüm şehre duyurmak ister gibi haykırıyordu.

Gitmenin zamanı değildi ki... Daha Efe ile beraber herkesi sinir edip eğlenecekti. Ayaz ile her şeyini paylaşıp ikizini asla bırakmayacaktı. Erdem'i affetmeyip süründürecekti sonra kendine yenik düşüp abisini affedecekti ve en çok ona sığınacaktı çünkü Erdem açtığı yaraları iyileştirmeye çalışırdı belki... Caner, her zaman Arven'in doktor civanı olacak ve kardeşi için elinden gelen ger şeyi yapacaktı. Arven ilk ona abi dediği için hepsine hava atacak ve Arven'in kırık kalbini onaracaktı. Berk belki de en pişman olan oydu. Arven onu bir türlü affetmemişti ama görmüştü... Berk Arven'in gözlerinde kardeşi ve abisinin ölümüyle beraber kendi ölümünü de görmüştü... Erdem'e ölsem de affetmem demişti ve ölmüştü de affetmemişti.

İşte Alper.. En büyükleri olmasına rağmen en boktan davranan da oydu. Babasından sonra Arven'i kızı gibi sahiplenmesi gereken kişi oydu ama o... Her şeyi mahvetmişti. Belki de Arven onu çok sevecekti ilk ona koşacak ve çok mutlu olacaklardı.

Araf... Yıllar sonra bulduğu kardeşi göz göre göre ellerinden kayıp gitmişti.

Küçücük bedeni, masmavi gözleri... Sinirli olduğunu sandığı fakat dünya tatlısı bakışları olan Deniz Gözlü Kız Melek olmuştu..

Alkay ailesinin her tarafı simsiyahken Arven her ne kadar kabul edemese bile eve renk getiren küçük kız çocuğuydu.

Ameliyathaneden yüzü beyaz çarşafla örtülü içinde sıska bir beden olduğu belli olan sedye çıkartıldığında Bahar Alkay daha fazla bağırdı, boğazı yırtılırcasına bağırdı hatta.

Pamir Alkay bakamadı kızının öldüğünü kabul etmiyordu.

"Yapmadım de be güzelim... Aç gözlerini bak abi ben çok güçlüyüm de..." Caner çocuk gibi hıçkırarak ağlarken dizlerinin üzerine yığıldı.

Alper'in yanına çöken hemşireler hızla sakinleştirici iğne vurduklarında Alper kafayı yemiş gibi sayıklıyordu.

Erdem gözünü dahi kırpmadan sedyeye bakıyordu. Herkes bir yana dağılmışken Erdem ayakta durmuş sedyeye bakıyordu.

Deniz Gözlü Küçük Kız Çocuğu... Herkesin hayatına fırtına gibi girip fırtına sonrası dağınıklık gibi çıkmıştı...

O daha çok gençti.... 17 Yaşında hayata veda etmişti.

Aslında... Şöyle bir gerçek vardı. İnsanlar ölen kişiler için üzülmezdi ki... İnsanlar aslında ölen kişi hayatlarından çıktığı, bir daha onun yerini doldurabilecek kimse olmadığı için üzülürdü.

Bir daha varlığını hissedemeyeceği, sesini duyamayacağı, bir daha göremeyeceği için ağlardı.

Her insan bencildi.

Ayaz kalbini tutarak yere yığıldığında Bahar Alkay'ın ağzından bir acı feryat daha duyuldu.

"Ayaz!" Pamir Alkay'dan kurtulan Bahar Alkay koşarak yerde baygın yatan oğlunun yanında diz çöktü. "Annem sen de bırakma beni bak dayanamam hem.. ikizin de gelecek bak eminim bu sadece şaka birazdan ikizin çıkıp gelecek uyan annem hadi oğlum bırakma beni Ayaz..." Hıçkırarak ağlayan Bahar Alkay kafayı yediğini hissedebiliyordu.

Alkay ailesi için artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı...

ﮩ٨ـﮩﮩ٨ـ♡ﮩ٨ـﮩﮩ٨ـ

Tabut cenaze arabasından alınıp mezara doğru götürülürken herkes perişandı. "Kızım! Kızım bırakma beni oralar çok soğuk geri gel yalvarırım!" Bahar Alkay dizlerinin üzerine çöktü ve bağırmaya devam etti. "Annem ben daha senin kokuna bile doyamadım güzel kızım sen daha doğru düzgün anne bile diyemedin bana!"

"Ben sensiz şimdi napacağım? Yapayalnız bıraktın beni hani bana en değer veren kişi sen olacaktın? yalan mıydı? Ben kime abla diyeceğim abla? Ben kimse sarılıp çiçek gibi kokusunu içime çekeceğim?" Burnunu çekti Efe. "Ben senden önce çok yalnızdım abla... Neden gittin ki sana ilk başta kötü davrandığım için mi..."

Tabut içi kazılmış mezara dikkatlice konuldu...

"Gitme..."

Alper'in attığı ilk toprak.

"Diğer yarım yapmasaydın bunu bize ben artık hep yarım mı kalacağım?"

İkinci toprak Ayaz'ın...

"Ben seni burda nasıl yalnız bırakırım? Bak kış geliyor ben sensiz naparım Arven?"

Üçüncü toprak Caner'in...

"Hakkını helal et... Hakkım yok ama helal et be yavrum..."

Dördüncü toprak Erdem'in.

Ölmüş olan birisi hiç bir şey istemezdi. Sevilmeyi de, kendisine acınmasını da teselli edilmeyi de... Bazı şeyler geri gelmiyordu, insan bir daha geriye dönemiyordu. İnsanın içinde bir şeyler yanıp kül oluyordu...

ﮩ٨ـﮩﮩ٨ـ♡ﮩ٨ـﮩﮩ٨ـ


Deniz Gözlü Kız gömüldükten sonra acı bir haykırış duyuldu... "Klostrofobisi var onun! Korkar o, yalvarırım çıkartın ordan dayanamaz benim kızım!" Etrafında onu tutmaya çalışan akrabaları umursamayan Bahar Alkay acı içinde dizlerinin üzerine, kızının toprağının üzerine çöktü.

Elleri toprağı bulurken daha fazla ağladı. "Bu yaptığın haksızlık! Ben seni yeni buldum annem... Sen beni bıraktın! Ben sensiz n'aparım Arven n'aparım kızım? Sen melek olmuşken ben nasıl rahat kalayım kızım..." Hıçkırıkları durmayan Bahar Alkay dağılmıştı.

Yanına oturan eşi Pamir Alkay, karısının sırtına elini koyarak gözyaşlarını salıverdi. Can parçası, çiçeği gitmişti...

"Bırak onunla kalayım Pamir, yalvarırım sana bana ihtiyacı var!" Annesinin acı çekişini izleyen Berk o an acı bir gerçek fark etti.

Kimse Arven'in ne sevdiğini, neler yapmak istediğini, hayallerini, en sevdiği yemeği, sevmediği şeyleri bilmiyordu... Kırgın gitmişti Arven.

Erdem'e özellikle. En kırıldığı kişi O'ydu.

Araf... Yıllarca hasretiyle yanıp tutuştuğu kız kardeşinin ölümünü görmüştü. Sesi çıkmıyordu. Ölmüş de ruhu geziyormuş gibi hisediyordu. Çökmüş yüzü, ağlamaktan şişmiş gözleri, morarmış göz altları ve zayıflamış bedeni...

Bu son vedaydı.

Deniz Gözlü Kız hayata gözlerini kapatmış, melek olmuştu.

ﮩ٨ـﮩﮩ٨ـ♡ﮩ٨ـﮩﮩ٨ـ

(1 Ay Sonra)

Ayaz Alkay

Aynadaki yansımama bakarken alıştığım kıpkırmızı gözlerime boş boş bakıyordum. Ruhsuz bakışlarım o kadar boştu ki... eskiye nazaran uzamış ve bakımsız saçlarım kurumuş dudaklarım zayıflamış bedenim ile berbat haldeydim.

Arven gittikten sonra toparlanamamıştım.

Kafam biraz dağılsın diye okula gitme kararı aldım. Üzerimdeki forma bile bana onu hatırlatırken durumumun hiç de iç açıcı olmadığının farkındaydım.

Yavaş hareketlerle çantamı omzuma atıp annemlerin odasına girdim yatakta solgun bir halde Arven'in kıyafetlerine sarılıp uyumuş annemin yanağını öpüp evden çıktım.

Okula motorla girdiğimde tüm gözler üzerimdeydi bir enkaza nasıl dönüştüğümü merak ediyorlardı.

Bir aydır okula gelmediğim için normaldi bu bakışlar. Kimseyi umursamadan okul binasına girdiğimde adımlarım sınıfta durdu. Ya Arven'i sorarlarsa?

Nasıl derdim öldü diye?

Derin bir nefes alıp sınıfa girdim Arven'le oturduğumuz sıraya oturduğumda kalbim tekrar ağrıdı... Kardelen ve Emir sınıfa girer girmez bakışları beni buldu şaşkınca yanıma geldiler.

Kardelen, "Aa Ayaz nerelerdeydin koçum ya? Arven nerede?" Gözlerimi kaçırırken yutkunamadım boğazımdaki yumru izin vermedi.

Kardelen sorgulayan bakışlarını bana dikmeye devam ettiğinde gözlerimin dolmasınu engelleyemeden konuştum. "A-arven..."

Emir endişeyle önüme geldi. "Ne oldu?" Dedi.

Ve hâlâ kabullenemediğim o sözü söyledim. "Öl-öldü..." Şaşkınlık nidası ikisinin de dudağından firar ederken Kardelen, "Ne demek öldü şaka mı bu!?" Başımı iki yana salladım.

"Bir ay önce... biz bir restorant tarzı yerde şarkı söylemek için gittik. Silahlı adamlar baskın yaptı Arven küçük bir kızı kurtarmak için kıza koştu kızı kurtardı ama onun bedenine giren iki kurşun onu hayattan kopardı.. koruyamadım onu gitme diyemedim..." Gözyaşlarım intihar ederken daha çok ağladım. Kardelen eliyle ağzını kapatıp ağlamaya başlayınca Emir sevgilisine sarıldı.

Arven'in oturduğu yer boştu ama ben çok şey görüyordum.

"Çocuklar bir sorun mu var?"

İkizimin sinirli sesi konuşuyordu "Yok hocam Ayaz yine delirdi de!"

Ben konuşuyordum sonra, "Ben delirmedim hocam Arven bana cevap vermediği için birazcık sesimi yükselttim o kadar." Anılar tek tek gözümde canlanırken dudaklarım acıyla kıvrıldı.

Hoca bize kızdığında özür dilediğimi hatırlıyorum. Arven kolumu cimciklediği için can acısıyla ona bakmıştım "Ulan biraz önce utanmadan devam ediyordun şimdi ne oldu!?"
Anının devamı gelmeyince acım kat kat arttığı için daha çok ağladım. Kardelen sırasında Emir'e sarılmış ağlarken sınıftakiler şaşkınca bize bakıyordu.

Sınıfa tanımadığım bir öğretmen girince derse odaklanmaya çalıştım. Tabii ki beceremedim.

Alper Alkay

Bileğimdeki kesik izlerine bakıyordum yaralar kapanmıştı geriye izleri kalmıştı...

Kardeşimin gidişi aklımı kaçırmama sebep olmuştu. İntihara kalkışmıştım... babam karşımda dikilmiş bana bakıyordu. "Alper, oğlum biraz toparlan lütfen..."

Alaycıl bakışlarımı babama diktim. "Daha kendin toparlanamamışken bana toparlan deme." Dedim. Ailecek bir yerlere dağılmıştık ve toparlanamıyorduk bile. Erdem bile... Erdem bile yemeden içmeden kesilmiş kendini odasına kapatmıştı. "Bak anlıyorum-"

"Neyi anlıyorsun baba neyi ya neyi gitti bunun bir açıklaması yok o siktiğimin mermisi hayatını bitirdi kardeşimin baba ben ne şerefsiz insanmışım ben yeni anladım..."

Erdem Alkay

Yatakta uzanmış boş tavanı seyrederken dişlerimi sıktım keşke ben de ölsem ve dünya bir şeref yoksunundan kurtulsa...

Arven... bir türlü kabullenemediğim kardeşim... ölsem de affetmem demişti değil mi beni ölmüştü de affetmemişti nasıl affetsindi ki?

O öldüğünden beridir konuşmuyordum kendime küsmüştüm sanırım. Ne annemle ne babamla ne de abimler ve kardeşlerimle konuşuyordum. Gerekmedikçe odamdan çıkmıyor yemeğimi bile odamda yiyordum.

Ailemin yüzüne bakacak yüzüm yoktu. Ben dünyadaki en masum insanın ölmesini dilemişken nasıl bakardum ki yüzlerine?

Abilerim de hata yapmıştı ama ben daha çok yapmıştım. İçimde çok değişik bir his vardı... bilmiyorum nasıl anlatılır ama ciddi anlamda kalbim sıkışıyor gibi ama bir yandan değil gibi de bir ağrı var ağrı gibi değil sanki nefes alamayacağım gibi içime bir şey oturmuş da kalkmıyormuş gibi...

Dayanamıyordum bunun bir tarifi yoktu hayvan gibi pişmandım ama artık kendimi affettirrebileceğim bir kız kardeşim yoktu...


Efe Alkay

Bankta oturmuş dalgınca yerdeki çimenlere bakıyordum bu aralar sık sık buraya gelip boşluğu seyrederdim. Tam o anda arkamdan bir ses geldi, "Abla hadi!" Benim yaşlarımda esmer tenli bir çocuk ablası olduğunu düşündüğüm kızı sürüklüyordu.

Kız gülerek çocuğa bakarken konuştu, "Ablam bir sakin ol daha çok vaktimiz var." Gözlerim dolu dolu gülümsedim ve daha çok kulağımı kabarttım.

"Abla daha balık ekmekciye gideceğiz gece film izleyip beraber uyuyacağız az zamanımız var gel hadi!"

Çocuk ve kız giderken gözümden bir damla yaş geldi. Ablamı çok özlemiştim...

Bankta bir hareketlilik hissedince oraya baktım sarı tüylü bir kedi miyavlıyordu. Gözlerim dolu dolu güldüm.

"Merhaba, kedicik..." Kedi kucağıma çıkmaya çalışırken izin vererek tüylerini okşadım gözleri masmaviydi... ablam gibi.

Kedi sanki acımı dindirmek ister gibi kafasını koluma yaslayıp kucağıma uzanmıştı.

Burnumu çekip gökyüzüne baktım.

"Abla duyuyor musun beni? Çok özledim yalvarırım gel artık..."

(VEEEEEEE SÜRPRİZZZZ!)

Arven Alkay

Gözlerimi doğmak üzere olan güneşe dikmiş hayatımı sorguluyordum. Ben Arven... Sadece Arven. Geçmişini hatırlamayan, geleceğini kestiremeyen ve şimdisini ise lanetler yağdırarak unutmak isteyen o kız... Yarın benim doğum günümdü fakat ben neden mutlu değildim?

Yalnızdım.

Kimsem yoktu sanırım ev arkadaşım Selim bana bunu söylemişti. Selim'in de kimsesi yoktu, şu 3 yıldır benim her zaman arkamda durmuş fakat yakınıma yaklaşmamıştı.

Nasıl oldu demeyin.

Selim soğuk bir insandı. Bana karşı ne iyi ne de kötü davranıyordu nötrdü yani. 20. Yaşıma girmeme son bir saat kalmıştı. İlaç saatimin geldiğini fark ederek camın önünden kalkıp mutfağa adımladım. Ağrıkesici hapı ağzıma atarak hemen su içtim bu iğrenç ilaç tadını sevmiyordum.

Vücuduma bir anda ağrılar girerek kemiklerimin kırılacak derecede ağrımasına sebep oluyordu. Bunun için Selim'in bana özel aldığı ağrı kesiciyi kullanıyordum. Geçmişimi bilmiyordum bana 'kaza sonucu hafıza kaybı' demişlerdi, kimsem olmadığı için araştırma zahmetine bile girmediğimden 3 yılım geçmişti.

Ben nelerden hoşlanırdım?

Alerjilerim neydi?

Hobim var mıydı?

Tek bildiğim şeker hastası olduğum ve klostrofobim olduğuydu.

Ha bu arada... Şeker hastalığım ilerlediği için artık her gün insülin vuruyordum ve ilaçlarımı içmediğim takdirde hastanelik oluyordum.

Aslında şeker ve çikolata âşıığı bir kız olarak bu benim için oldukça zordu.

Bir insan yiyeceğin tadını unutur muydu?

Ben unutmuştum tatlı şeyleri.

Uyku düzenim sıfırdaydı resmen bazen erken uyuyup öğle vaktine kadar yatıyordum. Bazense şimdi olduğu gibi gözüme uyku girmiyor güneşin doğuşunu izliyordum.

Yatağa uzanarak bir ihtimal uyurum düşüncesiyle gözlerimi kapattığımda kısa sürede yorgun gözlerim kaymaya başlamış ve uykuya dalmıştım.

Telefonumun çalma sesiyle hızla yerimden doğrulup sersem gözlerle etrafa bakmaya başladım. Nerdeydi bu lanet telefon?

Yastığımın altına elimi attığımda telefonumun orda olduğunu görür görmez hızla çalmaya devam eden aramaya baktım.

Deniz Sezgin arıyor...

Hayır ya, ben doğum günümde iş istemiyordum!

İstemeye istemeye yanıtladığım telefonu kulağıma dayayarak, "Alo, efendim Deniz Bey?" dedim.

"Günaydın Arven, öncelikle iyi ki doğdun. Doğum gününde sana iş vermek istemezdim ama... Bu gün başka birinin doğum günü olacak, orada yardımcı garsona ihtiyaçları varmış. Selim yanında mı?" dediğinde başımı görecekmişcesine hayır der gibi salladım.

"Teşekkürler Deniz Bey ve hayır, Selim iki gündür eve gelmiyor. Tekim." dedim.

"Pekâlâ... İş sana düşüyor Arven. Sadece siyah bir şeyler giyip atacağım konuma gitmen gerekiyor. Sadece 1 saatin var. Acele et." Telefon yüzüme kapandığında Deniz Sezgin'den tekrar nefret ettim.

Adi adam kendini bir şey sanıyordu!

Yataktan kalkarak adımlarımı banyoya yönlendirdim. Bu gün 20. yaş günümdü. Kendime biraz özen göstermek istiyordum. Kısa, buz gibi bir duş aldıktan sonra aynanın karşısına geçtim. Her zamankine zıt sarı saçlarımı salık bırakmak yerine tarayıp at kuyruğu yaptıktan sonra yüzüme nude tonlarında bir makyaj yaptığımda tamam hissediyordum.

Gardrobuma yönelip içinden siyah bol bir kot pantalon, üstüne de siyah badimi giydim.

Selim'i aramam gerekiyordu.

Telefonumu çıkartarak Selim'in numarasını buldum. Telefon ilk çalışta açılmıştı. "Alo, Selim. Neredesin?"

"Furkan abinin yanına geldim. Neden aramıştın?"

Az nazik ol hödük! Demek istesem de, "Anladım... Selam söyle. Beni Deniz bey aradı. Bir doğum günü organizasyonuna yardım için gideceğim. İstersen sen de gel. Deniz bey öyle dedi." dedim.

"Tamam, sen konumu at bana." Üzülmüştüm aslında. Koskoca 3 yıldır beraberdik onu kardeşim gibi görüyordum. Her ne kadar aynı yaşta olsak da. "Tamam..." dedim mırıldanarak.

Telefonun ucundan bir nefes verme sesi geldiğinde Selim konuşmaya başladı. "İyi ki doğdun Arven. Unutmadım doğum gününü. Sadece sevmiyorum böyle şeyleri biliyorsun. Üzülme." dedi.

Sevinçle kıkırdadığımda otuz iki diş sırıtarak "Teşekkürler Selim'ciğim ben de bunu bekliyordum!" dedim. Selim'in şuanda sırıttığına emindim. "Tamam, Baş Belası. Kapatıyorum şimdi sen hazırsan aşağıda bekle beraber gidelim." dediğinde hemen tamam deyip telefonu kapattım.

Ne kadar soğuk bir yapısı olsa da kendisi çok canayakındı. Bazen tartışıyorduk, bazense bizden daha iyi ikili bulunmuyordu. Beni hep korumuştu.

Ne olur ne olmaz diye ceketimi alarak hızla ayakkabılarımı giyip çantamda eksik var mı diye kontrol ettikten sonra jet hızıyla aşağıya indim.

Sıcak hava yüzüme vurduğunda binanın önündeki banklardan birine oturarak beklemeye başladım.

Bir kaç dakika sonra korna sesi duyduğumda ayağa kalkıp beyaz arabanın önünde durdum. Selim'le şans eseri aynı giyinmiştik.

"Arabaya binmeyi düşünüyor musun?" diye soran Selim'e başımı salladım. Yolcu koltuğuna bindiğimde Selim'i inceledim. Kumral saçlarını taramamış ve alnına dökülmesine izin vermişti. Siyah yapılı vücuduna yapışan bir bluz altına da uzun bacaklarını saran bir kot pantalon giymişti.

Belirgin yüz hatları, kaslı vücudu ve soğukkanlılığı ile insanı hayran bırakıyordu.

"Konumu aç." dediğinde hızla başımı sallayıp konumu açtım. Arabanın telefon tutacağı kısmına telefonu koyduğumda Selim bir süre konumu inceledi. Sertçe yutkunduğunda, "Burası olduğuna emin misin Arven?" diye sorduğunda kaşlarımı çatıp, "Evet, ne var ki bunda?" Diye sordum.

"Bir şey yok..." diye mırıldandığında direksiyonu tutan sol eli sıkılaşmıştı. Dişlerini sıktığı belli oluyordu. "Selim, iyi misin?" Başını sallayıp camdan dışarıya baktığında direksiyondaki eli hâlâ gevşememişti. "İyi değilsin. N'oldu?" bir elimi sağ koluna attığımda bakışları elime kaydı.

"Yok bir şey dedim. Sadece Deniz Sezgin'i doğduğuna pişman edeceğim!" dediğinde korkuyla yutkundum.

Selim her zaman sakinliğini korurdu fakat soğuk bakışlarıyla bir insanı yerine sindirecek kadar da korkutucuydu. Onun siniri tüm herkesi kasıp kavurabilirdi. "Deniz Sezgin'in ne suçu var? Adam sadece bize ona gelen işi verdi." dedim ve devam ettim. "Seni bu kadar sinirlendiren ne Selim? İlk defa böylesin. Baksana gözlerindeki korkuya!" dediğimde hızla bana döndü.

"Ben hiç bir şeyden korkmam Arven, mecbur bırakıldığım bir şeyden korkarım..."

Ne?

Loading...
0%