Toprak Bilgeç'den
Valizleri arabaya koyan abime bakarken karşı komşumuz Dilara Abla'yı görünce yanlarına gittim. "Toplak abii!" 4 yaşındaki kızı Mine beni görür görmez annesinin elini bırakıp bana koşmaya başladı. "Hemen de Toprak!" Diyen Diloş ablaya göz kırptım.
"Kızın bana hastaysa bu benim suçum olmaz canım ablam." Dedim.
Mine'yi kucağıma aldığımda kıkırdamıştı. Bebeksi kokusu burnuma dolduğunda derin bir nefes çektim ve konuşmaya başladım. "Mine'm, abicim nasılsın?" Mine'nin bıcır bıcır konuşmasını büyük bir keyifle dinlemeye başladım. Daha tam kelimeleri söyleyemediği için çok tatlı oluyordu.
"Annemle oyuncakçıya gittiik. Sonya mayvel oyuncaklayı aldık!" Neşeyle konuştuğunda güldüm. Tam bir Marvel delisiydi.
Diloş abla konuşacağı sırada mahallemizin en huysuz ve en gıcık kadını yani Reyhan abla yanımıza geldi. "N'abersiniz çocuklar? Kız Mine! Nereden geliyorsunuz?" Diloş abla Reyhan ablayı görmenin verdiği sinirle, "Oyuncakçıdan geliyoruz ablası. Mine Marvel hastası olduğu için oyuncak almaya gittik."
Reyhan abla sahte bir üzüntüyle, "Hih, geçmiş olsun neyi var?" Dediğinde kendimi tutamayıp "Öksürünce Hulk oluyor!" Deyiverdim.
Diloş abla kahkaha atmaya başladığında Reyhan abla da şaşkınlıkla bana bakıyordu. Onunla dalga geçtiğimi anladığında bozulan suratıyla homurdanarak yanımızdan ayrılmıştı.
Diloş abla, "İlahi Toprak... Kadını nasıl da bozdun öyle! Ayol bir de gıcık gıcık konuşuyordu iyi oldu!" Mahalledeki herkes Reyhan abladan nefret ederdi. Her şeyi sahtelikle dolu olduğu için kimse ile samimi konuşamıyordu.
"O kadının gıcık olması benim mi suçum aa!" Dedim.
"Anne! Yemek yiyelim." Mine'nin sesi aramıza girdiğinde kucağımdan inmeye çalışıyordu. Yavaşça yere bıraktığımda Diloş abla, "Tamam annem. Eve gideriz şimdi. Toprak hayrola siz nereye?" Dediğinde yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. "Kaybolan yıllarımızı telafi etmeye gidiyoruz abla..."
☃️☃️☃️
Arabadaki sessizliğin verdiği gerginlikle akıp giden yolu izliyordum. Kimse tek kelime etmiyor yüksek ihtimalle de Eva'yı düşünüyorlardı.
Arabayı dolduran telefon sesiyle irkilsem de babamın olduğunu anlamamla rahat bir nefes aldım. Bu aralar uyku sorunu yaşıyordum. Nedensizce irkilip sonrasında rahat bir nefes almak bazen çok canımı sıkıyordu.
Babam telefonu açtığında konuşmaya başladı anladığım kadarıyla italyancaydı. "Alo,merhaba?"
" Babamın kaşları çatılınca Poyraz abim hoparlör açmasını işaret etmişti.
"Pekâlâ... konuyu bana açıkça anlatır mısınız?"
Karşıdaki adamın sesi yaşlı çıkıyordu. Poyraz abim mümkünmüş gibi daha da kaşlarını çatarak dinlerken babam tekrar konuştu."Anlıyorum. Kişinin ismi nedir."
Adamın söylediğinden anladığım tek şey isim olmuştu. Richard.
Poyraz abim elini yumruk yaptığında hâlâ karşıdaki adam susmamıştı. Babam, "Yoldayız. Geldiğimizde onlarla özel olarak görüşeceğim!" Keşke Poyraz abim söylediğinde İtalyanca öğrenseydim!
Aramızda sadece Poyraz abim ve Babam italyanca biliyordu. Telefon kapandığında abim ve babam aynı anda kahretsin demişlerdi.
"Kenan? Neler oluyor?" Anneme baktığımda o da meraklı bakışlarını babam ve abime yolluyordu. 3 kardeştik ve en küçükleri maalesef ki bendim. Poyraz abim en büyüğümüzdü 27 yaşındaydı. Ondan bir küçüğü Aras abim 26 yaşındaydı ve ben de 23 yaşındaydım. "Karakoldan aradılar. Beni arayan adam ve karısı tutuklanmış Eva şuanda karakoldaymış ve tek başınaymış!" Aras abim endişeyle, "Nasıl yani? Neden tutuklanmışlar bunu söyledi mi o adam?"
Annem elini kalbine koyup "Başka ne dediler?" Dediğinde bir tek ben sessizliğimi koruyordum. "O iki ihtiyar dolandırıcılıktan tutuklanmış. Üstelik sadece beni de değil Nora Wireless de aranmış... Eva tutuklananlara büyükanne ve büyükbaba diyormuş. Kahretsin ki hiç bir şey anlamadım! Oraya gidince öğreneceğiz." Eva tek başına şuanda karakoldaydı. Biyolojik annesi de aranmıştı bu gün onun için çok zor olacak...
Eva Wireless'den
"Neden bu lanet yerde kimse bana açıklama yapmıyor?" Bir ayağımı yere vurup sesimi yükselttiğim için utansam da büyükannem ve büyükbabamın ne işler çevirdiğini bana söylemedikleri için kızgındım.
Yaşlı adam bana bekleme salonunda beklememi söylediğinden bu yana bir saat geçmişti! Kimi ve ya kimleri beklediğimi bilmiyordum içimdeki bir his buradan git! Diye haykırsa da yapamazdım. Neden bilmiyorum ama yapmayacaktım.
1 saat sonra.
Hâlâ bekliyorum.
2 saat sonra.
Beklemekten sıkıldım! Üstelik hâlâ bir haber yok!
3 saat sonra.
Yanımda beliren yaşlı adamla rahat bir nefes verdim. "Sonunda gelebildiniz bayım!" İğneleyici konuşmamdan dolayı güldüğünde ters bakışlarıma maruz kalmıştı.
"Endişelenme küçük hanım. Bu gün biraz zor olacak senin için. Gerçekleri duymaya hazır mısın?" Bay Gizemli Polis tanıştığımızdan beridir gizemli konuştuğu için ona bu ismi takmıştım.
"Hazırım. Yani sanırım." Ne gerçeklerinden bahsettiğimizi bile bilmezken neye hazır olacaktım?
Polis beni sorgu odasına soktuğunda onları gördüm yanlarında daha bir çok insan vardı.
Kırgın bakışlarım büyükannem ve büyükbabamın üzerinde dolaşırken büyükbabam ayağa kalkarak kollarını açtı.
"Eva..." Gitmedim. Her zaman seve seve girdiğim kolların arasına girmedim. "Benden sakladığınız şey ne?" Diye sorduğumda bakışlarında korkuyu gördüm. Etrafına bakındı ilk önce. Sonra bakışları bana döndü.
"Eva. Tatlım önce otur konuşalım-" Büyükannemi susturarak tahammülsüzce konuştum. "Benden sakladığınız şeyi söylemezseniz yerimden kıpırdamam!" Ve evet, bağırdım.
Etrafımdaki insanlara göz gezdirdiğimde 2 kadın 3 genç çocuk ve bir de adam vardı. Umursamadım. Asla neden bana bu kadar tuhaf baktıklarını merak etmiyorum!
Büyükbabam sanki sona gelmişiz gibi bakışlarında yenilgiyi görmüştüm. Eliyle sağ tarafta oturan adam ve kadını ardından tek başına köşede bacak bacak üstüne oturmuş kadını işaret etti. "Yanımızdaki insanları merak etmiyor musun? Gerçekleri duymaya hazır mısın Eva!"
Lanet olsun ki hiçbir şeye hazır değildim. Gözlerim buğulanmaya başladığında yavaşça başımı salladım. Arkamdaki yaşlı polis omzuma destek verircesine elini koyup fıdıldadı. "Ben yanındayım küçük hanım korkma."
Neler oluyor?
"Bak Eva. Dinle beni... yanımızdakiler kim biliyormusun?" Büyükanneme başımı salladım.
"Bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum büyükanne! Neden evimize gidip sakin hayatımıza devan etmiyoruz ki?!"
Eliyle kızıl saçlı yeşil gözlü kadını gösterdi kadının bakışlarının hedefi bendim. İçimde bir yerde kırılan onlarca şey varmış gibi hissediyordum. Ama neden? "O-o Nora Wireless... Annen Eva." Şoktaydım fakat bakışlarımı kadına geri çevirdiğimde alaycıl tavrımı takındım ve kahkaha attım. İnsanlar bana deli diyebilirdi. Şahsen umrumda olmazdı. "Yıllarca acı çekmeme sebep olan bu kadın mı? Üzgünüm ama ona anne diyemem kesinlikle demem." Dedim. Kadının gözlerinde yıkım vardı bana neydi ben yıllarca o yıkımı yaşamış ve hissetmiştim.
Manken gibi fiziği vardı göz rengi benimkinden daha koyu bir yeşildi ve saçları tıpkı benim gibi alev kırmızısıydı.
Kadın yanıma yaklaşmak istediğinde adımlarım geriledi gözlerimdeki nefreti görmüyor muydu?
Kadın yani Bayan Nora yavaşça ayağa kalktı.
"Ne kadarda büyümüşsün Eva..."
Komiğime gittiği için gözlerine içimdeki tüm nefretle baktım ve tam karşısında durdum.
"Büyüdüm ya... Nasıl büyüdüğümü bilmek ister misin Nora Wireless? Hmm bilmek dahi istemezsin o yüzden şimdi defol git! Seni görmek bile midemi bulandırıyor!" Sesim yükseldiğinde Nora Wireless ağlamaya başlamıştı.
Bense duygudan yoksun gözlerimi ağlayan suratına acır gibi diktim. "E-eva seni bırakmak büyük bir hataydı. Hatalarımızı telafi edebiliriz yalvarırım bana bir şans ver kızım ben... ben akıllandım çok düşündüm Eva." Gözlerime yalvarır gibi baktı.
"Gençtim kanım deli akıyordu ve sana bakamayacağımı düşünüyordum. O yüzden seni bıraktım... Yaptığımın açıklanır bir yanı yok biliyorum ama ben artık sensiz yaşamak istemiyorum!" Hıçkırarak yere düştüğünde yaşlı polis yanına giderek sandalyeye oturmasını sağlamıştı.
Acımayacaktım.
Bana acımayan kadına ben de acımayacaktım.
Önce odadakilere baktım büyükannemve büyükbabam suçlulukla başını eğerken odadaki diğer aile bana bakıyordu.
"Sen benim annem değilsin Nora Wireless sen, acınası durumda olan bir kadınsın ve ben sana acımam artık büyükannem ve büyükbabam beni yanlarına almasaydı ben o yurtta sefil halde yaşamaya devam ederdim belki de ama sen gelsen o sefilliğe razı gelip senin yakınında bile durmazdım. Keşke benim annem sen olmasaydın! Biliyor musun şu anda hiç tanımadığım babam gelse onunla giderdim. Nasılsa onun benden haberi bile yok değil mi?" İçim acır gibi güldüm.
"Ya da keşke sen be doğurmasaydın öldürmek çok mu zordu Nora Wireless söylesene sen ne kadar cani olduğunun farkında mısın?"
Gözyaşlarımı sertçe sildim ve büyükbabamın önünde durdum. Elini tutup,"Benden ne sakladığınız umrumda bile değil evimize gidelim ben sakşn hayatıma devam etmek istiyorum."
Ağladığım için gözlerim ağrırken büyükbabam adam ve kadına ha bir de genç adamlara bakıp başını salladı.
"Evde konuşalım Eva." Tuttuğum elini elimden çekerek önden çıktı büyükannem de ardından ağlayarak çıkarken şaşkınlıkla boşluğa baktım.
Bu sırada sözde annem Nora Wireless de polis tarafından çıkartılmıştı. Odada ben ve bana tuhaf tuhaf bakan aile kaldığında kadın yanıma gelip bilmediğim bir dilde konuşunca anlamsızca baktım.
Gözyaşlarım durmadan akarken kadın odadaki adama baktı ve yine anlamadığım şeyler söyledi. Adam titrek adımlarla yanıma gelip, "Merhaba Eva... Sakin ol tamam mı hadi gel dışarıya çıkalım temiz hava al." Belimden tutup beni yönlendirirken gözlerimi adamın suratından indirmiyordum içimdeki tuhaf his beni ele vermeden bakışlarımı çekmeliydim.
"Ben... ben..." Adam konuşmama izin vermeden bilmediğim o tuhaf dilde içeridekilere bir kaç şey söyleyip benimle beraber dışarıya çıktı büyükannem ve büyükbabam neredeydi gitmişler miydi?
Ağlamam dinmişti ama hıçkırıklarım devam ediyordu.
Gözlerim etrafı taraken ne zaman çıktığımızı bilmediğim bahçedeki banka oturdum. Adam karşımda dururken kadın ve gençler bana üzgün gözlerle bakmaya devam ediyordu.
Aralarında en büyük duran çocuk adamın yanına gelince susarak gözlerimi ona diktim. Gözleri yeşil ve kahve karışımıydı sanırım.
Önümde diz çöküp ellerimi tuttu. Şaşkın bakışlarım elimi tutan elinde durduğunda çocuk konuşmaya başladı. "Merhaba Eva benim adım Poyraz..." dedi ve sustu ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hali vardı. Poyraz çok tuhaf bir isimdi telafuz etmesi bana göre çok zordu.
Tam olarak anlayamadığım için, "Pozar mı hangi dilden bu çok zor!" Poyraz gözlerini bana odaklayıp. "Türkçe bir isim sana zor gelmesi çok doğal ama ismim Pozar değil Poyraz." Güldüğümde yumuşak bir sesle konuşmaya başladım. "Üzgünüm daha önce hiç türkçe bir kelime duymamıştım. Sen türk müsün?"
"Evet güzelim. Ben türküm. Hatta ailem de türk bak bu babam Kenan. Oradaki annem Suzan ve diğerleri ise kardeşlerim Aras ve Toprak." Gösterdiği insanlara sırayla baktım. Kadını neden anlayamadığımı bulmuştum türkçe konuşuyordu. Peki burada ne işleri vardı.
Aras dediği çocuğun gözleri dolmuştu nedensizce içimde ufak bir ağrı hissettiğim için ayağa kalkıp yanında durdum. İngilizce konuşarak, "İngilizce biliyor musun?" Dediğimde ilk şaşırsa da sonra gülümseyerek başını salladı. "Biliyorum..." Aniden gözyaşları yanaklarından süzülürken hızla konuştum.
"Sana sarılsam ağlaman geçer mi? Neden ağladığını bilmiyorum ama ağlaman canımı yakıyor. Ağlama." Dedim ve sarıldım.
☃️☃️☃️
Bölüm geç geldi özür dilerimmm ama okullar açıldığı için artık cumartesi günleri atacağım bölümleri.
Bölüm çok saçna oldu biliyorum sevmezseniz söyleyin düzeltirim.
Umarım seversiniz...
Görüşmek üzere.