Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. BÖLÜM:

@genc_bir_yazar

Yazarın ağzından:

 

İki yıl önce: 5 Ocak 2048:

 

Ocak ayının başlarında soğuk bir kış günüydü. Dün geceden beri yağan kar şehrin her yerinde diz boyu yüksekliğe ulaşmıştı. Kar yağışı hava durumuna göre bir hafta daha aynı yoğunlukta devam edecekti.

 

Kar yağışı bu şekilde yoğun devam ederse hiç şüphesiz yollar kapanırdı. Şehrin merkezinde yıllardır hizmet veren büyük bir kitapçı vardı. Aynı zamanda kırtasiyeydi sahibi Max Valentine'dı.

 

Eski bir asker olan Max gazi olduktan sonra burayı açmıştı. Max Valentine oğlunu kaybedene kadar burayı onunla birlikte işletiyordu. Oğlunu iki yıl önce kaybettiğinden beriyse yalnız başınaydı. Eşini de oğluyla aynı trafik kazasında kaybetmişti.

 

Acısı hiç dinmemişti ama alışmıştı insanoğlu herşeye alışıyordu. En kötüsü de buydu zaten alışmak... Kitapçının karşısına bir pikap yanaştı. Kitapçının önü dar olduğu için oraya araba gelemiyordu.

 

Pikabın arkası kırtasiye malzemeleri ve kitap kolileri ile doluydu. Pikaptan ilk önce Max Valentine indi. Max kırk sekiz yaşında olmasına rağmen kısa kahverengi saçlarına ve sakallarına neredeyse hiç ak düşmemişti.

 

Yaşı geçmesine rağmen hâlâ güçlü ve kaslı bir vücut yapısı vardı. Bire bir dövüşte kolay alt edilemeyecek kadar güçlü ve eğitimliydi. Max Valentine'ın ardından pikaptan genç bir adam indi.

 

Genç adamın uzun siyah saçları koyu yeşil gözleri çelimsiz zayıf bir vücudu vardı. Uzun yağlı saçlarını at kuyruğu şeklinde bağlamıştı. Genç adamın ismi Alex Santos'du.

 

Alex Max Valentine ile birlikte pikabın kasasında olan kolileri teker teker indirdi. Max son koliyi yere indirdikten sonra Alex'ten kolileri dükkana taşırken ona yardım etmesini isteyecekti ama Alex çoktan pikaba binip gitmişti.

 

Max moral bozukluğu ile önünde olan kolilere baktı. Evet hepsini dükkana taşıyabilirdi ama bütün gün dükkan da tek başına çalışacağı için bunları taşımakta işin içine girince çok fazla yorulacaktı.

 

Max Valentine bıkkın derin bir nefes verip önünde olan ilk koliyi kucakladı. Koliyle birlikte kaldırımdan yola adımını attığı ilk an ayağı kaydı. Tam düşmek üzereyken biri onu kollarından tutup düşmesine engel oldu

 

Max Valentine ayakta durmayı başarınca kendisini tutan kişiye baktı. Onu tutan genç adam Çelik Kurt'tu. Çelik'i bir süredir tanıyordu Çelik bir süredir kırtasiyenin karşısında olan restorandan çalışıyordu.

 

Max çoğu zaman o restoranda gün içinde yemek yerdi akşam yemeğini evde yerdi. Çelik orada çalışırken Çeliğ'in çalışma şekline şahit olmuştu.

 

Çelik işine dikkat ediyor ve çalışırken elinden geleni yapıyordu. Müşterilere her zaman saygılı ve özenle yaklaşıyordu geçen hafta kovulmuştu ama.

 

Bunun sebebi de Çelik değil restoran sahibiydi. Çelik zaten işe ihtiyacı olduğu için ucuza çalışıyordu restoran sahibi de bunu fırsat bilerek Çeliğe daha da ucuz neredeyse hiç denecek bir para vermeyi düşünmüş Çelik'te kabul etmeyince Çeliği işten kovmuştu.

 

Max Valentine Çelik ile birlikte konuşmadan bütün kolileri dükkana taşıdılar. Taşınma işi bittikten sonra Max Çeliğe döndü. "Geç otur evlat bende bize bir bardak çay doldurayım."

 

"Yok ya Max Amca ben sana rahatsızlık vermeyeyim." "Saçmalama geç otur dedim Çelik." Max Valentine arka tarafa geçerken Çelik oturdu.

 

Max Valentine arka taraftan iki bardak çay ve poğaça getirip Çeliğin karşısına oturdu. "Yardımın için sağol evlat." "Ne demek Max Amca her zaman."

 

"Bir süredir yoktun." "İşten kovuldum salak adam haksız yere beni işten kovdu ama başka iş bulamadım. Eğer adam işe alacaksa parası az olsa da işi kabul edeceğim başka iş yok çünkü."

 

Max Valentine Çeliğe burada çalışmayı teklif etmeyi düşünüyordu. Çeliği hep kaybettiği oğluna benzetiyordu ayrıca yardıma da ihtiyacı vardı. Gücü hâlâ yerinde olabilirdi ama bazen çok aşırı yoruluyordu.

 

Hem Max Valentine Çelik kadar çalışkan ve dürüst birini bulamazdı. "Çelik sana bir teklifim var." "Dinliyorum Max Amca." "Benim yanımda çalışmak ister misin ?"

 

"Senin yanında mı ?" Max Valentine Çeliğe bakıp başını olumlu anlamda salladı. "Evet Emir yanımda çalışmanı istiyorum. Madem iş bulamıyorsun benim yanımda çalışıp rahat et. Hem benim de çok yardıma ihtiyacım var ayrıca senden daha dürüst birini bulamam."

 

"Max Amca emin misin ?" "Eminim Çelik sana yardımcı olmak ve benim yanımda çalışmanı çok isterim." "Sağol Max Amca o zaman kabul ediyorum çalışmayı."

 

Max Amca ve Çeliğin macerası an itibariyle başlıyordu. İki koca yıl boyunca baba oğul gibi aynı çatı altında çalışacak birbirine yardım edecek ve asıl olay başladığında başta ayrı düşseler de sonra bir araya gelecektiler.

 

İki yıl sonra:

 

Günümüz:

 

Sabah çalan alarmın sesiyle Çelik yataktan kalktı. İki yıldır olduğu gibi bugün de Max Valentine ile çalışmak için uyanmıştı ve kırtasiyeye gidecekti.

 

Çelik yataktan kalkıp siyah bir kazak siyah montu siyah pantolonu ve siyah botlarını giydikten sonra aşağıya indi. Hızlı ve doyurucu bir kahvaltı yaptıktan sonra evden çıktı.

 

Zaman kaybetmeden kırtasiyeye gidip dükkanı açtı etrafın bir tozunu aldı. Temizledikten sonra çay yaptı çay kaynarken karşı da olan pastaneye gidip simit ve poğaça alıp geri döndü.

 

Telefonunu eline alıp Max Amca'yı ararken Max Valentine içeri girdi. "Günaydın evlat." "Günaydın Max Amca çay da yeni kaynadı. Gel birlikte kahvaltı yapalım."

 

Max otururken Çelik çayı ve poğaçayı alıp Max'in karşısına otururken Max Valentine Çeliği işe alarak hayatının en doğru ikinci kararını verdiğini düşünüyordu. Çelik hep çok çalışmış dürüst ve saygılı olmuştu. Bunlar dışında Max Valentine'ın hayatını da kurtarmıştı. Max Valentine'ın hayatında verdiği en doğru birinci karar ise sevdiği kadın ile evlenmekti eşini kaybetmişti ama olsun mutlu bir evlilikleri olmuştu.

 

Kahvaltı yaptıktan sonra gün boyu işler ve dükkan ile ilgilendiler. Max Valentine bir tanıdığını gördüğü için konuşmak için dükkandan çıkmıştı.

 

Çelik iş ve müşteri olmadığı için bir kitabı eline alıp okumaya başladı. Çelik kitap okumaya dalmışken birden biri masaya iki defa vurdu. Çelik kafasını kaldırıp Hande'yi görür görmez kalkıp selam verdi.

 

"Hoşgeldin Hande." "Hoşbulduk Çelik nasılsın ?" "İyiyim birşey mi alacaksın." "Yok öyle bir uğrayayım dedim. Max Amca yok mu ?" "Bir yere kadar gitti gelir şimdi."

 

"Hande sana birşey sormak istiyorum." "Tabii sor." "Yarın akşam müsait misin ?" Hande biraz şaşırdı ama toparlandı. "Evet bir planım yok neden sordun ?"

 

Çelik derin bir nefes alıp boğazını temizledi. "Yarın akşam saat sekizde seni yemeğe çıkarabilir miyim ?" Hande ufak bir şaşkınlık yaşadığı için Çelik bir an acaba sormasam daha mı iyi olurdu diye düşündü.

 

"Tabii yarın sekizde hazır olurum." Hande'nin söylediği ile Çelik rahat bir nefes aldı kabul etmişti. "Sağol yarın akşam görüşürüz." Hande yüzünde Çeliğin fark etmediği ve engel olamadığı bir sırıtma ve mutluluk ile dükkandan çıktı.

 

Aynı mutluluğu Çelik'te yaşıyordu biraz geç olsa da sevdiği kadına çıkma teklifi edebilmiş ve olumlu yanıt almıştı. Yarın akşam çok güzel olacaktı.

 

Max Amca'ya sonunda teklif ettiğini söyleyince Max Valentine da çok mutlu oldu. Çelik yarın da çalışmak için itiraz etse de başarılı olamadı ve Max Valentine ona yarın için tüm gün izin verdi.

 

Çelik akşam eve dönünce duş alıp erkenden uyudu. Yarın ki buluşma için restorana gidip hazırlaması gereken şeyler vardı o yüzden erken kalkmak için huyu olmasa da erkenden uyudu.

 

Sabah çalan alarm ile Ceylin ilk defa ablasına gerek kalmadan erkenden uyandı bugün ablası için önemli bir gündü. Ablası dün yüzünden yorgun olmalı ki hâlâ uyanmamıştı.

 

Ceylin ablası uyanana kadar birşeyler yapmaya karar verdiği için kahvaltı hazırladı. Ablasını çağırmaya gideceği sırada Hande uyanıp mutfağa indi.

 

Hande gözlerini ovuştururken gördüğü hazır kahvaltı sofrası ile neye uğradığını şaşırdı. Ceylin'i görünce şaşkınlığı daha da arttı. Dün Ceylin'in ona yaptığını o da ona yapmaya karar verdi.

 

"Allah'ım bana bugünleri gösterdiğin için çok teşekkürler şükürler olsun." Bu sefer Ceylin bozularak homurdanıp eline geçirdiği bezi ablasının kafasına fırlattı.

 

İki kardeş gülerek oturup kahvaltı yaptı. Kahvaltıdan sonra Hande kahvaltı masasını toplarken Ceylin yukarıya çıktı hızlıca birşeyler giyip aşağı indi.

 

Hem Hande ile abla kardeş günü yapacak hem de akşam ki buluşma için ablasına elbise alacaktılar. "Hadi abla dışarı çıkıp abla kardeş günü yapacağız bir de sana elbise bakacağız."

 

Hande'nin bir an jetonu düşmediği için kardeşine şaşkınlıkla baktı. "Elbise mi ?" Ceylin heyecanla başını olumlu anlamda salladı. "Evet abla çok güzel olmalısın."

 

"Ben hâlâ niye elbise alıyoruz anlamadım." Ceylin ablasının söylediğine karşılık bıkkın bir nefes verip göz devirdi. "Akşam buluşman var ya hani abla."

 

"Evet var elbiseye ne gerek var ?" "Abla sen mağaradan yeni mi çıktın ? Sevdiğin adama güzel görünmek için elbise giymek zorundasın. Hiç itiraz kabul etmiyorum gidip elbise alacağız."

 

Hande ne söylerse söylesin Ceylin'in ikna olmayacağını bildiği için mecburen kabullendi. Abla kardeş birlikte tüm gün eğlendikten sonra akşama doğru elbise baktılar.

 

Ceylin bir türlü beğenmediği için zar zor da olsa iki saat sonunda bir elbisede karar kıldılar. Eve gittiler Hande'yi Ceylin hazırlayacaktı kuaför ile uğraşmak istememiştiler.

 

Hande tamamen hazır olduğunda akşam sekize yarım saat kalmıştı. Hande Çeliğe hazır olduğunu ve evin adresini konum olarak mesaj attı.

 

Çelik'te tamam geliyorum yazınca Çeliğin gelmesini beklemeye başladılar. On dakika sonra evin önüne bir araba yanaştı. Arabanın sürücü koltuğu açılınca içinden Çelik indi.

 

​​​​​​Çelik lacivert bir takım elbise giymiş kravat takmış ve takım ile aynı renkte bir kundura ayakkabı giymişti. Saçları özenle taranmış harika görünüyordu.

 

Hande Çeliğ'in yakışıklılığı karşısında etkilendiğini gizleyemedi Ceylin ise ablasının bu haline gülerek ablasını kendine getirip dışarı çıkmaya ikna etti.

 

Çelik kravatı tam anlamıyla düzgün takamamıştı bu yüzden kravat boynunu sıkıyordu. Kravatı düzeltmek için çıkartıp tekrar takmaya karar verdi. Kravatı takmak için uğraşırken Çelik kendisine doğru gelen adım sesleriyle başını kaldırıp arkasına döndü.

 

Çelik arkasına dönünce Hande ile göz göze geldi. Hande uzun bir elbise giymişti elbisenin göğüs kısmı koyu mavi etek kısmı beyazdı elbise Hande'nin giydiği gri topuklu ayakkabıların bileğine kadar uzanıyordu. Hafif bir göz makyajı yapıp kırmızı bir ruj sürmüştü.

 

Çelik Hande'yi görür görmez güzelliği karşısında donakaldı. Hande gülerek Çeliğe yaklaşıp Çeliğin kravatını düzeltip kendisi taktı. Çelik gözlerini Hande'nin üzerinden alamazken sonunda konuşmayı başardı.

 

"Çok güzel görünüyorsun." Hande kıkırdarken gözlerini Çeliğe dikti. "O kadar da güzel değilim." Çelik büyülenmiş halde Hande'ye bakarken konuşmaya devam etti.

 

"Hande bir kelebekten farkın yok kelebekler kanatlarını göremezler ne kadar güzel olduklarını bilmezler tıpkı senin gibi." Hande duyduğu iltifat ile iyice kızarırken başını kaldırıp gülümsedi.

 

"Güzel iltifatların için çok teşekkür ederim Çelik sende harika olmuşsun." Çelik Hande'nin koluna girip ona arabaya kadar eşlik etti. Ardından ön koltuğun kapısını Hande'ye reverans yaparak açtıktan ve Hande bindikten sonra o da sürücü koltuğuna oturdu.

 

Yirmi dakikalık yolun ardından birlikte şık restorandan içeri girdiler. Restoran tamamen boştu sadece çalışanlar vardı. "Restoranı sadece ikimize özel kapattırdım bu gece sadece biz varız."

 

Hande Çeliğin açıklaması ile kafasında ki soruya cevap buldu. Gülümseyerek masada Çeliğin tam karşısına oturdu. Birlikte güzel bir akşam yemeği ve bir kadeh şaraptan sonra oturmaya devam etttiler.

 

Çelik garsona başıyla işaret verince bir orkestra ortaya çıkıp romantik bir müzik çalmaya başladı. Hande'nin başından aşağı gül yaprakları dökülürken Çelik Hande'nin önünde diz çöktü.

 

"Bu dansı bana lutfeder misin ?" Hande Çeliğin elini tutup başını olumlu anlamda sallayınca birlikte dans etmeye başladılar. Birkaç dakika dans ettikten sonra tekrar masaya oturdular.

 

Çelik Hande'ye aldığı kolyeyi Hande'ye hediye etmek için cebinde ki kutuyu çıkaracağı sırada mutfaktan acı dolu bir çığlık sesi yükseldi. Çığlık sesiyle Hande ve Çelik anında ayağa fırladı.

 

Hande hemen çantasında olan tabancasını çıkartıp eline aldı. Mutfaktan gelen ikinci çığlığın ardından mutfak kapısı kırılarak açıldı ve uyuşturucuya maruz kalmış garsonlar dışarı fırladı.

 

Hande ve Çelik bu kadar kalabalık ile baş edemeyeceklerini bildikleri için dışarı fırladılar. Arabanın yanına gittikleri zaman insanların kaçtığını ve çığlık çığlığa saklanmaya çalıştığını gördüler.

 

Daha ne olduğunu anlamadan şehrin farklı noktalarında yaşanan üst üste patlamalar ile kulakları sağır oldu. Bir patlamanın yarattığı şok dalgasının etkisiyle ikisi farklı noktalara birbirinden uzağa yuvarlandılar.

 

Çelik kulağında ki çınlama ile zar zor ayağa kalkıp Hande'ye bakınmaya başladı. Hande'yi hiçbir yerde göremiyordu. Hande'ye aldığı kolyenin kutusu biraz uzağına uçmuştu.

 

Çelik ayağa kalkıp kutuyu yerden aldı içini kontrol etti kolye hâlâ içinde duruyordu. Çelik derin bir nefes aldığı sırada biri üzerine atladı. Uyuşturucu bulaşmış kişilerden biri olan adam dişlerini Çeliğin boynuna geçirmeye çalışıyordu.

 

Çelik kurtulmaya çalışıyordu ama üstünde olan adam çok güçlüydü. Dişlerini Çeliğe geçireceği sırada adamın kafası ezilip parçalandı kanı hep Çeliğin üzerine döküldü.

 

Çelik kendisini kurtaran kişiye teşekür edeceği sırada sustu. Karşısında olan onu kurtarmıştı ama kurtaran kişinin de Çeliğe pek dost canlısı baktığı da söylenemezdi.

 

Evet yeni bölüm ile karşınızdayım bölümün geneli hakkında ne düşünüyorsunuz ?

 

Çelik karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz ?

 

Hande karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz ?

 

Ceylin karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz ?

 

Sizce birden bire ne oldu tüm şehir neden karıştı ?

 

Çelik ve Hande tekrar bir araya gelebilecek mi ?

 

Çeliği kurtaran kişi kimdi Çelik neden korktu ?

 

Yeni bölüm de görüşmek üzere...

 

Loading...
0%