Yeni Üyelik
34.
Bölüm

🦋🦋🦋🦋🦋

@gevezeyazar

Kendimle verdiğim savaştan nasıl galip çıkacağımı düşünürken zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildim. Her zaman olduğu gibi kendi yaralarımı kendim iyileştirmenin faydasız olduğunu hatırladım. Güvendiğim sırtımı yaslamaktan korkmayacağım, sevdiğim hatta sevdiğimden daha çok sevildiğim bir adam vardı artık hayatımda.

Güveniyorum, seviyorum peki ne kadar tanıyorum. Kendi kendime konuşma modum aktif olduğuna göre sağlıklı kararlar alamayacak gibiyim.

Sahi Dinçer’i ne kadar tanıyorum? Ailesi, arkadaşları, nelerden hoşlanır, nelerden nefret eder. Neden hiçbir şey bilmiyorum hem de o beni her anımla tanırken. Geç kalmamalıyım doyasıya yaşayabileceğim aşka.

Dinçer’in odasına geldiğimde içeriden gelen sesler dikkatimi çekse de ses tanıdık olduğu için çok umursamadan aniden kapıyı açtım. Şaşkınlıkla gözleri beni bulduğunda karşılaştığım manzara umurumda değildi. Dinçer sakince oturup arkasına yaslanmış otururken Uraz karşına geçmiş işaret parmağı havada bir şeyler anlatıyordu. Konunun ne olduğunu merak etsem de sormayı ertelemek daha mantıklı geldi.

“Kusura bakmayın bölüyorum ama gitmemiz gerekiyor. Daha sonra aranızdaki problemi çözersiniz.” Şaşkınlıkla dinlemeye devam etmelerini umursamadan kapıya yöneldim.

“Dışarıda seni bekliyorum hayatım.” Diyerek arkama bile bakmadan çıktım yanlarından. Simay’ı arayarak geç döneceğimin haberini verdim. Çantamı alıp çıktım arabaya binerek Dinçer’in gelmesini bekledim. Hızla gelip arabaya binince çalıştırdım.

“Kötü bir şey mi oldu?” endişeli ses tonu gülmeme sebep olurken zorda olsa sinirli görünmeye çalıştım.

“Hayır kemerini tak gitmemiz gereken bir yer var.” Her zaman kibar olamam değil mi? Biraz da sen merak et.

“Deren neler oluyor!” ciddileşen sesi yaptığımın doğru olmadığını bir açıklama yapmam gerektiğini hissettirse de. Güzel bir planım vardı biraz stres kimseye zarar vermezdi.

“Sabretmeyi öğrenmelisin gidince göreceksin!” bakışlarının üzerimde olduğunu hissetmemde göz temasından kaçınmak zorundaydım. Gözlerine bakarsam cevap vermeden duramazdım. Sonuçta sürpriz yapacaktım bir aksiyon fena değildi en azından şimdilik. Cevap vermeden dışarıya baktı sinirlendiği az da olsa bacağını sallamasından belli oluyordu.,

Sessiz geçen yolculuğumuz marinaya gelmemizle son bulduğunda yüzündeki gülümseme yaptığım aksiyona değerdi.

“Küçük bir kaçamağın ikimize de iyi geleceğini düşündüm.”

“Çok güzel düşünmüşsün, sana hayran olduğumu söylemiş miydim?” Yanağıma bıraktığı öpücük mutlu olduğunu gösterir nitelikteydi. Hayran olduğunu söylemesi de beni mutlu etmeye yetecek etkideydi.

Arabayı park edip indik. Kiraladığım katamarana el ele yürürken hiç konuşmadık sadece anın tadını çıkardık. Bizi bekleyen kaptanın yanına yaklaştığımızda on dakika sonra hareket edeceğimizi söyleyerek kaptan köşküne ilerledi.

Düşmemeye dikkat ederek dikkatli adımlarla arkasından ilerledik. Belki çok başlangıçlar yapmıştık ama artık aramızdaki tüm sınırların kaldırmanın zamanı gelmişti.

“Artık tüm gerçekleri konuşmanın vakti geldiğini düşünüyorum.” Derin bir nefes aldı sanki bu anı bekliyormuş gibi de rahattı. Ellerini göğsünün altında birleştirip geriye yaslandı.

“Seni ilk gördüğüm başladı yüreğimdeki yangın. Beline değen uzun saçların, ışıl ışıl hayat dolu gözlerin, dik başlı oluşun, naif fiziğinle manolya çiçeği gibi ihtişamlıydın.” Gözleri bir noktada takılı kalmıştı konuşmasını bölmeden sessizce dinlemeye devam ettim

“O gün ela gözlerin etrafa öfke saçarken benim suçum yok diyemedim gözlerinin derinliklerinde kayboldum. Sonra bir daha karşına çıkma cesareti bulamadım kendimde. Uzaktan sevdim seni. Sen beni görmedin ama ben hep vardım Deren.” Gözleri gözlerimi buldu. Göz pınarlarımda toplanan yaşlarını düşürmemek için gözlerimi kapattım kısa süreliğine.

“Belki de gelseydin her şey çok daha farklı olurdu.” Aklımdaki isyanı bastıramamış bir çırpıda söylemiştim.

“Gelmek istedim. Geldim de ama senin bir hayatın, kurulu bir düzenin vardı. Yıllarca uzaktan sevdim çocukluğum, gençliğim, dünüm, bu günüm her şeyimdin.”

“Neden bunca yıl bekledin.”

“Ben seni karşılık beklemeden sevdim Deren. Yaralıydı kalbin, hayata kırgındın. Aileni bırakıp memleketini terk edecek kadar çaresizdin.” Söyledikleri benim canımı yakarken gözlerime bakamamasından onun da canının ne kadar yandığını hissediyordum. Dirseklerini dizinin üzerine koyarak konuşmasına devam etti.

“Bende çok istedim kaçmak seni unutmak, düşünmemek istedim.” Unutmadığını yanımda olmasından anlasam da duymak istedim.

“Unutabildin mi?” gözlerini baktığı yerden hiç ayırmadan kafasını sağa sola salladı.

“Kendimi unuttum, kendimden vazgeçtim de senden vazgeçemedim.” Sevmek böyle bir şey değil miydi zaten yokluğuna dahi ihanet etmeden sevmek.

Söyleyecek yüzlerce şey vardı belki de ama söylemek istemedim. Bugün yeniden anladım ki geçmişe takılı kalarak yaşamak bizi yok etmekten başka bir işe yaramaz. Geleceğime sarılmaktan başka bir şey gelmedi aklıma bende yaptım. Oturduğum yerden kalktım hala duruşunu bozmadan odaklandığı noktaya bakmaya devam eden adama geleceğime sarıldım.

Kaç saniye, kaç dakika sarıldık bilmiyorum ama emin olduğum tek bir şey vardı. Bir kalp defalarca sever bir kere âşık olur. Bugün anladım ki aşk böyle bir şeymiş yokluğunda bile sevmek.

“Her zaman yanındaydım sadece sen bunu bilmiyordun.” Cevap vermek istemedim çünkü ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.

“Uzaktan izlemek zorunda kaldım seni yanına gelemedim. Çok istedim gelmek ama ne zaman kendimde o gücü bulsam hep bir engel çıktı karşıma.” Bilmeden ne çok yakmıştım canını yüreğim paramparça olurken kendimi suçlamanın faydası yoktu. Varlığını bilmediğim birinin sevgisini görememek benim suçum olamazdı.

“Neden gelemedin Dinçer.” Sorduğum sorunun pişmanlığını yaşasam da sormuştum bir kere. Cevabını biliyordum Uraz yüzünden olduğu belliydi.

“Çünkü senin kalbinde başkası vardı Deren. Sana gelemezdim gelsem de sen beni görmezdin.” Boğuk çıkan sesi çaresizliğini belli edecek kadar kısıktı. Yerinden kalkıp birkaç tur attı daracık alanda. Sanki sırtındaki kamburdan kurtulmak istiyor ama yapamıyordu.

“Suçlamıyorum seni merak ettiğim tek bir şey var neden o kadar zaman bekledin.” Yedi yıl olmuştu Uraz’dan ayrılalı onca zaman varken gelmemesini merak ediyordum.

“Uraz’dan vazgeçtiğinden emin olmak istedim.” Haklı olmasından dolayı verecek cevabım kalmamıştı. Aylar öncesine kadar ertelediğim duygularımdan ben bile emin değilken bunu ondan beklemem bencillikti.

“Artık emin misin?” yanıma yaklaşıp eğildi dizlerinin üzerine çöktü. Gözlerimin içine bakarak konuşması heyecanlanma sebep oldu.

“Eminim. Yıllarca onu nasıl sevdiğini, ona nasıl baktığını izleyerek yaşadım ben. Şimdi ona bakarken nefret ederek bile bakmıyorsun.” Kalbimdeki sızıya engel olamadım. Onu en iyi anlayan biri olarak hissettiği acılarla yıllarca yaşamasına sebep olmakta kendimden nefret etmeme sebep oldu.

“Bana güvenmekten asla vazgeçme. Sen yokluğuma dahi ihanet etmemişken ben varlığına asla ihanet etmem.” Güven söylenerek kazanılan bir şey değildi belki ama hissetmesini istedim. Ellerimi avuç içine almış gözlerini kırpmadan konuşmasına devam etti.

“Ben seni defalarca kaybettim Deren yıllarca yokluğunla sınandım. Gitmek istedim, düşünmemek için yapmam dediğim her şeyi yaptım ama senden gidemedim. Dönüp dolaşıp tüm yollarım sana çıktı. Sen Uraz’a sarıldın benim kaburgalarım kırıldı. Sen ona güldün benim gülüşüm soldu. Sen onun elini tuttun benim ellerim dondu. Ama senden vazgeçemedim ne yaparsam yapayım senden bir gün olsun vazgeçemedim.” Ağlamamak için kendimi sıksam da gözümden akan yaşlara engel olamadım. Göz yaşlarımız zarifçe elinin tersiyle sildi. Biriktirdiği tüm acılarını dindirmek istercesine konuşmaya devam etti.

“Belki de yine çıkmayacaktım karşına ama Sahra ve Arsen’in nişanlanması her şeyi değiştirdi. Yeniden yıkılmana aynı acılarını yaşamana dayanamazdım. Topladım tüm cesaretimi çıktım karşına.” Belki geç kalmıştık, belki tam zamanıydı tek bir gerçek vardı kavuşmaların en güzelini yaşamıştık. Yüreğimdeki sızı konuşmama izin vermedi. Kollarımı boynunda kilitledim sadece sarılmak biraz dinlenmek istedim.

Yüreğim gidişlere hazmedememişken Dinçer bir lütuftu bana. Yarım kalmamalıydık artık eksiksiz sevmeliydik. Kalpten seven bir adam ve onu kalpten sever bir kadın vardı artık. Tüm sorularıma cevap vermiştim artık. Tüm sorularımın cevabı Dinçer’di.

“İyi ki geldin. Sen hep gel hiç gitme.” Diyebildim sadece kokusu içime çerken.

“Ben hayatımın geri kalanını seninle geçirmek istiyorum. Her an yanımda olmanı, seninle uyumayı, seninle uyanmayı, seninle yaşlanmayı istiyorum.” Heyecanlanmayın kelebeklerim gerçek aşkı yaşamaya daha yeni başlıyoruz.

“Seni seviyorum Dinçer Demirkan.” Kızaran gözlerim gözlerini bulduğunda masum bir çocuk gibiydi bakışları.

“Seni çok seviyorum Deren Sancaktar. Ömrümün sonuna kadar seni sevmekten vazgeçmeyeceğim.” Dudaktan kalbe giden yol bir kez daha başlamıştı bizim için. Yolun sonunu düşünmeden yürüyeceğim koşulsuz güveneceğim bir adam vardı karşımda. Ve en önemlisi bunca kargaşanın arasında güvenmeyi bilen.

Birçok bilinmezlik kalmıştı belki de aramızda bunların önemi var mıydı? Vardı belki de bilmiyorum ama önemli olan şu an bulunduğum konumdu. Her şerde bir hayır vardır derler, bizim için de hayırlı olan böylesiydi demek.

Rafa kaldırdığım duygularımın ortaya çalışma vakti gelmişti. Planlarımı şimdilik bir kenara bırakarak anının büyüsünü bozmaya hiç niyetim yoktu.

Ellerimi tekrar boynuna doladım oda belimden sıkıca sarıldı başımı omuzuna yasladım derin nefesler aldım. Saçlarımdan her öptüğünde sanki geçmişin acıları bir bir siliniyordu. Saçlarımı kestiğim günü hatırladıkça boğazımda oluşan yumru nefesimi kesti sanki.

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım anlardan birini yaşamıştım. Karaya yaklaştığımızı fark ettiğimde hava da oldukça kararmıştı. Geçmişin ölü toprağından kurtulmanın verdiği rahatlıkla yeniden karaya ayak bastık. Artık daha dik, daha emin adımlarla yürüyordum.

Arabaya yaklaştığımız da kullanması için anahtarı Dinçer’e uzattım. Anahtarı alırken kendine çekip yeniden sıkıca sarıldığında ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Dizlerim tutmadı sanki ilk defa sarılıyormuş hissine kapıldım her zaman olduğu gibi.

“Sana aşığım…” kulağıma fısıldadığı cümlelerle aklım işlevini kaybetti, kalbim görevini unuttu sanki.

İki yaralı kalp bir bütün olmuştu artık. Sevgi iyileştirmişti.

Geçmiş. Altı harften oluşan bin bir acıyı, mutluluğu içinde saklayan basitçe kullandığımız kelime. Yaşarken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamıyoruz oysa dönüp arkamıza baktığımızda ne kadar zaman geçtiğini anlıyoruz. Kendime öfkem bu yüzden ardımda hep yıllarca-yıllarca kelimesini bıraktım.

Hak etmiş miydim? Daha on dört yaşındaydım nereden bilecektim sevmenin can yakacağını. Güvenmiştim belki de güvenmek istemiştim. Sevmiştim belki de sevdiğimi hissetmiştim. Her şey belkilerde saklıydı tek bir şey netti güven. En önemli kavram değil mi?

Güvenmek. Sevgiler, dostluklar, aile ilişkileri hep güven üzerine kurulmaz mı? Güven sevginin temelini oluşturmaz mı? Seviyorum ama güvenmiyorum. Saçmalık değil mi? Güvenmediğiniz birini sevebilir misiniz?

Ben güvenilmeyecek birini sevdim bu da benim en büyük yaram oldu. Pişman mıyım?

Hayır değilim. Yaşadığım acıları yaşamamış olsaydım eğer gerçek aşkı bulamayacaktım. Belki kötü ayrıldık ama bugün ben, ben olabildiysem yaşadığım acılar sayesinde. Aynaya baktığımda kendimle gurur duyabiliyorsam yaşadıklarım sayesinde.

Belki de bir teşekkür borçluyum hayata bana yaşattığı her şeye rağmen verdiği güzellikleri için borçluyum.

 

Loading...
0%