@gevezeyazar
|
Uçun kelebekler özgürlüğe koşun yıllar sonra beraber öğrendik uçmayı gökyüzü bizi bekler. Sandıklar açıldı kaybettiğim tüm duygular gün yüzüne çıkmaya başladı. Yorulduk, üzüldük, kırıldık ama değdi. Kalbim yeniden heyecanlanmayı yeniden atmayı öğrendi. Vakit mutlu olma vaktidir.
Bu bir düşüş mü bilmiyorum ama aşka düştüm. Dur kalbim atma öyle anlayacaklar. Kaybettiğim duyguları yeniden yaşamanın tarif edilemez mutluluğu var yüreğimde. Haykırmak istiyorum sanki dağa taşa ne çok yorulmuş ruhum böyle güzelliklerden tam yedi yıldır mahrum kalmışım. Evet doğruymuş sevgi iyileştirir.
Neredeyse son ses denecek kadar açtım müziğimi ve hazırlanmaya başladım. Sen söyle Yıldız ablam sefamız olsun.
“Ben o yâri esasında çok severim Beni yanlış anlamasın yüreğimi dağlamasın Kalbimi kırsın gönlü olsun haberi olsun.” Mutlu kadın güçlü kadındır ve artık gücüme güç kattığımı görüyordum. Aynadaki yansımam harika bir kadındı artık.
“Ben o yâre canımı ömrümü hayatımı Seve seve her şeyimi. Ben o yâre kalbimi yatağımı döşeğimi sererim haberi olsun…”
Artık hazırdım keyifle yolda devam edebilirdim. Evden çıktım sanki bahar yeniden gelmişti bu şehre güzelleşmişti. Otele vardığımda sanki herkes anlamıştı, kelebeklerimi görüyorlar mı? Saçmalama Deren kendine gel ne bu aşk sarhoşluğu.
Her zaman olduğu gibi kahvemi söyleyip odama geçtim. Masam vardığımda karşılaştığım sürpriz sevmeye bir adım daha yaklaştırdı beni. Bir kutu dolusu jelibon ve çikolata. Seven sevdiğinin neyi sevdiğini bilmeli.
Biriken dosyalarla uğraşmaya devam ederken hafta sonu Trabzon’a gidecek olduğumuzu hatırladım. Kimse bilsin istemiyordum ama Simay bunun dışındaydı onunla paylaşmam gerekiyordu. Feza ona yakın olabilmek için dönmemişti onun da bana anlatacakları muhtemelen vardır.
Kapı çaldı ve gelen Uraz oldu. “İki kişilik bilet ayırttım cuma günü senin için uygun mu?” İkilemde kaldım evet desem kalbime ihanet, hayır dersem ondan kaçtığımı düşünecekti. “Olur dedim havaalanında buluşuruz” içimden bir ses buna karar vermişti. Gittikten sonra biraz düşündüm sonra kalktım bende çıktım odadan.
“Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler doğru mu?” Terasa doğru ilerlerken iki kahve söyledim biliyordum gelirdi. Kahveler geldi ardından beklenen adam. Heyecanlanıyordum onu gördüğüm de kalbim yeniden ritim tutuyordu sanki atmayı yeni öğreniyordu. Kardelen değildim artık papatyaydım belki de kırmızı bir gül.
“İçtiğin her kahveye ortak olmak istiyorum, kırk yıl her gün yeniden başlasın” hissediyordum iyi geliyordu bana varlığını bilmek onunla yan yana olmak huzur doluydu. Ait olmadığım bu şehirde yuva oluyordu bana. Kahvelerimizi keyifle yudumlarken hızlıca konuşmaya başladım. Bu hız bir gün nefessiz bırakacak beni.
“Biliyorsun ki pazar günü toplanacağız ve Uraz’da davetliler arasında ama senin geleceğinden habersiz cuma günü için bilet ayırtmış bana söyledi bende tamam dedim ama sana söylemek istedim çünkü ben onunla değil seninle gitmek istiyorum ama bunu ona söylemedim sana söylemek istedim bilmesine gerekte yok onunla gideceğimi düşünsün havaalanında buluşuruz dedim geç kaldım derim o gider bizde seninle arabayla gideriz olmaz mı? Olur bence neden olmasın çok da güzel olur. Olur dimi olur mu?” Durdum nefes almam gerekiyor artık bayılmam an meselesi.
“Sakin ol sakin” yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına götürdü. Tebessüm vardı yüzünde sinirlenmemişti beni anlıyordu artık. “Beraber gideriz seni evden alırım ama üç günlüğüne İzmir’e gitmem gerekiyor katılmam gereken bir davet var.” davete katılacaktı ve beni davet etmiyordu. “Seninle gitmek isterdim ama babamın iş ortakları aileler arasında bir yemek organize etmişler.” Solan yüzüm yeniden canlandı geçerli bir sebebi vardı. Ben yokken kendine iyi bak dedi ve gitti.
Yan yana değildik belki ama karşı odada olması iyi hissettiriyordu. Fazla değil sadece üç gün sonra uzun bir yolculuk yapacaktık buna odaklanmak daha güzel olurdu ve öyle de yaptım. Gitmesinin tek güzel yanı olmuştu liseli aşıklar gibi mesaj atıyorduk birbirimize.
“İyi geceler güzelim” özenle seçiyordu her zaman kelimelerini ruhuma işlemeyi başarıyordu ve her geçen gün daha çok bağlanıyordum sanki. Her anımda olsun istiyordum aşk böyle bir şey galiba. “Dinçer” babamdan miras bana yapmazsam olmaz ilk aşkımdan bana kaldı son aşkıma hediye ediyorum. “Efeeeeendiiiim” ne yapmak istediğimi biliyordu artık sabırla cevap vermeyi de ihmal etmiyordu.
“Dinçer” ömrümün sonuna kadar yapmaya devam edeceğim sen duymaya hazır mısın?
“Söyle canım söyle bir tanem söyle meleğim söyle” ama sen böyle konuşursan ben ne söyleyebilirim.
“Dinçer” üçlemeden asla olmaz sabır sınavınım ben senin.
“Söyle güzel kadın söyle aşk” yok yok bayılmayacağım.
“Hiiiiiç. Baktım ki burada mısın?”
Garipti her şeyin bu kadar güzel ilerlemesi normal miydi? Yoksa ben mutlu olmayı unuttuğum için mi böyle hissediyordum. Sevmek güzel şey bir de sevildin mi tadından yenmiyor. Beni seven kalbinden sevmeye başladım. Sonra bakışlarını, sonra gülüşünü sevdim yeter miydi yetmezdi. Dile kolay tam yedi yıl nefretle yaşadım. Sevgiden sonra en büyük duygu nefrettir bence. Her gün ihanetin acısıyla yüzleştim ama söz verdim kedime evlendiğini gün adını bir daha anmadım. Düşünüyorum bazen bu beni kötü biri yapar mı?
Esir düştüğüm uykumdan uyandım gözlerimi açmak bile istemiyordum bekleyenim yoktu neticede Dinçer gitmişti. Kızacaksınız belki ama seviyordum yıllar sonra yeniden aşkla baktığım gözlerinde kendimi bulmayı seviyordum. Çok seviyordum ama söylemekten korkuyordum oda gider diye korkuyordum bencilceydi belki ama elimde değildi.
Dinçer Demirkan: Günaydın bu sabahta güneş doğdu. Bu şarkı benden sana öpüyorum yüreğinden. Ufuk Beydemir ~ Ay Tenli Kadın
Deren Sancaktar: Günaydın. Beethoven 9. Senfoni
Romantiklik seviyeme istemsizce gülmüş hazırlanmaya başlamıştım. Birkaç ay öncesine kadar Dinçer hayatımda yoktu. Daha dün gitmişti ve ben yokluğunu hissediyordum. Zamanımın çoğunu işlere yoğunlaşarak geçiriyor neredeyse zaman sayıyordum. Oysa uzun bir yolculuk yapacaktık. Odak noktamı değiştirmek iyi gelmiş kendi kendime planlar yapıyordum.
Kaçarak geldiğim şehirden kaçtığım memleketime mutlu gidecek olmak heyecanıma heyecan katıyordu. Beklenen gün gelmişti de beklenen yoktu. Toparlanıp otelden ayrılacağım sırada kendime yakıştırmadığım kaçış planına son vermek istedim. Uraz’ın odasına yöneldim kapıyı tıklattım gel demesiyle içeriye girdim. Beni beklemediği için elindeki dosyalarla uğraşmaya devam ediyordu. “Kolay gelsin, seninle gelemeyeceğimi haber vermek için gelmiştim” gözleri beni bulduğunda beklediğim tavrı yoktu. “Sorun değil Trabzon’da görüşürüz.” Sebebini sormasını beklesem de beni iyi tanıdığını biliyordum. Daha teklif ederken biliyordu onunla gitmezdim.
Son hazırlıklarımı yapmak için eve gitmeye karar verdim. Dinçer’den hala haber olmaması garipti. Arabaya bindiğimde her zamanki gibi şarkımı açtım ama bu defa bana armağan edilen şarkıyı. Sonradan gelmişti benim de aklım başıma yıllar sonra hatta. Ben ay gibiydim. Dinçer güneş. Işığımı güneşten alıp aydınlatacaktım geceyi. Güneş sadece aydınlığın kaynağı değildi sıcaktı tıpkı Dinçer gibi…
Arabayı kapalı otoparka alıp eve çıktım. Önce güzel bir duş aldım yolculuk için rahat olacağını düşündüğüm siyah eşofman takımım, üzerine siyah şişme yeleğim, saçlarımı da tepeden toparlayarak artık hazırdım. Gelen mesajla aşağıya indim. Benim aksime siyah kot pantolonu, beyaz sweatshirt, hiç değişmeyen saç şekliyle oldukça iyi görünüyordu. Attığım her adımda kalbim heyecanlanıyor ritmi sanki dışarıdan duyulacak hal alıyordu. Birkaç gün değil de bir asırdır görmüyormuş gibi sarıldığında. Zemin yok olmuş boşluğa düşmüş gibi hissettim özlemini. Masumca yanağıma kondurduğu öpücüğü tüm bedenimi esir aldı sanki. “Ben hazırlanıp gelsem mi?” klasik giyimine alışık olduğumdan iltifat şeklim biraz farklıydı. “Yolculuk için fazlasıyla güzelsin” gözlerindeki ışıltı hiçbir kadına kendini çirkin hissettirmeyecek kadar güzeldi. Anlık olarak düşünme yetimi kaybetsem de yolculuk planım başlamalıydı artık. “Ben kullana bilir miyim?” çok değil ama hayır demeyeceğini bilecek kadar tanımıştım onu. Şoför koltuğuna geçtiğimde onun da binmesiyle kemerlerimizi taktık. “Yolculuk başlasın o zaman hazır mısın?” neşeyle çıkmıştı sesim ilk defa uzun bir yolculuk yapacaktık ve ben yine sabır sınavı olacaktım. “Her zaman hazırım.” kendinden emin oluşuna hayran olsam da başına geleceklerden habersiz olması kahkaha atmama sebep olmuştu.
Güzel geçeceğinden emin olduğum yolculuk aslında aramızdaki uçurumları kapatmak için de bir fırsattı. “Önce bir markete uğrayacağız yolculuk için gerekli abur-cuburları alacağız. Yemek yiyebileceğimiz çok güzel mekanlar var. Uğrayacağımız birkaç belki üç beş alışveriş yerleri ve sonra Trabzon.” Beklediğim cevap bu kadar abartmaya gerek var mı? Demesiydi fakat beklediğimden daha fazlasını söylemesi bir kaz daha doğru karar verdiğimin kanıtıydı. Sizi sizden daha iyi bilen kalpte ömrünüzü heba edin. “Kahve mekanlarını es geçeceksin galiba” güldüğünde yüzünde oluşan çukurdan haberi yok galiba bu adamın. Gülmek bir insana bu kadar yakışıklı yapmamalı. Gözüm yolda olsa da bu manzaraya kayıtsız kalamadım gözlerim hala üzerindeydi. Sağa ne kadar yaklaştığımı korna sesiyle idrak edebildim.
Daha yeni yola çıktığımızı düşünsem de Bolu tabelasını gördüğümde üç saati aşkındır yolda olduğumuzu fark ettim. Bildiğin en güzel kebapçıda mola verdim. Kararlıydım kötü anılarımın yerine en güzellerini koyacaktım. Yemeğimizi yedikten, çaylarımızı da içerek ayrıldık mekândan. Arabayı Dinçer kullanmaya devam etti. Güzel sohbetimiz bol gülüşlerimiz olsa da eksiktik biz.
“Sormayacak mısın?” içimde biriktirdiğimiz sorular bize yük olmaktan başka dert vermez. Neyi demesini beklemiyorum çünkü an az benim kadar aklını kurcalayan sorular var. “Yıllar sonra yeniden yan yanasınız ne hissediyorsun?” beklediğim soruyu hiç düşünmeden sorması beni mutlu etmişti. Özenle seçmeye çalıştım kelimelerimi kırmak isteyeceğim son kişi bile değildi.
“Ben çok mücadele ettim Dinçer çok sorguladım kendimi. Nerede hata yaptığımı bulmak için çok uğraştım. Oysa hiçbir suçum günahım yoktu sevmiştim sadece. Artık evli ve çocuğu olan biri. Bunu da sorguladım kendimce evli olmasaydı geriye döner miydim? Dönmezdim, bana ihanet edene şans vermezdim. Yere her yığılışımda o gün geldi aklıma ve toparlandım kalktım ayağa.” Yanlış anlamasından korkmuştum ama beni yine yanıltmadı. Elimi tuttu sıkıca güven vermek ister gibi. “Aşk güven ve sadakat üzerine kurulur. Ve aşk en çok sana yakışır.” Tuttuğu elimi dudaklarına götürdü ruhuma işleyen öpücüğü yeniden hayat verdi sanki.
Sonrası karanlık ansızın uyumakta bana yakışırdı. Gözlerimi açtığımda neredeyse sabah olmak üzereydi. Uyandığımda ilk gördüğüm Dinçer olması heyecanlanmama sebep olsa da Karadeniz’in kokusu mutluluğuma mutluluk katmıştı. Kahvaltı yapmak için dinlenme tesislerinde mola verdik. Uyumadığı her halinden belliydi muhtemelen beni uyandırmak istemediğinden direnmişti uykusuna.
Sevmek güzel şey bir de sevildiğin zaman keyfine diyecek yok. Eksik kalan yanlarımı sabırla tamamlamaya çalışıyor günden güne onu sevmeme sebepler veriyordu. Kaçarak gittiğim bu şehirden korkmuyordum artık. Yeni başlayan hayatımızın renkli dünyasına Hoş geliyorduk belki de. İki saatlik kalan yolumuzu tamamladıktan sonra artık yuvamdaydım.
Kahvaltı saatine yetişmiş olmanın heyecanıyla ilerledim evime. İkinci çalışımın ardından kapı açıldı. Dünyaya en güzel bakan mavi gözler karşıladı beni. “Günaydın, sultanımmm” anne kokusu huzurun en güzel tarifi olabilir benim nezdimde. Merhamette en çok baba yüreğine yakışır. Ben de buradayım der gibi bakan babama koştum sonra “sana da günaydın yakışıklım” diye sarıldım boynuna hasret giderircesine. Kızların ilk aşkı babasıdır ya en büyük şansım böyle bir adamın ilk aşkım olmasıydı. Otuz beş yıllık evliliklerinde anneme olan sevgisi her geçen gün daha da artıyor bunu göstermekten de gurur duyuyordu. Kahvaltıdan sonra odama çıkıp dinlendim. Geceler boyunca sessizce ağladığıma şahit olmuş duvarlarım dahi hissediyordu mutluluğumu. Sevgi iyileştirir ve ben artık iyileşiyordum. Hayatımda olan değişiklikleri ailemle paylaşmam gerekiyordu kendimi hazır hissetmesem de bunu da başarmalıydım. Tüm aile fertlerini akşam yemeğine davet ederek annemlerin yanına gittim. “Akşam için ablamları davet ettim maviş” küçük bir çocuk gibi sığınıyordum kucağına keyifle. “Davet ettiysen yemekleri sen yapacaksın demektir.” Babamın kahkahası salonda yankılanırken anneme döndüm tekrar kedi gibi masum masum yüzüne baktım. “Kıyabilecek misin? Dillere düşürecek misin?” ağlamak üzere çıkan sesimin etkileyeceğinden emindim. Yemek yapmaktan nefret eden kişiye yapılan bu teklif acımasızcaydı. “Kimsenin zehirlenmesine gönlüm razı değil.” Sımsıkı sarıldım bu defa biliyordum bana kıyamaz yemek yaptırmaz. Yıllardır nasıl yalnız yaşadığım biraz merak konusu. Yemek yapmak bana göre bir aktivite değil makarna sevgim de bundan galiba.
Akşam üzere tüm aile bir aradaydık. Yemekler yendi, hasret giderildi, sohbetlere devam edildi. Dünyanın en güzel üç yeğenine sahiptim. Kahveler hazırlandı tüm gücümü topladım artık konuşma vaktiydi. “Saygı değer ailem sizinle paylaşmak istediğim konular var.” diye ciddiyetle sözlerime başlasam da heyecanım her halimden belli oluyordu. Şaşkınlıkla sözlerime devam etmemi bekledir. “Öncelikle Devran ile ortaklığımızı ayırmak zorunda kaldık. Çünkü evlenip Diyarbakır’a dönmek zorunda kaldı. İki yeni ortağımla yollarımıza devam ediyoruz.” Söze ilk başlayan babam oldu. “Hakkınız da hayırlısı olsun doğru karar verdiğinizden eminim. Bildiğin tanıdığın birileri mi?” Korktuğum soruyla karşı karşıya kalmak derin bir nefes almama sebep oldu. Yan yana gelmek zorunda kalsak da herkes geçmişi yaşanmamış sayıyordu. “Uraz Saraçoğlu, Dinçer Demirkan” verecekleri tepkiden korksam da tahmin ettiğim gibi olmadı neticede teyzemin dünürleriydi artık. Belli etmediler ama hepsinin üzerinden kara bulutlar geçmeye başlamıştı. Ablamların gitmesiyle herkes odasına çekildi. Merak ettikleri çok şey olduğundan emindim ama kimse sormadı. Yaşadığım acılara tanık olduklarındandı korkuları zamanla onlarda anlayacaktı geçmişin geçmişte kaldığını. Duş aldıktan sonra uykunun kollarına esir bıraktım kendimi.
Neşeli kahvaltımız sessizliğe bürünmüştü bu sabah. Konuşacak çok şey olmasına rağmen kimse konuşmak istemiyordu sanki. “Biraz konuşalım mı?” diye söze giren babam oldu. Başımla onayladım tebessüm ederek. “Bugüne kadar verdiğin kararlara hep saygı duydum. Hata yapmayacağından emindim her zaman sana güvendim. Ama emin misin kızım görmezden gelmek yaşamış olduklarının gerçeğini değiştirmez.” Titreyen sesisin ardında kendine bu eziyeti yapma der gibiydi. Dinçer olmasaydı belki de kendime yaptığım en büyük haksızlık onunla yan yana olmaktı. Ama artık şartlar değişmişti ve bunu söylemenin bundan daha doğru bir zamanı olamazdı. “Korkularını hissediyorum baba ama sende biliyorsun evlendiği gün benim için kapandı o hikâye.” Söylemesi kolaydır da yaşaması zordur der gibi bakan gözlere bu eziyeti daha fazla yapamazdım. Topladım tüm cesaretimi ve devam ettim. “Benim hayatımda artık başkası var. Benim yolum ayrı onun yolu ayrı artık. İki iş ortağının dışında bir bağımız yok.” İnanmayan bakışları üzerimde gezmeye devam ediyordu. Haklıydılar belki de yıllarca hayatıma kimseyi ortak etmeden tek başıma uzakta yaşadım. “Tanışacaksınız ama biraz daha zamana ihtiyacım var. Mutlu olduğumu bilin bana yeter.” Az da olsa yumuşamıştı bakışları. “Akşam otelde üniversite arkadaşlarımla toplanacağız sonra da orman evine giderim. Sizi seviyorum ve müsaade istiyorum.” İkisine de sarıldıktan sonra çantamı aldım ve çıktım. Öğrendiklerini kabullenmeleri için en az benim kadar onların da zamana ihtiyacı vardı.
Deren Sancaktar: Beni gezdirmeyecek misin? Dinçer Demirkan: Kapıda seni bekliyorum.
Olması gerektiği zaman olması gereken yerde oluyordu. Günlerdir görüşmemiş gibi hasretle bakan gözlerine âşık olmamak elde değil. Bu bakışlar ufak bir öpücüğü fazlasıyla hak ediyordu.
“Önce tepeden bir Trabzon havası alalım ne dersin?” Kalbinize iyi gelen insanları sevin. Siz düşünmeden ne isteyeceğinizi bilen adamlar sevmeyi bilenlerdir. Doğası ve deniziyle eşsiz güzelliğini sergiliyordu yine memleketim. Arabadan indik ve tepeye doğru ilerlemeye başladığımız da elimi tuttu. Önce tutuşan ellerimize gitti gözüm sonra masumca bakan gözlerine. Dizlerim titredi, aklım durdu, zaman durdu. Böyle bir şey miydi aşk. Heyecanlanmam normal miydi? Dakikalarca hiç konuşmadan el ele manzaranın keyfini çıkardık. “Dinçer” bu defa oyunum aklıma gelmemişti. “Efendimmmm” beklediği tekrar adını söylememdi belki de ama hislerim farklıydı şu an. Karşısına geçip göz teması kurdum cevaplarından emin olmak ister gibi. “Uraz ile olan ortaklığımız seni rahatsız ediyor mu?” yüzümü avuç içlerine alarak konuşmasına devam etti. “Ben seni yıllarca uzaktan sevdim. Yanın da olmadan, elini tutmadan, gözlerine bakmadan. İmkansızdı sana kavuşmam başkasına aitti kalbin. Yine de vazgeçemedim senden her gün sizi yan yana mutlu görsem de vazgeçemedim.” Adını koyamadığım pişmanlıklar vardı yüzünde hissettikleri canımı yakıyordu. Sevdiğin kişiyi sevdiği kişiyle görmek ne demektir en az onun kadar iyi biliyordum.
“Neden vazgeçmedin?” sevdiğini biliyordum ama duymak ruhumu dinlendiriyor ona bir adım daha yaklaşmamı sağlıyordu. Arkasını döndü birkaç adım attı sonra geriye döndü. Öfke vardı bu defa gözlerinde. “Çok denedim vaz geçmeyi kalbinde başkası var sana yakışmaz diye çok direndim ama kalbime söz geçiremedim. Sonra ayrıldınız yine gelemedim fırsatçılık yapmış gibi olmayı gururuma yediremedim.” Yıllarca kalbim de yar diye yara taşımışım bilemeden.
“Seni Sevmeyi Seviyorum Dinçer Demirkan.” Beklemediği cümleler dökülmüştü dilimden ansızın. Aklım hazır değilsin sabret dese de kalbim akmıştı çoktan kalbine.
“Seni çok seviyorum Deren Sancaktar.” Aşkın en güzel başlangıcına tanıklık eden tepe milattı bizim için. Kanayan yaralara, pişmanlıkla geçen zamana heba edecek vaktimiz kalmamıştı. Mutluluğu hak eden kalpler mutlu olmaya hazırdı.
“Otele geçelim sonra da akşam için hazırlanalım olur mu?” El ele geldiğimiz yoldan kenetlenerek döndük geriye. Yeniden başlangıçtı bu aşka, sevgiye hasret kalmış yüreklerin imkânsız kavuşmasıydı. |
0% |