@gevezeyazar
|
Ben kalbimin senden önce bu kadar çarpacağını bilmiyordum... ------ Yaşadığım yorgun günün ardından dertlerimi dinleyen balkonuma konuk oldum. Darmadağın olmuş düşünceler, batıdan esen lodos. Rüzgâr bedenimi değil de ruhumu üşütüyordu sanki. Hiç uğruna heba olmuş geçmiş zamanın yasını tutmaya gerek var mıydı? Yıllar önce gidenler gidişlerinin hakkını veremedi. Gidenler dönmemeliydi. Ben hakkını vererek gideceğim hepsinin hayatından. İçimdeki buhran gökyüzüne yansımış yıldızlar ışığını yansıtamamıştı. Oysa benim ışığımın adı Dinçer’di artık. Üzerimdeki ölü toprağından kurtulmanın tek bir yolu vardı sığındığım limanda dinlenmek. Deren Sancaktar: “Ne güzel söylemiş şair; Gelseydin bir çay içimi. Sen çay dökerdin, ben içimi.” Mesajımı gördüğünde içimdeki heyecan benden önce mutfağın yolunu tutmuştu. Koridorda bulunan aynadaki yansımam hoşuma gitmese de önceliğim demli bir çay oldu. Yaşadığım günün temelinde hiçbir suçu yokken Dinçer’i enkazın altında bırakıp çaresizce eve dönmüştüm. İçimdeki boşluğu dolduracak tek şey varlığıydı. Odama geçip önce pasaklı halimden kurtuldum. Kot rengi Bermuda şort, kırmızı askılı bluz ile hem rahat hem şık olduğuma karar vererek saçlarımı özgürlüğüne bıraktım. Fark ettim ki ben aşka hasret kalmışım midem besine. Bildiğim en iyi yemeği yapmaya karar vererek makarna için suyu ısıtıcıya doldurdum. Menümüz basit olsa da masam şahane olabilirdi. Nadiren kullandığım yemek masasının üzerindeki dosyaları kaldırdım. Babaannemin çeyizi gibi hiç kullanmadığım masa örtüsünü güzelce serdim. Misafir için kullanılan anlamsız geleneği sürdüren annemin özenle aldığı yemek takımından tabakları çıkardım. “Çeşit çeşit yemek yapabilen güçlü kadınlara selam olsun. Ev hanımları benim gözümde dünyanın en büyük kahramanları. Temizlik, yemek, çocuk derken bir de eşlerini mutlu etmek için çaba sarf ediyorlar. Günün sonunda bu senin görevin diyen bir eş ıslak odunla dövülmeli.” Kendi kendime konuşuyor olmam sorun değil de bir de sinirlenmem sorun olabilir. Benim de marifetim makarnayı süslemek. Hazırladığım sos ve makarnam muazzam görüyordu. Acı günün ardına tatlı yakışırdı. Ey aşk sen nelere kadirsin. Tarifte yazan tüm malzemeleri tezgâhın üzerine yerleştirdim. Onlar bana bakıyordu ben onlara. Elinden öpülesi kadınlar düşünmüş tarifini bulmuş bana da birleştirmek düşmüştü. Bir taraftan tatlı yapmaya çalışsam da deli tarafım kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. Duyduğum zil sesiyle zorlu sürecime ara verip kapıya koştum. Aşk, iki kişinin karşılıklı yaşaması sonucu ne güzel tarifler çıkarıyordu ortaya. Yakasının iki düğmesi açık olan beyaz gömleği, koyu renk kot pantolonu ve ona ait olmuş olan parfüm kokusuyla başımı döndürmesi normal miydi? Konuşmadan anlaşabilen gözler doğru kişiyi bulduğunda tüm hünerlerini ortaya döküyordu adeta. Hoş geldin demeye gerek duymadan sarıldım boynuna çünkü hep hoş geldi. Farksız değildi düşüncelerimiz günün yorgunluğunu renklerimiz birleşince daha kolay savurmuştuk. Boynuma bıraktığı öpücükle suya hasret kalmış tomurcuklar çiçek açtı yüreğimde.
“Özür dilerim, hoş geldin iyi ki geldin.” Suçluluk duygusuyla dökülen cümleler anlamsız olsa da o beni anlardı. Gözlerime baktığında kalbimi okurdu. “Bekleyen sen ol ben hep gelirim.” Ne güzel seviyordu bu adam söylediği her kelime ruhumu okşuyor yeniden can veriyordu yorgun bedenime. Elinden tutup salona doğru ilerledim keyfine bak birazdan geliyorum diyerek sanat eserime kaldığım yerden devam etmeye başladım. Ocağa koyduğum malzemeleri karıştırmaya başladığımda güzel kokular gelmeye başlamıştı. Tadı güzel olmasa da çikolata sosunun harikalar yaratacağından eminim. Kıvamını almaya başlayan magnolia muhallebisi başarabileceğimin haberciydi. Aşkla yaptığım tatlım neredeyse hazır olmak üzereydi. Belime sarılan kollar tatlıyla savaşmayı bıraktırmış aşka düşürmüştü. Omzuma yasladığı başıyla konuşmasına başlarken heyecanlanan kalbim sesini duyurmaya çalışırcasına çarpıyordu. “Bir evimiz olsa vanilya koksa, her gün sana kavuşmanın heyecanıyla saatleri hatta dakikaları saysam. Kokunda hayat bulsam göğsümde seni uyutsam güzel olmaz mı?” olmaz olur mu çok da güzel olur.
Doğru kalbi bulduğunda aşk şifadır. Kaybolan yıllar, tükenen zaman yorgun bir kalp. Yıllarca hasretle uzaktan uzağa imkânsız aşkın peşinde koşan Dinçer Demirkan. Geriye dönüp baktığımda kavuşmamız imkansızken bile vazgeçmeyen adam görüyordum karşımda. Mucizelere inanır mısın diye sorsalar adını söylerdim. Hayatımın en çaresiz döneminde hayatımın merkezi olmuştu. Geriye dönüp baktığımda hayallerimden öte bir hayat sunmuştu.
“Yemek yapmayı bilmiyorum. Her işte gelmez elimden.” Kollarının arasından sıyrıldım saçlarımı geriye doğru attım. Kahvaltı hazırladığında söylediklerine atıfta bulunarak trip atmaya devam ettim. Romantik bir akşam yemeği hazırlamış olmak isterdim ama makarna hayat kurtarır. En lezzetli yemeği yiyormuş gibi iltifat etmesi beceriksiz olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Tatlılarımızı hazırlayıp yanına da vazgeçilmez kahvelerimizi ekleyerek balkondaki köşelerimiz de yerimizi aldık. “Sormayacak mısın?” ne hissettiğimi bilmek hakkıydı. Üzmekten korktuğu için sormadığını anlayacak kadar tanımıştım. Derin bir nefes aldı ve bu benim canımı daha çok yaktı. “Ne hissettin?” beklediğim sorunun karşında vereceğim cevap belliydi söylediklerime inanırdı biliyorum. Emin olması için yanına oturdum gözlerine için bakarak cevapladım. “Üzüldüm ama kızı olmasına değil hayallerimi çalmış olmasına. Ben yolumu çizdim yürüdüğümüz yolda belki de ayağımız çok taşa takılacak düşeceğiz. Bilmeni istediğim sana ve sevgimize asla ihanet etmeyeceğim.” En büyük yaramı en büyük yarası yapmayacağımdan emindim. Alnımdan öptüğünde söylemesine gerek kalmadan güvendiğini hissettirmişti. Esen lodos sırasını yaz yağmuruna bırakmıştı. İstanbul semaları aşkımızı filizlendiriyordu belki de. Yağmurun huzurlu sesiyle başımı göğsüne ait olduğum yere yasladım. İncitmekten kokar gibi hafif hafif saçlarımda gezdirdi ellerini. “Hatırlıyor musun iki yıl önce bu zamanlar gittiğin dans kursunda küçük bir gösteri düzenlemiştiniz?” benim unuttuğum gösteriyi hatırlayacak kadar yakınımda olması şaşkınlıktan gözlerimin fal taşı gibi açılmasına sebep olmuştu. “Sen bunu nerden biliyorsun?” hayret etmemek elde değildi. Yalnız olduğumu düşündüğüm her anıma uzaktan eşlik etmesi ne kadar zordu kim bilir. “Flamenko dansınla topuklarından çıkardığın melodiler hala kulağımda.” Hayranlıkla bakan gözlerin de kaybolmamak imkansızdı.
Kafamı dağıtmak, düşünmekten kaçmak için aradığım hobilerim arasında flamenko dansı vardı. Tek başıma yapabileceğim bir danstan öte hırs, özgürlük, acı üzerine kurulan dansı seçmek ruhumu dinlendiriyordu. Topuklardan çıkan her ses bastırdığım duygularımı dışarı vuruyor özgürlüğü ruhuma işliyordu.
“Bu dansı bana lütfeder misiniz Dinçer Bey?” açtığım müzikle elimi uzattım. Küçük sayılan balkonum bu gece dertleri değil aşkı konuk etmişti.
Sezen Aksu – Hoş Geldin
Dans etmek hiç bu kadar anlamlı gelmemişti. Ellerimi omuzuna koyduğumda belimi saran kolları incitmekten korkar gibiydi. Kaç sarılma yaşadık saymadım ilk defa bu kadar nefesine yakın olmak tüm hücrelerimi harekete geçirmişti. Göz bebeklerinde kendimi gördüğüm adamın gözlerinde kaybolmak hallerimin ötesindeydi. Sevmek böyle bir şey miydi? Müziğin ritmine ayak uydurmaya çalışsak da duymadığımız kesindi. Bakışları dudaklarıma değdiğinde belki de ikimizde aynı şeyi düşünüyorduk. Gözlerimiz tekrar kavuştu hasret kalmış gibi. “Şu an seni öpmemem için bir sebep var mı?” bu kadar yakınken izin almayı düşünecek kadar ince ruhlu bir adamı sevmek nasip olan en güzel duamdı. Gözlerimi kapattığıma dudaklarıma değen dudakları kalbimin ritmini duyacak hızdaydı. Otomatik olarak ilerleyen müzik listem oldukça karışık olduğunu bir kez daha dans müziğinden sonra gelen “Haberi olsun” şarkısıyla anın büyüsü kendini kahkahaya bıraktı. Üzüntüyle başladığım günüm huzurla harmanlanırken yorgunluğum artık kendini belli edecek raddeye gelmişti. Böyle güzel bakan bir adamdan ayrılmak oldukça zordu. “Bu gecede kollarında uyuyabilir miyim?” utanarak sorduğum soru karşısında keyfi yüzünden okunacak kadar güzeldi. “Her gece fotoğrafına bakıp uyurken, sabah uyanmak için kurduğum alarmı kapatıp yine seni görmeyi hayal ederken, heyecanla sana en güzel aşk cümlelerini söyleyeceğim günlerin gelmesini, boncuk boncuk bakan gözlerinde kaybolmayı çok bekledim.” Öğrenmem gerek fazla detay vardı. Yıllarca uzaktan uzağa nasıl mücadele etmişti bilmek istesem de şimdilik düşüncelerimi rafa kaldırdım. Anın büyüsünde kalmak ikimiz için de en güzel başlangıçlardan biriydi. Biz olabilmenin en güzel yanı konuşmadan da anlaşıyor olabilmekti. Elinden tutarak odama doğru ilerdim. Yıllardır çatısı altında olduğum ev bugün yuva olmuştu bana. Kollarının altında, kalbinin üzerinde yerimi aldığımda ritmi bozulan kalplerimizin sesiyle uykuya teslim olduk. |
0% |