@gevezeyazar
|
Otelden çıkmak üzereyken duyduğum sesle geriye döndüm Dinçer yanıma yaklaştı onu gördüğüm de sanki çocukluğuma geri dönüyordum garip bir his bırakıyordu kalbimde. “Akşam yemeğini beraber yiyelim mi?” Kendimle mücadele ediyordum ama teklifini geriye çevirmekte gelmiyordu içimden. “Olur gidelim.” Kendime şaşırsam da kabul etmiştim. Beraber gitmeye karar verdik ve onun arabasına doğru ilerledik. Fark ediyordum uzaktan uzağa Uraz bizi izliyordu dönüp bakmak istemedim ama hissettim çok iyi tanıdığım yabancıydı. Müzik listesi şaşkınlıklarıma şaşkınlık katmaya devam ediyordu. Neredeyse benim listemle aynıydı. Küçük bir çocuğun heyecanı sesime yansımış gözlerim anında gözleriyle birleşmişti. “Aaa benim şarkılarım tarzımız aynı gibi” şımarık bir çocuk gibi görünüyordum. “Genelde senin sevdiğin her şeyi severim.” Duvara çapmış gibi hissettim bir anda cevap veremedim tebessüm etmekle yetindim. Konuyu değiştirmek ister gibi “Nereye gidiyoruz?” diye sordum. Beklediğim cevap bu değildi ama “Rüstem Dayı kadar iyi olmasa da çok güzel balık yapan bir yere götüreceğim seni” sanki benimle ilgili her şeyi biliyor gibiydi ve bu beni daha da meraklandırıyordu. Beni nasıl bu kadar iyi tanıdığını soracaktım ki geldik demesiyle susmak zorunda hissettim kendimi. Beyoğlu’nda denize yakın tahminimce altı katı olan mekânın önünde masaları bulunan ve en önemlisi memleketimi hatırlatan güzellikte balıkçı restoranıydı. İçeriye girmek üzereyken yaşı yetmişlere yakın bembeyaz saçlarıyla heybetli bir duruşu olan adam yanımıza geldi. “Hoş geldin evlat nerelerdesin sen” görünüşüne göre sesi oldukça genç ve etkileyiciydi. Saatlerce konuşsa dinlemekten asla sıkılmayacak bir ses tonu vardı. “Artık buradayım Hakkı baba sık sık uğrayacağım. Tanıştırayım Deren” bakışları beni bulduğunda gülümsedim. “Memnun oldum kızım.” Gerçekten de babacan bir tavrı vardı insan burada huzur bulurdu anlatırken sanki evladından bahsediyor gibi gözlerinin içi parlıyordu. Yıllar önce kardeşleriyle bir balıkçı teknesiyle başladıkları işlerini şimdiler de bu mekânda devam ettiriyorlar. “Bende memnun oldum”. Hazırladığı masayı gösterdiğinde masaya doğru ilerledik. Arkamızdan her zamanki gibi hazırlıyorum diye seslendi. “Ne hazırlayacaklar her balığı yiyemiyorum ben”. Nefret ettiğim huylarımdan biri de buydu galiba seçici olmam dolayısıyla çoğu zaman gittiğim yerlerden aç kalkmak zorunda kalıyor yiyecek hiçbir şey bulamıyordum. “Tereyağlı karides hazırlayacak seversin Trabzon tereyağını kullanıyor.” O kadar ciddi söylemişti ki inanmamak mümkün değildi. “Hayır sevmem her şeyi yiyemem ben Dinçer keşke sorsaydın.” Aç kalacağımı düşündüğüm için üzülmüştüm, küsmüştüm hatta. Sevdiğim yemekleri bilmesini beklemiyordum ama bana sormadan benim adıma da karar vermiş olması beni kızdırmıştı sessizce oturmaya devam ettim. Etrafı seyrediyordum dışardan bakıldığında sanki insanların hiç derdi yokmuş gibi gülüyor konuşuyordu. Bende onlardan biriydim içimde Karadeniz’in fırtınası vardı ama dışardan sakin görünüyordum. Yemek servisinin yapılmasıyla gözlerimi önce Dinçer’e geçirdim yüzünde sinsi bir gülüş vardı biraz da alaylı bir tavrı ve bu beni daha da sinirlendirdi. Kapalı olarak servis edilmişti kapağın kaldırılmasıyla gözlerim parladı sanki Dinçer dayanamamış kahkaha atmaya başlamıştı. “Çok zalimsin bu bana yapılır mı?” Trip atıyor olsam da mutlu olmuştum çünkü ızgara olarak pişirilmiş somon balığı, penne makarna ve patates kızartması vardı. Mutlu olmuştum çünkü yiyebileceğim yemeklerdi hepsi ama bunları nerden biliyordu kafam karışmaya başlamıştı. Aynı kültüre sahip olduğumuz için mi tahmin ediyordu. “Seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor ve acıktığında ne kadar sinirli olduğunu iyi biliyorum.” Fazla mı şaşırıyordum bugün ne oluyor bana böyle anlamsız düşünceler arasında boğuluyorum. Kimdi bu adam nasıl beni bu kadar iyi tanıyordu. “Sen bunları nerden biliyorsun ben senin adından başka bir şey bilmezken sen nasıl biliyorsun!” Sert çıkmıştı sesim böyle bir tepki beklemiyordu muhtemelen gözlerini kaçırdı derin bir nefes çekti anlatmak istiyor ama kelime bulamıyor gibiydi. Telefonumun çalmasıyla gözüm ekrana gitti “Arsen arıyor” cevap verdim beklemeden. “Efendim” sinirli olduğumdan sert çıkmıştı sesim. “Kusura bakma müsait değilim önemli mi?” diye ekledim. Aklımıza gelmeyenler başımıza geldiğin de ne yapacağımızı bilemeyiz tam da bunu yaşadım. “Dedem iyi değil abla hastaneye kaldırdık doktorlar her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledi.” Daha fazla konuşamadı lal oldu dilim cevap vermedim telefon kapandı mı kapanmadı mı farkında bile değildim ağladım göz yaşlarıma engel olamadım bir damlası yere düşmeden diğeri onu takip ediyordu. Sesim çıkmadı ama sel oldu göz yaşlarım. “Ne oldu kötü bir haber mi aldın?” yanıma gelmişti elleri ellerimdeydi teselli etmeye çalışıyordu ne olduğunu bilmeden. On beş yaşındaydım anneannemi kaybettiğimiz de o gün büyümüştüm ben hayatı öğrenmiştim güçlü durmayı o kara günde öğrenmiştim. Hazır değildim dedemin de gitmesine, kaybetmeye hazır değildim. “Dedem. Dedemi hastaneye kaldırmışlar gitmem gerekiyor.” Hızla kalktım yerimden çantamı telefonumu aldım. Devran’ı arardım böyle zamanlarda o hallederdi her şeyi ama artık yoktu. Feza’yı aradım uzakta olsa yakınımdı. Dinçer yetişti yanıma yaklaştı arabam yoktu onunla gelmiştim. Topla kendini Deren yıkılmanın zamanı değil mantıklı ol. Kendi kendime konuşmaya başladım. “Zor biliyorum ama sakin ol hemen bilet ayarlıyorum önce eve gidelim sonra havaalanına geçeriz.” Arabaya bindik hızla ilerliyor hem de telefon görüşmesi yapmaya çalışıyordu. Feza arıyordu hemen telefonu açtım. “Trabzon’a sabah onda uçuş var sadece” haberi benden önce almıştı bana söylememiş bilet alabilmek için havaalanına kadar gitmişti. Arabayla gitmeye karar verdim. Kötü şeyler yaşadığımız da her şey neden ters gidiyor. Eve vardığımda kendime küçük bir çanta hazırladım rahat etmek için eşofman giyip çıktım. Dinçer gelmek istemişti gerek olmadığı söylemiş yola koyulmuştum. ... |
0% |