@gevezeyazar
|
Koltuğun kenarına sıvışmış ne kadar küçülebilirse o kadar küçülmüş boşluğa bakmaya devam eden Simay o kadar dağılmıştı zil sesini bile duymadı. Ellerinde kıtlık çıkmış gibi doldurulmuş poşetlerle gelen Feza ve Dinçer doğru zaman da doğru yerde olmayı en iyi bilenlerdi.
“Savaş başladı da benim mi haberim yok.” Üretmeye çalıştıkları bahaneleriyle oldukça komik duran ikiliye daha fazla işkence çektirmeden içeriye aldım.
Beş yıldır yaşadığım ev artık gerçek bir yuva oluyordu. Poşetleri mutfağa bıraktıklarında ne kadar özlediğimi fark ettim. Oysa birkaç saattir ayrı kalmıştık kısa zamanda yan yana olmaya nasıl bu kadar alıştığımın farkında değildim
Hüznü gözlerinden okunuyordu Feza’nın sevdiği kadına hasret kaldığı yıllar geri de kalmış yan yanaydılar oysa. Kavuşmak için hasret çekmek zorunda kalmaları ikisinin de omuzuna koca bir yük bırakmıştı. “Feza sen Simay ile ilgilen biz hallederiz yemeği.” Hallederiz çoğul eki kullandım çünkü bende sadece yamak olurdu.
Yalnız kalmanın verdiği yetkiye dayanarak özlediğim kollara teslim ettim kendimi. Başımı göğsüne yasladım dinlenmenin en güzel haliydi.
“Nasılsın?” diye sordu endişeli çıkmıştı sesi. Omzumdan öptüğünde sanki tüm dertlerimi almak ister gibiydi. “İyiyim demek isterdim ama iyi olacağız.” Söz konusu aile olunca ne kadar iyi olunur bilmiyorum ama umudum güzel günlerin olmasıydı.
“Sen yemek yapmayı biliyor musun?” bıyık altı gülüşünü hissedince geriye çekildim. Sert bakmaya çalışsam da haklı olduğunu bildiğimden çok da etkili olamıyordum.
“Biliyorum tabi ben senin ne kadar becerikli olduğunu görmek istiyorum.” Söylediğime her ne kadar kendim de inanmasam da bilmiyorum demeyi şimdilik rafa kaldırdım.
“Birgün bana da yemek yapar mısın?” gözlerim anlık olarak sağa sola giderken lal oldum kaldım. En az hasarla bugün yemek yapmaktan kurtulmalıydım.
“Sen önce bir yap da sonrasına sonra bakarız.” Saçlarımı geriye savurarak poşetlerde ne olduğuna bakmak için göz gezdirdim. Ellerini yıkayıp malzemelerini hazırlama başladığında her gün sevecek bir neden bulduğumu hissettim.
“Ne hazırlayacaksın?” yemek seçiyor olmak nefret ettiğim huylarım arasında ilk sıra da yer alabilecek kadar fazlaydı.
“Karides, kalamar, roka salatası çok sevdiğin yemekleri yapacağım güzelim.” Alay eder gülüşü sol gamzesini ortaya çıkaracak kadar keyifliydi. Tam aksine benim yüzümde kırk parça hayal kırıklığı.
“Kör kuyular da merdivensiz kal Dinçer, susuz kal da benden başka su verenin olmasın Dinçer!” kahkahaları salondan duyulacak kadar neşesi yerindeydi. Kendine çekip sarıldığında kandırıldığımı bilsem de bu anı yaşamak için her zaman sinirlenebilirdim.
“Tavuk sote, pilav ve çorbaya üçlüsüne ne dersin sevgilim.”
Hayır diyemeyeceğim teklif karşısında kolları sıvadık. Muhtemelen her zaman belirtiyorum ama tekrar belirtmek istiyorum. Mükemmel ev kadınlarının ellerinde öpüyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Aşçı yardımcısı olarak verilen görevleri layıkıyla yerine getiriyordum. Kurduğum hayalleri yaşamak aşkın en özel haliydi. Gözlerine baktıkça içimi bir sıcaklık kaplıyor, kalbim hızla çarpıyor, görmeyince özlüyordum. Soğan doğramaktan nefret ettiğimi bir kez daha anlasam da görevi verenin değeri nefretimden daha ağır geldi. “offf!” dayanacak gücüm kalmadığını anladığımda isyanımı dışarı vurmaktan kendimi alıkoyamadım.
“Ne oldu! Elini mi kestin?” korkuyla yanıma geldiğinde hızla ellerimi kontrol ettiğini anlasam da gözlerimi açamayacak kadar çok yanıyordu.
“Bu soğanlar galiba erkek!” ne saçmalıyorsun bakışı attığını sezebiliyorum. “Erkekler canımızı yakıyor soğanlar gözümüzü!” Neşeli gülümsemesi etrafa yayılırken gözlerimden öpmesi, acıma ortak olmak isteyecek kadar şefkatliydi.
“Seni çok seviyorum nazlı çiçeğim sen ağlama.” Biraz abartmış biraz da sevgimi katmış olabilirim.
Benim için işkenceli Dinçer için profesyonelce yönetilen yemek hazırlığımız nihayet son bulmuştu. Son donuşları yaptığımızda her şey hazırdı. Derin sessizliğin içinde kavrulan iki kalp mutlu olmayı en çok hak eden iki insanın kendine biçtiği cezadan farksız değildi.
Simay’ın ailesine düşkün olduğunu biliyordum. Ama ailesi hiçbir zaman onu anlamamış yanında olmamıştı buna rağmen yıllarca bir umut bekledi. Sonunda çaresizce gelmeye karar vermiş olsa da ardında bıraktığı canından parçalarıydı.
“Biz evlenmeye karar verdik.” Diyen Feza fırtına öncesi sessizliği bozmak ister gibi planlarını anlatmak için ani bir giriş yaptı. Gözüm Simay’ın üzerindeydi emin olduğunu görmek istedim belki de. Öfkeyle verilen kararlardan pek hayır gelmediğini tecrübeyle edinmiştim.
“Emin misiniz?” doğru bir karar verdiklerini bilsem de pişman olmalarını istemiyordum.
“Eminim. Hatta hiç bu kadar emin olmamıştım. Üç yıldır gözleri önünde perişan haldeyim bir gün olsun sormadılar. Kendi doğruları benim mutluluğumdan daha önemliydi.” Yüreği acıyla doldu çaresizliğini belli edercesine titreyen sesi sırtındaki yükün ağırlığını taşıyamadığını belli ediyordu.
“O zaman bize de en özel gününüze şahitlik etmek düşer. Şimdiden tebrik ederim çok mutlu olun.” Tebrik sarılmalarımızdan sonra biraz olsun yerine gelen neşemiz ortamı yumuşatmıştı.
Aşkın tanımı herkes için farklıydı “Sophocles’e göre; Hayatın ağırlığını acısını tek bir sözlük unutturur bize, Aşk. Adam Smith’e göre; Aşkın olduğu yerde hiçbir şey can sıkıcı ve sıradan değildir.” Benim için Adam Smith haklıydı gerçek aşkın karşısında hiçbir engel duramazdı. Çünkü ben aşkı sekiz yaşında anneme âşık olan babamdan öğrendim.
“Siz balkona geçin ben kahveleri hazırlayıp geliyorum.” Boş olan tabakları alıp mutfağa yöneldim. Dik durmaya çalışmak yıllarca öğrendiğim en iyi oyundu.
Deren’in kahve yapma bahanesiyle yanlarından gitmesini fırsata çeviren Dinçer günlerdir içinde yaşadığı huzursuzluğu dost diyebileceklerine anlatmaktan çekinmedi.
“Deren son günlerde güzel şeyler yaşamadı. Burada olmanız bu süreçte ona çok iyi gelecektir.” Sevdiği kadını her zaman korumaya çalışsa da geçmiş bir şekilde ayaklarına takılan prangaydı.
“Hayatın cehenneminde kavrulsa da belli etmez her zaman dik durur.” Diye ekledi Simay arkadaşını en iyi tanıyan kişi olarak.
“Uraz mı?” akla gelen ilk kişi olduğundan sormaktan çekinmedi Feza.
“Aslı, Uraz ve Beyza” diye ayrıntı belirtti sert çıkan sesiyle Dinçer. Ortak olduklarından elinden bir şey gelmiyor olmanın çaresizliğiyle derin nefes alıp oturduğu yerden geriye yaslandı.
“İlk akşamın hatırına hizmette kusur etmiyorum lütfen alışmayın.” Neşeli maskemi takıp yanlarına yaklaştım.
Zoraki gülümsemeler, konuşmak için konuşmalar eşliğinde geceyi sonlandırdık. Burada kalabileceğini söylesem de Dinçer’in teklifini geri çevirmemiş Feza’da onunla gitmişti. Zor günler geçirmenin yorgunluğuyla göz kapaklarım uykuya esir olmuş derin bir uykuya dalmıştım. |
0% |