Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Bir kahvaltı meselesi

@gevezeyazar

Yağmurun bıraktığı puslu hava yerini güneşe devretmiş. Gözüme vuran güneş ışınlarıyla zorlukla açmaya çalıştığım gözlerim hayal olamayacak kadar güzel sahneyle açılmıştı.

“Günaydın tatlım.” Gülüşü içimi ısıtmış, saçlarımı sevmesi kedi gibi mayıştırmış, kokusu başımın dönmesinin durmasına asla izin vermiyordu.

“Günaydın güzelim.” Karar verildi aşk kalbe zarar ritim bozuyor.

Zorlukla da olsa sıyrıldım kollarından yüzümdeki anlamsız sırıtmayı soğuk suyla yok edebileceğimi düşünmek sadece bir umut olarak kalmıştı. Mutfağa doğru ilerlediğim de sırıtmaya hala devam etmem normal mi?

Çay suyunu ısıtıcıya koyduktan sonra kahvaltılıkları masanın üzerine yerleştirmeye başladım. Kapıya yaslanmış beni izleyen adamın karşısında ne kadar becerikli olabilirsem o kadar becerikliydim.

“Yemek yapmayı biliyorsan alırım seni güzelim?” söylediğim hiçbir şeyi unutmayıp tam yerinde iade etmesi hiç adil değildi.

“Bilmiyorum, almayacak mısın?” alay ettiğimi düşünse de gerçekler acıydı. Saçlarımı arkaya doğru savurarak işime devam ettim.

“Zeynep Hanım yardıma gelmeye devam eder.” Boynuma bıraktığı öpücükler tavrımın kısa sürede yok olmasına sebep olmuştu. Başımı başına yasladım “Zeynep’i nerden biliyorsun diye sormayacağım.” Keyifle çıkan kahkaha sesiyle bir adım geriye gitti. Yüzümü yüzüne çevirerek merak ettiğim tüm sorulara cevap vermek ister gibi konuşmasına başladı.

 

“Yaşadığımız anların anlamını geçmişle bozmayalım. Zamanı geldiğinde tüm detayları anlatacağım.” Geçmişle yeterince yüzleştiğim son günlere bakınca yerinde bir karar olduğu aşikardı.

 

Hazırladığı mükemmel kahvaltıdan sonra benim kahvaltım basit kalsa da halinden memnun görünüyordu. Gelen zil sesiyle kapıyı açmak için hareketlendiğimde tripimi de masaya bıraktım.

 

“Umarım aç kalmamak için Zeynep ablayı aramamışsındır.” Salına salına yanından geçip kapıyı açtım.

 

“Simay!” gelişi beni mutlu etse de hali içimi paramparça edecek kadar kötü görünüyordu. Derdini gülüşüyle saklamaya çalışıyor olsa da ağlamaktan şişen gözlerini gizlemesi mümkün değildi.

“Davetsiz misafir kabul ediyor musun?” yana doğru bir adım attığında arkasında duran bavullar uzun süre kalacağını belli ediyordu. Özlemle boynuna sarıldığımda titreyen vücudu kötü günler yaşadığını kanıtlar durumdaydı.

“Yalnız mısın?” merak ettiğim Feza’ydı. Bu halde onu yalnız bırakması benim dahi affedebileceğim bir durum değilken Simay asla affedemezdi. Çaresiz bakan gözlerinde ufacık kalmış umut ışığını gördüğümde içim rahatlamıştı. Zoraki gülümsemesi beraber geldiklerini belli etse de şu an olmaması ayrı bir muamma.

 

“Birazdan gelir.” Sesindeki bitkinlik göz ardı edilemeyecek kadar açıkça ortaydı. Ne çok uzaklaşmışım sevdiklerimden kimsenin derdine ortak olamamışım, mutluluklarını görememişim.

 

Selam vermek için yanımıza Dinçer’in gelmesiyle büründüğüm kasvetli halimden sıyrıldım. Düşünmek için doğru zaman değildi. Kahvaltı hazırlama bahanesiyle yanlarından ayrıldım mutfağa yöneldim. Şahane olmada sıradan bir kahvaltı sofrası hazırlamıştım zaten yanına birkaç parça kahvaltılık daha ekledim. Feza’nın da gelmesiyle masaya geçtik.

 

Konuşacak bir sürü şey birikmişti ama zamanı değildi. Herkes kabuğuna çekilmiş yaşadığı buhranın üzerini örtmeye çalışıyordu. Biraz önce keyifle sohbet ettiğimiz halimden eser yoktu. Dinçer’in bakışları üzerimde olsa da ortamın gergin havasından soramıyordu.

 

“Neler olup bittiğini artık anlatacak mısınız?” Kahvaltımız bittiğinde sessizleşen ortam artık canıma tak etti. Kimin anlatacağına karar verememiş olacaklar ki göz göze gelip birkaç saniye düşündüler. Simay elindeki çay bardağını masaya geri bıraktı boğazını temizledi derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

 

“Yıllar önce yapmam gerekeni yaptım Deren. Senin gösterdiğin cesareti göstermem, ailemi ardımda bırakıp sevdiğim adama gelmem gerekiyordu. Geç de olsa anladım ve yaptım.” Tek fark vardı aramızda ben sevdiklerimi kaçmak için ardımda bırakmıştım. Kavuşmak için değil, kurtulmak için kaçmıştım.

 

Gözlerinden düşün yaşlara hâkim olmak istese de sırtına yüklediği acı izin vermiyordu. Feza ellerini yumruk haline getirmiş ne kadar sıktığının farkında bile değildi. Sevdiği kadın onun için bu haldeydi. Yıllarca mücadele etmişlerdi uzak kalmak için ama başarılı olamadıkları ortaydı.

 

Sevmek böyle bir şey değil mi zaten sonunu düşünmeden yaşamak.

 

“O zaman çayı mı yeni başlangıçlara kaldırıyorum.” Biraz olsun yüzünü gülümsetmiş üzerimizdeki kasveti kaldırmak istemiştim. Başarılı da olmuştum zoraki de olsa herkesin yüzünde gülümseme oluşmuştu.

Biten kahvaltının ardından yüzümüze taktığımız mutluluk maskemizle alakasız olan sohbetlerimizi etmeye devam etsek de kimsenin halinden memnun olmadığı ortaydı.

Gizli gizli Dinçer’e mesaj atıp Feza’yı alıp otele gitmesini istedim. Kurtarıcım profesyonel çözümüyle olaya et atmış yola koyulmuşlardı.

 

“Duş alıp biraz dinlenmek ister misin?” cevap vermek istemeyecek kadar kırılmıştı kanadı. Yalnız bırakmanın doğru olacağını düşündüğümden eşlik etmedim.

 

Kahvemi hazırlayıp balkondaki sandalyeme yerleştim. Yıllardır yaptığım gibi bir ileri bir geri sallanıp derin düşünceler arasında boğuldum.

 

Ne garip değil mi biz planlar yaparken kader bizi istemediğimiz bin bir çeşit döngünün ortasında bırakıyor. Ayrılıklar olmasa seven sevdiğine kavuşsa güzel olmaz mıydı?

 

Ailemize sözümüz geçmiyor ne hissettiğimizi düşünmeden bizim adımıza karar veriyorlar. Adil mi? değil. Bizden daha fazla dünya da bulundukları için neden bizim adımıza karar verme gücünü kendilerinde görebiliyorlar. Anne babamızı biz seçmiyoruz evleneceğimiz kişiyi seçme hakkını elimizden almayı nasıl kendilerine mübah görebiliyorlar.

 

Dinçer Demirkan: Durumlar nasıl?

Deren Sancaktar: Güzel günler gelecekte.

 

Soğumaya yüz tutmuş kahvemden bir yudum aldığımda uzun süreden buhranıma son verip içeriye geçtim. Bugün susmak bilmeyen kapım yine aşındırılıyordu. Beklediğim bir kargo yoktu ama ayın on dördüncü günü olduğunu anladığımda itiraz etmeden kabul ettim.

 

Kimden geldiğini bilmediğim her ay aynı gün gelmeye devam eden çikolatalı trüfler mutluluk hormonlarımı biraz olsun düzeltmeye yeterdi.

 

Dinçer Demirkan: Mutlu olmak için bir sebep mi olmalı? Öyleyse bugün seni sevmemin milyonuncu sebebini keşfettiğim gün. İyi ki varsın Nefesim, mutluluk hep bizimle olsun.

 

Deren Sancaktar: Merak ediyorum doğrusu ne kadar daha şaşırtabilirsin.

 

 

Şaşırmamın faydasız kaldığı bir noktadaydım artık. Kutunun üzerindeki not ile gelen mesajın aynı olması tesadüf değildi. Yıllardır aksamadan her ayın on dördünde gelen çikolatalar yokluğunda dahi mutlu etmek isteyen adamın sevgisiydi.

 

 

Birkaç saat sonra içinde depremler olmuş ama yıkılan tek bir bina olmayan Simay’ın gelmesiyle sormaya nerden başlayacağıma bilemez halde bakmakla yetindim.

 

“Anlatmak ister misin?” ağlamaktan kızaran gözleri yaşadığı acıyı anlatacak kadar belirgindi.

 

“Nerden başlayayım Deren, arkamda durmayan babamdan mı? Kocasına tek laf edemeyen annemden mi? Sevmekten anlamayan abimden mi?” tek suçu sevmek olan bir insanın çaresizliğine dilsiz olan ailesi olunca kolu kanadı kırılıyor insanın.

 

“Kaç yıl oldu Simay saygı duymayacakları, kabullenmeyecekleri ortada.” Zaman bana öğretmişti duyulmasını istenenleri değil de duyulması gerekenleri söylemenin doğru olduğunu.

“Biliyorum, bu yüzdende buradayım beni tercih yapmak zorunda bıraktılar!” gözleri bir noktada takılı kaldı. Hareket ettirse göz yaşları sel olup akıp gidecekti belki de.

 

“Burada olduğuna göre yapmakta geç kaldığın tercihini doğru kullanmışsın.” Sevmek böyle bir şey değil miydi? Uğruna tüm dünyayı karşına alabilecek gücü kendinde bulmak.

 

“Yıllarca bu acıya nasıl katlandın Deren.” Son sürat hızla duvara çarpmış gibi hissettim. Derin bir nefes aldım boğazım kurudu dilim tutuldu sanki. Sahi nasıl dayandım?

 

“Ben yıllarca kendime kestim cezayı sen bunu yapma. Gidişler her zaman kalana zor değildir, gidenin neden gittiğini bilmeyenler gideni suçlar. Sen kendini suçlama zamanla herkes alışır.”

 

“Deren, zamanla geçer mi?” geçmez güzel arkadaşım geçmez zamanla alışırsın ama hiçbir acı geçmez. Söyleyemedim bu defa doğru bir taneydi ama her yerde söylenmezdi. Konunun gidişatı iyiye gitmediğini düşünerek en iyi bildiğimi yaptım, ertelemek.

 

“Başımıza ne gelirse gelsin üstesinden geleceğimize eminim.” Güç vermek istediğim Simay olsa da içten içe kendime de güç verme çabasındaydım.

 

Göğsüne saplanan sızı ile yaşamayı er ya da geç Simay’da öğrenecekti. Yıllarca düzelir umuduyla ailesine boyun eğse de artık verdiği karar en doğrusuydu. Derin düşünceler de boğulurken kapının çalmasıyla kapıya yöneldim.

 

 

Kartlar yeniden dağıtıldı. Hayat kaldığı yerden değil, artık olması gerektiği yerden devam ediyor…

Loading...
0%