Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Davet 2

@gevezeyazar

Yolculuğun sonunda biraz daha toparlamıştım kendimi. Arabadan inmeme yardım eden Dinçer oldu. Koluna girdim tekrar karnımdaki kramplar yüzümden oldukça yavaş yürüyordum.


“Güzel anı biriktirmeye buradan başlayalım mı?” İyi olduğumu hissettirmek, az da olsa kafasını dağıtmak istiyordum.
“Neler olduğunu anlatmandan başlayabilir miyiz?” Kafamı omuzuna yaslayarak devam ettim yoluma.

 

İçeriye girdiğimizde etrafa baktı uzun uzun belki de Uraz’la olan hatıralarımı aradı bilmiyorum algılarımın kapalı olduğu bir andaydım.

 

“Hadi uzan bakalım ifadeni alalım” neşesi gayet yerine gelmişti Dinçer’le hikayemi merak ettiği aşikardı.

 

“Önce bana mı ifade verseniz?” Karşıma geçip oturduğunda Simay bizi yalnız bırakarak kahve yapmaya gitti.

 

“Abartılacak bir şey yok böbrek hastasıyım ani gelen ataklardan bir tanesi sadece.” Dalga geçer gibi sorun olmadığa ikna etmeye çalıyordum.

 

“Kolyenle oynuyorsun.” Bu adam yaşadığım tüm kötülüklerin mükafatı gibiydi. Olduğu yerden kalktı yanına gelip dizlerinin üzerine çöktü elinin tersiyle yüzümü okşarken her söylediği kelime güç verdi yorgun bedenime. “Yanımda güçlü olmana gerek yok düştüğün de beraber kalkarız. O halde seni görmek isyan ettiğim tek andı belki de. Korktum Deren sana bir şey olacak diye korktum aklım çıktı.” Kolyemden güç aldığımı bilecek kadar beni tanıması bir kez daha hayran olmama sebepti.

 

“Rahat bırak yaralı kuzumu anlatacağım ben sana algıları yavaş şu an da.” Neşeli sesi ortamı yumuşatmaya yetmese de haklı olduğu kesindi. Aldığım serumun etkisiyle sersemlemiş, baş dönmemi de bulanık görmem takip ediyordu.

 

“Nasıl bir serum ki bu kadar etkiliyor” merak ettiği serum değildi bende bıraktığı etkinin zararıydı. Parmağımı havaya kaldırdım açmakta zorlandığım gözlerim sayesinde sarhoş gibi bir havam vardı. “Bak şimdi” reflekslerim bile yavaşlamıştı konuşmakta zorluk çekiyordum. Bu halim en çok Simay’ın hoşuna gidiyordu ve sahne yine ona kaldı.
“Deren Familial Mediterranean Fever hastası” dalga geçtiği bendim ama kafası karışan Dinçer’di.


“Asimile olma Simay Türkçe konuş Türkçe” yıllardır mücadele ettiğim hastalığın İngilizce adını ben bilmiyordum.
“Tamam be Ailevi Akdeniz Ateşi yani kronik böbrek hastalığı, kısaca kendisi çok özeldir genleri dahi mutasyona uğramış” kahkaha sesi odada yankılandı. Yemek seçmekle ünlü olduğumdan genelde bu bahaneye sığınır benim genlerim bile özel diye şımarır istediğim yemeği yaptırırdım.

 

“Bitkin halde olmasının sebebi almış olduğu serum morfinden daha etkili ağrısı iki üç gün kadar devam eder ama halsizliğini yirmi dört saat dolmadan atar üzerinden” gittikçe ağırlaşan göz kapaklarım uykuya direnmemi engelliyordu. Son kalan gücümle uzandığım koltuktan kalktım. Ani kalkmam sendelememe sebep olduğunda tam düşecekken Dinçer’in kucağında buldum kendimi. Kendi etrafında dönen aklım kokusuyla daha hızlı dönmeye başladı.

 

Kollarının üzerinde üst kattaki odama çıktık. İncitmekten korkar gibi yavaşça yatağıma yatırdı. Işığı kapattığında gittiğini anlayıp derin uykunun esiri oldum. Saatin kaç olduğunu anlayamadığım bir vakit gözlerimi açtığımda karşımda sandalye de uyuya kalmıştı. Kalkmaya çalıştığımda aniden gözlerini açtı.


“Ağrın mı var?” yanıma yaklaştığında sesi hala titriyordu. Belli etmemek için mücadele versem de karnımdaki kramplar buna izin vermiyordu. Gönlüm sandalye de uyumasına razı gelmedi elimi uzattım. Hiç düşünmeden yatağın boş kenarına uzandı. Kollarının arasında bebek gibi uykuma devam ettim.


Uyandığımda yanımda yoktu gitmiş olma ihtimalini düşünsem de içten içe gitmemiş olması için dua ediyorum. Güçlükle yatağımdan kalktım banyoya girip kendime gelebilmek için soğuk suyla yüzümü yıkadım.

Aşağıya indiğimde karşılaştığım manzara hayallerimde ötesindeydi. Benim için özenle hazırladığı kahvaltı sofrası acıktığımı hissettirmişti. Mutfakta olduğunu düşünerek oraya yöneldiğimde ekmek dilimlerken buldum.


“Yemek yapmayı da biliyorsan alırım seni yakışıklı” sol yanağındaki gamzeyi görmek beni de gülümsetmişti. Dalga geçtiğimi anlayarak bozmadan devam etti.


“Yemek yaparım, temizlik yaparım, ütü yaparım her iş gelir elimden iyi bir eş adayıyım.” Yüzünde oluşan mimikler mutlu olmak için çok sebepler barındırıyordu.

Uykusundan ayılmakta zorlanan Simay’ın gelmesiyle tatlı sohbetimiz yarım kalsa da bunun rövanşını mutlaka alacaktım. En az benim kadar şaşırmıştı beklemediği kahvaltı sofrasına.


“Her zaman doğru kararlar veriyorsun Deren yine yanıltmadın.” Haklıydı gün geçtikçe ne kadar doğru karar verdiğimin farkına varıyordum. Kaybettiğimiz zaman için üzülsem de en doğru zamanda gelmişti hayatıma. Daha önce gelseydi yaşadığım girdap yok edebilirdi biz olmadan ikimizi.

 

Özenle hazırlanan kahvaltımızı keyifle bitirdikten sonra artık sorgu vakti geldiği açıkça ortadaydı. Atak geçirmemiş olsam şimdiye kadar Simay’ın susması imkansızdı zaten.

 

Kalbime saplanan kılıcının esaretinden kurtulmuş yeniden âşık olduğumu söylemek oldukça heyecanlıydı. En ince ayrıntısına kadar anlattığım hikayem en az benim kadar onu da mutlu etmişti. Tebriklerden sonra gerçek dünyayla yine baş başa kaldık. Cevaplayan hep ben olmazdım Feza’nın İstanbul’a gelmemesine beni yalnız bırakmasına sebep olan gelişmeler olduğu aşikardı.


“Sıra sende Simay Hanım sen anlat neler oluyor?” Kader bizi yıllar önce yan yana getirmiş bir daha da hiç ayırmamıştı. Üzerimde gezinen kara bulutlar olmasa mutlu kadınlardık. İyiliğini istediğini söyleyen en büyük kötülüğü yaptığının farkında olmayan ailesiyle verdiği savaştan bir türlü galip çıkamamış. Kanadı kırık kuştan farksız sayılmazdı. Ne sevdasından vazgeçebildi ne ailesinden.


“Otele gitmek gerekiyor sonra haberleşiriz” demesiyle arkasına bakmadan kaçtı. Bu demek oluyordu gelişmeler var benden saklıyor. Tabii öğrenmem çok uzun sürmeyeceğinden çok da üzerinde durmaya gerek yok.


İlk defa yalnız kalıyormuş gibi utanmaya başladığımı fark ettiğimde yüzümden çıkan ateşle yanaklarımın al al olduğunu hissedebiliyordum. Sevmek böyle bir şeydi galiba her an, her gün yeniden. “Bu güzel sofranın hatırına bir kahveyi hak ettiniz Dinçer Bey” diye söz başladım ortamdaki havayı değiştirmekti amacım yoksa rengim belli olacaktı. Nasıl olsun diye sormama gerek yoktu insan sevdiğine benzeyince kahvesine de eşlik eder.


“Tuzlu yapacaksan olur içerim.” Kalbime zararsın be adam bu kadar da açık söylenmez ki. Hediye gibi gelen aşk sürprizlerini de ihmal etmiyordu. Uzun uzun baktım gözlerine seni hak edecek ne yaptım dercesine.

Sonra tezgâha yöneldim cezveyi ocağın üzerine koyduğumda tam geriye dönecekken. Huzur bulduğum kolları sardı etrafımı kokun diyorum be adam kokun aklımı başımdan alıyor.

 

“Çok geç kaldık kavuşmak için kaybedecek zamanımız olmasın istiyorum. Doya doya yaşamak her anında yanında olmak istiyorum.” Sanırım aşk kadına yakıştı âşık olmak adama.

 

Her gün yeniden sevmeyi öğrendiğim güzel günler kapımı çalmıştı artık. Benim payıma düşen ise o kapıyı açmaktı. Kartlar yeniden dağıtıldı kaybettiğimiz yıllar aşkımıza tanıklık edecekti…

 

 

Loading...
0%