Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Kaçmak Yok

@gevezeyazar

Güneş ışınlarının odama yansımasıyla sabah olduğunu anlasam da alarmın çalmamış olmasının verdiği rahatlıkla biraz yatak keyfi yapmanın hiçbir sakıncası yoktu. Gözlerimi yediden huzursuzlukla kapadım. Huzursuzluk diyorum çünkü son zamanlar da görmek istemeyeceğim kişilerle aynı ortamda bulunmak zorunda kaldığım gerçeği hiç aklımdan çıkmıyordu.

 

Derin nefesler almaya oflama puflamaya devam ederken üzerimdeki kasvetten kurulamıyordum. Ta ki Simay’ın pat diye odama girmesine kadar. Son günlerde yaşadığı olaylara artık alışmaya başlamış geldiği güne göre benim aksime keyfi yerindeydi.

 

“İnsan bir kapıyı tıklatır. Yavaş gelir belki uyuyorum, belki üzerimi değiştiriyorum.” Sinirlenmeye çalışsam da pek umurunda olmadı.

 

“Mızmızlanmayı bırak kalk hazırlan kahvaltıya gidiyoruz.” emir vermesine mi kızayım emri vaki yapmasına mı bilemedim.

 

“Toplantım var bugün olmaz.” Bulduğum en güzel bahane olabilirdi öğleden sonra toplantı olacak olsa da kurtulabileceğim bir bahaneydi.

 

“Saat ikiye kadar kahvaltımız bitmiş olur merak etme ve hemen hazırlan.” Cevap vermemi dahi beklemeden odadan çıktı.

 

Sakin bir hayatım varken son zamanda olanlar artık canımı sıkmaya başlasa da mecburen kalktım. Kendimi soğuk suyun altında buldum. Güzel bir duş aldıktan sonra hazırlanmaya başladım. Kısa bir süre hazırlanmam yetse de iki kere gelmiş olması Simay’ın beklemekten sıkıldığının göstergesiydi.

 

Çanta mı alıp çıktığımda can sıkıntısından bir ileri bir geri evin içinde dolaşan Simay oldukça komik durumdaydı.

 

“Hazırım. Nereye gidiyoruz.” Bakışları beni bulduğunda farklı bir gerginliği vardı.

“Ben gelmiyorum sen gidiyorsun.” Nasıl bir oyunun içinde olduğumu anlamak kolay oldu.

“Dinçer’le iş birlikçi olduğunuzu bilmiyordum!” her zaman olduğu gibi benim silahımla beni vuruyordu beyefendi.

 

“Konum atarım.” Görüşürüz diyerek çıktım evden. Bakalım nasıl bir sürpriz bekliyor beni. Biraz aksiyon yaşatmış olabilirdim ama bu kadar kısa sürede iade etmesi de gerekmezdi neticede.

 

Arabayı çalıştırdıktan sonra konumu açıp ilerledim. Hayat herkese ikinci bir şansı vermezken ben şanslı olanlardanım. Yüreğimde kopan fırtınalar artık kendini dingin denize bırakmıştı.

Fazla değil birkaç ay önce bu durumda olacağımı söyleseler gülerdim. Son zamanlar da hayatımda her şeyin bu kadar hızlı değişiyor olması beni korkutsa da sevmek korkularımı bastırmama yetiyordu.

 

Karanlığıma aydınlık olan adam karşımdaydı geldiğimden habersiz manzarayı izliyordu.

“Bu kadar hızlı karşılık beklemiyordum Dinçer Bey.” Beklemediği anda gelmiş olmamla irkilse de kendini hızla toparlayıp kalktı yerinden. Sıcacık hissettiğim sarılmasıyla yerlerimize geçtik.

 

“Canını sıkan kişilerle karşılaşmadan önce konuşmak istedim.” Tek kaşım istemsizce havaya kalkarken merakla söyleyeceklerini dinledim, sessiz kaldım.

 

“Hissettiklerini bastırmaya çalıştığının farkındayım. Görmezden gelmeye çalışıyorsun ama içindeki acıyı görebilecek kadar tanıyorum seni.” Keşke bu kadar iyi tanımasaydın diye düşünüp iç çekemeden edemedim. “Bu duruma katlanmak zorunda değilsin istediğin an her şeyi geri de bırakıp Trabzon’a geri dönebiliriz.” Aynı fikirde olmak, aynı şeyleri düşünmek iki bedende tek kişilik gibi yaşamaktı adeta.

 

“Bir gün gelecek geri döneceğiz ama o gün bugün değil Dinçer. Bir kere kaçtım ardıma bakmadan, düşünmeden cahilce davrandım. Yüzleşmekten korktuğum acılardan kaçarak kurtulabileceğimi düşündüm. Sonuç değişmedi yüzleşmek zorunda kaldım.” Gözlerindeki çaresizlik yüreğimi paramparça etse de kararımdan dönmeyecektim.

 

“Bu defa kaçmak kendime ihanet etmek olur. Senden tek bir isteğim var bana güven. Sana da kendime de ihanet etmem.” Elimi masanın boşta kalan kısmına uzattım tutması güç vermesi için. Hissetmek istedim varlığını tüm hücrelerim de avuç içindeki sıcaklık güç versin istedim. Hiç düşünmeden tuttu elimi gözlerindeki çaresizlik kayboldu huzur doldu gözlerine hissettim.

 

“Sana deliler gibi kör kütük aşığım ve her zaman yanındayım.” Duymak istediklerimiz, duymak istediklerimizin dilinden dökülünce anlamı daha da büyüyor. Her savaşın bir sonu olmalıydı. Kazanan ve kaybeden değişmeyen iki seçenek. Savaşı ben başlatmadım ama kazanan ben olacağım.

 

Unuttuğum aşkı belki de bilmediğim aşkı yeniden tanıdım. Acıların ardından geriye kalan o ve ben değildik bizdik artık. Her şeye rağmen yaşamaya devam edeceğim bu aşkı. Çünkü biz bunu hak ettik ayrılık bize yakışmazdı. Vakit mutluluğu hissetme vakti.

 

“Anlaştığımıza göre kahvaltımızı yapabiliriz.” Biraz kahvaltı, biraz sohbet, birazda aşk vardı masada.

 

“Zulmü pek çok insafı az

Hayata karşı aşkımız

Ne etseler ki çatlamaz

Bir sabır taşı aşkımız.

Samanlık seyran dediğin

Aşkımız aşk ile zengin

Dünyada her güzelliğin

Yol arkadaşı aşkımız.”

 

Gözlerinin en derinin de kaybolduğumu hissettiğim an döküldü dilinden dizler. Bir nefes aldı devam etmek için kaldığı yerden ben tamamladım tıpkı onun beni tamamladığı gibi.

 

 

“Alın yazım alın yazın

Yıldızım oldu yıldızın

Temeli sağlığımızın

Her şeyin başı aşkımız”

 

O güldü, ben güldüm kapıldık aşkın rüzgarına sonumuz hayır ola.

Biten kahvaltımızın ardından çıktık mekândan. Beraber gelmediğimiz için ayrı ayrı gidecektik. Kısa bir süre sonra yine yan yana olacaktık ama bu veda sarılmasına engel değildi. Sol yanağına bıraktığım öpücükle vedalaştım. Arabaya binmek üzereyken seslenmesiyle tekrar buluştu gözlerimiz.

 

“Seni seviyorum her şeyden ve herkesten çok.” Işıl ışıl gözleriyle kimseyi umursamadan seslendi.

“Duygularımız karşılıklı.” Gülümseyip göz kırptım uzaktan bir öpücük yolladım. Muhtemelen bu cevabı Dinçer bana söylemiş olsaydı tartışma sebebi olabilir.

 

Toplantı saatine iki saatten fazla vaktimin olmasının verdiği rahatlıkla halletmem gereken ufak bir sürprizim vardı. Bildiğim en yakın mağazaya giderek Simay için beyaz midi boy kalın askıları olan kendi aramızda hazırlayacağım nişan için uygun olduğunu düşündüğüm bir elbise aldım. Parmak ölçülerini bilmediğim için olma ihtimali düşündüğüm iki alyansı da alınca rahatlıkla otele dönebilirdim.

 

Doğal taşların satıldığı bir dükkân görünce kendimi içeride buldum. Ametist taşı üzerinde ağaca benzetilen minik Lapis taşları bulunan çakra dekoru tam Dinçer’in masasına yakışırdı.

 

İnsan sebep yokken heyecanlanır mı? Ben heyecanlanıyorum kalbim göğüs kafesime sığmıyor sanki. Bir o kadar korkuda aklımda var tabi. Hani derler ya çok güldüm başıma bir şey gelecek diye. Çok mutluyum başıma bir şey gelir mi?

 

Duygu karmaşasıyla otele vardım son kontrolleri mi yapmaya yetecek kadar vaktim vardı hatta daha fazlası. Ayaklarım odama götürse de kalbim Dinçer’in odasına vardı.

 

Gel demesiyle odasına girdim. Beni beklemediği bilgisayardan başını kaldırmamasından belli olsa da sabırla bakmasını bekledim.

 

“Heeey” diye biraz bağırmış olabilir neticede o kadar da sabırlı değilim. Beklemediği tepkiyle irkilse de hiç bozuntuya vermeden yerinden kalkarak yaklaşmaya başladı. Bu hali karşısında gülmemek elde değildi tabi ki bende kahkahayı patlatmış bulundum.

 

“Deren.” Diye seslendi. Sesindeki heyecanla.

 

Cevap vermeden ona doğru birkaç adım attım. Kesişti yine yolumuz elimi beline dolayıp göğsüne yasladım başımı. Sarılmama karşılık bir eliyle sardı beni bir eli yine saçlarımda. Defalarca öptü belki de her dokunuşunda acılarımı dindirdiğini bilmeden.

 

“Kötü bir şey mi var?” diye sordu naif çıkan sesiyle.

 

“Hayır.” Diyerek ayrıldım bana ait olan göğüs kafesinden. Elimdeki kutuyu uzattığımda tek kaşının havaya kalkması şaşkınlığını ortaya çıkardı.

 

“Bana mı?” diye sorduğunda afalladım bu kadar şaşırmış olması tuhaftı.

 

“Hayır sevdiğim birine aldım da senin fikrini almak istedim.” alayla eder gibi çıkan sesimle yanından ayrılıp koltuğa oturdum.

 

“Öyle mi?” diye sorduğundan başımı sallayarak onayladım önce.

 

“Öyle.” Dedim cilveyi de elden bırakmadan.

 

“Eyvallah.” Dedi mutluluğunu gizlemeye çalışarak.

 

“Sana da Eyvallah.” Diyerek ayağa kalktım. Hala elindeki pakete bakıyor açmaya niyeti yok gibi duruyordu.

 

“Dinçer açmayacak mısın?” sabrımın raf ömrü bir yere kadar. Ağır hareketleriyle kutuyu açtığında anlamsız bakışları benim keyfimi fazlasıyla yerine getirmeye yeterliydi. “Ametist taşı sakinleştirici ve rahatlatıcı özelliği olan doğal bir taş. Lapis taşı da duyguları ve hisleri kolaylıkla ifade etmeyi sağlar. Bunların yanı sıra Sakinleştirici özelliği var neticede benim gibi bir sabır sınavın var.” Saçlarımı geriye doğru atarak keyifle tepkilerini izledim. Ve bu keyif belki de dünyanın en güzel manzarasıydı.

 

“Her gün senden neden vazgeçemediğimi daha iyi anlıyorum.” Şaşırmak mı dersiniz mutlu olmak mı bilmiyorum ama sözleri sevgisini iliklerime kadar hissetmeme sebep olacak kadar keskindi.

 

Siyah seven kadına tüm renkleri bahşeden bu adam bir lütuftu. Duygularını belli etmekten kaçmayan, sevgisini her an hissettirmeyi başaran sonu olmayan gökkuşağı gibi özel.

 

“Çünkü senin kalbimin rotası benim kalbimde.” Yarama yar olanın rüzgarına kapılalı çok olmuştu. Kemiklerimi kırarcasına sarıldığında kokusuyla mest olmamak elde değildi.

 

Duvardaki saate gözüm takıldığın da toplantıya sadece on beş dakika kaldığını fark ettiğim de kollarının arasından istemeyerek de olsa ayrıldım. Sol yanağına bıraktığım öpücükle vedalaşarak odama geçtim.

 

....

Beğenileriz, yorumlarınız ve desteğiniz için hepinize çok teşekkür ederim...

Aşk'la, sevgiyle ve sağlıkla...🦋🫶

Loading...
0%