@gevezeyazar
|
Adı kıskanmak olabilir ama biz ona "sevdiğimizi kimseyle paylaşamamak" diyoruz. 3 gün sonra... Hazırlanmak için iki saatten fazla vaktim olmasını fırsat bilerek kendimi banyoya attım, soğuk bir duş heyecanımı bastırmak için iyi bir fikirdi. Yerli yersiz heyecanıma son verip dolabın karşına geçtim. Daha önce katıldığım çok davet olmasına rağmen bu başkaydı Dinçer’in ailesiyle tanışacak olmanın verdiği heyecan kararlarımı olumsuz etkiliyordu. Ne giysem diye düşünmekten neredeyse kıyafetlerimin yarısı yatağın üzerindeydi. Dertli dertli düşünmeye gerilmeye başlamıştım. Oysa her zaman net kararlar alabilen biriydim. Birkaç elbise denedikten sonra gerginliğe gerek olmadığı konusunda kendimi cesaretlendirerek. Siyah dalgıç kumaş, uzun ve derin yırtmacıyla askılı elbisemde karar kıldım. Topuklu ayakkabı ve takılarıma da karar verdikten sonra makyajımı yapmak için masaya geçtim. Gri tonlarını kullandığım makyajım kırmızı rujla kendini tamamladı. Aynanın karşısına geçtiğimde gördüğüm yansımamla geceye hazırdım. Dinçer Demirkan: Aşağıda seni bekliyorum. Cevap vermeden çantamı alarak evden çıktım. Apartman kapısından çıktığımda her zamanki karizmasıyla arabasına yaslanmış beni bekleyen beyefendiye galiba yeniden âşık olmaktan kendimi alı koyamadım. Ağır adımlarla yanına yaklaşırken hareketsiz kalması beklediğim tepki değildi. Gözlerini gözlerime dikmiş kıpırdamadan yerinde duruyordu. Az bir mesafe kaldığında karşısında durdum tepki vermesini bekledim. “Bir şey söylemeyecek misin? Olmamış mı?” sorduğum soruya cevap vererek bende Trabzonlu damarımı göstermiş oldum. “Dinçer!” tepkisiz kalması sinirlenmeme sebep olduğundan sesim biraz yüksek çıkmış olabilir. Ama etrafta birinin olmaması sinirlenmeme engel değildi. Nihayet geldiğimin farkına varmış olacak ki yaslandığı arabadan doğrularak birkaç adım atıp yanıma yaklaştı. “Bu kadar güzel olman suç sayılmaz mı?” duyduğum iltifatı karşısında kocaman gülümsedim. Elimden tuttu arabaya binmeme yardımcı oldu. Kendisi de binince çalıştırdı. Gülümsemem hala devam ediyor olsa da heyecanlanmam hala tam anlamıyla geçmemişti. “Vaz mı geçsek acaba gitmesek mi?” gerginliğim karşısında kahkaha atmasıyla omuzuna çok sert olmayan bir yumruk atmış olmam doğal hakkımdı. “Er ya da geç karşılaşacaksınız kaçmanın ne faydası var?” evet bu doğruydu elbet bir gün karşılaşacaktım ama benim ertelemek gibi bir hastalığım var elimde değil. “Seni de göreceğim o zaman da ben sana güleceğim.” Zafer kazanmış galibiyetimle kollarımı göğsümün altında birleştirip dışarıyı izleme başladım. “Seni çok seviyorum sevgilim. Sen bugüne kadar neyi istedin de başaramadın.” Ellimi tutup arabayı kullanmaya devam etmesi gerginliğimi bir nebze olsun azaltmıştı. Müzik açık gözünü yoldan ayırmadan anlık olarak bakmış göz kırpmayı da ihmal etmemişti. İzmir’e gittiğinde bana hediye ettiği şarkıyı duyunca eşlik etmeden duramamıştım. Senin derinlerinde bir yerde buldum Tenin almış beyazlığını Ay'dan Sen örterken benimle kalbini
Bir saatlik süren yolculuğumuzun sonunda davet mekânın önünde durduk. Hızla arabadan inip kapımı açtı uzattığı elinden destek alarak arabadan indim. Son bir derin nefes alarak güç topladım. Etrafa göz gezdirdiğimde araba sayısından oldukça kalabalık bir karşılamanın bizi beklediğinden emin olmuştum. İlk tanışma için doğru yer miydi? Biraz tartışılır olacakları öngöremiyor olmak huzursuz olmama sebep olsa da sevdiğim adam vardı yanımda. Üzülmeme, zarar görmeme izin vermezdi biliyorum. Ertelemek gibi kötü bir huyum olabilir hatta acılardan kaçıp şehir değiştirecek kadar kaçak olabilirim ama bunlar cesaretsiz olduğumu kanıtlamaya yetmeyecek küçük detaylar. Ağır adımlarla ilerlerken iç sesim beni huzursuz etmeye devam ediyordu. Ellerimi ne kadar sıktığımı tırnaklarımı sızladığında anlayabilmiştim. “Her gün şükretmek için sebeplerim artıyor.” Şaşkınlıkla yan bakış attığımda muzip gülümsemesiyle rahat olmam için dikkatimi dağıtmak istediğini fark ettim. “Neden.” Diyerek kısa bir soru sormamın sebebi daha güzel sözler duymak içindi sadece. “Bazen çok kırılgan oluyorsun bazen fazla cesur, öyle anlar geliyor ki neye sinirlendiğini anlamıyorum sonra bir gülüyorsun her şeyi unutuyorum. İnadından bahsetmiyorum bile.” İyi bir şey mi söylüyordu kötü bir şey mi anlam vermez şaşkınlıkla bakarken gülüşünde saklı olan imalar kendini ele veriyordu aslında. “Ne güzel işte hayatına renk katıyorum.” Diyerek omuzumu hareket ettirdiğimde şen kahkahası yayıldı etrafa. Dikkatimi dağıtmak için seçtiği yöntem oldukça etkiliydi tüm huzursuzluğum yok olup gitmişti. “Renk mi? Hayatımı gökkuşağına çevirdin?” parmaklarımız daha sıkı kenetlendiğinde kendimi olduğundan daha fazla güvende hissettim. Korkma yanındayım demenin en güzel haliydi. Büyük gösterişli salona girdiğimizde abartılı bir kalabalık olmasa da hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Yapım aşamasında olan projelerin maketleri sergilenirken benim dikkatim sadece bize yaklaşan çifteydi. Vücudumdaki bütün kan yüzüme toplanmış gibi kızaran yanaklarımın sıcaklığı kulaklarımdan fışkırıyordu sanki. Hayallerimin ve amaçlarımın arasında böyle bir an hiç olmamıştı. Keşke demek için geç kaldığım bir anın içerisindeydim. Ama keşke en azından bir provasını hayal etseydim de sudan çıkmış balık gibi titremeseydim karşılarından. Sanki ilk defa hiç tanımadığım birileriyle tanışıyormuş gibi heyecanlanmam normal olmalı. Giydiği takım elbise ve eşinin kıyafetine uygun taktığı yaka mendili ile karşımda gördüğüm çift ilk gün ki gibi aşklarını korudukları her halinden belli oluyordu. Karşılarında ne yapacağımı bilmez bir halde donup kalırken Dinçer’in sıcak kucaklamasıyla gözler bana dönmüştü. Dinçer’in kollarından sıyrıldığında tam elimi uzatacaktım ki beklemediğim sarılmaya şaşkınlıkla karşılık verdim. Benimsenmek, kabul edilmiş olduğumu hissetmek rahatlama sebep olurken şaşkınlığımı üzerimden atmak kolay olmadı. Hala nasıl tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. “Merhaba” derken sesimin nasıl titrediğini fark edemesem de Dinçer’in gülmemek için verdiği mücadele komik durumda olduğumu gösterirken ben hiç mutlu değildim. Aile samimiyetinin verdiği karşılama sonrası gerginliğim biraz olsun geçmişti. Konuklarıyla ilgilenmek için yanımızdan ayrıldıklarından bize ayrılan masaya el ele ilerlememizin verdiği huzur içimi kaplarken gözlerin üzerimizde olması kaçınılmaz bir gerçekti. “Neden herkes bize bakıyor?” merakımı saklayan biri nedense hiç olamadım. Oturmam için sandalyemi çektiğinde tebessüm ederek oturduğumda hemen yanıma oturdu. Gözlerindeki ışıltı kalbimdeki kelebekleri her gün yeniden canlandırıyor olsa da bakışları daha farklı daha anlamlıydı. “İlk defa beni bir kadınla görüyorlar.” Daha önce hayatında kimse olmadığını biliyordum. Etrafa göz gezdirdiğimde hayranlıkla bakanlar olduğu kadar kıskançlıkla bakan birkaç göze denk gelmiştim. Umursamadan sandalyemi biraz kaydırarak Dinçer’e yaklaştım. Kıskanç bir kadın değilim ama benim olan benimdir. Ya da kıskanç bir kadınım ama bunu bilmesine gerek yok. “Teşekkür ederim.” Anlamsızdı belki ama teşekkür etmek geldi içimden. “Neden.” Diye sorduğunda yüzümü tamamen yüzüne çevirdim gözlerinin en derine bakarken geçen günlerin acısını geçirmek istedim. Son günler kötü değildi ama zordu ikimiz içinde. “Bu kadar güzel sevdiğin için. İmkânsız gibi görünürken yokluğuma dahi ihanet etmediğin için. Kelebeklere yeniden kanat çırptırdığın üç gün değil de sonsuz yaşadıklarını ispatladığın için teşekkür ederim.” Kelebekler üç gün yaşamaz sevgiyle sonsuz yaşarlar bunun ispatı gibiydik. “Yanımda değilken bile seni sevmek nefes almak için yeterli bir sebepti. Şimdi kollarımda benim yanımdasın baktığım her yerde gördüğüm yüz senin yüzün elimi uzattığımda tuttuğum el senin elin. Her hücremle her zerremle seni çok seviyorum ay tenli kadın.” Gözlerindeki parıltıyı anlamlandıracak kelime bulmakta zorlanırken kalbimde hissetmek bahşetti en güzel duyguların eseriydi. Gözlerinin içinde kaybolmak göz bebeklerinde kendimi görmek aşkın en kusursuz en doyumsuz haliydi. Geç kalmıştı birbirimize ama kolay kolay kaybetmeyeceğimizi bir kez daha hissettim. “Seni seviyorum sevgilim.” sol yanağında oluşan gamzesi daha da belirginleşti. İlk defa duyuyormuş gibi heyecanlanması her gün şükrediyorum dediğindeki gerçekliği gözlerinde gördüm. Gülüşüyle şükrediyordu. “Seni seviyorum güzelim.” Etraf kalabalık olmasaydı boynunda soluklanacağım bir andaydım ama ne yazık ki şimdilik sadece gözlerimiz ve sözlerimiz konuşmak zorundaydı. Demir ve Selin’in masamıza gelmesiyle sohbet etmeye başlamıştık. Garip bir şekilde artık Selin’e sinirlenemiyordum. Belki de düşündüğüm gibi Dinçer’e karşı yanlış bir yaklaşımı olmadığındandı. Babasının el işaretiyle yanına gitmesi gerektiğini anladığında yerinden kalkıp saçlarımın üzerine masum bir öpücük kondurduktan sonra masadan ayrıldı. ““Daha sıcak bir karşılaşma bekliyordum ama mühim değil bu da olur.” Kahvaltı sabahı söylediklerimde atıfta bulunarak masaya oturan Demir abisini aratmayacak cinsteydi. Doğru yer ve zamanda benim cümlemle beni vurmayı ikisi de iyi başarıyordu. “Hoş geldiniz çok sevdiğim ikili.” Tavrımda sinir bozucu bir hal olsa da istemsizce Selin’e de empati duymaya başladığım söylenebilirdi. Neticede Dinçer’e yaklaşımında art niyeti olmadığını arkadaşlıktan öteye bir durum olmadığını anlamıştım. “Kaçırdığımız bir şey oldu mu?” diye sorduğunda meraklı gözlerle cevap vermemi bekleyen Selin’in neden bahsettiğini anlamam biraz zordu. “Ne gibi bir şeyden bahsediyorsun?” etrafa göz gezdirdiğimde çoğu kişi masasında sohbetler ederken bazılardı da projeleri inceliyordu gayet sakin bir ortam da ne gibi problem çıkabilirdi ki. “Anlaşılan Gözde hala karşına çıkmamış.” Demir’in kıkırdayarak gülmesi perşembenin gelişi çarşambadan belli olur gibi bir hal içerisindeydi. Şaşkınlıkla kıkırdamalarını izlerken elime gelen ilk objeyi kafasına atmamak için kendimi zor tutsam da bunu başarabilmiştim. “Benim bilmediğim ama sizin bildiğiniz konular canımı sıkıyor.” Yeniden etrafa baktığım da Dinçer hala birileriyle koyu sohbet halindeydi ve iki zevzek artık canımı sıkmaya başlamıştı. Sinirlenmem onları daha da keyiflendiriyordu ve bunu belli etmekten de çekinmiyorlardı. “Heyecanla izleyeceğim canım yengem.” Tek kaşımı havaya kaldırıp kötü bakışlar atarken gülüyor olması hiç ciddiye almadığı belli etmekten de zevk alıyordu. İntikam almayı sevmem ama benim de eğleneceğim günler elbet gelecekti. Dik duruşuyla süzüle süzüle masamıza doğru ilerleyen kadın dikkatimi çektiğinde ikisi de anın da baktığım yöne doğru kafalarını çevirdi “istenmeyen ot burnun dibinde bitermiş atasözünün doğruluğu yeniden kanıtlandı.” Diye söylenen Selin kafasını hemen önüne çevirdi. Kim olduğunu sorma fırsatım kalmadan yaklaşarak masamızda durdu “Hoş geldin demek yok mu?” gülümsemek için kasılmaktan yüz hatları dahi şekil değiştirmişti. Cevap vermelerini beklerken umursamazca bakmakla yetindiler. “Gittiğin yerlere pek hoş gitmiyorsun Gözde” diyerek sertçe tepkisini gösterdiğinde Demir’in tavrı karşısında zoraki gülümsemesi soldu. “Bu kadar özlediğinizi bileseydim daha erken gelirdim.” Pişkinliği karşısında söylenecek söz yoktu. Sabırla konunun nereye varacağını beklemekle yetindim. Bazen kendime şaşırsam da yanlış zamanlarda sabırlı olabiliyordum. “Her zaman olduğu gibi yine istenmediğin yerdesin.” Derin nefes alarak söze giren Selin beni fazlasıyla şaşırtıyordu. İstemsizce sevmeye başlamış olabilirim. “Hiç şaşırtmıyorsun Gözde hala aynısın.” Sitem eder gibi tavrı vardı neler yaşadıklarını merak etsem de beni ilgilendiren bir konu olmadığından çok da üzerinde durmama gerek yoktu. “Dinçer nerede onu göremedim.” Patavatsızca sorduğu soruda şaşkınlıkla gözlerimi açtığımda Demir beklediği anın yaşanmasını isteyen bir keyifle oturuşunu dikleştirdi. “Dinçer yok Deren var tanışmak ister misin?” gözleri beni bulduğunda sinsice gülümsemekle yetindim. Burnuma kötü konular geleli çok olmuştu ama şu an bunumun kemiği sızladı. Galiba birazdan olacaklardan keyif almayan tek kişi Gözde olacaktı. Üç kişiye karşı tek kişi mücadele edecek olsa da kendi hazin sonunu kendisi başlatmıştı. Vicdanım rahattı. “Deren.” Diye tekrarladığında yüzünde anlamsız bir ifade oluşmuştu ve bu beni daha fazla rahatsız etti. “Memnun olmak isterdim ama emin değil gibiyim.” Üsten üsten kinayeli bakışları beni bulduğunda ismimi duymanın etkisinden kolay çıkamadı. Kıskançlık duygusunun yalnızca çocuklukta yaşandığını düşünürdüm oysa şimdi hissettiklerim sadece çocuklukta kalmadığını kanıtlıyordu. Hissettiğim duyguyu kontrol altına almam gerektiği bilinciyle umursamaz davranmaya devam etmem gerekiyordu. Yoksa kendimi tanıyamaz bir ruh haline bürünmem an meselesi olabilirdi. Dinçer görüş açıma girdiğinde masaya doğru yaklaşmaya başlamıştı. İstemsizce ilk defa yanıma gelmesini istemediğim bir zamandaydım. Zihnimdeki sesler kalkıp gitmek yaklaşmasına izin vermemek istese de bunu yapmadım. Hayranlıkla seyretmeye devam ettiğimde artık yaklaştı ve solumdaki yerini aldı. Gözde’yi görmemezlikten gelmesi kalbimi yeniden fethetti. “Sıkıldın mı? İstersen gidebiliriz.” Ailesi için önemli bir günde dahi beni düşüyor olması gözlerimin parlamasına sebep olurken kayıtsız kalamadım. “Sen yanımda olduğun sürece sıkılmama imkân yok sevgilim.” omzumuzun üzerine bıraktığı öpücük tüm hayat yorgunluğumu yok edecek kadar huzur doluydu. Selin ve Demir mutluluğumuza ortak olarak “ooo” diye gülüşmeye başladığında anın büyüsünden hızla uzaklaşıp onlara döndüm. “Geleceğinden haberim yoktu Dinçer doğrusu geleceğini düşünmüyordum.” Nerede nasıl davranmam gerektiğini iyi bilen bir kadın olduğum için sakince cevap verilmesini bekledim. “Size haber mi vermesi gerekiyordu?” sakin olma konusundaki kararlılık seviyem takdir edilirdi doğrusu. “Ailemin verdiği davette olmam seni neden bu kadar şaşırtıyor Gözde.” Verdiği tepkiden anladığım kadarıyla ben dahil olmak üzere masadaki kimse Gözde’den hoşlanmıyordu ve bunu açıkça belli etmelerine rağmen ısrarla yanlarında kalabiliyordu. “Uzun zamandır görüşemediğimiz için şaşırmam normal değil mi?” konuşmasındaki tonlamalar ve hareketleri sabrımın sonunu sıyırmıştı. “Uzun bir süre belki de bir daha görüşemeyeceğiniz için şaşırmaya devam edebilirsin.” Her an masadaki her şeyi kafasına fırlatacak gibi baktığımda söylediklerinden asla pişman olmayan dik başlılıkla bakması daha fazla canımı sıkıyordu. “Görüşmemizin kararını sen mi veriyorsun!” dirseklerinin masanın üzerine koyarak ellerini birleştirdikten sonra meydan okurcasına keskin bakışlarını üzerimde gezdirdi. Oturuşumu dikleştirerek arkaya yaslandığımda sol elimi hava kaldırarak parmağımdaki yüzüğü gösterdim. “Bu yüzüğü görüyor musun? Öylesine takılan bir aksesuar değil iki kalbi aşkla birbirine bağlayan bir sembol. Bizim sembolümüz.” Bozguna uğrayan yüzü şekilden şekle girerken kasıntı halinden ödün vermemeye çalışsa da yüzündeki çöküş her halinden belliydi. Sahte gülüşünün arkasına sığınarak kaçar adımlarla masadan kalktığında aldığım galibiyetle keyifle arkama yaslandım. Hoşlanmadığım bir durumun içerisinde olsam da sabrımı sınayan kendisiydi hak ettiğini vermekte görevimdi.
Selin ve Demir son durumdan oldukça memnun halleriyle dakikalardı içinde tuttukları şen kahkahalarını etrafa aldırış etmeden sergilediler. Evet Selin’e karşı ön yargılarımdan birazcık arınmış olabilirim. “Korkmalı mıyım?” diye sormasıyla hızla Dinçer’e döndüm. “Korkmanı gerektirecek bir şey yaptığını düşüyor musun?” tabi ki soruya soruyla cevap verecektim. “Seninle ilgili tüm detayları hatırlarken kıskanç tarafın ilk defa tanık olduğum bir duygu.” Kinayeli bakışlarını üzerimde gezdirdiğinde içten içe hoşuna gittiğini belli eden tarafını göstermekten çekinmiyordu. Kıskanılmak hoşuna gitmişti. “Kıskanç değilim!” ya da öyleyim ama itiraf etmek zorunda değilim bu benim küçük bir sırrım olarak kalabilirdi ya da kalması gerekiyordu. Umarım bu defa kararlılık seviyeme sadık kalırım. “O halde Gözde’nin yanına gitmem de bir sakınca yoktur diye düşünüyorum.” Beni sinir etmekten keyif alıyordu. “Ölmek için daha genç olduğunu düşünüyorum Dinçer!” tehdidim karşısında korkması gerekirken alnıma bıraktığı öpücük sinirlerimi yatıştırmıştı. “Seni her gördüğümde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Sen yanımda olmayınca aldığım nefes bile yarım. Ömrümün geri kalını sadece seni mutlu ederek yaşamak istiyorum.” Kulağıma fısıldadığı birkaç cümle birçok duyguyu aynı anda hissetmeme sebep oldu. Duyduğumuz sesle yönümüzü çevirdiğimizde Dinçer’in babası Ahmet Bey konuşmasını yapmak için hazırlanıyordu. Tüm zarafetiyle hemen yanında yerini alan Derya Hanım eşiyle gurur duyduğunu sevgi dolu bakışlarıyla sergilemekten hiç çekinmiyordu. Konuşması bittiğinde herkes alkışlamaya başladı. Sonrasında lobide yerlerini alarak tebrikleri kabul ettiler. Merhabadan ileri gitmeyen tanışma için en azından ilk adımı atmanın heyecanını üzerimden atmıştım. Şimdilik bu kadar yeterliydi zamanla birbirimizi daha iyi tanırdık.
İnsanın hayallerini en çok yapmak istemediği şeyleri yapmak zorunda olmak yıkar. Gözde’yi düşündüğümde bir kez daha anladım ki Uraz’ın hayatımızdan tamamen çıkması gerekiyor. Yaşamak istemediğim duyguyu Dinçer’e yaşatmış olmanın verdiği buruklukla en kısa zamanda problemi çözme kararı verdim.
Dinçer benim eksik parçamdı ve biz artık bir bütündük. Aşk kadına yakıştı sevmek adama.
Seni tanımadan önce sevmenin ve aşık olmanın bu kadar güzel bir duygu olduğunu bilmiyordum... |
0% |