@gevezeyazar
|
Bolca yorumlarınızı bekliyorum.. 🫶🫶🫶 🦋🦋🦋 "UMUT NEREDE BÜYÜRSE MUCİZELER ORADA ÇİÇEK AÇAR..."
Her gecenin bir sabahı vardır. Yorgunluğa esir düşmüş kolum kanadım kırılmış yataktan kalmaya mecalim kalmamıştı sanki. Anlam veremeyiz ama kalbimiz sıkışır nefes almakta zorluk çekeriz. Tam olarak böyle bir andı elimi kalbimin üzerine koyduğumda ritmi normaldi ama birisi kalbimi sıkıyordu. Nefes aldıkça kaburga kemiklerim ciğerlerime batıyor göğüs kafesim daralıyordu.
Alarmı kurmayı unutmuştum ya da kapatmıştım hatırlamayacak kadar silikti hafızamdan. İçerden gelen sesler Simay’ın da uyandığını belli ediyordu. Telefona baktığımda saat neredeyse dokuz buçuk olmak üzereydi ve ben geç kalmıştım.
Aceleyle yataktan fırladım kendimi soğuk suyun altına bıraktım biraz da olsa rahatlamıştım ama kalbimdeki kötü his geçmiyordu. Düz saçlı olmak her zaman avantaj olsa da kıvırcık saçlı olmayı çok isterdim. Saçlarımı özgürlüğüne bıraktım hafif bir makyaj, siyah kumaş pantolon, blazer ceket ve beyaz askılı büstiyer kombinimle şık göründüğüme karar verip odadan çıktım.
Güzel bir kahvaltının ardından Simay ile vedalaşıp çantamı alarak evden çıktım. Geç kaldığım için Dinçer’in beklemediğini bildiğimden rahattım en sevdiğim yerden kahvemi alarak yoluma devam ettim. Kahvenin verdiği huzuru vermeyen insanların hayatlarımızda olması en sert kahvelerden daha acı.
Camı sonuna kadar açtığım da sıcak esen rüzgâr ruhuma iyi geliyordu. Soğuğu sevmiyor olmak İstanbul’un bunaltıcı sıcaklarını dahi normal karşılamama sebep oluyordu. Yoğun trafikte yavaş denecek kadar az olan hızımla kahvemin keyfini sürerek ilerliyordum. Kırmızı ışıkta durmanın rahatlığıyla telefonumu almak için uzandığım da çantamın yere düşmesiyle ani hareketle ayağımı frenden çekmiş olmam kötü günün başlangıcını belli etti.
Duran arabaya çarpmak milyonda bir kişinin başına gelirken benim başıma gelmesi tam bana yakışır hareketti. Susan telefon tekrar çalmaya başladığında direksiyona kafamı yaslayıp gerçek olmamasını diledim. Ve tabi ki hayaller aleminde yaşamadığıma göre arabadan iken bir kadının tiz sesi kulaklarımı kanattı.
Derin nefesler alarak arabadan artık inmem gerektiğinin farkındaydım ama hazır mıydım onu bilmiyorum. Bir trafik kavgasına karışmadığım kalmıştı onu yaptım tam oldu. Cıyaklayan kadının sesini duymamazlıktan gelerek sol taraftan yaklaşan bey efendiye yöneldim.
“Kusura bakmayın yoğun trafikten takip mesafesini koruyamadım.” Diye söze girecektim ki yüksek topuklu ayakkabılarıyla tamamıyla pembeye boyanmış şeker kız tiz sesiyle kulaklarıma tırmalamaya devam etti. “Kör müsün? Ehliyetinin nereden aldın?” Arabayı ehliyet değil kişinin kendisi kullanır. Ehliyet karayolunda seyreden motorlu veya motorsuz araçların bireyler tarafından idare edilebilmesine olanak tanıyan, bazı durumlarda kimlik işlevi görebilen resmî belgedir. Pembe panterimize bu açıklamayı yapmak istesem de şu an da suçluydum.
Yirmi beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir doksan boylarında, kumral ve düzgün fiziğiyle gayet kibar yaklaşan beyefendi bir nebze olsun rahatlama mı sağlamıştı.
“Tekrar kusura bakmayın telefonum düştü onu almaya çalışırken anlamadan ayağımı frenden çekmiş bulundum.” Kendi kendine konuşmaya devam eden pembe kızı dikkate almamam onu daha fazla sinirlendirse de trafikteki tartışmaların sonuçları çok ağır olduğunu bildiğimden sakinliğimi korumakta güçlük çeksem de başarmak zorundaydım.
“Sorun değil hasar yok zaten iyiyseniz yola devam edebiliriz.” Anlayışı karşısında tebessüm ederek teşekkürlerimi sunsam da pembe cadının susmaya hiç niyeti yoktu.
“Hatalı olmasına rağmen gitmesine izin mi vereceksin Demir!” ne istiyorsun yani karakollarımı düşeyim hapislerde mi yatayım demek istesem de susma hakkı mı kullanmak istesem de benim de sabrım bir yere kadar.
“Ne istiyorsunuz hanım efendi minik çizikler için polis mi çağıralım. Tutanak mı tutalım?” alay ederek verdiğim cevaplar adının Demir olduğunu öğrendiğim kişiyi güldürse de pembe cadı renk değiştirmiş öfkeden kızarmıştı.
“Sen bu araba ne kadar biliyor musun? Yıllarca çalışsan alamazsın!” pembe panter bir aslan gibi kükredi sağ koltukta otursa da muhtemelen araç ona aitti. Soğuk kanlılıkla arabama yaklaşıp kartvizit aldım. Kendisini kale almamam onu daha fazla sinirlendirse de amacım zaten buydu.
“Buyurun Demir Bey tüm masrafları tarafıma iletirsiniz. Anlayışınız için teşekkür ederim.” Yüzündeki garip gülümsemeye anlam veremesem de kartviziti ceketinin cebine koyarak elini uzattı. “Sorun değil Deren Hanım iyi günler.” Uzattığı ele karşılık vererek tebessümle arabama ilerledim. Arkamda bıraktığım savaş meydanın da pembe cadı öfkesini kusmaya devam ederken gencecik çocuğa yazık diye düşünmeden edemedim.
Başıma gelen her şey telefon yüzünden değilmiş gibi hala çalmaya devam ediyordu. Tüm sinirimi arayan kişiden çıkarmak istercesine hızla eğilip çantamı yerden aldım. Ekrana baktığımda sinirim çoktan uçup gitmişti. “Efendim canım söyle bebeğim ne oldu ne var bu kadar önemli.” Sinirim geçmiş olabilirde tripim çok hızlı geçmez.
“Neden cevap vermiyorsun Deren aklım çıktı sana bir şey oldu sandım.” Abartma canım koskoca kadınım gelirim elbette demek istesem de merak edilmiş olmak bir tık ruhumu okşamış olabilirdi.
“Korkma be yiğidim ufak bir kaza yaptım minicik.” Kahkaha sesin arabanın içinde yankılanırken birisi görse kendi kendine gülene deli derler diyebilirdi camlar zifiri karanlık olmasa tabi.
“Neredesin hemen geliyorum.” Titreyen sesi kalbimi yumuşacık hale getirmişti. Ne güzel bir histi merak edilmek, önemsenmek birinin benim için endişelenmesi. Ailem her zaman üzerime titrese de söz konusu aşk olunca insan bir başka hissediyordu.
“Sakin ol genç adam birazdan yanındayım yaklaştım.” Hitap şekillerim biraz garip gelse de deli gibi sevmek ruhumuzda var.
Bazı hayatlar zaman içinde bağlanır birbirine ve galiba bağlanmıştık körü körüne. Yanımda değilken bile varlığı huzur vermişti sesi yetmişti üzerimdeki kasvetten kurtulmaya. Sevmek güzel şey hak edeni sevmek paha biçilemez bir mutluluk.
Arabayı otoparka bıraktıktan sonra hızla asansöre yöneldim. Tuşa basıp beklemeye başladım sebepsizce kalp atışlarım hızlandı avuç içlerim titredi bir an önce Dinçer’e sarılmak için sabırsızlanıyordum. Asansörden indiğimde tabi ki karşımda beklemiyordum.
Salına salına yanından geçerek odama girdim. Yüzünde bilmediğim damarları çıkmış gözlerini korku kaplamıştı. Kaza yaptım diye abartmış olabilirim ama çarpmakta kazadır sonuçta. İçeriye gelip kapıyı kapattıktan sonra sarılmama herhangi bir engel kalmamıştı.
“Minik bir çarpmaydı sadece hem de duran araca.” Başımı göğsüne yaslayıp sakinleşmesi için bekledim.
“Sana bir şey oldu diye aklım çıktı Deren.” Titreyen sesi kalbimi sızlatsa da kelebeklerim özgülüğüne koşuyordu. İş yerinde sarılmak doğru bir kara olmasa gerek ki anın büyüsü kapının tıklatılmasıyla bozuldu. Yanından uzaklaşarak masama geçtim gel diye seslendiğimde Hande Hanım içeriye girdi.
“Dinçer Bey misafiriniz var odanıza aldım sizi bekliyorlar.” Cevap vermeyerek başıyla onayladı. Hande hanım çıkarken karşı konulmaz gülümsemesini öpücük yollayarak taçlandırdı ve Dinçer’de odadan çıktı.
Misafirlerini merak etsem de davet edilmediğimden gitmem doğru değildi. Gitmeye bilirdim ama bu merakıma engel değildi. İç sesimle savaş verirken Uraz’ın gelmesiyle huzur kokan odam buz kesti. Gün geçtikçe görmek bile istemediğimi daha çok fark ediyordum.
“Buyurun Uraz Bey problem mi var.” Ciddi tavrım ve engelleyemediğim yüz ifadelerim görmekten rahatsızlık duyduğumu gizleyemeyecek kadar keskindi.
“Beyza’nın burada olmasına ben istemedim.” Gözlerini kaçırmasından doğru söylediği belli olsa da bu durumda olmam onun suçuydu. Hatta burada olmak eşine yaptığı en büyük saygısızlıkken onun burada olmasını hata olarak görmesi bencilce bir davranıştı.
“Sorun değil ikinizde benden uzak durduğunuz sürece sorun olmayacak.” Net tavrım karşısında kaşlarını çatsa da umurumda değildi. Arsen’in düğününden sonra bu ortaklık bitecekti ama şimdilik bunu bilmesine gerek yoktu. Benim yüzümden evlenmelerine engel olmasına izin veremezdim.
“Çok değilmişsin Deren yıllar seni tanınmaz hale getirmiş.” Pişkin pişkin söylediği sözler karşısında elime geçirdiğim tüm bibloları kafasında kırmak istesem de asla seviyesine inmeyecek beni tahrik etmesine izin vermeyecektim.
“Haklısın saf küçük kız çocuğu değilim yalanları ve ihaneti artık iyi tanıyorum.” Ne garip değil mi hayatınızı mahvederler masum düşüncelerini çalıp giderler sonra değişen siz olursunuz.
“Restorana inmem gerekiyor halletmem gereken işler var.” Diyerek çıktım odadan daha fazla aynı havayı solumaya tahammül edemedim.
Yıllar çok şey alıp götürmüştü benden doğruydu. En kötüsü de buna sebep olan kendisi değilmiş gibi kavranmasıydı. Güven duygumu yerle bir eden hiçbir sebep yokken ihanet eden kendisi değilmiş gibi beni suçluyor olması firavunun ölürken tövbe etmesi gibi bir şeydi. |
0% |