Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Nişan Hazırlığı

@gevezeyazar

Kalbimi söküp atmıştım ben sevecek yerim kalmamıştı. Bir insan neden sevilmez ya da insan neden sevdiğinde vazgeçer. Kader değilmiş der sonra da kolaymış gibi basite alarak. Uzun bir süre kendimi sorguladım hatta suçladım ama ne olursa olsun hak etmemiştim. Düşünmeyecektim artık kararlıydım ben onu evlendiği gün öldürdüm kalbime gömdüm.


Eskisinden daha fazla kendimi işlere vermiş daha yoğun günler geçirmeye başlamış haftalık olan toplantıları iki üçe çıkarmış sürekli yeni stratejiler geliştirme çabasına girmiştim.


Benim için aşk sadece işimdi artık.


Günler hızla geçiyordu detayları öğreniyor ihtiyacı olup olmadığı sorup geçiştiriyordum Arsen’i.


Her sorunu çözüp üstesinden gelen biz kara sevdayı bir türlü çözemedik. Evin yoluna yönelmiştim ama gitmek istemiyordum Feza’yı aradım.

Yine bir yerlerde kafayı bulmaya çalıştığından emindim.

“Eve gitmek gelmiyor içimden neredesin” alkol olan mekanları sevmesem de bugün gidebilirdim.

“Konum atıyorum”

Konumu açtım mekâna doğru ilerledim. Geldiğim sokakta mekanlar yan yana dizilmiş müzik sesleri birbirine karışmış yürümekte zorlanan insanlarla doluydu. İçeriye girdiğimden Feza çoktan kurmuştu masasını yudum yudum içiyordu rakısını. Karşısına oturup yalnız olmaz bu gece beraber felekten bir gece olsun.


Gözlerini kocaman açtı şaşkınlıktan ilk defa duymuştu bunu. Servis açtırdı hemen doldurduğu rakıyı bana uzattı. Daha ilk yudumda yandı boğazım ama devam ettim yaşadıklarım kadar acı değildi neticede. Alkol kullanmak yasaktı bana ama streste yasakken her anım stresti bir kereden bir şey olmaz. Şarkıların dili vardır ya hissetmişti şarkılar.


“Sorma ne haldeyim sorma kederdeyim sorma yangınlardayım zaman zaman.

Sorma utanırım sorma söyleyemem sorma nöbetlerdeyim başım duman”


Ahh be şarkılar benden daha iyi biliyorsunuz dertlerimi. Yazana helal olsun da yazdıran yaşattığını yaşasın.


Ve bir şarkı daha “Söyleyin sevgilim nerde

İstanbul sokakları

Çare bulun bu derde İstanbul sokakları

Onu benden siz aldınız onu benden siz çaldınız

Şimdi yalnız bıraktınız İstanbul sokakları”


Başım dönmeye başlamıştı artık. Mekândan çıktık taksiye binerek eve gittim. Zar zor yürüyor olsam da kendimi yatağa atmayı başarmış sızıp kalmıştım.

Yüzüme vuran güneşle uyanmaktan güçlük çekerek kendime gelmeye çalıştım başım çatlıyordu resmen bir insan neden kendine bu eziyeti eder diye kendime sinirlendim bir de isteyerek yapmamış gibi. Trabzon’a gitmem gerekiyordu üç gün vardı daha ne kadar geç o kadar iyi düşünüp arabayla gitmeye karar verdim. Güzel bir kahve keyfi yapmayı tabi ki ihmal edemezdim. Kahvaltı da yaptıktan sonra Feza’yı arayıp arabayla gitmeyi teklif ettiğimde kabul etti oda benden farksız değildi. Akşama doğru yola çıkmaya karar verdik. Evi topladım bavulumu hazırladım beklemeye başladım uzun bir yolculuk olacaktı.


Uzun yolculukta en sevdiğim şey uğradığım dinlenme tesislerinde o yöreye ait olan yöresel eşyalar ve yiyecekleri. Her zamanki gibi arabayı doldura doldura gidiyorduk.


Bin iki yüz kilometre yolu sayemde on altı on yedi saatte zar zor tamamlamıştık. İki hafta sonra nişan yapılacaktı her zamanki gibi telaşlar başlamıştı. Bezen birbirimize bu kadar bağlı bi aile olduğumuz için çok şaşıyorum.


Daha önce ablamlarda evlenmişti ama şimdi erkek tarafı bizdik her şey eksiksiz olmalıydı. Ve ne yazık ki o zamanlar Uraz Bey erkek arkadaşım konumuyla yanımda olduğu için keyifle koşturuyorduk her şey için. Ama şimdi düşman bile bilmediğim çok iyi tanıdığım bir yabancı.


Sandıklar, çeyizler, kıyafetler bir sürü detaydan bahsediyorlar her an değişen fikirlerle yoğuşuyorlardı bana düşen kahvemin keyfini sürmekten başka bir şey olamazdı.


Keyfimin bozulması fazla uzun sürmedi mekân olarak seçtikleri yer ile kalbime bir kurşun daha sıkmışlardı. Üzerinden yıllar geçmişti çok değişmişti ama mekân o mekandı on sekiz yaşımı beraber kutladığımız sahil kenarında bir restoran.


“Kim karar verdi buna otelde yapalım başka mekâna ne gerek var” sesimin tonunu ayarlayamamıştım ama elimde değildi.


“Bize ne kızım gelinin abisi böyle uygun görmüş nişana kız tarafı karar verir” asla anlam veremeyeceğim bir sürü kanun olmayan adetlerden bir tanesi de bu oldu. Bir de gelin çarşısı.


Biz neden gidiyoruz kararlarını kendileri verecek yaşta diye diretsem de karar verilmişti yarın o çarşıya çıkılacaktı. Listeler yapıldı kararlar verildi gelinle damada rollerini üstlenmek düştü. Benim hayallerimde böyle değildi en ince ayrıntısına kadar sadece biz karar verecek kimse olmadan her şeyimizi tamamlayacaktık. Zaten benim nişanımda değildi kim ne istiyorsa onu yapabilirdi. Bana sadece peşlerine takılmak yardım etmek düşüyordu.


Sabahın erken saatinde uyandırılmıştım gitmemek için ne kadar diretsem de fayda etmemişti. Kahvaltılar yapıldı herkes hazır ve bir o kadar da heyecanlıydı galiba sorun bendeydi.


Buluşma noktasına vardığımız da bizi bekliyorlardı biz bu kadar kalabalık gelmişken onlar dört kişi gelmişti çok şükür ki kabusum yoktu. Uraz’ın olmamasının verdiği rahatlıkla biraz kendime gelmiş ortama ayak uydurmaya çalışıyordum. Hiç yorulmadan neredeyse gördükleri her mağazaya bakmaya devam ediyorlardı. Bu beni artık gerçek anlamda yormuştu. Belki de hayatı boyunca kullanmayacakları birçok şey alınmıştı adetler böyleymiş herkes bu cümleyi ezberlemiş asla dışına çıkmıyordu.


Nihayet son olarak altınlar alınacak ve gün tamamlanacaktı. Kuyumcuya gittiğimiz de her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Artık yeterdi saatlerdir kendimi zor tutuyordum bu da son noktamdı.


“Galiba kendinize alıyorsunuz” herkes bir anda varlığımı hatırladı tüm gözler beni buldu.


“Bırakın gençler ne istiyorlarsa alsınlar kullanacak olan kişi Sahra kendi zevkine göre ne almak istiyorsa onu alsın karar vermeniz gerekenlere yeterince karar verdiniz”.


Bu durum hiç hoşlarına gitmesede geçip oturmak zorunda kaldırlar.


“İstediğiniz her şeyi seçebilirsiniz bunlar benim size nişan hediyem”. Arsen itiraz etsede beni iyi tanıyordu bir kere söylediysem geri dönüşü yoktu.


Koşturmaca artık bitmiş resmen ayaklarıma kara sular inmiş yürümeye mecalim kalmamıştı. Sonunda herkes bunu fark etmiş ve yemek yeme fikri akıllarına gelebilmişti. Karar verildi ve restoranda doğru ilerledik. Siparişler verildi yemekler yenildi gözlerimin rengi yerine geldi sanki açken ben ben değilim. Kalkmaya hazırlandığım sırada kapıda Uraz’ı gördüğüm de istemsizce sendeledim.

  


Ağır adımlarla yaklaşıp selam verdikten sonra kendine bir sandalye çekip oturdu. Hala ayaktaydım ve ne yapacağımı unutmuş gibi boş boş bakıyordum. Hemen kendimi toparladım veda edip yanlarından ayrılacaktım ki asla hayır diyemeyeceğim teklifi yaptılar.


“Bir yorgunluk kahvesi içelim”.


Bunu söyleyen kişi tabi ki Uraz’dı bilirdi kahveyi çok sevdiğimi asla hayır diyemeyeceğimi ama unuttuğu bir şey vardı ben artık on beş yaşında ki kız çocuğu değildim.


“Kusura bakmayın sizlere eşlik edemeyeceğim halletmem gereken işlerim var.”


Çantamı aldım birileri bir şey söylüyordu ama hiç birini duymadım. Tek düşündüğüm bir an önce buradan gitmekti. Herkese iyi akşamlar dedim ve cevap dahi vermelerini beklemeden uzaklaştım.


Loading...
0%