@gevezeyazar
|
Bazı hikayeler yarım kalmalıydı. Her hikâye mutlu sonla bitmezdi ama yenisi yazılabilirdi. Yeniden yazıyorduk hikayemizi kötü karakterlere yer vermeden. Kötü kalpli bir cadı yoktu ya da üvey annenin esaretinden kurtulmaya çalışan bir prenses olmadı hikayemde. Kötü ruhlu prensten kurtulmaya çalışan bir prenses vardı. Yaralıydım, bir türlü iyileşmek bilmeyen kanı durmayan derin yaralarım vardı. Kabuk bağlamasına dahi izin vermediğim yaralarımı saran adama minnet borcundan fazlası vardı yüreğimde aşk gibi sevda gibi. Her geçen gün bir iz silindi geçmişten kötü anılar unutulmaz diyenler olacaktır elbet. Doğrudur belki unutulmaz ama geçer yerine güzel anılar koyulur zamanla etkisini kaybeder. Geçen üç günde düşüncelerden çok harekete geçmenin vakti geldiğini karar vermiştim. Aldığım kararlar doğrultusunda hızla planlarım işlemeye başlamıştı. Üzerimdeki ölü topraktan kurtulmaya çalışırcasına yorgun hissederek ağır hareketlerle doğruldum yatağımdan. Bugün farklıydı belki de ilk defa vicdanımı kapalı sandıklarda rafa kaldırıp hareket edecektim. Zaman zaman kaybetsem de rövanşını mutlaka alırdım belki geç kalmıştım ama vakti artık gelmişti. Sessizce köşemde yaşam mücadelesi verirken hayatıma çomak sokmaya çalışmak Uraz’ın tercihiydi ve bugün en ağır bedeli ödeme günüydü. Aynanın karşısına geçtiğimde olmak istediğim kadın değildim. Uçurumdan attığı kadınla ilk kez hesaplaşacaktı acımasızca. Büründüm yine siyahlara son hazırlıklarımı yaparak hazırladığım dosyayı alarak çıktım evden. Yabani incilerin oluşum süreci ortalama yedi yıldır. Geçen yedi yılın ardından gerçek bir inci olmanın vakti gelmişti. Kabuklarımdan kurtularak ışıldamaya hazırdım. Hatta geç bile kalmıştım. “Günaydın sevgilim.” her zaman olduğu gibi aynı yerden bekleyen adama aynı heyecanla sarıldım. “Günaydın bir tanem.” Kaşlarını çatmış halde bakmasından üzerimi kontrol ettim. Gayet şıktım herhangi bir problem görünmüyordu. “Siyahlara bürünmüşsün ama fazla neşelisin.” Söyledikleriyle neden baktığını anlasam da planımdan bahsedip bahsetmeme konusunda kararsız kaldım. “Saat üçte bir toplantımız olacak. Sana sormadan aldığım kararlar var. Bunun için beni affedebilecek misin?” suç işlemiş çocuklar gibi masumca yüzüne bakarken korkuyla vereceği cevabı bekliyordum. “Günün sonun da sarıldığın bensem affedemeyeceğim hiçbir şey yok Deren.” Günün sonunda aynı düşüncede olacağını düşünmesem de bu defa yaşanacakları ertelemeyecektim. Elinin sıkıca tutarak ilerlediğimde şaşkınlığını gizlemese de halinden memnundu. Sevdiklerimin kalbini kırmaktan kokardım ama bugün bile isteye paramparça edecektim her şeyi. Suçu olmayan tek kişi Dinçer’di belki de ama en çok onun canı yanacaktı. Canı yakmanın canımı yakmak olduğunu biliyordum ama yapmaktan başka çıkar yol bulamamıştım. Soğumaya yüz tutmuş kahvemle camdan dışarıyı uzun uzun seyre dalmıştım. Öfkeyle hareket edildiğinde alının sonuçlar her zaman hüsranla sonuçlandığını iyi bildiğimden yapacaklarımın muhasebesini günlerce yapmıştım. Kimine göre yanlıştı kimine göre doğru bana göre ise arafta bir yerdeydi. Dalıp gittiğim düşünceler arasında kapının tıklatılmasıyla irkilerek ayrıldım cam kenarından. “Gel.” Diye seslendiğimde Hande Hanım istediğim dosyalarla birlikte içeriye girdi. “İstediğiniz gibi eksiksiz hazırlandı tüm evraklar. Ahmet Bey’de yarım saat sonra burada olacağını haber vermemi istedi.” Masaya bıraktığı dosya ile bir süre bakıştım. Hande Hanım dışarıya çıktığını sonradan fark ettim. Üstün körü son bir kez baktım tüm kağıtlara. Savaş meydanına çıkan acemi asker gibi kurşunu kime sıkacağımı bilmez bir haldeydim. Hedefimde Uraz vardı ama yorgun kurşunlar Dinçer’e de isabet edecekti. Toplantıdan önce karşılaşmam için gün boyunca resmen köşe kapmaca oynamıştık. Zorda olsa başarmıştım son dakikalar kala tüm cesaretimi toplayarak kimseyle karşılaşmadan erkenden toplantı odasına giderek beklemeye başlamıştım. Nereden başlamam nerede durmam gerektiğini düşünmeye başladığımda toplantıya katılmasını istediğim kişiler tek tek gelmeye başlamıştı. Son karşılaşmamız da Uraz fazlasıyla haddini aşmıştı ve bu hakkı kendine görmüştü. Soğuk kanlılıkla karşıma çıkarak beni kışkırtmaya çalıştığında unuttuğu en önemli detay sevenlerin arasına girilmez sözüydü. İnişler çıkışlar her zaman olacaktı ve bunun üstesinden gelmiştik. Bu yüzden umudum hala var olacaklardan sonra karşılıklı konuşmayla üstesinden gelirdik. Biricik eşiyle gelmek yerine tek başına içeriye giren Uraz olduğundan fazla rahattı. Muhtemelen olayların lehine olduğunu düşünmüştü. “İşinin başına döner dönmez toplantı yaptığına göre doğru kararlar almış olmalısın.” Bu rahatlığın başka açıklaması olamazdı. “Fazlasıyla doğru kararlar aldım Uraz Bey.” Sahte gülümsememle karşılık verdiğimde birazdan olacaklardan habersiz rahatlığına rahatlık katmaya devam ediyordu. Dinçer’in içeriye girmesiyle hissettiğim tüm duygular yerine huzura bırakmıştı. Huzurlu geçirdiğim son dakikaların olduğunu bilmeden. Ciddiyetini hiç bozmadan ağır adımlarla yaklaşıp solumdaki yerini aldı. “Uraz Bey, Beyza Hanım nerede?” sorduğum soruya cevap verilmeden içeriye girmesiyle masadaki yerini oda aldı. Son olarak beklediğim kişi avukatım Ahmet Bey’di. Özellikle belirttiğim üzere toplantı arasında davet edince gelecekti. Şimdilik dışarıda olması gerekiyordu. “Geldim Deren Hanım. Hatta size eşimin aldığı jelibonlardan getirdim. Sever misiniz?” gülüşünün arkasındaki nefretini saklamaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Yapmaya çalıştığı hareketleri meydan okumaya çalıştığını belli ediyordu. “Stresten ve sağlıksız olan her şeyden uzak duruyorum Beyza Hanım size afiyet olsun.” Oysa bir zamanlar paket paket jelibon tüketirdim. Çikolata ve jelibon vazgeçilmez ikilimdi. Gözlerim Dinçer’i bulduğundan yaşanılacak her an için önceden özür dilercesine baktım gözlerine. Pişman olacağımı düşündüğüm hiçbir şey olmayacaktı günün sonunda ama bu enkazdan nasıl sağ çıkardık orası biraz muammaydı. “Herkes geldiğine göre başlayabiliriz.” Meraklı gözlerle sadece bana bakıyordu hepsi çünkü kimse neden burada olduğunu bilmiyordu sadece katılmak zorunda oldukları bir toplantı olduğu için buradaydılar. “Ayça Hanım son dönemde işe alım sürecimizle ilgili değişiklik yapıldı mı?” İnsan kaynakları müdürüne yönelttiğim sorula ateşin ilk kıvılcımını başlatmış oldum. Süreçlerle ilgili değişiklik yapılmadığını gayet iyi biliyordum. Meraklı gözlerle bana bakmaya devam etmelerini umursamadan sorularıma devam ettim. “Sürece uygun olmayan işe giriş kaydı yapıldı mı?” cevabını bildiğim soruları sormaktan zevk aldığım doğrudur. “Deren Hanım aslında oldu ama bilginiz olduğunu düşündüğümden iletmedim.” Derin bir sessizlik hâkim olduğunda ne yapmak istediğimi anlayan ilk kişi Dinçer’di. En az benim kadar onun da keyfi yerindeydi ama şimdilik. “Ali Bey sizde Ayça Hanım gibi bilgim olduğunu düşündüğünüz için mi yapılan alımlarla ilgili haber vermediniz?” amacım kimseyi zor durumda bırakmak değildi. Sabrımın sınırı olduğu gibi anlayışımın da sınırı vardı. Uraz’ın eşi olması tüm şartları yok sayacağı anlamına gelmiyordu. “Beyza Hanım haberiniz olduğunu söylemişti.” Ali Bey’in verdiği cevap doğrultusunda gözler Beyza’ya dönmüştü çünkü yaptığından ben dahil kimsenin haberi yoktu. “Söylemek istediğiniz bir şey var mı Beyza Hanım.” Arenaya çıkmak için geçitte bekleyen boğa misali bakışlarıyla parçalarcasına bir süre sadece bakmakla yetindi. “Eşimin ortaklardan biri olduğunu unutuyorsun Deren.” Beklediğim cevabı almanın şehvetiyle oturduğum yerden kalkarak kapıya yöneldim. Ayça Hanım ve Ali Bey’in dışarı çıkmasını istedikten sonra odada sadece Dinçer, Uraz ve Beyza kalmıştı.Birkaç dakika sonra yanımda Ahmet Bey’le geriye döndüğümde şaşkınlık içerinde ne yapmak istediğimi anlamaya çalışırken bakmayan tek kişi vardı. Dinçer elindeki kalemi parmak uçlarında döndürüyor göz temasından kaçınıyordu. Beyza’nın kızaran yüzü Uraz’ın öfkeden yerinden çıkacakmışçasına büyüttüğü gözleri ve Dinçer’in umursamaz tavırlarına aldırış etmeden kalktığım sandalyeye Ahmet Bey’in oturmasını sağladım. Getirdiğim dosyadan hazırladığım evrakları teker teker kaplumbağa hızında önlerine bıraktım. Dinçer elinin tersiyle kendinden uzaklaştırarak umurumda değil tavrını sergilemeye devam etti. Derin nefesler alarak kendime son gazı verdikten sonra frenleri patlamış kamyonet gibi önüme gelen tüm engelleri ezip geçmeye başladım. “Farkındayım hepiniz neler olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz?” başladığında merak ettikleri her hallerinden belli oluyordu zaten. “Sorun şı ki bu gününe kadar tüm prosedürler herkes için eşit şartlarda uygulanırken Beyza kendi inisiyatifini kullanarak kimseye danışmadan aldığı kararlar.” “Sen ne yapmaya çalışıyorsun!” yılan gibi tıslayan Beyza umurumda bile değildi hayatımda sayılı dakikaları kalmıştı. “Oku Beyza sabırlı ol ve sadece oku.” Masanın üzerinde duran kağıtları işaret ederek ettikten sonra odanın içerisinde ileri geriye gitmeye başladım okumaları için. Okuyacakları maddelerin detaylarında ben dahil olmak üzere kimsenin tek başına karar alamayacağını usulüne uygun olarak üç ortağın imzasının olması sonucunda işe alımların gerçekleşmesine dair detayları anlatan maddeler yer alıyordu. Uraz tek başına karar vererek eşinin işe alımını onaylamıştı. İşleyişe göre verdiği onay geçersiz sayılıyordu. Özet olarak Beyza’nın çalışması hatta kendine ait bir oda tahsis ederek istediği gibi dekore ettirme hakkı yoktu. “Özetlemek gerekirse Beyza sen bu otelde çalışma hakkına sahip değilsin. İşe alımın geçersiz olmakla birlikte otelimle tüm ilişkin kesilmiştir.” Belki ilk defa otelim cümlesini kullanmak zorunda kalmıştım. “Beyza burada bir çalışandan ziyade benim eşim Deren detayları unutuyorsun.” Uraz’ın eşinin bu denli savunması gözlerimi yaşarttı demek isterdim ama daha fazla keyif almamı sağladı. Kendini savunması gerekirken hala küçük detaylara takılıyordu. “Haklı olabilirdin belki Uraz ama seninle olan ortaklığımızda sona erdi.” Öfkeden elleri yumruk olmuş patlamaya hazır bomba gibi dururken aklına gelenlerle sahte bir gülümseme sergileyerek arkasına yaslandı. Unuttuğu bir şey vardı ki biz birbirini en iyi tanıyan iki yabancıydık. Attığı her adımda ikinci hamlesinin ne olacağını tahmin etmekte hiç zorluk çekmemiştim. Kendini şah zannederek meydan okumaya çalışacağı yüz hatlarından belli olsa da vezirin en az şah kadar oyunda etkisi olduğunu anlayacaktı. “Haklarımdan feragat ettiğimi hatırlamıyorum?” sırıtarak gülmesi canımı sıksa da asıl canımı yakan Dinçer’in sessizliği ve umursamaz tavırlarıydı. Lakin sıra ona da gelecekti. “Tüm hakların askıya alındı.” Keyifle karşılarına geçerek son kez Dinçer’e baktım bir tepki versin diye. Yüzüme dahi bakmadı hala aynı pozisyon da istifini hiç bozmadan kalemle oynamaya devam ediyordu. Uraz konuşmaya çalıştığı sırada fırsat vermeden konuşmaya devam ettim. “Bunun nasıl mümkün olduğunu merak ediyorsun değil mi?” gerilen yüz hatları ve çattığı kaşlarıyla fazlasıyla merakını belli ediyordu. “Şöyle ki Uraz imzalar atıldığını gün size sunulan sözleşmeyi detaylıca okumuş olsaydın kendi kararınla eşin dahi olsa işe alımını gerçekleştirmemen gerektiğini bilirdin.” Şaşkınlıktan gözleri yuvalarından çıkacakmışçasına açıldığında artık Dinçer’in de dikkatinin çekmeye başlamıştım. “Son maddeye bakabilirsin tüm detaylar orada yer alıyor.” Keyifle göz kırparak masanın üzerinde duran kağıtları işaret ettim. “Merak etme haklarının bedeli sana ödenecek herhangi bir maddi kaybın olmayacak. Geçen süredeki kâr payında fazlasıyla tarafına iletilecek.” Açıkça meydan okuyordum gözlerindeki öfkede kendini belli ediyordu. En az benim kadar Uraz’da acımasızca oynayacaktı. Bunu da sevdiklerimle yapacaktı. “Buradaki tüm haklarımı Arsen ve Sahra’ya düğün hediyesi olarak vermeyi düşünüyordum. Ortaklığımız bittiğine göre düğün hediyemi tekrar düşüneceğim.” Elinde bana karşı kullanabileceği en büyük kozu Arsen ve Sahra’nın evliliğiydi bunu öne sürmekten asla çekinmeyeceğini iyi biliyordum. Tüm bu rahat tavırları bu yüzdendi olacaklardan habersiz. “Hatırlattığın için teşekkür ederim Uraz.” Yüzümde tebessüm vardı gülüşlerimi eksik etmemeye çalışıyordum ama kalbim acıyla kavruluyordu. Aşk nefrete dönüşürdü ama nefret aşka dönüşmezdi. Bir kez daha anladım ki geçmiş geçip gittiğinde geriye ne hatır kaldı ne de sabır. İkince kez tetiği çekti ama bu kez hedefinde kalbim değil sevdiklerim vardı. Ölen olmadı ama kalbim kanadı yine göğüs kafesim sıkıştı nefessiz kaldım. Kendime lanet ettim böylesine acımasız bir insanı nasıl sevmiştim. En büyük pişmanlığın ne diye sorsalar Uraz derdim. Uraz için son sürprizimi yapmak için projeksiyonu çalıştırdım. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra alkış seslerimi duyduklarında sanki delirmişim gibi yüzüme baktıklarında şen kahkaham etrafa yayıldı. Hızla kendimi toparlayarak hafiften öksürmüş gibi yaparak boğazımı temizledikten sonra elimi havaya kaldırarak ekranı işaret ettim. “Arsen’e toplantımız olduğu için nikahlarına katılamayacağımızı söyledim. Heyecanlarına ortak olmak isteyeceğimi belirterek canlı yayınla katılacağımımızı sağladım. Güzel düşünmüş müyüm Uraz.” Bozguna uğrayan yüzü öfkesinden yumruk yaptığı elleri kaybettiği gerçeğini değiştirmedi. Yıllar önce yenildiğim insanı bugün acımasızca yerle bir etmiş olmanın verdiği gururla arkama yaslandım. Bundan sonrası daha kolay olacaktı sevdiklerimle beni tehdit edemeyeceğini anlamalıydı. Nasıl ki benden gizleyerek yıllarca kardeşi ve kuzenim görüşmüş sonra hiçbir sebep yokken ayrılmak zorunda kalmışlardı bugün de ondan gizleyerek evlenmek zorunda kaldılar. Kardeşinin nikahını uzaktan seyretmek zorunda kalmanın öfkesiyle hızla yerinden kalkarak ağzının içinde küfürler savura savura odayı terk etti biricik karısı da koşar adımlarla sevdiceğine teselli etmek için peşinden koştu. Yaptığım tüm bunlar saçmalıktı belki böyle bir oyuna gerek yoktu. Öfkem başka türlü sönmeyecekti en az benim kadar canı yanmalıydı. Kurmaya çalıştığım hayatımı elimden çekip almaya çalışmasaydı ders vermek zorunda kalmazdım. Kendisi evliyken benim mutluluğuma göz dikemezdi. “Susmaya devam mı edeceksiniz Dinçer Bey.” Kasılan yüz hatları ortaya çıkan damarları ne kadar sinir olduğunu belli ediyor olsa da artık sıra ona gelmişti. Sessizliğini ısrarla korumaya devam ederken elindeki kağıtları inceleme zamanı bol bol olmuştu. “Böyle mi alacaksın intikamını Deren.” Kalbim sızladı, canım yandı, zaman durdu sanki, zemin ayaklarımın altından kayıp gitti. “İntikam değildi. Geç kalınmış bir ödeşmeydi sadece.” Haklıydım ama suçluluk psikolojisiyle sesim haddinden fazla kısık çıkmıştı. Kalbim darmadağınıktı yine. Hayat nasıl bir şakadan ibaret. Kaşıkla verdiğimi kepçeyle almak zorunda mıydım? |
0% |