@gevezeyazar
|
Şehrin en kalabalık sokağında bir başıma yürüyordum onca kalabalığa rağmen sanki tek başımaydım. Etrafı seyrederken düşündüğüm bir şey vardı. Acaba herkes kalbinde taşıdığının yanına gitse kaç kişi kalırdı burada. Belki de çoğu giderdi sevdiğinin yanına ve bende onlardan biriydim. Oysa kimse gidemiyor olduğu yere ait olmaya çalışıyordu. Düşüncelerim arasında kaybolurken telefonumun çalmasıyla kendime geldim. Arayan kişi yüzümü gülümsetmişti. Arsen arıyordu canım kadar sevdiğim kardeşim gibi büyüyen kuzenim. "Canım" dedim mutlu oluşum sesime yansımıştı. "Abla" dedi acı dolu sesiyle tüm bedenimi korku kapladı. "Ne oldu!" diyebildim sadece titreyen sesimle. "Canım çok yanıyor." Duyduklarımla kalbimde bir sızı hissettim canım dediğimin canı yanıyordu ve ben sebebini bilmiyordum. "Ne oldu!" diye tekrarladım sanki tüm kelimeleri unutmuş gibi ne diyeceğimi bilemeden. "Gel, ne olursun sana çok ihtiyacım var." Çaresizliği sesinden belli oluyordu ağladığını göremiyordum ama hissediyordum. "Akşama oradayım." Tek bir teselli cümlem dahi yoktu çaresizce kapattım telefonu. Devran'ı arayıp gitmem gerektiğini birkaç güne döneceğimi haber verdikten sonra biletimi aldım. İlk uçakla Trabzon'a gidecektim. Önce eve gittim yanıma birkaç kıyafet alıp havaalanına doğru yola çıktım. Hasret kaldığım topraklara kolay kolay gitmezdim memleket bildiğim şehir çok yakmıştı canımı. İki saat süren yolculuktan sonda Trabzon'a hoş geldiniz sesiyle ufak bir tebessüm oluştu yüzümde. Hoş gelmiş miydim acaba. Vakit kaybetmeden çıkışa doğru ilerledim bekleyen arabaya yöneldim. Arabaya biner binmez Arsen'i aradım. "Neredesin?" diye sorduğumda aslında nerede olduğunu tahmin etmem zor değildi. “Orman evindeyim.” En son ne zaman gittiğimi hatırlamadığım ama acısını hiç unutmadığım geçmişe doğru yol aldım. Yarım saat süren yolculuğumun ardından karşımda geçmişin acı dolu günleri duruyordu adete. Gözlerimi dahi kırpmadan uzun uzun baktım geçmişimin izlerine. Nefesim kesiliyor göğüs kafesim daralıyordu adeta. Dizlerimde derman kalmamıştı son gücümle toparladım kendimi yıkılmanın zamanı değildi. Zorda olsa kaldırdım elimi tıkladım kapıyı. Birkaç saniyenin ardından açılan kapıyla gözlerim ardı sızım sızım sızladı. Her şey eskisi gibi yerli yerinde duruyordu. Cam kenarındaki sallanan sandalyem yanında duran sehpam. Sayfaları sararmaya başlayan kitaplarım. Arsen’in sarılmasıyla irkilerek çıktım geçmişin tozlu raflarından. "Ne oldu ne bu halin anlat artık." Dediğimde perişan bir hali vardı ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. Erkekler ağlamaz derler ya seven ağlar kalbi olan ağlar. "Sessizce çıkıp gitti hayatımdan. Beni bırakıp gitti." sesinde acı ve çaresizlik vardı. Seven insanın yıkılışı en iyi bildiğim en nefret ettiğim duygu. "Kim gitti Arsen!" kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerde kimin gittiği belliydi oysa bir umut sormuştum. "Sevdiğim kadın.” Dediğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. Sevdiği vardı ve benim bundan haberim yoktu. "Sahra beni bırakıp gitti veda bile etmenden gitti..” O an ben de sustum hiç yabancı gelmeyen bu isim umuyordum ki sadece bir benzerlikten ibarettir. “Neden gitti.” Diye sorduğum da artık benim de sesim titriyordu düşünmek bile beni korkutuyordu yaşaması çok ağır olurdu. "Abisi yüzünden" dedi. Evet bir abisi vardı tesadüftür dedim koskoca Trabzon'da bir tane Sahra olamazdı sonuçta. Şu an da ikimizde iyi değildik ve toparlanmam destek olmam gerekiyordu. Sert çıkan sesimle “hadi kalk gidiyoruz”. Nereye gittiğimizi sormadan kalktı yüzünü yıkadı derin bir nefes aldı. Düşünmekten korktuklarımı en çok düşündüğüm yerde bıraktım ve çıktım biliyordum burada kaldığım her an aklıma gelen geçmişime takılı kalırdım. Hızla arabayı çalıştırıp uzaklaştım oradan. “Eee Bizimkiler nasıl.” diye sordum. “Herkes seni özledi.” dedi donuk sesiyle. “Bende onları çok özledim ama galiba sen beni hiç özlemedin.” “Özlemez olur muyum.” demesiyle yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı tebessüm ederek yeniden camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Bakışlarından belliydi canının ne kadar yandığı gülmek dahi zor geliyordu. Acının tarifi yoktu aşk ateşinde kavrulmuş çaresiz kalmıştı yoksa bana gel demezdi. Bilirdi mecbur kalmadıkça gelmem bu topraklara. Hasret kaldığım memleketimden kalbime gömdüğümle gittiğimi iyi bilirdi. Hafif bir müzik sesi dahil oldu sessizliğimize “elbet bir gün sevdiğim sende unutulursun gül diktiğin bahçeye diken sarmış bulursun. Henüz laik değilken tomurcuk kadar aşka sana gül bahçesini kim açar benden başka.” Ağladım yol boyunca ağladım ama tek bir göz yaşı dökmeden öğretmişti yıllar bana içime ağlamayı. Arabayı park edip içeriye doğru ilerlerken Rüstem Dayıyla gözle göze geldik. "Sen nerelerdesin kara kız". Kara demesinin sebebi beni siyah kıyafetten başka renkle görmemesindendi. Renklerle çok aram yoktu bazen beyaz nadiren kırmızı ama hep siyah. “Geldim işte özledim balığını.” dedim sıcacık gülümsemesine karşılık vererek. "Beni içeriye alamayacak mısın?” “Gel deli kız gel.” demesiyle heyecanla ilerledim anılarıma gelmenin mutluluğundan mıdır bilmiyorum ama iyi geldi burası bana geçmişin anısına güldüm kahkaha dolu. Bir zamanlar aşkımıza şahitlik etmiş olan mekân artık dertlerime eşlik ediyordu. En sevdiğim cam kenarı boştu geçip oturduk. “Anlat bakalım neler oluyor?” desem de duyacaklarıma hazır değil gibi çıktı sesim ama güçlü olmak zorundaydım.
"İki yıl.” Dedi. “Koca iki yıl her şey çok güzeldi ama beni bıraktı ve gitti hiçbir sebep yokken." İki yıl mı nasıl bilemezdim bunu bu kadar uzak mı kalmıştım sevdiklerimden öfkelendim ama en çok kendime nasıl bilmezdim. Canım dediğimin canı yanmış ve ben iki yıldır mutlu olduğunu bile görmemişim. "Bir açıklaması vardır hiç kimse sebepsiz gitmez". Desem de iç sesim tesadüf değilse bu isim şaşırmamak gerekir diyordu. "Hayır söylediği tek şey ailem. Sonra konuşamadık ulaşamadım bir haftadır haber alamıyorum arkadaşları bilmiyor Sahra kayboldu sanki.” Her gidişim mutlaka bir sebebi vardır. “Tanıdık mı?” alacağım cevaptan korksam da cevapsız kalan soruların cevabını sadece muhatabı verebilirdi. Bunun içinde Sahra’ya ulaşmak gerekliydi. “Hayır ama sen tanıyor musun bilmiyorum turizm ile ilgileniyor”. Demesiyle rahat bir nefes almıştım geçmişin geçmeyen izlerini düşünürken. “Sen tanıştın mı ailesiyle?” “Hayır birlikte olduğumuzu kimse bilmiyordu. Sahra istemedi okulunun bitmesini bekliyorduk”. Tanışmış olsa hatırlardı diye düşünmüştüm ama tanışmamışlar bile aklıma gelenin başıma gelmesini istemeyerek uzatıyordum sanki sorularımı. “Soy ismini biliyor musun?” diye sordum pat diye artık ne olacaksa olsun. "Sahra Saraçoğlu" Kalbimde öldürdüğüm aklıma getirmediğim soy isim beni paramparça etti. "Emin misin Arsen.” Gerginliğimin farkındaydı ama sebebini bilmiyordu. Başıyla olumlu yönde onaylarken kalbimin sızladığını hissettim. Bilmiyordu canını yakanın benim canımı paramparça eden adam olduğunu bilmiyordu. Ailem diyerek bırakıp giden kızın abisi beni yerle bir etmişti bilmiyordu. Ama bilmesi gerekiyordu oyun muydu bunlar onu da bilmiyordum. “Neden bu kadar şaşırdın?” dediğinde kuruyan boğazımı ıslatmak için bir yudum su içtim. Derin bir nefes alarak konuşmaya mecburen devam ettim. “Uraz yıllar önce soy isimlerini değiştirdi.” Kader ağlarını örmeye başlamıştı yıllar geçmişti oysa ama kalbimdeki sızı yeni gibiydi. Takılı kalan gözlerim Rüstem Dayının gelmesiyle son buldu. Yemekler gelmişti bilirdi neyi sevdiğimi unutmazdı o beni yıllarda geçse bilirdi. "Geliyor mu buraya?" diye sordum bugüne kadar hiç sormamış hatta bahsetmemiş adını bile anmamıştım ama anladı hemen kimden bahsettiğimi. "Özel günlerinizde geliyordu ama son iki yıldır gelmiyor artık" dedi. Çok şahitlik etmişti sevdamıza belki de imkânsız aşkımıza. Kalbimde bir sızı hissettim konuşmaya gücüm yoktu. Kavuşursak aşk kavuşmazsak destan oluruz derdim. Destan olduk ama dillere düşmedik kalbimizde öldük. “Ben hiçbir şey anlamadım.” Diye meraklı gözlerle bakan Arsen’e cevap vermek zorundaydım. “Birkaç yıl önce tam tarihi hatırlamıyorum.” yalan söylüyordum saatine kadar hatırlıyordum. “Uraz evlendi.” Çatallaşan sesimle zorda olsa güçlü durmaya çalışıyordum. “Ne yaşadığını bilmiyorum en son aldığım haberde soy adını değiştirdiğiydi.” Garip bir his kapladı bedenimi neler olduğunu çözemiyordum anlam veremiyordum tesadüf müydü bunlar yoksa her şey planlı mıydı? Bir süre sonra Arsen'in telefonu çaldı heyecanla masadan kalktı dışarıya doğru ilerledi. Anlam veremediğim olaylar oluyordu ama ne oluyordu bir fikrim bile yoktu. Geçmişin geçmeyen izleri vardı hala yüreğimde. Arsen yanıma geri geldiğinde gözlerinin içi gülüyordu. “Beklediğin haber geldi galiba.” Dedim biraz mutlu biraz alay eder gibi. "Sahra benimle görüşmek istiyor ailesiyle konuşmuş ve kabul etmişler." Heyecanından eli ayağı birbirine dolansa da halinden memnundu oysa benim hissettiğim sadece şüpheydi. Nasıl oluyor da bir haftadır haber anlamazken ben geldiğim gün arıyor ve ailesi kabul etmiş oluyor. İçimdeki şüpheler giderek büyüyordu ama aşka saygım sonsuzdu. “Hadi git.” dedim gülümseyerek “kopan çiçekler kurumadan yetiş.” “Araba…” demesiyle alması için anahtarı uzattım. Kocaman bir öpücük kondurdu yanağıma “Seni Seviyorum abla” dedi heyecandan eli ayağı titriyordu. Unuttuğum duygulardı insan sevince şekilden şekle giriyormuş demek. "Kimseye haber verme orman evinde olacağım bu gece" dedim. Başıyla beni onaylayıp yoluna devam etti. Akşam vaktiydi kendini toplamadan karşılarına çıkmak istemedim oysa herkesi çok özlemiştim. Biraz daha oturduktan sonra Rüstem dayıyla vedalaştım. Taksi çağırmak istemişti ama yürüyeceğimi söyledim ısrar etmedi. Düşünmeye ihtiyacım vardı neler olduğunu anlamam gerekiyordu. Zihnimden geçen onlarca sorunun hiçbirine cevap bulamadım öylece yürümeye devam ettim. Neredeyse bir saattir yürüyordum geç olmuştu gidip uyumak istedim Feza'yı aradım. Çocukluk arkadaşım en iyi dostlarımdan biriydi geldiğimi haber vermediğime kızmış olsa da hemen gelip aldı beni. “Nereye gidelim Deren Hanım.” demesiyle kendimi topladım derin bir nefes aldım. Haber vermediğim için mesafe koyduğunu düşünse de umursamadım. Gönlünü alırdım. “Orman evine gidelim bu gece orda kalacağım sabah erkenden eve geçer kahvaltıya yetişirim sürpriz yaparım.” Başıyla onaydı sessizce devam ettik yolumuza. Zifiri karanlıktı etraf tıpkı aklım gibi. Düşünmemek için kendime bahaneler bulduğum geçmişim inci taneleri gibi bir bir etrafa yayılmış kendini belli etmişti. Alt tarafı geçmiş artık evli ikimizin de farklı hayatları var neyden korkuyordum bu kadar. Eve geldiğimizde kalbim sızım sızım sızlıyordu ama dik durmak zorunda hissediyordum nedensizce. Orta mı yumuşatmak için “Kahvemizde yok ki içelim” dedim. Çünkü iyi biliyordum Feza beni asla kahvesiz bırakmazdı kesinlikle en sevdiğim kahveyi almıştı. Kahvelerimizi hazırlayıp cam kenarına sallanan sandalyelerimize geçtik. Bir süre oturduktan sonra otele geçiyorum diyerek kalktı gidiyordu ki Arsen geldi. “İyi geceler. Sabah haberleşiriz.” Feza’nın gidişiyle gözlerim Arsen’i buldu. Neler olduğunu çok merak etsem de yüzündeki mutluluğu görünce sormadım kendisi istediğinde anlatırdı. "Özür dilerim aceleci davrandım seni gelmeye mecbur bıraktım" dedi. Masum bir çocuk gibi oysa iyi bilirdi ben ona kıyamazdım ne zaman gel dese gelirdim hiç düşünmeden. “Sen iyi ol bana yeter” gülümsedim ve göz kırptım. Bu hareketle anlatmak istediğimi çok iyi bilirdi kendimce sorun yok demek istiyordum. “Ama artık uyumam gerekiyor sabah kahvaltıya yetişelim hazır ol.” dedim. “Tamam iyi geceler ablaaaam.” Mutlu olduğunu bilmek beni daha çok mutlu ediyordu. Odaya geldiğimde yine değişen bir şey yoktu sanki dün buradaymış gibi anılarımda eşyalarımda yerli yerinde duruyordu. Yokluğumda Simay ve Feza’nın anılarıma sahip çıktığını iyi biliyordum. Duş almak istesem de hiç halim yoktu üstüme rahat bir şeyler giyip yatağa uzandım. Yorgunluktan başımı yastığa koyar koymaz uyudum. Yarın uzun bir gün olacaktı en iyisi uyumaktı beni en iyi uykuyu sevenler anlardı. |
0% |