Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 7

@gezegeninenguzelye

 

Mert’in nefesi yüzüme değdiğinde, zaman sanki yavaşlamıştı. Gözlerim onun gözlerinde asılı kaldı, sanki birbirimizin içini görebiliyorduk. O an ne yapılması gerektiği belliydi; söylenecek bir şey kalmamıştı, tüm sorular cevapsız bir şekilde havada asılı duruyordu. Aramızdaki mesafe tamamen kapanmadan önce hissettiğim tek şey, onun bana doğru eğilişiydi. Ve sonra, dudaklarımız birbirine değdi. Yavaşça, dikkatle, ama aynı zamanda yıllardır beklenen bir şey gibi yoğun.

Öpücüğün tadı şarap ve heyecan karışımıydı. Hafif bir sarhoşluk haliyle, her şey daha da gerçek dışı hale gelmişti. Zihnim bulanık ama bir yandan da tamamen berraktı. Mert’in dudakları sanki bütün sorularımı cevaplıyordu, içimde dolup taşan duyguların bir çıkış noktası gibiydi. O an, sadece orada olmak istiyordum. Onun yanında, o bahçede, tüm dünya geride kalmış gibi.

Öpüşmemiz yavaş yavaş derinleşti. Mert’in elleri yavaşça omzuma, sonra boynuma doğru kaydı. O dokunuş beni daha da kendime çekti, daha da içine aldı. Nefeslerimiz birbirine karışırken, her şey daha da yoğunlaşıyordu. İçimdeki karmaşık hisler bir bir açığa çıkıyordu. Tüm o soru işaretleri, merak, çekim; hepsi bu öpücüğün içinde eriyip gitmişti. Zihnimdeki bulanıklık, sadece o anın yoğunluğuna teslim olmuştu.

Bir süre sonra, dudaklarımız yavaşça ayrıldı, ama aramızdaki elektrik hala güçlü bir şekilde hissediliyordu. Mert, gözlerini benden ayırmadan nefes nefese kaldı. O an sanki etrafımızdaki dünya sessizleşmişti. Tek duyduğum şey, ikimizin kalp atışlarıydı.

Mert’in gözleri yine aynı derinlikle bana baktı. Bir şeyler söylemek istiyor gibiydi, ama sözcükler gereksizdi. O an, o bakışta saklı olan her şeyi anladığımı düşündüm. Aynı zamanda onun da beni anladığını hissediyordum.

O derin anın ardından, hafifçe geri çekildik. Mert’in yüzünde hafif bir gülümseme vardı, ama bu gülümseme alışılmışın dışında, derin ve samimiydi. Şarap ve öpücüğün etkisiyle, kendimi daha özgür hissediyordum. O anın büyüsünden çıkmamak için elimden geleni yapıyordum.

“Ne düşünüyorsun?” diye sordu Mert, sesi yumuşak ama meraklıydı.

Derin bir nefes aldım, ne söylemem gerektiğini tam olarak bilmiyordum. “Bu... her şey... çok hızlı gelişiyor, ama aynı zamanda sanki her şey olması gerektiği gibi” dedim. Sesimde biraz şaşkınlık vardı, ama içtenlikle konuşuyordum. Gerçekten de, o an her şey olması gerektiği gibi hissediliyordu. Ne kadar kısa sürede birbirimize bu kadar yakınlaştığımızı bilmiyordum, ama bir şekilde bu yakınlığın doğal olduğunu hissediyordum.

Mert başını salladı, sanki benimle aynı fikirdeymiş gibi. “Evet,” dedi, “Bazen bazı şeyler bir anda gelişir ama zaten olması gereken şey öyleymiş gibi hissettirir.” Elini hafifçe elimin üzerine koydu, o sıcaklık içimde bir yerlere dokunuyordu.

Bir süre sessiz kaldık. Şarap, hava, bahçenin sessizliği ve Mert’in varlığı; her şey birbirine karışmış gibiydi. Her şey o kadar yoğun ve aynı zamanda huzurlu bir şekilde ilerliyordu ki, düşünmek yerine sadece hissetmek istiyordum. Mert’in yanında olmak, her şeyi unutturuyordu. İçimdeki tüm tereddütler, korkular yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı.

Bir an sonra Mert, yavaşça ayağa kalktı ve bana elini uzattı. “Gel,” dedi. “Sana bir şey göstermek istiyorum.” Hafif bir şaşkınlıkla elini tuttum ve kalktım. Beni bahçenin daha karanlık bir köşesine doğru götürdü. Ağaçların gölgeleri, güneşin son ışıklarıyla yere düşmüştü. Birkaç adım sonra, küçük bir göletin başında durduk. Mert, gölete bakarak hafifçe gülümsedi.

“Bu küçük göleti kendim yaptım” dedi. “Bir şeyleri yaratmak bana hep huzur verir.”

Gözlerimi gölete çevirdim. Küçük, ama çok güzel bir şekilde yapılmıştı. Suyun üzerindeki yansımalar, akşam karanlığıyla birlikte muhteşem görünüyordu. Bu kadar basit bir şeyin bu kadar anlamlı olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama Mert’in anlattığı her şey, bu bahçenin sadece bir bahçe olmadığını gösteriyordu. Burası onun kaçış noktasıydı, kendi dünyasıydı. Ve şu an o dünyada bir yer bulduğumu hissediyordum.

“Burada kendimi kaybetmekten korkuyorum.” dedim, farkında olmadan.

Mert bana döndü, yüzünde hafif bir ciddiyet belirdi. “Kendini kaybetmek bazen iyidir.” dedi. “Ama kendini bulmak da öyle.”

Bu sözler beni derinden etkiledi. Belki de haklıydı. Kendimi kaybetmekten bu kadar korkarken, aslında belki de kendimi bulma yolunda ilerliyordum. Mert’in yanında hissettiğim bu tuhaf çekim, sadece bir merakın ötesindeydi. Kendimle ilgili keşfetmem gereken şeyler vardı ve Mert’in bu yolda bana rehberlik edeceğini hissediyordum.

Bir an onunla orada, o göletin başında dururken zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark ettim. İçimde bir huzur ve aynı zamanda derin bir heyecan vardı. Mert, yanımda durdu ve elini sırtıma koyarak hafifçe bana yaklaştı.

“Burada her şey daha basit.” dedi. “Hayatın karmaşıklığından uzakta. Sadece sen, ben ve bu bahçe.”

O an Mert’in sözleriyle bir tür dinginlik çöktü içime. Belki de gerçekten burada, bu bahçede her şey daha basitti. Kendimi onunla bir serüvenin ortasında bulmuştum, ama bu serüven sadece Mert’i değil, aynı zamanda kendimi de keşfetmemi sağlıyordu.

 

Loading...
0%